O müjdenin detaylarını aktarmadan önce şu bilgiyi de vermeliyim.
29 Ekim günü “Bizim Meclis de toplanıp ABD Kongresi’ne bir cevap verse” diye yazmıştım. Şentop şöyle dedi:
“Yurtdışı seyahatlerim nedeniyle cevap veremedim. Ama bilin istedim. ABD Kongresi’nin sözde Ermeni soykırımı için aldığı kararın ertesi günü, biz de Genel Kurulumuza bir tezkere sunduk. Ve o kararı yok hükmünde saydık. Bu tezkere de kabul edildi. Ayrıca karar örneği ABD Kongresi’ne gönderildi.”
Anında verilen bu refleks için başta Meclis Başkanı Şentop olmak üzere milletvekillerimizi kutlarım..
Tabii burada Şentop’un ilk kez uygulattığı bir durum var. Çok ince bir detay. Onu da sonra paylaşacağım. Hayvan hakları yasasına dönersek... Şentop hayvanseverler için bir de yeni yıl müjdesi verdi:
“Hayvan hakları yasası ile ilgili olarak Meclis Araştırma Komisyonumuz raporunu tamamladı. Çok önemli değişiklikler gündeme geldi. STK’lar arasındaki anlaşmazlıklar olduğu için rapor süreci devreye girmişti. Gecikme olmuştu. Şimdi hazır. Önümüzde bütçe görüşmeleri olduğu için ocak ayı itibarıyla yasa Genel Kurul’a gelecek. Yeni yıla bu yasa görüşmeleriyle gireceğiz. İnşallah yasalaşacak.”
Peki ne tür değişiklikler var? Başlıklar halinde özetlersem:
-
Cumhurbaşkanı Erdoğan’la Trump arasındaki görüşme çok iyi geçti.
Söylenenler söylendi. Trump’tan övgüler geldi.
Dahası, “Koptu” denilen, “Ambargoya gidiyor” diye pompalanan ilişkilerin liderler düzeyinde bir güven çerçevesine oturduğu görüldü.
Ama hâlâ sahada çok önemli sorular var...
Maddeler halinde sıralarsam...
1) Trump’ın ittifak halinde durduğu SDG/YPG, Suriye’de verimli tarım arazileri de dahil olmak üzere petrol, doğalgaz ve su kaynaklarını kontrol ediyor.
2) Deyrizor bölgesinin doğusundaki (El-Ömer, Cafra, Vard, Afra, Carnuf, Tanak, Kevabi, Azrak, Kahar, Şueytat, Galban) ile birlikte 10’dan fazla petrol sahası YPG’nin kontrolü altında bulunuyor.
3) Rakka ve Haseke bölgelerinde bulunan petrol yataklarının tamamı PKK/YPG tarafından kontrol edilmekte. El-Ömer, ülkenin sahip olduğu en büyük petrol sahası durumunda.
Ağır ve acı bir hikâyesi var bu fotoğrafın...İçim acıyarak anlatıyorum:
Adam eve geliyor. Sarhoş...
Yine başlıyor işkenceye... 6 yıldır dövdüğü karısını tokatlıyor. Yetmiyor...
Gidip bir naylon poşet alıyor. Tavada eritiyor. Sonra eriyen naylonu karısının yüzüne damlatıyor. Sonra ayaklarına...
Annesinin çığlıklarını duyan 3 yaşındaki kızı koşup annesine sarılıyor. Bu defa cani, erimiş naylonu kızının yüzüne damlatıyor...
Arkadaşlar... Ağrı’da oluyor bu vahşet.
İsim vermiyorum, mahalleyi yazmıyorum.
Dahası bir belgeye dayanıyor mu?
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın “Harbord Askeri Heyeti Raporu” kitabında öylesine önemli gerçekler belgeleniyor ki...
ABD ulusal arşivlerindeki bu rapor, bugün Temsilciler Meclisi’nde okunsa acaba kimlerin yüzü kızarır. Çünkü raporu düzenleyen 50 kişilik heyet, tarafsız gözlemlerini bütün çıplaklığıyla paylaşıyor.
