Gila Benmayor

Arkas’ın krizde büyüme formülü

17 Nisan 2011
STRALSUND, Almanya’nın kuzeyinde, Baltık Denizi kıyısında Ortaçağ’dan kalma küçük kasaba. UNESCO’nun dünya kültür mirası listesinde.
Vaktinde Prusya donanmasının en önemli limanlarından biri.
Doğu Almanya topraklarında kaldığı dönemde ise tersanesi büyük önem kazanıyor.
Berlin’den yaklaşık dört saat uzaktaki, rüzgâr santralleri arasından geçerek vardığımız Stralsund kasabasına ziyaretin nedeni İzmirli işadamı Lucien Arkas’ın Gülbeniz A gemisinin teslim töreni.
Şu şampanya patlatılarak geminin denize indiği meşhur tören.
İzmir’in vergi rekortmeni sıfatını bu yıl da kazanmış olan Arkas Yönetim Kurulu Başkanı Lucien Arkas’ın ailesi 1940’lardan beri gemi taşımacılık işinde.
Dünyada konteyner taşımacılığının geliştiği 1990’lı yılların sonunda Arkas ilk gemi siparişini vermiş.
Bugün Türkiye’nin ve Akdeniz’in en büyük konteyner gemi filosunu sahip.
Filosunda Türk bayraklı 26 konteyner gemisinin yanı sıra üç petrol tankeri de var.

GEMİLERİ YARI FİYATINA ALDI

Stralsund tersanesinde teslim töreninden önce sohbet ettiğimiz Lucien Arkas, “konteyner taşımacılığının” önemini anlatıyor.
“Türkiye 2023 yılı için önüne koyduğu 500 milyar dolarlık ihracat hedefine ancak sanayi ürünüyle ulaşabilir ve bunu taşımanın tek yolu da konteyner” diyor.
“Bu yüzden kendi filomuzu kurduk” diye devam eden Arkas, 2 bin 500 konteynerlik Gülbeniz A gemisini 24 milyon Euro’ya almış.
İşin ilginç yanı şu.
Aynı gemi 2007 yılında 42 milyon Euro.
Ancak küresel kriz ve Çin rekabeti Almanya’daki Stralsund tersanesini de fena vurmuş.
Siparişler elinde kalmış.
2010 yılında “gemilerimizi alın” diye Arkas’ın kapısına dayanmış.
Lucien Arkas “Tersane bana geldiğinde ancak yarı fiyatını verebileceğimi söyledim. Geçen yıl aynı kapasite ve büyüklükteki Vivien A gemisini 23 milyon euroya, bu yıl Gülbeniz A’yı ise 24 milyon euroya aldım” diyor.
Dört yıl öncesinin fiyatıyla bir yerine iki gemi.
Kriz böyle bir şey işte.

100 VAGON SİPARİŞİ

Kriz derken Türkiye’de denizcilik de küresel krizden nasibini fazlasıyla almış bir sektör.
Buna rağmen Arkas geçen yıl yüzde 20 büyümüş ve 2011 için 1,5 milyar dolar ciro hedefliyor.
Lucien Arkas “Denizcilik sektöründe herkes yere çakılırken siz nasıl büyüdünüz” sorusuna şu cevabı veriyor:
“Çünkü gemicilik işi grubun yüzde 40 cirosuna denk geliyor. Bizde yumurta çok, sepet de. 52 şirketiz. Gemi zarar eder ama kamyon taşımacılığı etmez. Türkiye’nin ilk özel konteyner limanı Marport zarar etmez. Sigorta şirketi de öyle. Bileşik kaplar sistemi gibi. Bir şirketin zararını kârda olan diğeri karşılar. 2005-2007 yılları denizcilikte bereketli yıllardı. Dolayısıyla karada yatırım yaptık.”
Büyüme formülünün diğer yüzünde ise Arkas’ın “entegre taşımacılık” diye tabir ettiği model var.
Yani taşımcılığı deniz, kara ve demiryoluyla birbirine bağlantılı olarak yapıyor.
Kara taşımacılığı için 450 kamyonu var.
Demiryolu taşımacılığı yapan şirketi Ar-Gü geçtiğimiz şubat ayında Tülomsaş’a 100 adet vagon siparişi vermiş.
Lucien Arkas “Vagonum var ama lokomotif işletme hakkım yok. 5 yıldan beri demiryolunun özel sektöre açılmasını bekliyorum. AB ile uyum çerçevesinde özelleştirilmesi gerekirdi. Bekliyoruz” diyor.
Krizdeki denizcilik sektörüyle ilgili öngörüsü ise sektörün en az iki yıl daha kendine gelemeyeceği yolunda.

