19 Aralık 2006
PARİS 3 Mayıs 2006 tarihinde başlayan bir yolculuk bu. İlk imzalar, ilk heyecan.<br><br>Rakiplerin ortaya çıkması. Eksiklerin tamamlanması. Altyapının hazırlanması. Kent için birlik, beraberlik. Sivil toplum örgütlerinin desteği. Hükümetin katkısı.
EXPO için Türkiye’de yürekler bir.
Milano mu, İzmir mi? İtalya mı, Türkiye mi?
Daha bu sorunun yanıtının bulunması için epey bir süre var.
Bu süre "daha çok çalışmak" demek.
EXPO için karar verecek BIE’nin (Uluslararası Sergiler Bürosu) en üst düzey yöneticilerinin Türkiye’de verdikleri mesajlar olumlu:
"Üzerinize düşenlerin büyük bölümü yapılmış. Aynı heyecanla çalışmaya, tanıtıma devam".
Aslında benzeri mesajlar İtalya için de verildi muhakkak.
Ama..Bazı avantajlarımız da var.
Papa’nın Türkiye ziyaretinden sonra "uygarlıklar buluşması" anlamında yeni bir şans.
Çatışma alanı gibi gösterilen dinlerin temel mesajları ile yaşanacak bir "sevgi, dostluk, dayanışma birlikteliği".
Neden mi? İlk kez bir Müslüman ülkede EXPO. Genç nüfusu ve büyüyen ekonomisi ile dünyada ilgi çeken bir ülkede. Dedim ya, "uzun ince bir yolculuk".
Hızlı ve etkili çalışma. İyi lobicilik. Bugün Paris’te EXPO günü.
Dün rutin ziyaretler vardı. EXPO için ısınma turları. Bugün ise büyük gün. Önce 2012 EXPO adayları Güney Kore, Fas ve Polonya’nın tanıtımı var. Ardından gözler İzmir ve Milano’da. Türkiye tarafı hazır. İnançlı.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ile konuşuyorum:
"İyi bir süreç geçirdik. Hükümetle, sivil toplumla uyum içinde. Üstelik geniş çerçeveli bir planlama yaptık. Bu iş olacak.".
EXPO İcra ve İzmir Ticaret Odası Başkanı Ekrem Demirtaş heyecanlı:
"Bu noktaya gelinmesi bile sevindirici. Ben şansımızı yüksek görüyorum. Dünya Türkiye ile yeni bir uzlaşı ve dayanışma penceresi aralamalı". Türkiye’nin sunumu yeni bir adım. O kadar mı? Yolculuğa devam. Ondan sonrası özellikle lobicilik. Her anlamda, her yerde. Çünkü oylamada dünyanın 98 ülkesinden yaklaşık 250 delege oy kullanacak. Yani..İşimiz çok. Olsun!
Öyle ya; EXPO ile önemli kapılar açılacak.
Türkiye’nin tanıtımı. Sürekli açık bir Fuar ile turizm ve ticaret hareketi. Üretim, istihdam artışı. Kentte altyapı gelişimi. Kültürel, sanatsal ve sportif hareketlilik. Yabancı yatırımcı ilgisi.
Daha bir çok şey. Belki cümleyi tamamlamak için erken ama:
"Hoş gel..".
Devamı iyi çalışarak..
Yazının Devamını Oku 17 Aralık 2006
Nobel ödülünün keyfi başka. Dünyanın her yerinde Türkiye’nin tanıtımı.<br><br>Başka kalıplara sokulmak istenen Türk insanı için bir "entellektüel doruk."
Nobel’i bir Türk yazarın almasının olumlu yansımaları görüldü, görülmeye de devam edecek. Sırada bir başka başarı var: Oscar.
Nobel rüzgarı, AB ve Liman tartışmaları arasında ikinci plana düştü, belki ama..
Çok önemli. Dondurmam Gaymak filminin uluslararası başarılarından söz ediyorum.
Basit bir öyküden yola çıkılarak verilen insanlık mesajları. Sıradanlığın evrensel boyutları. Küçük insanların büyük dünyaları, düşleri. Queens Film Festivali’nde elde edilen ödüller büyük gurur kaynağı.
Yazının Devamını Oku 10 Aralık 2006
Zaman nasılda akıp geçiyor.<br><br>Rüzgar gibi. Arkaya dönüp baktığınızda..Elde kalan!
Güzellikler, sevinçler.
