Paylaş
Naidoo tam bir idealist.
Ülkesi Güney Afrika’da henüz 15 yaşında apartheid’e (ırk ayrımcılığı) karşı mücadeleye başlamış.
10 yıl boyunca Civicus yani “Halkların Katılımı İttifağı”nın Genel Sekreterliğini yapmış.
3 yıldan beri çevrenin yılmaz bekçisi Greenpeace’in başında.
Gezegenimizin nasıl hızla irtifa kaybettiğini Naidoo’nun ağzından duymak büyük bir şans.
İstanbul’daki buluşmamızda iklim değişikliğinin nelere mal olduğunu, karbon dioksitin sadece başımızın üzerinde büyük bir delik açmakla kalmadığını, okyanuslara da ne kadar zarar verdiğini anlattı.
Fukuşima’nın yıldönümünde Japonya’da elinde radyasyon ölçüm cihazıyla felaketten etkilenmiş bölgeleri gezen Kumi Naidoo, Türkiye’nin Akkuyu’da yapmaya hazırlandığı nükleer santral için bakın ne diyor?
“Nükleer hem çok tehlikeli, hem çok pahalı. Fukuşima’dan sonra Türkiye gibi deprem kuşağında yer alan bir ülkede nükleer santral son derece risklidir.”
POTANSİYELİNİZİ DEĞERLENDİRİN
Peki Türkiye gibi enerji peşinde koşan, gelişmekte olan bir ülke ne yapmalı?
“Türkiye şanslı bir ülke... Güneş, rüzgar, jeotermalde müthiş bir potansiyeli var. Hiç vakit geçirmeden bu potansiyelini değerlendirmeli.”
Greenpeace Başkanı Naidoo, “Yenilenebilir Enerji”de Çin örneğini veriyor.
Daha önce değinmiş olduğum gibi Çin bu konuda tam bir şampiyon.
2020 yılına kadar enerji ihtiyacının yüzde 15’ini yenilenebilir enerjiden karşılayacak.
Çin Hükümeti bu konuya dört elle sarılmış.
Yenilenebilir Enerji’yi istihdamı arttırma aracı olarak da görüyor.
Oysa Türkiye’de hükümet bu işe gönülsüz.
Güneş ve rüzgar enerjisine teşvikler Batı’ya kıyasla çok daha düşük olduğundan özel sektör işi yavaştan alıyor.
Bu arada yeri gelmişken Greenpeace’in Fukuşima nedeniyle yayınladığı raporla ilgili birkaç söz.
FUKUŞİMA RAPORU NE DİYOR?
Nükleere hazırlanırken bizi pek yakından ilgilendiren rapor üç önemli noktayı ortaya koyuyor:
1. Japon yetkililer ve Fukuşima nükleer santralini işletenler, ciddi bir kazanın riskleri konusunda yaptıkları varsayımlar konusunda tamamen yanıldılar. Gerçek riskler biliniyordu ancak görmezden gelindi ve üzerinde durulmadı.
2. Büyük felaketlerle başa çıkma konusunda en hazırlıklı ülkelerden biri olarak bilinen Japonya’nın bile, büyük bir nükleer felaket karşısında yetersiz kaldığı ortaya çıktı. Acil durum ve tahliye planları insanları radyasyondan korumaya yetmedi.
3. Radyoaktif kirlenmeden uzaklaşmak için gerçekleştirilen tahliye çalışmaları yüz binlerce insanın hayatını değiştirdi. Bu insanlar, yeterli finansal destek almadığı için yaşamlarını yeniden kuramıyor. Japonya, nükleer kazanın tüm maliyetlerinden işletici firmayı sorumlu tutan üç ülkeden biri. Ancak Japonya’da yükümlülük yasası ve tazmin programı gerektiği gibi işlemiyor. Kazanın üzerinden bir yıl geçmiş olmasına rağmen, kazadan etkilenen insanlar kaderine terkedilmiş durumda ve zararlarının çoğu da Japon halkının vergileriyle ödenecek.
Sadece raporun vurguladığı bu üç nokta nükleere karar verirken bir kere değil, binlerce kez düşünmemiz gerektiğini gösteriyor.
Rosatam’da yolsuzluk
GREENPEACE Başkanı Kumi Naidoo’nun ziyareti sayesinde bir araya gelen çevreciler önemli bir bilgiyi paylaştı.
Akkuyu Nükleer Santralı’nın yapımını üstlenen Rus Devlet Atom Enerjisi Kuruluşu Rosatom’un çatısı altında bulunan ve nükleer santrallara buharlı jenenatör imal eden Zio Podolsk Şirketi’nin Başkanı Sergei Shutov, üretimde düşük kaliteli malzeme kullandığından tutuklanmış.
Skandalın aralık ayı sonunda patlak verdiği ve Shutov’un şubat ayında tutuklandığı söyleniyor.
Zio Podolsk Şirketi, Rosatom’un yurtiçinde ve yurtdışında Bulgaristan, Çin, Hindistan gibi ülkelerde yapımını üstlenmiş olduğu nükleer santrallara buharlı jeneratör temin eden bir kuruluş.
Londra merkezli Dünya Atom Birliği’nin ortaya çıkarttığı skandal Akkuyu nedeniyle Türkiye’yi pek yakından ilgilendiriyor.
Nükleer santralı emanet edeceğimiz kurum böyle bir yolsuzluğa bulaşmışsa vay halimize.
Ah Ruanda
DÜN Hürriyet’te kadın-erkek eşitliği konusunda çalışmalar sürdüren TBMM uzmanlarının Ruanda örneğini büyük bir sürprizle karşıladıklarını okuduk.
Günaydın diyeceğim.
Hatırlarsınız 2007 yılında. Dönemin KA-DER Başkanı avukat Hülya Gülbahar ile Başbakan Erdoğan arasında “Ruanda” polemiği patlak vermişti.
Gülbahar, kota konusunda ısrar edip “Kota uygulayan Ruanda’daki kadın-erkek eşitliği Türkiye’ye göre çok daha ilerde” deyince Başbakan Erdoğan, “Ruanda mı olmak istiyorsun... Buyur ol” diye tepki göstermişti.
Bendeniz de Ruanda ile ilgili 6 Ekim 2007 tarihinde “Ruanda, bildiğiniz Ruanda değil” diye bir yazı yazmıştım.
Arşivden ulaşılabilir.
2007 yılında Ruanda, mecliste yüzde 48’lik bir oranla kadın temsilinin en yüksek olduğu ülke rekorunu elinde bulunduruyordu.
Bizim Meclis’teki uzmanlar bunu yeni keşfetmiş.
Paylaş