Somalili korsanlardan nasıl kurtulduk

ARKAS’ın konteyner gemilerinden biri Cibuti-Tahiti yolculuğu yaparken Somalili korsanların saldırısına uğramış.
Somalili korsanlar gemiyi ele geçirdiklerinde istedikleri fidye 3-4 milyon dolar civarında.
Az bir para değil üstelik canından olmak da var.
Lucien Arkas korkunç badireyi nasıl atlattıklarını şöyle anlatıyor:
“Konteyner gemilerinin farkı diğerlerine göre daha ağır olması. Dolayısıyla daha yüksek. Korsanların gemiye atlamaları o kadar kolay değil.”
Korsanlar saldırıya geçtiklerinde geminin mürettebatı hemen makine dairesine inmiş.
Zira, bilgisayar donanımlı makine dairesinden gemiyi idare etmek mümkün.
Arkas şöyle devam ediyor:
“Yukarısını çelik kapılarla kapattık. Gemiyi makine dairesinden kontrol ederek tam gaz kaçtık. Korsanlar makineli tüfeklerle kamaraları delik deşik ettiler. Radarı da vurdular. 50 bin Euro’luk masraf çıktı ama kimsenin burnu dahi kanamadı.”

Akdeniz çanağında artık Türkiye’nin sözü geçiyor

YILLAR yılı üç yanımız denizle çevrili olduğu halde denizcilikte yerimizde saydığımız konuşuldu.
Ancak Lucien Arkas’a göre, Türkiye artık bugün Akdeniz’de, deniz taşımacılığında sözü geçer bir duruma geldi.
Arkas, geçtiğimiz yıl Akdeniz’de 600 bin konteyner taşımış.
Bir parantez açayım.
26 geminin taşıdığı yük 300 bin TIR’ın taşıdığı yüke eşit.
Ne ki deniz yolu kullanmanın avantajları çevre kirliliğinden tutun maliyetine kadar çok daha fazla.
Akdeniz çanağı meselesine dönersek, “Arap Ayaklanması” ndan önce Arkas’ın gemileri Libya, Cezayir, Tunus, Mısır‘a sürekli gemileri kalkıyor.
Peki şimdi?
“Cezayir devam ediyor. Libya servimiz durdu. Tunus da durdu gibi. Mısır’da işler düzeldi yüzde 70 oranında normale döndü gibi.”
Arkas 2011 yılında Suriye Lazkiye’de ve Lübnan’da ofis açmış.
Akdeniz ve Karadeniz’deki ofis sayısı 32’e ulaşmış.

İzmir Limanı’na 500 milyon dolardan fazlasını vermem

LUCİEN Arkas’ın Ambarlı’daki Marport Limanı Türkiye’nin ilk özel konteyner limanı.
Marmara Bölgesi’nin deniz taşımacılığının yük yaklaşık yüzde 45’si bu limandan yapılıyor.
Arkas limanlara yatırımı devam ettireceğini söylüyor.
Örneğin önümüzdeki dönemde Türkiye’nin güneyinde bir liman projesi var.
“Haydarpaşa 16 yıldan beri yerinde sayıyor. Marport olmasıydı Marmara’nın yükünü kim kaldıracaktı” diyen Arkas’a İzmir Limanı’nı sorduk.
1 milyar 275 milyon dolara satılan İzmir Limanı, Global Holding ortaklığının teminatı yakarak vazgeçmesi üzerine ortada kalmıştı.
Arkas o satış için “Astronomik bir rakamdı. O günlerde herkesin kafası bulutlardaydı” diyor.
Yüzde 55’lik bir oranla limanın en büyük kullanıcısı olan Arkas’ın limanı satın almaya niyeti var mı?
“Liman için çeşitli önerilerde bulundum. Yüzde 25’i belediyeye, yüzde 25’ini Ticaret Odası’na, bir bölümünü Arkas Holding’e verin. Gerisi halka açık dedim. Kimse yanaşmadı” diyor.
“Limana bugün 500 milyon dolardan fazlasını vermem” diye de ekliyor.
Yazının Devamını Oku

Unilever AB kapısını dondurma için zorluyor

15 Nisan 2011
DÜNYA devi Unilever’ın cirosunun yüzde 50’si gıdadan.

21 yıldan beri şirketin bünyesinde çalışan Unilever Türkiye Gıda Pazarlama Başkan Yardımcısı Mustafa Seçkin “ 21 yıldan beri mutfaktaki kadına kafa yoruyoruz” diyor.


Mutfaktaki kadının daha az zaman harcayarak lezzetli yemekler yapmasının arkasında büyük bir AR-GE yatırımı, inovasyon var.


Soslar, hazır çorbalar, köfte harçları öyle gökten zembille inmiyor.

Unilever piyasaya yeni bir ürün çıkarmadan önce mutlaka Türkiye’nin önde gelen şeflerine, gurmelerine danışıyor.

Seçkin, yılda bin aşçının mezun olduğu Mutfak Sanatları Akademisi’yle sıkı bir işbirliği içersinde.


Yazının Devamını Oku

YKM’nin harika gençleri

12 Nisan 2011
YKM Mağazaları’nın müşteri portföyünün yüzde 65’i, 35 yaş altındakilerden oluşuyor.

Türkiye çapında 33 ilde 61 mağazası olan YKM “Kampüs Kart” ile  üniversiteli gençlere ulaşmayı başarmış.


