2 Mayıs 2007
Önce Tandoğan, ardından Çağlayan...
Halk cumhuriyete sahip çıkıyor.
Çağdaş değerlere, laikliğe, ulu önder Atatürk’e...
"Ben dedim oldu" anlayışına...
Cumhurbaşkanlığı seçiminin yarattığı gerginlik ortada...
"İlle benden olsun" anlayışı...
Milli görüş gömleği!...
Oysa uzlaşı için zemin hazır...
Oysa... Halk ileri adım bekliyor... Her şeye rağmen prim veriyor...
Ama... Olmuyor...
TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın dayatmacı yaklaşımı...
En Yüce, hatta Başkomutan sıfatı taşıyan makama "din" bulaştırması...
Gözlerin at gözlüğü ile kapanması!
İşte gelinen nokta...
Neden uzlaşı olmadı?
Neden toplumun sıcak bakacağı, baktığı bir isim seçilmedi?
Niye devletin tüm noktalarında aynı tepeden inmeci yaklaşım?
Ve toplumda ayrılık rüzgarları!
Gerginlik...
Hala zaman var, ama...
Halkın meydanlarda verdiği mesajı gören kim?
Ya ciddiye almama... Küçümseme...
Ya da yine sertlik... Gerginliği tırmandırma...
Hala yapacak bir şeyler varken...
Tandoğan, Çağlayan... Şimdi sıra İnciraltı’nda...
Tandoğan’da en az 500 bin, Çağlayan’da en az bir milyon kişi...
İzmir’de bu sayı ikiye katlanır.
Cumhuriyet Meydanı da, Gündoğdu da, Konak Meydanı da almaz...
İnciraltı dolar taşar.
Sadece İzmir mi? Ege akar oraya...
Cumhuriyet için... Atatürk için...
Bir kaç milyon...
Sıra "gavur İzmir’de".
Hazırlıklar başladı.
Cumhuriyete Ege’nin incisi İzmir’de de sahip çıkılacak.
Görkemli bir toplantı ile...
Bu ay ortalarında bir hafta sonu buluşması...
Planlama sürüyor.
Amaç; bazılarının yaptığı gerginlik değil, aksine sevgi buluşması...
Göreceksiniz; birçok yerde olduğu gibi bu buluşmada da öncü kadınlar olacak.
Çağdaş Türkiye’nin çağdaş ve özgür kadınları...
Özgür, huzur içinde, dayatma içinde olmadan yaşamak isteyen kadınlar ve gençler...
Hazırlıklar başladı.
Göreceksiniz; en görkemlisi İzmir’de olacak.
Çok yakında...
Yazının Devamını Oku 25 Nisan 2007
Irkçı, köktendinci, şeriatçı terörün Türkiye’yi getirdiği nokta ortada.
Bir sürü tatsızlık.
Dış dünyada itibar kaybı...
Sadece Malatya, Trabzon cinayetleri mi?
Ondan önce Doğu ve Güneydoğu illerinde yaşananlar?
Planlananlar? Kapalı kapılar ardında kalanlar?
Amaç belli; dar kalıplar içinde kalmış, eğitimsiz, niteliksiz, korkularla sarmalanmış bir Türkiye.
Ve o Türkiye’de istediği gibi at koşturma!
Plan belli de...
Hala bunu görmeyenler var.
İyiniyetli yorumlar yapanlar...
"Canım belki" diye olayı önemsiz değerlendirenler...
Ciddi bir tehlike var; özellikle de gençler üzerinde oynanan.
Dar gelirli ailelerin çocukları tehdit altında.
Okumaya gittikleri kentlerde radikal unsurların ocağına düşüyorlar.
Kimi yurt, kimi aş, kimi üç beş kuruş harçlık vaadine kanıyor.
Kandırılıyorlar. Sonuçta beyinler yıkanıyor.
Pırıl pırıl gençler; ülke, millet, Atatürk düşmanı kitleler haline dönüşüyor.
Ya da hoşgörüsüz, cinayet ve şiddet eğilimli bir yapıya.
Bu çok önemli bir tehlike.
Tarikat yurtları, ne idüğü belirsiz grupların kurdukları "evler" ve sonrasında yitip giden bir gençlik.
Bilimin, kültürün ve sanatın uzağında.
Şartlanmışlıklar içinde.
At gözlüğü takmış!
Yazık... Hem de çok yazık!
Şimdi soruyorum; buna üzülüyoruz da ne yapıyoruz?
Benim hitap ettiğim kesim; Atatürkçü, laik, demokrat, ülkesini, milletini seven insanlar!
Hani "aydın" diye tanımlanan.
Kaçımız okuma mücadelesi içindeki gençlere ayda 50 - 75 milyon liralık bir katkı koyuyor?
