Gerçekten tartışmaların patlak verdiği günden beri bilgi kirliliğinden geçilmiyor.
Bakıyorsunuz en yetkili ağızların açıklamalarında bile çelişkiler var.
Hele televizyonlar muhabirlerin sokaklardaki insanlara mikrofon tutarak “bizi zehirlemelerine ne diyorsunuz” diye sormaları yok mu?
Nihayet dün dayanamadım, zaman zaman GDO konusunda görüşlerine başvurduğum, Türkiye’nin bu konudaki sayılı uzmanlarından biri olan Sabancı Üniversitesi’nden Profesör Dr. Selim Çetiner’i aradım.
Parlamento Başkanı Şii Emel Hareketi’nin lideri Nebih Berri, Dürzi lider Velid Canbolat, Ulusal Özgürlük Hareketi lideri Mişel Aun dış haberler günlerimden tanıdık isimler.
Hala gazetelerin birinci sayfasındalar.
Kaderin cilvesi, sahneye son giren Refik Hariri suikast kurbanı olarak erken veda edenlerden.
Siyasi oyuncuları aynı olmakla birlikte 4 milyonluk nüfusun iki milyonunu barındıran Beyrut büyük değişim içersinde.
Aynı İstanbul’daki gibi gökdelenler, AVM’ler yükseliyor ama tek bir farkla; Jean Nouvel gibi ünlü mimarlar da projelere imza atmış.
Beyrut’un dev imar atağına uygun düşmeyen bir enerji açığı var.
Kimi zaman, kimi mahallelerde 16 saatlik bir elektrik kesintisi söz konusu.
İş dünyasının liderleri iklim değişikliği, sürdürülebilir kalkınma ve “yeşil ekonomi”ye ne kadar önem verdiklerini her fırsatta tekrarlıyorlar.
Uludağ Zirvesi’nin en çarpıcı cümlelerinden birini Eczacıbaşı CEO’su Erdal Karamercan’dan duydum:
“Çocuklarımıza ev, araba yerine yaşanabilir bir dünya bırakalım”.
Geçenlerde Avrupalı CEO’ların üye olduğu “AB İklim Değişikliği Liderler Grubu”nun Başkanı Philippe Joubert ile İstanbul’da buluştuk.
Söz konusu grubun manevi babası İngiltere veliahtı Prens Charles.
Sıkı bir çevreci olan Galler Prensi , Cambridge Üniversitesi’nin desteğiyle iş dünyasının dikkatini iklim değişikliğine çekmeye çalışıyor.
Joubert, 27 yıl çeşitli üst düzey görevlerde bulunduğu Alstom’un İcra Kurulu Başkan Vekili aynı zamanda.
“Çokuluslu şirketlerin CEO’ları kötü gidişatın farkında. Küresel ısınmadan işleri de etkileniyor zira. Oyunun kurallarını değiştirmediğimiz takdirde bizden sonraki nesillere kötü bir miras bırakacağız” diyor.
Otelleri, gazinoları, Grand Prix araba yarışı, Michelin yıldızlı lokantaları, plajlarıyla tam 150 yılı aşkın süreden beri dünya jet sosyetesinin gözdesi.
Bu efsanede büyük payı olan bir şirket var.
Yüzde 70’i Grimaldi ailesine yani Monako Prensliğine ait olan ve bu yıl 150. kuruluş yıldönümünü kutlayan La Societe des Bains de Mer ya da kısa adıyla SBM.
Paris borsasına kayıtlı SBM, Monako’da Hotel de Paris, Hotel Hermitage gibi marka dört otel, 5 gazino, ünlü Fransız şef Alain Ducasse’ın 3 Michelin yıldızlı lokantası Louis XV dahil 33 lokanta, Monte Carlo Beach, Buda Bar, 1864 yılından beri faaliyet gösteren Opera ve zenginlerin uğrak yeri daha nice eğlence mekanının sahibi.
SBM’nin Türkiye temsilcisi Hülya Biren ve SBM’nin Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Jean- Luc Biamonti ile “Monako’yu Monako yapan şirketi” ve gelecek planlarını konuşuyoruz.