Bazen kırgınlık, hata, sancı.
Bir sürü şey. Bir film şeridi.
Düşündüm de; neler geçti o karelerden.
En sevdiğim görüntülerden biri; birbirine sıkı sıkıya sarılan insanlar.
Cana can, kana kan. Sıcak, samimi.
Sonra Pet Shopların önünde kapalı camlara, tel örgülere rağmen çocukların kedilere, köpeklere uzanan sevgi elleri. Sevgi sözleri. Gözlerindeki ışıltı. Ne hoş!
Ya yaz kış dinlemeyen denizlerin, nehirlerin, göllerin senfonisi. Suyun dansı. Işıltı, pırıltı ne ararsanız!
Bir de işyeri gülüşmelerini severim. Güne yeni başlamanın heyecanı, insan sevgisi, yeniliklere gebe saatler. Sıcak bir "günaydın".
Daha bir sürü şey.
Ama "kötü kareler"de var elbette. Akla takılan. Hoşlanılmayan. Belki.. Nefret edilen..
Çiçek, ağaç katliamı. Parklarda, bahçelerde yeşil sadistliği! Acımasızca dal kıran, çiçek koparan insanlar.
Restoranlarda, kafelerde kadınlara yöneltilen "çeşitli numaralar taşıyan" sert bakışlar. Rahatsız edici, saldırgan. Bazen; ahlaksız!
Çevreyi pisliğe boğan egzos dumanları. O dumanları saça saça, insanları zehirleye zehirleye sokakları, caddeleri arşınlayan araçlar. O araçlara karşı duyarsız, tepkisiz bakışlar.
Körfez vapurundan denize çöp, Kordon’un en güzel yerinde yeşile, taşa tükürük!
Ne iğrenç!
Ve hayat devam ediyor. İyilerle, kötülerle. Doğrularla, yanlışlarla.
Ve akıp giden hayatın içinde en derin soru: Ne yapıyoruz?
Daha doğrusu..Zamanı doğru kullanıyor muyuz?
Hep maalesef. Hep "aa, doğru ya!" nidası.
Hep bir pişmanlık. Özensizlik, dikkatsizlik.
Zamanın suçu ne ola ki! Kusur kimde?
Flaum ailesinin kaleme aldığı kitap geçti geçenlerde elime: 100 millik yürüyüş.
Bir baba ve oğlun, liderliğin özünü bulma yürüyüşü.
Kitaptan bir bölüm: "Konuşmaktan çok dinlediğimizde daha çok şey öğreniriz. Tüm başarılı liderlerin hayatlarında hem büyük güçlükleri aştığını, hem de en az bir tane iyi danışmanları olduğunu görürüz".
İki küçük ayrıntı, ama iki önemli tespit.
Bilgiye ulaşma. Bilgiyi paylaşma. Geliştirme, güçlendirme.
Aslında hayatın içinde alınacak o kadar çok ders var ki.
İnsanı doğruya ve iyiye yönelten.
Eksiğimiz bu galiba.
Güzellikleri, iyilikleri ve doğruyu yakalama konusundaki yeteneksizliğimiz.
Belki beceriksizliğimiz.
Yazının Devamını Oku 7 Aralık 2006
Amaç; toplumun önemli yapı taşlarından olan taksici esnafını korumaksa çözümler var. Güven içinde taksiler yaratma anlamında.
Hem olayların ve "ocaklara ateş" düşmesinin sonu. Hem de çağdaşlık.
Gece gündüz halka hizmet derdindeki taksicinin ve ailesinin derin bir oh çekmesi.
Bu kadar zor mu? İmkansız mı?
Taksilere güvenlikli araç alımında kolaylık gösterilmesi ve bir defaya mahsus olmak üzere ÖTV alınmaması gerekir.
Ne olur yani?
Yeni yıldan itibaren ticari taksilerin şehir dışına yolcu götürmesini engelleyen genelgenin uygulamaya girmesi de bir başka sorun.
Bakın bu konuda İzmir Şoförler ve Otomobilciler Odası Başkanı Celil Anık ne diyor:
"İzmir turizm kenti. Havaalanına, limana veya şehrin herhangi bir yerinden, şehir dışına gitmek isteyen turistlere bunu nasıl açıklarız. Nasıl gidemeyiz deriz."
Anık, ülkemizde sayıları 80 bini bulan taksici esnafının haklarının yeterince korunmamasından şikayetçi. Haklı da.