Kaçımız onların dertlerinin çözümü, büyük kentlerdeki yalnızlıklarının giderilmesi için el uzatıyor?
Sahi kaçımız?
Bu anlamda faaliyet gösteren çok değerli vakıf ve dernekler var...
Atatürkçü, çağdaş gençler yetişmesine çaba sarfeden.
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD), Ege Çağdaş Eğitim Vakfı (EÇEV), Türk Eğitim Derneği (TED), Türkiye Tanıtım Araştırma ve Laik Oluşum Vakfı (TÜLOV), Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı (TEGV), Toplum Gönüllüleri Vakfı (TOG)...
Daha birçok vakıf ve dernek.
Bunlar kanalı ile küçük kentlerden, kasabalardan, köylerden gelen çocuklara niye destek olmuyoruz?
Niye Onların sıkıntılarının giderilmesi için bir adım atmıyoruz?
Çok mu zor...
Karşımızda gençleri zehirleyenler...
Onları şiddete, ateşe, cinayete itenler.
Beyin yıkayanlar.
Gericiler, ırkçılar, Atatürk düşmanları...
Ya biz?
Sessiz çoğunluk.
Artık bu gençlere sahip çıkma zamanı değil mi?
Zehire karşı bilim, sevgi, kültür, sanat atağı.
Sahi... Çok mu zor!
Yazının Devamını Oku 18 Nisan 2007
Acı büyük. Çok büyük...
Cenaze törenindeki dramı Allah kimseye yaşatmasın!
Gözyaşları, feryatlar.
Ocaklara düşen ateş.
Tarifi imkansız.
Sonrasında klasik yaklaşım.
Soruşturma, inceleme.
Hem de birkaç koldan.
Bunun acılı ailelere bir yararı var mı?
Ya daÖ Başka olaylardaki gibi unutulup gitmeyecek mi bu da?
Oysa yeni acılar yaşanmaması için yapılacak; net.
Çağdaş yaklaşım... Doğru kural... Akıl ve mantık.
Yani. Günü kurtarma değil.
Dünyanın birçok ülkesinde bu tür geziler düzenleniyor.
Ama. Kuralları ile...
Türkiye karayolu taşımacılığında başarılı bir ülke.
Uluslararası alanda da isim yapmış firmalarımız var.
Varan, Kamil Koç, Nilüfer, Ulusoy, Pamukkale, Hakiki Koç, Metro...
Daha başkaları. Bunlar şehirlerarası taşımacılıkta uzman.
Neden bu firmalara başvurmak yerine başka arayış?
Ayrıca, geleceğimiz, çocuklarımızı emanet ettiğimiz sürücülerde mutlaka bir deneyim şartı. Bunun denetimi. Hem de sıkı bir şekilde.
Öte yandan, okul gezileri yapan otobüsler için sürati iyice sınırlandırılmış takograf uygulaması.
Çok mu? Zor mu?
Neden bunun kuralı getirilmez?
Kural olsa, bu dram da olmaz.
AmaÖ O zaman o ülkeye, o uygulamaya "çağdaş" sıfatı eklenir.
Kimse "izin tamam, şöyle, böyle" demesin.
Olmaz.
Böyle kural konulmaz.
Yapılacak belli: Şehirlerarası belgesi olan, bildik, güvenilir firmalarla Türkiye turu.
Türkiye’yi tanıma.
Yoksa... Diğeri tam bir fiyasko.
Dram, trajedi, acı. Nice sıfatlar.
Ve bu konuda ihmali olanlara da en ağır ceza.
Ciddi yaptırım.
Hatta ekonomik durumu iyi olmayan ailelerin yaşadığı kesimlerdeki okullar için de aynı fırsat.
Yani. Türkiye’yi tanıma.
Ama... Devletin desteği ile. Belki Milli Eğitim Bakanlığı’nın.
Belki yerel yönetimlerin.
Öyle ya; Belediyelerin önemli görevlerinden biri de bu değil mi?
Zengin kaynakların etkin ve verimli kullanılmasının bir şekli.
Sonra. O zaman bu tür acılar da yaşanmaz.
Dilimde nedense acı dizeler, yüreğimde yangın.
Bir yanım kural derken, bir yanım "mutlaka mutlaka hesap sorulsun" diye haykırıyor.
Sözün bittiği yer. Söz, Cemal Süreya Usta’da:
"Ölüm geliyor aklıma birden ölüm / Bir ağacın gölgesine sarılıyorum".
Ve Cahit Sıtkı Tarancı:
Öldük, ölümden bir şeyler umarak / Bir büyük boşlukta bozuldu büyü / Nasıl hatırlamasın o türküyü / Gök parçası, dal demeti, kuş tüyü / Alıştığımız bir şeydi yaşamak...
