Paylaş
“Her şeyden önce Cumhuriyet kurulurken Mustafa Kemal Atatürk ‘Yurtta sulh cihanda sulh’ demiş, bu temel prensibi muhafaza ediyoruz, geliştiriyoruz ve her zaman barıştan yanayız. Ama ‘Yurtta sulh cihanda sulh’ demek suya sabuna dokunmamak değildir.”
Yıllardır yaşadığımız bu terör sarmalına karşı muhteşem bir yorumdur bu.
Türkiye’nin düşürülmek istendiği çukura karşı her şeyi anlatan bir cevaptır.
Hatırlayın...
Türkiye Bekaa Vadisi’ne yerleşmiş terörist Öcalan’ı vermesi için Suriye’ye ciddi bir tavır koymasaydı.
Dönemin Cumhurbaşkanı Demirel, Başbakanı Mesut Yılmaz, Başbakan Yardımcısı Ecevit, “Sabrın sonuna geldik” demeseydi.
MGK toplantısından sonra Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Atilla Ateş, Suriye sınırına gidip oradan kükremeseydi.
Suriye Öcalan’ı gönderir miydi?
Teröristin teslim operasyonu işte böyle başlamıştı.
Yani... Suya ve sabuna dokunarak...
Bugüne gelirsek...
Türkiye’de bitme noktasına gelen PKK’nın “oksijen çadırı” olarak gördüğü Suriye’nin kuzeyini. Orada kurduğu YPG’yi... Ve o YPG üzerinden “DEAŞ’la mücadele ediyor” diye Batılı devletleri “kanton terör devleti” kurmak için ikna ettiğini artık bütün dünya biliyor...
Yani... Sınırlarımızdaki terör devleti kumpasını... Peki...
Bunlara karşı verilen mücadeleyi daha nasıl anlatabilirsiniz.
İşte tam bu sözlerle:
“Yurtta sulh, cihanda sulh demek, suya sabuna dokunmadan kendi kabuğuna çekilmek değildir.”
Suriye’de Türk askerinin yaptığı harekâtları eleştirenler hep şöyle diyordu:
“Atatürk yurtta sulh cihanda sulh demiştir.”
Çavuşoğlu işte buna cevap vermiştir...
Atatürk’ün bu sözünü, “tembellik, basiretsizlik ve aymazlıkla” karıştıranlar için bundan daha güzel bir cevap olabilir mi?
Hasta yatağında Hatay’ı alan Atatürk 1925’ten sonra her 1 Kasım’da Meclis açılış konuşmasında özetle şöyle demişti:
“Milletin ordusu her an milletinin istikbalini korumaya hazırdır...”
Bugün olan da işte budur...
Dahası Çavuşoğlu’nun şu sözleridir:
“Kıbrıs’ta Türkler katledilirken susmak değildir. Veya terör bize tehdidini arttırırken görmezden gelmek değil. Onun için tam da bu ilkeyi, prensibi destekleyecek şekilde öncelikle tüm bu sorunlar karşısında Türkiye öncelikle kendi milli çıkarlarını korumak zorunda. Bunun için de sahada ve masada güçlü Türkiye olmak zorundayız...”
Arkadaşlar bizim sınırlarımız, bu coğrafyadaki başka ülkeler gibi birileri tarafından “cetvelle” çizilmemiştir...
Türk bayrağının al rengi...
Üzerindeki ay-yıldızı...
İşte onun belgesidir.
O nedenle Çavuşoğlu’nun bu tarihi yorumunu çok iyi anlamak gerekiyor.
EĞER BİR MİLLETİN ANAYASASI BAŞKA BİR ÜLKEDE YAPILIYORSA O ÜLKEDEN HAYIR GELMEZ
HABER şu:
“İsviçre’nin Cenevre şehrinde toplanan Suriye Anayasa Komisyonu çalışmalarının ilk bölümünü dün akşam tamamladı.”
Anayasası başka ülkelerde yazılan ülkelerin tarihine bir bakarsanız.
Başlıkta ne demek istediğim anlaşılır.
Kara haberci olmak istemiyorum ama...
Irak’ta bugün ne oluyorsa, Suriye’de de o olur.
Kan durmaz yani.
Çünkü milletin iradesini göremiyorum ben.
HELAL OLSUN SİZE SAYIN BAŞSAVCIM
Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcısı Güngör Karakoç öyle bir şey yaptı ki..
“İşte benim başsavcım” dedim.
Olay şu: Bir dava nedeniyle iki kişi Karakoç’a hakaret etti. Başsavcı da davacı oldu.
Bu iki kişi sonradan “Biz ettik sen etme” dedi. Başsavcı kibirlenmek yerine, “Peki kardeşim uzlaşmada sizinle uzlaşırım ama bir şartla. 40 öğrenciyi giydireceksiniz” dedi.
Kabul ettiler.
40 öğrencinin giyimleri sağlandı.
Bu olayı şunun için yazıyorum.
Başsavcı denilince, “Eyvah şimdi yandık” diye bir imaj yaratmak isteyenlere karşı... Sayın Karakoç’u gösteriyorum.
Helal olsun size Başsavcım...
Paylaş