Taksici mağdur ediliyor da.
Onlar yine de kent ve ülke sevdalısı.
Örneğin; İzmir’de gerçekleştirilen örnek girişim.İlk kez başlatılan bir uygulamayla tüm taksici esnafı eğitime alındı.
Trafik kuralları, taksilerin yenilenmesi, hepsine klima takılması, halkla ilişkiler, hatta bir ölçüde yabancı dil.
Dünyanın en prestijli fuarı olan EXPO 2015’e talip olan İzmir’in geleceği açısından bu eğitim çalışmaları çok önemli...
Bunun bilincinde olan taksici esnafı, 5 bin yılık geçmişi olan İzmir’e yakışan bir taksici profilinin yaratılması için çalışıyor. Bir sürü duyarsızlığa karşın.
Ölüm ve yaşam arasında taksimetre açanlar.
Yolunuz açık olsun...
Yazının Devamını Oku 6 Aralık 2006
Yaşamımızın içindeki insanlar Onlar. Yağmurda - çamurda sığındığımız, hastaneye, uçağa yetişirken "Lütfen hızlı gidelim" diye medet umduğumuz. Her geçen gün ulaşım sorunu büyüyen kentlerin "yol çilekeşleri".
Tıkanan, kilitlenen yolların "dert ortakları".
Taksiciler. Son yıllarda girdi fiyatlarının sürekli yükselmesi, ağır vergiler ve geçim sıkıntısı taksici esnafının temel sorunu.
Bir gerçek var ki; net: Taksici esnafı, ailesini geçindirmekte zorlanıyor.
Bir de büyük sorun son yıllarda; can güvenliği.
Özellikle büyük kentlerimizde, geceleri çalışmak, taksici esnafı için bir kábus.
Gecenin karanlığında gaspçı, hapçı ve canilerin boy hedefi durumundalar.
Her an öldürülme ve gasp edilme korkusu ile yaşamak, taksicileri ve ailelerini tedirgin ve perişan ediyor. Onlar, her gün aileleriyle vedalaşarak işlerine gitmek zorunda kalıyor.
Çünkü... Ekmek teknesine binen kişi, müşteri mi, Azrail mi belli değil!
Son 10 yılda gasp amacıyla öldürülen taksici sayısı 200'ü geçti.
Gaspa uğrayan taksici ise binden fazla. Birinci görevi vatandaşlarının can ve mal güvenliğini sağlamak olan devlet, ne yazık ki taksicileri gaspçılarla ve hapçılarla baş başa bırakmış, adeta kaderlerine terk etmiş durumda...
Can güvenliğinin sağlanmasında devletten yeterli yardımı görmeyen taksici esnafı, kendi sorunlarını çözmeye kalkınca, bu kez vergi engeli ile karşılaşıyor.
Özel kabinli ve güvenlikli araç satın almak isteyen taksici esnafından, yüklü miktarda Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) ödemesi isteniyor.
Yani can güvenliğini sağlayamayan devlet, bunu kendi olanakları ile yapmak isteyenlerden bir de vergi alıyor.
Zaten geçim sıkıntısı çeken ve son derece zor koşullarda mesleğini sürdürmeye çalışan taksici esnafının, güvenlikli araç için bu vergiyi ödeyebilmesi mümkün değil.
Alacağı güvenlikli ekmek teknesinden, bir defalık ÖTV vergisi alınmaması talep ediliyor.
Bu talepleri kabul edilmeyen taksici esnafı ölüm ile yaşam tercihi arasında sıkışmış durumda. Oysa çözüm açık. Üstelik sağlıklı.
Öneriler yarın.
Yazının Devamını Oku 24 Kasım 2006
Toplumun belkemiği olan esnaf camiasının örgütlü olduğu İzmir Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği (İESOB) çok olumlu bir çalışmaya imza attı.
Yazının Devamını Oku 15 Kasım 2006
İzmir'de yeni bir sancı. Önemli bir konu. Çünkü.. 7'den 70'e herkesi tehdit ediyor. Tehlikeli atıklar. İzmir'de ayda 25 bin ton tehlikeli atık üretiliyor. Yıllık rakam 300 bin ton civarında.
Bu atıklar daha önce İzmit'te kurulu bulunan İZAYDAŞ fabrikasına gönderiliyordu. Ama artık bu yol kapandı. Çünkü İZAYDAŞ her atığı almıyor. Sözleşmeler yapıyor. İzmir de bu konuda hızlı davranmadı. İZAYDAŞ kapısı şu anda kapalı gibi görünüyor.