Yazının Devamını Oku 11 Nisan 2007
Adı Ayşe, Fatma, Hatice, Melek ya da Seda... Ne önemi var. Kalem, defter, kitap, tutması gereken elleri zeytin, pamuk topluyor, tarlada çapa tutuyor. Ya da evde "koca bekliyor".
Erken yaşta evlendirilip, çoluk çocuğa karışıyor.
Yaşları küçük ama gözleri pırıl pırıl, umut dolu...
Çünkü...
Daha iyi bir dünyada yaşamak, okuyup meslek sahibi olmak istiyorlar.
Ama... Dillendirmiyor ve "Baba Beni Okula Gönder" diyemiyorlar.
Oysa...
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin öncülüğündeki "Baba Beni Okula Gönder" kampanyası bir çoğunun geleceğine ışık tuttu.
Bağışlarla kız öğrencilere burs verilmeye, kız öğrenci yurtları açılmaya başlandı.
Ülkemizde 18 yıl önce çağdaş bir eğitimin sağlanması, Atatürk ilke ve devrimlerinin aydınlığında çağdaş bir toplum oluşturulması amacıyla kurulan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, eğitimde gönüllü hizmet veriyor.
Dernek üyeleri eğitimli ülkesine hizmet etmek isteyen gönüllülerden oluşuyor. Türkiye’nin 96 yerinde örgütlenen dernek, yüksek öğrenim ilk orta öğrenim gençlerine 16 bini aşkın burs veriyor.
Kırsal kesimde okuma şansı az olan yoksul kızların 5 binine eğitim desteği sağlıyor.
"Baba Beni Okula Gönder" kapsamında İzmir’de metropol ilçelerden, 16 ilköğretim okulu 6. sınıfından 125 öğrenci seçildi. Onlar şimdi mutlu. "Şimdi okullu oldular".
Yarın... Bu sayı daha da artacak.
ÇYDD İzmir Yönetimi "Hem sivil toplum örgütü bilinci gelişmesi, hem de çağdaş yaşama katkı koymak özel bir şey. Atatürk’ün gösterdiği çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşma hedefinde herkesin sorumluluğu olduğunu düşünüyorum. Örgütlü birey olmanın keyfini yaşıyorum. Örgütlenmenin bir çağdaşlık olduğunu düşünüyorum" görüşünde.
ÇYDD ekibi; Eğitim neferleri... Kurucu Başkan Asuman Boyacıgiller, yeni Başkan Gönül Kaya ve ekibinin çalışmaları gerçekten anlamlı.
Çağdaş Türkiye adına umut verici.
Bu çorbaya herkesin tuz serpmesi gerek. Tuz serpelim ki, yarınlardan korkmayalım.
Keşke bu tür sivil toplum örgütlerimizin sayısı daha da çoğalsa...
Yazının Devamını Oku 8 Nisan 2007
Yenİ İzmir Valisi Cahit Kıraç heyecanlı. Dile kolay, Türkiye’nin dört bir yanında gerçekleştirilen önemli hizmetlerden sonra Ege’nin incisi İzmir. Başarılarla dolu bir geçmişe yeni başarı halkaları ekleme hedefi.
İzmir’in buna o kadar çok ihtiyacı var ki...
Yeni Valimizi ziyaret ettim.
Geçmişten bugüne, elbette geleceğe dolu dolu bir sohbetti yaşanan.
Kıraç’ın heyecanı, istekliliği büyük şans.
İzmir bu potansiyeli iyi değerlendirmeli.
Yeni Valimizin saptamaları çok önemli:
"İzmir gelişmiş bir kent. Önemli avantajları var. Bundan maksimum düzeyde yararlanmak gerek. İzmir, Ege için de ciddi bir merkez. İzmir’deki gelişim Ege Bölgesi’nin de gelişmesi, büyümesi, daha ileri noktalara taşınması demek. İzmir’in turizm ağırlığını artırmak zorundayız. Şu an yaşanan tabloyu kabul edemeyiz. İzmir bunun çok daha iyisini yapabilecek kapasitede. Doğal, tarihi ve turistik güzellikleri. Onun yanı sıra sağlık turizmine yönelik altyapı. Neden daha iyisi olmasın? İzmir gerçek anlamda bir turizm kenti olmalıdır. Biz de yöneticiler olarak bu konuda elbette çaba göstereceğiz".
Ve fuarlar kenti İzmir.
Bölgenin de yıldızı.
Bu anlamda İzmir Fuarı’nın ve kentte gerçekleşen uluslararası etkinliklerin EXPO yolundaki İzmir için de ciddi bir şans olduğu görüşünde Cahit Kıraç...
