Uzun yıllardır hem Ukrayna’da hem Rusya’da önemli projelere imza attılar.
Özaltın Grubu...
İşte o grubun şantiyesinde öğle saatlerine doğru bir hareket oluyor.
Bağırışlar. O boğuk gürültüleriyle zırhlı araç sesleri.
Ve Kırım’dan gelen Rus askerleri şantiyeden içeri giriyorlar.
İşçiler, mühendisler, şantiye şefi...
Rus askeri soruyor:
- Ne yapıyorsunuz burada?
Söz boğazıma düğümlendi.
Tutuldum kaldım.
Oğlu annesine, “Ben savaşa gidiyorum” demiş.
Anne gözyaşlarıyla, “Gitme” diyememiş.
Gelini ağlayarak sarılmış...
Denizci dostum evine gidemiyor. Yollar kapalı...
Belli ki bütün Ukrayna yaşıyor bunu...
Kahraman Ukraynalı kadınlar en önde. Gençler sokak başlarında, eller tetikte... Yaşlılar korkusuz.
Kiev’e tankların yürüdüğü sıralarda...
Biz Kazakistan’ın Nursultan Şehri’nde Türk tarihinin ibret dolu bir hikâyesini dinliyorduk...
Bengü-Taş’ın hikâyesi...
Uluslararası Türk Akademisi’nde 6 Türk Devleti’nin bayrağını arkamıza aldığımızda...
Akademinin Başkanı Darhan Kıdırali
şöyle diyordu:
“Bu bina tam bir Türk yurdudur. Evinizdir. Rahat olun...”
Sabah, Türkiye’nin Nursultan Büyükelçisi Ufuk Ekici’nin kahvaltı daveti.
Öğle saatlerinde yine Büyükelçi Ekici’nin daveti üzerine Azerbaycan’ın Kazakistan Büyükelçiliği’nde Hocalı katliamının 30’uncu yıl anma töreni...
Şu tesadüfe bakın ki...
Aynı saatlerde Rixos Otel’in lobisinde Ermenistan Başbakanı Paşinyan’la burun buruna geliyoruz.
Hemen arkamızdan Kırgız Devlet Başkanı geçiyor...
Astana’da müthiş bir trafik var...
Ve elbette konu Rusya’nın Kiev’e saldırısı...
Çavuşoğlu’nun çevresinde baş döndürücü bir trafik var.
Diplomatlar, dosyalar, notlar, telefonlar, tek sayfalık mesajlar...
Tam sohbete başlayacağız, bir telefon...
AB Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell arıyor...
Çavuşoğlu büyük bir titizlikle Türkiye’nin pozisyonunu ve yaptığı temasları anlatıyor.
Ardından bir telefon daha. Ukrayna cephesinden...
İlk soru üzerine
“Kimse bilmez...
Ankara’da sessiz bir insan vardır.
Ne zaman Ankara’ya gitsem sormuşumdur:
(Bu kadar başarılı ve zengin bir insan, neden her öğle yemeğini Ankara’da bir tenis kulübünde yer?)
İstese Moskova’da ya da dünyanın en güzel şehirlerinde oturabilirdi.
Sonra anladım ki... Yaşadığı şehri seviyor.
Ankara’yı...
Zamanında Atakule projesini yapmıştı.
Annesinin gözünde yaşlar. Ama çaresiz.
Çünkü biliyordu ki kızı bir akşam eve dönmeyecekti. Ya tecavüze uğrayacak ya da öldürülecekti.
AZA 16 yaşındaydı ve önünde 4 bin kilometreye yakın bir yol vardı...
Türkiye’ye bir varsa... Gerisi kolaydı. Ama o da biliyordu ki:
Diğer arkadaşları gibi bir mucizeyi deniyorlardı...
Afganistan’dan çıkmak bir mesele. Ve İran’a çıkan dağ yolları.
Ve sonra hayali Avrupa...
Ablası Yunanistan’daydı.
Canım kedim “Deniz” ve diğer canlar için yazıyorum...
Gıdada KDV yüzde 1’e indi.
Sağ olsunlar...
Ama ya bizim canlarımız...
Onların da gıdaları var.
Üstelik onların seçme hakkı da yok. Yani onlar için pazara gidip en ucuz sebzeyi de alamıyoruz.
Belirlenmiş kuru gıdaları yemek zorundalar.