<B>NE </B>siyasetçisi görebiliyor geleceği, ne de ona danışmanlık yapan anlı şanlı, unvanlı <B>‘‘büyük adamlar’’</B>. Kuzey Irak'ta Türk askeri ile Amerikan askerinin karşı karşıya gelme olasılığına gülenleri bir kez daha
‘‘tebessümle’’ anıyorum.
Dönemin başbakanı
Gül'e bu olasılığı sorduğum zaman bir yanında
‘‘profesör’’, diğer yanında
‘‘büyükelçi’’ unvanlı iki danışmanının güldüğünü defalarca yazdım.
Tarih beni hep haklı çıkardı.
Hele bu kez yüzde yüz.. Eğer Türk askeri ile Amerikan askeri vuruşmadıysa, bunda Türk askerinin, Türk dış politikası altında ezilmişliğinin payı var, başka bir şey değil.
Türkiye, Türk askeri,
‘‘arka bahçesi’’ olarak gördüğü yerde dayak yiyor.
Bunda kişiliksiz politikanın rolü büyük.
Önce kırmızı çizgiler
‘‘pembe’’ oldu. Sonra Türkiye
‘‘pembeleşti’’.
Kuzey Irak'taki olay görünenden vahim.
Çünkü sadece askerlerimizi
‘‘kaptırmadık’’.
Amerikan askerleri tarafından basılan büroda, Türkiye açısından son derece önemli belge ve bilgiler vardı.
Türkiye'nin bölgede yürüttüğü istihbarat çalışmalarının sonuçları, Türkiye'nin bölgede kullandığı
‘‘ajanların’’ listesi, Kuzey Irak'ta yapılan çalışmaların belgeleri hepsi bir anda hem Barzani'ye bağlı Kürtlerin, hem de Amerikalıların eline geçti.
Askerlerimizi geri alacağız ama bu çok önemli belgeler artık ABD'nin ve Kürtlerin elinde.
Türkiye'nin artık yapabileceği tek bir hareket kaldı.
Kuzey Irak'tan hızla çıkmak.
Çünkü varlığımız artık hiçbir şey ifade etmiyor. Boşu boşuna ulusal onurumuzu zedeletiyoruz.
Güneyimizdeki Amerikan topraklarından artık çekilmeliyiz.
Çünkü Türk askerine karşı
‘‘küstahça’’ davranan Albay hakkında
‘‘gereğini yapmadığımız’’ an zaten orayı kaybettik.
Ya gazetecisindir ya da danışman
REKLAM eleştirmenlerini eleştirmeme
Ali Atıf Bir yanıt verdi.
Ali Saydam'dan ise şimdilik ses seda yok. Varsa da ben görmedim.
Ali Atıf Bir diyor ki:
‘‘Bu iş dünyanın her yerine yapılır’’.
Doğrudur. Reklam eleştirmenliği yapılır.
Ama bu bir günlük, popüler gazetede değil genelde sektör dergilerinde, ya da ekonomi gazetelerinde yapılır.
Bu çok önemli değil diyebilirsiniz. Haksız da sayılmazsınız.
Ama dünyanın hiçbir yerinde reklam eleştirmenliği yapanlar, reklam verenlere veya reklam şirketlerine
‘‘danışmanlık’’ hizmeti vermezler.
Bazı reklam şirketleriyle
‘‘doğrudan’’ parasal alışveriş içinde bulunmazlar.
Ya da bizzatihi reklam veya halkla ilişkiler hizmeti vermezler.
Bizde ise durum bu değil.
Hem
Ali Atıf Bir, hem de
Ali Saydam ‘‘sadece yazar’’ değiller.
Hatta yazarlık onların
‘‘işi’’ bile değil Bir yan uğraşları.
Ama asıl işleriyle
‘‘doğrudan bağlantılı’’ bir yan uğraş.
Şimdi ben bir bankanın
‘‘basın müşaviri’’ olsam, benim bu banka veya başka bankalar hakkında yazdıklarımın bir
‘‘kıymeti harbiyesi’’ olur mu?
Ya da bir otomobil firmasının danışmanı olsam, benim o firma veya başka otomobil firmaları hakkında yazdıklarım inandırıcı sayılır mı?
Gerek
Ali Saydam, gerekse
Ali Atıf Bir ile ilgili durum bu.
Hatta beteri. Çünkü her ikisi de onlarca firmaya hizmet veriyorlar. Hal böyle olunca yazdıklarının
‘‘değeri’’ sıfır oluyor.
Bu arada benim mesleğim de sıfırlanıyor.
Aylar önce yazdığım gibi
‘‘Danışman Gazeteciye Hayır’’.
Bıraksınlar diğer yaptıkları bütün işleri.
Bu meslekten aldıkları parayla geçinsinler.
O zaman hoşgeldiler, sefa geldiler.
Ama bu haliyle!
Haber var, haber televizyonu yok!
CUMARTESİ akşamı Ankara'da bir benzin istasyonunun havaya uçtuğu haberi geldi.
Büyük kanallarda o sırada film ve eğlence programları olduğu için onlar haberi araya giremediler.
Zaten gerek de yoktu, çünkü Türkiye'de
‘‘mebzul miktarda’’ haber televizyonu vardı. Onlar bu haberi gerektiği gibi verirdi, meraklılar da açıp izlerdi.
Ben de bir
‘‘meraklı’’ olarak hemen haber kanallarını açtım.
NTV'te bir sinema programı vardı galiba. CNN Türk'e geçtim. Bir grup adam toplanmış
‘‘geyik’’ yapıyorlardı.
Bir o, bir diğere zaplayarak dakikalar geçirdim. İstiflerini bile bozmadılar.
Epey sonra bir ara verip haberi duyurdular, sonra tekrar geyiğe döndüler.
Bu mu haber televizyonculuğu?
Aynı şey Amerika'da olsa
‘‘hakiki CNN’’ ‘‘breaking news’’ diye girer, olay yerinden anında canlı yayına başlardı.
Abuk sabuk olaylarda, ortada fol yok yumurta yokken
‘‘canlı yayın’’ yapan, olay olmayan olay yerine bağlanan haber televizyonlarımız, kırk yılda bir olacak ve müthiş görüntülerin olduğu patlama yerine bağlanmayı, oradan yayın yapmayı nedense bir türlü akıl edemediler.
Haber televizyonculuğu adına üzüldüm.
Geyik muhabbetinin haber olmadığını öğrenmeleri galiba biraz zaman alacak.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
İnsanlar birbirlerinin hayatını zorlaştırmayı değil, kolaylaştırmayı ilke edindikleri zaman.