"EXPO’nun önemi malum. Dünyanın en büyük organizasyonlarından biri. EXPO’ya ev sahipliği yapan kentler ciddi gelişmeler sağlamış. İzmir’e EXPO’yu kazandırmak için elimizden geleni yapacağız. Bu konuda kararlıyız. Belli bir aşamaya gelinmiş.
Bundan sonra işbirliği içinde, el ele ve kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz. İzmir’in EXPO’yu kazanması Türkiye’nin yeni kazanımlar elde etmesi demek."
İstek, heyecan "başarının olmazsa olmazı".
Vali Bey’de fazlası var.
Adana’ya bakın, ciddi katkılar yapmış.
Altyapının geliştirilmesi, eğitimde atak. Daha bir sürü şey.
Sonra... Türkiye’nin ilk organize tarım bölgesinin kurulması.
Bu konuda İzmir’de neden adım atılmasın?
Vali Bey’e göre; ihtisas organize sanayi bölgeleri önemli.
İzmir’in birçok avantajı var. Hele tarımda...
Organik tarım... Son yılların gözdesi... Girişimler yoğun. Ama... Ciddi bir atak.
İzmir ve bölge için ne güzel katkı olur.
Ve son sözler:
"Her şey insan için. Bizim anlayışımız 24 saat çalışma esasına göre planlıdır. Ve önce insan deyince de, elbette eğitim. Eğitimli kuşaklar yetiştirmeliyiz."
Yazının Devamını Oku 4 Nisan 2007
İzmir ve Ege bölgesinde turizm duyarlılığının artması sevindirici. Öyle ya; turizm "altın yumurtlayan tavuk".
Yararları sınırsız...
Döviz girdisi, katma değer, istihdam, üretim, sektörel canlanma, tanıtım...
Ooo, say say bitmiyor!
Bir de bölgenin tarihi, kültürel avantajları.
O zaman...
Hani... Un var, şeker var, yağ var...
Artık helvayı da yapma zamanı.
Son dönemlerde turizmcilerin ve sivil toplum örgütlerinin konuyla ilgili duyarlılıklarının ve özenlerinin artması sevindirici.
Çünkü... Tablo gerçekten kötü.
BASİFED (Batı Anadolu Sanayici ve İşadamları Dernekleri Federasyonu) güzel bir çalışma yapmış: "İzmir Turizmi Acil Eylem Planı".
Nitelikli bir kadro önemli değerlendirmeler ve saptamalar gerçekleştirmiş.
İzmir turizminin gelişmesi; bölgenin de şahlanması demek.
Konuya bu bilinçle yaklaşmak doğru mantık...
İzmir’e gelen turist sayısı 750 binler dolayında.
Türkiye’ye gelen turist içindeki payı da yüzde 4.5’larda.
Kabul edilemez bir oran!
İzmir’e en çok turist gönderen ülkeler sıralamasında Almanya var.
Onu Fransa, Hollanda, Belçika, İngiltere, İrlanda, Yunanistan, İtalya izliyor.
Oysa konukseverliğimizi göstereceğimiz o kadar çok ülke var ki!
Yine rapora göre; İzmir’e turistler daha çok Haziran, Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarında geliyor.
Diğer aylar "boş".
Onca güzellik, onca değer, onca tarih...
Hava cıva...
Termal kaynaklar neden yeterince kullanılamaz?
3. yaş turizminden neden daha çok pay alınamaz?
Turizmi çeşitlendirmek ve 12 aya yaymak şart.
Bunun için en uygun bölge Ege.
En uygun kentte elbette İzmir.
Deniz, güneş, kum, kültür ve tarih turizmini geliştirmek şart.
Nasıl mı?
İnanç, termal sağlık, iş, kurvaziyer, alışveriş, yat, su ve kış sporları, kongre ve Fuar, ekoturizm, dağcılık, doğa yürüyüşleri, av, golf, kuş gözlemciliği ve gastronomi turizmleri ile...
Yani... Seçenek sunumu...
İnsanlara Türkiye’nin güzelliklerinin, Türk insanının sıcak karakterinin çeşitli şekillerde sunulması...
Oteller çoğaldıkça... Turizm bilinci geliştikçe... Yollar ve otobanlar açıldıkça... Ulaşımda deniz, hava, demiryolu ciddi seçenekler haline dönüştükçe... Doğal güzellikler korundukça... Tarihimizin ve kültürümüzün üstü kapatılmak yerine tozlardan arındırılıp sunuldukça...
Gelecek aydınlık...
Yeter ki, bakış açımız; "İzmir’i kültürel, tarihi, arkeolojik, doğal ve rekreaktif unsurları içeren, kaliteli hizmet, etkin tanıtım, çağdaş pazarlama ile yeni ve çeşitlendirilmiş turizm ürünleri sunan bir cazibe merkezi haline getirmek" olsun...
Yazının Devamını Oku