Kitap ABD Kongresi’nin onayı ile ABD Başkanı Woodrow Wilson’un 1 Ağustos 1919 tarihinde Tümgeneral James G. Harbord başkanlığındaki askeri bir heyeti Anadolu ve Kafkaslar’daki durumu incelemek, gerçekleri araştırmak üzere İstanbul’a göndermesiyle başlıyor. İşte kitaptan örnekler:
“İstihbarat Deniz Subayı Teğmen Robert Steed Dunn raporunu Doğu Anadolu, Karadeniz kıyıları ve Kafkasya’ya yaptığı araştırma gezisinin ardından hazırladı. 24 Temmuz 1919 tarihli raporda şu husus dikkat çekmektedir: Erzurum’da Rusya Ermenistan’ında geçici görevden dönen İngilizler, İngiltere ve Amerika’da ikamet eden Ermenilerin geçmişte Rusya Ermenilerine bomba sağlayarak Müslümanları öldürmeye teşvik ettiklerini ve böylece Müslümanlar misillemeye başladıklarında Ermenilere sempati kazandırmak isteyen ajan provokatörler olduklarını ifade ediyorlar.”
TÜRKLER İYİ DAVRANIYORDU: General Harbord aynen şöyle yazmıştı:
“Adana’da önemli sayıda Ermeni’nin geri döndüğünü ve binlerce Ermeni’nin de aslında başka yerlerde sevk ve iskân edilmiş olduğunu gördük. Bu Ermenilere Türk yetkililerce iyi davranılıyordu. Ve herhangi bir muhtemel rahatsızlık gösteren hiçbir şey yoktu.”
CANLI CANLI YAKTILAR:
Bir mesaj geldi:
Hürriyet’i internetten okuyanlar için: Ne olur bu videoyu izleyin. Sonra okuyun...
<iframe src='//www.hurriyet.com.tr/video/embed/?vid=41369675&resizable=1&autostart=true&playsinline=true&v_utm_source=haber_detay' width='580' height='326' frameborder='0' scrolling='no' allow='autoplay; fullscreen' allowfullscreen></iframe>
Kâğıttan okuyanlar için de şu fotoğraf:
Özgen İlkokulu’nun kapısına beyaz bir minibüs yanaşır...
Kapısı açılır açılmaz çocuklar koşar...
“Ne oldu Emine Öğretmen?” dedim.
İçinden gözyaşı geçen kısa bir cevap:
“Bizim okula kadrolu öğretmen atanınca biz işsiz kaldık”.
Ben de yıkılmıştım.
Emine öğretmen ve eşi Feyzullah, Şırnak’ın bir dağ köyünde...
Çıplak ayaklarıyla okula gelen öğrencileri için yardımlar bulup onları giydirmişti.
Hele bir fotoğraf vardı ki...
“Her şeyden önce Cumhuriyet kurulurken Mustafa Kemal Atatürk ‘Yurtta sulh cihanda sulh’ demiş, bu temel prensibi muhafaza ediyoruz, geliştiriyoruz ve her zaman barıştan yanayız. Ama ‘Yurtta sulh cihanda sulh’ demek suya sabuna dokunmamak değildir.”
Yıllardır yaşadığımız bu terör sarmalına karşı muhteşem bir yorumdur bu.
Türkiye’nin düşürülmek istendiği çukura karşı her şeyi anlatan bir cevaptır.
Hatırlayın...
Türkiye Bekaa Vadisi’ne yerleşmiş terörist Öcalan’ı vermesi için Suriye’ye ciddi bir tavır koymasaydı.
Dönemin Cumhurbaşkanı Demirel, Başbakanı Mesut Yılmaz, Başbakan Yardımcısı Ecevit, “Sabrın sonuna geldik” demeseydi.
MGK toplantısından sonra Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Atilla Ateş, Suriye sınırına gidip oradan kükremeseydi.
Suriye
Cumhurbaşkanımız ve ailesinin mal varlığını araştıracakmış...
Bakan ve komutanların ABD’deki mallarına el koyacakmış...
ABD’ye girişlerini engelleyecekmiş...
Vizelerini iptal edecekmiş...
İnsanı çileden çıkaran bir densizliktir bu.
İşte o nedenle buradan bir çağrı yapıyorum: TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un başkanlığında Meclis’te temsil edilen bütün partiler toplansa...
“Sen kim oluyorsun da bu millet evlatlarına dil uzatıyorsun” dese..
“Sen kim oluyorsun da daha kısa süre önce bir masada oturup stratejik ortak diye anlaşma yaptığın ülkeye böyle bir hakareti yapıyorsun”