IRAK televizyonu yayınladı.
O aşağılık DEAŞ’lı mahluk...
Tecavüz ettiği kızın karşısında...
Gözlerini kapatmış, boynu bükük duruyor.
Karşısındaki Ezidi kadın bağırıyor:
“Kaldır kafanı! Kaldır kafanı!”
Aman Tanrım...
“
Öğle saatlerinde kilometrelerce uzayan bir plaja çıktık.
Bisiklet yolları, parklar, bahçeler, muhteşem bir deniz... Kitesurf’ten (uçurtma sörfü) yelken yarışlarına...
Renk renk ördeklerin yüzdüğü dereler... Çocuklara özel oyun alanları... Açık hava müzeleri...
Ve işte dün orada çektim bu fotoğrafı...
Tam bir karnaval... Bisiklet yolunun iki tarafı el yapımı hediyelerin satıldığı tezgâhlarla dolu.
İnsanlar tam bir karnaval havasında kahkahalarla, müzikle yürüyor. Sahilde sörfçüler...
Ve az sonra arkasında dans eden insanlarla ilerleyen bir kortej...
Ve kim bilir o sırada neler düşünüyor, neler planlıyordu.
Sabah saat 09.00 gibi... Basın Ekspres yolu üzerinde biraz trafik var.
Hava güzel, arabasının camını açmış. Bir de müzik...
Önünde bir hafriyat kamyonu var. Aslında biraz da uzak durmaya çalışıyor.
Ama nasıl oluyorsa hafriyat kamyonu ani bir fren yapıyor.
Zeki Bey frene basıyor ama...
O sırada brandası olmayan kamyondan çamur yağıyor.
Gitti İzmir’de bir eve ‘X’ işareti koydu.
O çarpının ne demek olduğunu biz daha önce Maraş olaylarından biliyoruz.
Metin Altıok gibi bir şairin katlinden biliyoruz.
Madımak Oteli’nden biliyoruz.
Önce İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “O ev bizim evimizdir” dedi.
Ve ardından söz verdi:
“İzmir’de bir evin işaretlendiğini öğrendik. O eve yapılan işareti kendi evime yapılmış olarak gördüm. Bizim arkadaşlarımız bu kişiyi bulacak. Bizzat tarafız. Bu kişi bulunacak ve bedelini ödeyecek.”
Çok iyi biliyorum ki...
Dün cinayetlerini anlattığım yazıma o kadar mesaj geldi ki...
Merak ettim...
Seri katili yakalayan Jandarma Komutanı ile konuştum.
Komutan, “Çok acayip bir adam. Feci işler yapmış. Planlamış, gözlemiş, öldürmüş. Yangın çıkartarak iz bırakmamaya çalışmış. Kamuflaj kıyafeti giyiyormuş. Evine yaptığımız baskında kanlı kamuflaj gömleğini bulduk” diyor. Dinledikçe insanın tüyleri diken diken oluyor...
İşte bazı satırbaşları:
Katil M. Ali, daha çok yaşlıların oturduğu evleri seçiyormuş. Bir süre izliyor, sonra malları, hayvanları var mı diye inceliyormuş.
Şeker Hanım ve eşini katlettiği gece yarısı evin kapısının önüne gelip bağırıyor: “Etrafı sarın. Kimse çıkmayacak. Çıkan olursa vurun.” Sanki güvenlik kuvvetleri bir arama yapıyormuş izlenimi
Tam ona göre bir durumdu. Birisi engelli, diğerleri de çok yaşlı üç kadın... Ve kararı verdi...
10 ŞUBAT: Yine kamuflaj kıyafetini giydi. El fenerini aldı. Gece yarısından sonra eve yaklaştı. Herkes uyuyordu.
Ertesi sabah itfaiye, yanıp kül olmuş evdeki kadınların cesetlerini buldu.
24 ŞUBAT: Ordu’nun Ünye ilçesine bağlı Yüceler Mahallesi’nde, Nuri-Lütfiye Usluoğlu çifti, gece yanarak can verdi.
Jandarma bu şüpheli yangınlardan kuşkulanmaya başlamıştı. Genç jandarma yüzbaşısı A. itfaiyeden raporlar istemişti.
3 MAYIS: Ordu’nun Akkuş ilçesine bağlı Dağyolu Mahallesi’nde Şeker Köseoğlu kayboldu. Köseoğlu’nun, olaydan 1 hafta sonra cansız bedeni ormandaki dere yatağında bulundu.
13 TEMMUZ: Bu defa Ordu Üçyol’da Hasan Bayram, gaz zehirlenmesi sonucu hayatını kaybetti.
22 TEMMUZ:
Valilere hatırlattılar.
Siyasetçilere söylediler.
Her seçimde sözler aldılar.
Baktılar olmuyor...
Kendi aralarında haberleştiler.
Ve önceki hafta bir araya geldiler.
Arkadaşlar!
Koskoca bir körfez boğuluyor.
Gizli bir görevle yerleşmişti oralara.
Yabancı bir ülke...
Yabancı bir toprak... Yabancı insanlar... Yabancı sokaklar...
Kim bilir kaç gece... Kaç saat... Kaç gün... Öylece bekledi.
Gözledi... Dinledi...
Arkadaşlar edindi...
Ve sonra o gün geldi:
“