Daha önce Warren Buffet’ın “kısmi uçak sahipliği” sistemiyle çalışan NetJets Şirketi’nin Türkiye temsilcisi olan Hülya Biren’in üç yıl önce göreve gelmesiyle birlikte SBM’nin müşteri portföyüne Türkler de yoğun bir şekilde girmiş.
2009 yılında Monako’daki otellerde 500 gece geçiren Türk turistler 2012 yılında 2 bin gece kalmışlar.
Bana okulu gezdiren 11 yaşındaki Buse Nur ile birlikte kütüphanede yan yana oturmuş Eczacıbaşı Yapı Ürünleri Grubu Başkanı Hüsamettin Onanç’ı dinliyoruz.
Onanç, Eczacıbaşı’nın bu okulda da uygulanan “Hijyen Projesi’nin bir sosyal sorumluluk” değil, bir “kalkınma projesi” anlatıyor.
Çocuklara kalkınmayı anlatırken zor yolu seçiyor.
“Kalkınma , gelişmekte olan ülkeden gelişmiş ülke konumuna geçmek demek” diyor.
Kulağımız, şubeden 750 liralık krediyle başlayarak bugün 10 bin liralık bir sermayeye ulaşmış çiftlik sahibi Melek Yılmaz’da.
Konuşmasına başladığında heyecandan ağlama noktasına gelen Melek Yılmaz “Evlatlarımın iyi eğitim alması için girişimci olmaya karar verdim. Küçük çaplı bir çiftlik kurdum. Hayvanlarımı kendim otlatıyorum. Sabahtan akşama kadar çalışıyorum. Ayaklarımın üzerinde durmayı öğrendim” diyor.
Sema Doğan Mikrofinans Şubesi açılışından kareler
Örencik köyünün kadın muhtarı Bilgi Bayındır’ın desteğiyle mikrofinans şubesinin yolunu tutan Melek Yılmaz, köyünde “ayakta durmalarına müsaade edilmeyen” tüm kadınlara kol kanat germek istiyor.
“İşimde büyüdükten sonra kadınlara istihdam sağlamak istiyorum. Bana gelsinler onlara yoğurt, peynir yapmasını öğreteyim” diyor.
“Ben artık filancanın kızı, filancanın karısı diye değil iş kadını Melek Yılmaz olarak anılıyorum”
Vedat Başaran’ın lezzetlerine hayran kalan Aronofsky, Türk mutfağını hiç tanımadığını itiraf ediverdi.
Aynı gece Mad Men dizisine ilham olduğu söylenen reklamcı, sanat yönetmeni ve tasarımcı George Lois, Başaran’ın mezelerine “Yunan mezeleri harikaydı” deyince bir kez daha hayıflandım.
Kabul edelim ki, Türk Mutfağının dünyada, hele ABD’de esamesi okunmuyor.
Avrupa derseniz “Türk mutfağı” dediğinizde akla ilk gelen kebap ile döner.
Her hangi bir Avrupa şehrinizde karşınıza çıkan “Turkish Cuisine” tabelasının sadece döner ve kebap anlamına geldiğine çok şahit olmuşumdur.
Yıllardır, eski Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay dahil yetkililere yakınmama rağmen bu işe çare bulunamadı.
Yurt dışındaki ticaret müşavirlikleri faydadan çok zarar veren bu tabelaları kontrol altına alamazlar mı?
“En Güvenilir Reklam Yazılı Basın’da” başlıklı haber, Finlandiya Ekonomi Bakanlığı’nın inovasyon çalışmalarına destek veren VTT Teknik Araştırma Merkezi’nin araştırmasına dayanıyor.
Avrupalı tüketicinin günlük hayatında yazılı ve görsel basındaki reklama bakışını ele alan VTT’nin araştırmasını detaylı inceledim.
Sonuç: Tüketici yazılı basından asla vazgeçmiş değil.
Üstelik yazılı basındaki reklama, televizyon, internetteki reklamdan daha çok güveniyor.