Böyle genç bir müşteri kitlesi olunca YKM’nin sosyal sorumluluk projeleri haliyle gençlere yönelik oluyor.


Geçen cumartesi günü YKM’nin üniversiteli gençler arasında düzenlemiş olduğu “Fırsatın Varken Sesini Duyur” yarışmasının jüri üyesiydim.


Projelerini dinlediğimiz gençler “işsizlik”, “çevre kirliliği”, “uyuşturucu bağımlılığı”, “trafik” gibi sorunlara harika çözümler geliştirmişler.


Yazının Devamını Oku

Bay Carlos sıkıntıda

10 Nisan 2011
SANTRALİSTANBUL’da Renault’nun elektrikli otomobil test sürüşlerine davetliydim.

Aynı saatlerde KA-DER’in toplantısı olduğundan gidemedim.
Televizyondan izlediğim kadarıyla test sürüşüne katılanlar hayatlarından pek memnundular.
Renault Mais Genel Müdürü İbrahim Aybar haklı olarak “teknolojik devrimden” söz etti.
Aybar’a göre, elektrikli araçları yakın bir gelecekte sokaklarımızda görebileceğiz.
Bu çevreci araçları en kısa sürede görmek benim de dileğim.
Ne ki Renault’nun üzerinde dolaşan kara bulutlar nedeniyle kaygılıyım.
2011 yılı sonuna doğru piyasaya çıkması beklenen elektrikli arabanın üretimi kara bulutlardan etkilenebilir.

Yazının Devamını Oku

CHP’nin cesareti var mı?

8 Nisan 2011
DÜN sabah erkenden KA-DER’in kadın aday adayları basına tanıştırma toplantısına gittim

“Meclise 275 kadın” sloganıyla kampanya başlatmış olan KA-DER’in  İstanbul buluşması için kadın aday adaylar hiç üşenmemiş.

Adana’dan, Hatay’dan, Kahramanmaraş’tan kalkıp gelenler vardı.


8 partiden 50’den fazla kadına kulak verdik.


Yaklaşık 8 bin lira vererek “bağımsız” olarak yarışa katılan iki kadından biri Benal YazganKadın Partisi Girişimi”nin adayı.


Yazının Devamını Oku

Berkman: Enerjiden çıkabiliriz

5 Nisan 2011
AK ENERJİ-Çek ortaklığının hüsranla sonuçlandığını biliyorduk.

Akkök İcra Kurulu Başkanı Mehmet Ali Berkman’dan son gelişmeleri öğrendik.


Hatırlatmak gerekirse, Ak Enerji Avrupa’nın en güçlü 10 enerji şirketi arasında gösterilen Çek CEZ ile 2009 yılında ortaklık kurmuştu.


Ortaklıkta, Ak Enerji hisselerin yüzde 37,5’sine, CEZ hisselerin yine yüzde 37,5 sahipken, şirketin yüzde 25’i halka açıktı.

Ak Enerji ile CEZ, 2013 yılına kadar enerjiye 3 milyar dolar ayırarak kurulu güç kapasitesini 3 bin megavata çıkartmayı hesaplıyordu.


Yazının Devamını Oku

Türkiye’nin elindeki önemli teknolojik koz

3 Nisan 2011
PAZAR günü keyifleri yerine getirecek şahane bir haber.

Türkiye “İleri Teknoloji Trenine” çoktan atlamış.
Paris’te Akkök Grubu’na bağlı AKSA ekibiyle birlikte “JEC Kompozit Fuarı” geçirdiğimiz yarım günü bunu anlamamıza yetti.
Teknoloji özürlülerinin bile ilgisine çekecek şeyler gördük bu fuarda.
Tümden karbon ve cam elyafla üretilmiş ünlü İtalyan arabası Lamborghini.
 Yine aynı kompozit maddeyle yapılmış, 3 kadının bir araya gelerek havaya kaldırabilecekleri hafiflikte (bunu söyleyen bir erkek) bir helikopter gövdesi.
İyi tanıdığımız Eurocopter Şirketi tarafından üretilmiş.
McLaren yarış arabası o da aynı malzemeyle yapılmış ve tüy kadar hafif.

Yazının Devamını Oku

Fırat’lar ölmesin diye Mika-Der’e daha çok destek

1 Nisan 2011
SULTANGAZİ’deki çocuk cinayeti geliyorum demiş.

Küçük Fırat’ın sığındığı komşular, mahallenin bakkalı, karakolu, muhtarı “bu çocuğa sahip çıkın” diye sürekli uyarıyorlar.

“Çocuğu okula alsın diye müdüre yalvardım” diyen bir kadını da duydum televizyonda.


Devletten ses çıkmıyor.


Ancak çocuk cinayete kurban gittikten sonra evdeki iki kardeşi SHÇEK ( Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu) kanatları altına alınıyor.


Yazının Devamını Oku