Zaten sıkıntı da bu ’’Tehlikeli atıklar ne olacak?’’.
Ya da bir süredir bu atıklar kentin orasına, burasına gömüldü mü? Denize mi akıtıldı? Nerede? Tüm zihinlerde bu soru?
Bir an önce yanıtının verilmesi gerekir.
Zaten ihmal var, gecikildi. Bari bu atıklar İzmirliyi, Egeliyi zehirlemesin. Zararın neresinden dönülse kárdır.
9 Eylül Üniversitesi Çevre Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Aysen Müezzinoğlu, ciddi bir bilim insanı.
Ömrünü bu konulara adadı. Saygın, bilgili, ülkesini seven bir insan.
Aysen Hoca'nın uyarıları ile bu ciddi sancı gözler önüne serildi. Yoksa kulaklar sağırdı, gözler kör! Maalesef.
Depolama ile ilgili öncelikle Büyükşehir Belediyesi'nin üniversitelerden bilim adamların da bulunduğu bir ekip oluşturması gerekliliğinin altını çizen Aysen Hoca, ’’Oluşturulacak ekip, atıkları tespit edip, niteliğine göre en uygun imha yolunu seçmeli’’ diyor.
Bir süredir tehlikeli atıkların nereye atıldığı, ne yapıldığı belli değil. Sorun bu.
Kurumlar birbirini suçluyor. Çevre İl Müdürü Osman Tatar, ’’İzmir'e atık imha tesisi kazandırılmalı. Belediye acilen harekete geçmeli’’ diyor.
Ciddi suçlamaları var: ’’AB heyeti ile 14 il belediyesinin katıldığı bu konuda bir toplantı yapıldı. İzmir Büyükşehir belediyesinden tek bir yetkili bile katılmadı’’.
Bunlar ciddi iddialar.
Çatışma.. Kavga.. Yumurta kapıya dayanınca suçlama..
Güzel de.. Aklınız neredeydi? Bu kopukluk niye? Bu dağınıklık.
Sancı büyük. Suçlamalar ve savunmalar var. Sorun ortada.
Çözüm yok. İzmir bu kadar sahipsiz mi? Bu konunun bir an önce çözümü gerekli. Yani.. Bir an önce bu atıklar için yer tespiti ve tesis kurulması. Hem de gelecek kuşaklar için risk oluşturmayacak bir tesis.
Bugüne kadar ihmali olanlar mı? İzmirli, Egeli onları da bilmek istiyor. Ne oldu? Neden bu konuda duyarlı davranılmadı?
Kimler özensiz? Kimler dikkatsiz?
Karşılıklı suçlamalarla bu işten kaçılmaz. Suçlu ya da suçlular ayağa kalkmalı!
Görmek ve bilmek istiyoruz.
ANLAMLI DUYARLILIK...
Bir büyük devlet adamını, Türkiye için bilge isimlerden birini daha sonsuz yolculuğa uğurladık.
Türkiye'nin dört bir yanından insanlar Ecevit'e sevgi için Ankara'ya koştular.
Karaoğlan gibi girmişti yüreklerimize, yine Karaoğlan gibi sabitlendi.
O'na yakışanı da buydu.
Siyasetin cilveleri, eğriler, doğrular, günahlar, sevaplar.. Bunlar boş.
Ülkesini sevdi, milletine hizmet etti.
Milleti de O'nu son yolculuğunda yalnız bırakmadı.
Güzel olan bir ayrıntı daha vardı: Atatürk ve İnönü'den sonra 3. Genel Başkanı olduğu CHP de O'nu yalnız bırakmamıştı.
CHP Genel Sekreteri Önder Sav'ın CHP'lilere çağrısı anlamlıdır:
’’Şaibesiz ve lekesiz bir şöhretle aramızdan ayrılan üçüncü Genel Başkanımızı yurdumuzdaki CHP'lilerin geniş, yoğun katılımıyla son yolculuğuna uğurlamak istiyoruz’’.
Öyle de oldu. CHP'liler de yoğun katılımla Kocatepe'deydi.
Ve elbette Deniz Baykal'ın içten katkısı, demeçleri.. Örgüte verdiği sıcak mesajlar.
Bunlar Türkiye adına da güzel tablolar.
Yazının Devamını Oku