Paylaş
Gerçekten tartışmaların patlak verdiği günden beri bilgi kirliliğinden geçilmiyor.
Bakıyorsunuz en yetkili ağızların açıklamalarında bile çelişkiler var.
Hele televizyonlar muhabirlerin sokaklardaki insanlara mikrofon tutarak “bizi zehirlemelerine ne diyorsunuz” diye sormaları yok mu?
Nihayet dün dayanamadım, zaman zaman GDO konusunda görüşlerine başvurduğum, Türkiye’nin bu konudaki sayılı uzmanlarından biri olan Sabancı Üniversitesi’nden Profesör Dr. Selim Çetiner’i aradım.
Profesör Çetiner, Mersin’de patlak veren olayı en başından beri biliyor zira Tarım İl Müdürlüğü’nden ona da ihbar gelmiş.
“ Neyi tartışıyoruz? Dünyada ticari GDO’lu pirinç” yok diye söze giren Çetiner’in verdiği bilgiyi göre, “altın pirinç” diye bilinen GDO’lu pirincin ekilmesine 2013 yılı sonunda Filipinler’de başlanacak.
Peki o halde bizde esmekte olan panik havası nedir?
Şimdi biliyoruz ki paniğe ve kafa karışıklığına yol açan büyük oranda laboratuarlardaki değişik analiz sonuçları.
Elinin altında biri ABD’den, biri Almanya’dan ve diğerleri Türkiye’den olmak üzere (Ankara, Mersin ve TÜBİTAK) 8 rapor olan Çetiner kesin konuşuyor:
“ABD ve Almanya’daki analizler GDO yok diyor. Almanya’da yapılan analiz raporu aslında Türkiye’de yapılan GDO analizlerinin, satın alınan çok pahalı aletlere, kurulan pahalı laboratuarlara ve kullanılan pahalı yabancı test kitlerine rağmen dünyadaki standartlara uygun olarak yapılmadığının bir kanıtı niteliğindedir”.
“Uluslar arası akreditasyona sahip olmayan laboratuarlarda bu tip yanlış sonuçlar çıkma ihtimali kaçınılmazdır” diye ekliyor.
Nitekim Türkiye’daki analiz raporlarının sonuçları farklı.
Korkarım ki, Çetiner’in söylediklerinden TÜBİTAK’ın dahi yeterli kesinlikle analiz yapamadığı sonucu çıkıyor.
Tabii işin bir farklı boyutu, bakanlıklardaki yetkililerin GDO konusunda yetkinlik durumları.
Laboratuarlardaki analizler kadar, analizleri yorumlamak da mühim.
Profesör Çetiner’e göre, Türkiye’ye ithalatı yapılan çeltiğin, GDO’lu soya fasulyesi ve soya küspesiyle aynı gemide gelmiş olması “muhtemel bir bulaşma”nın nedeni.
Ki, bu bulaşma da 10 binde 3 oranında.
Türkiye Biyogüvenlik Kurulu’nun verdiği izinle yaklaşık 2 milyon ton GDO’lu soya ithal ediyor.
Bu GDO’lu soyayı hem hayvanlar yiyor, hem çeşitli gıda üretiminde kullanıldığı için bizler.
Profesör Selim Çetiner’e göre, AB mevzuatıyla uyum sağlamayan “Biyogüvenlik Yasası” GDO kargaşasının en önemli nedeni.
İşte bu kargaşanın - gerekli gereksiz talep edilen analizlerden tutun, limanlarda “GDO’lu ürün taşıyor” diye bekletilen gemilere kadar- Türkiye’ye maliyeti tam 1 milyar dolar.
Biz bu kadar zengin bir ülke miyiz Allah aşkına?
DEF’in ‘2013 Bilgi Teknolojileri Raporu’nda 7 sıra atladık
DÜNYA Ekonomik Forumu’nun önceki gün yayınladığı “Küresel Bilgi Teknolojileri” raporunda 7 sıra birden atlamışız.
Geçen yıl 142 ülke arasında 52. sırada iken bu yıl 45. sıradayız.
DEF’in bu yılkı raporunun kilit cümlelerinden biri şu:
“Yükselen piyasalar sürdürülebilir bir büyüme için inovasyona odaklanmış durumda”.
“Bilgi Teknolojileri” konusunda şampiyon ülkeler Kuzey Avrupa ve “Asya Kaplanları” diye bildiğimiz ülkelerden çıkmış.
DEF’in raporunda Raunda’ya ise “tarım ekonomisinden” “bilgi ekonomisine” geçiş yolunda bir ülke olarak tarif ediliyor.
“Dijital çiftçilere” sahip bu ülke teknolojiyi son derece iyi kullandığı için Doğu Afrika bölgesinin bankacılık, finans ve dışarıdan hizmet veren merkezi haline dönüşmüş.
Zaten “dijital devrimin” son 2 yılda 6 milyon kişiye istihdam sağladığı ve küresel ekonomiye 193 milyar dolarlık katkı yaptığı hesaplanmış.
2013 raporunda 7 sıra birden atlama başarısını gösteren Türkiye sıralamada BRİCS ülkelerinin hayli önünde.
Örneğin Çin 58. Rusya 55. Brezilya 68. sırada.
Türkiye, sıralamada yükselmesine yol açan en iyi skorları, iş dünyasındaki inovasyon ve teknoloji kullanımına, patent sayısının artmasına, bilişim teknolojilerinin hükümetin vizyonuna girmesine borçlu.
Paylaş