Maliye Bakanı
Kemal Unakıtan orman arazileri ile ilgili yasal düzenlemenin kendisi için yapıldığı yolundaki eleştirilere
‘‘Evet benim de böyle bir arazim var’’ yanıtını veriyor.
Bakan Bey'in de 50 bin metrekarecik, minik bir arazisi bu durumdaymış..
Unakıtan'ın kabinede ne yaptığını bilen bakanlardan biri olduğunu düşünürdüm, söylerdim hep.
Gerçekten biliyormuş.
Kızmak mı lazım, sevinmek mi bilemedim.
Bu araziyi başkasının üzerine geçirip
‘‘yok’’ diyebilirdi.
Ya da bir süredir Yolsuzluk Komisyonu'na ifade veren eski siyasetçiler gibi
‘‘Görmedim, Allah Allah, öyle mi olmuş. Yapma ya.. Yazık, Tüh tüh. Kim yapmış’’ türünden takılabilirdi.
Öyle yapmadı.
‘‘Evet benim de var’’ dedi.
‘‘Delikanlıca’’.
Fakat ben bunu nasıl yorumlayacağımı bilemedim.
Namuslu bir davranış mı, yoksa ar damarı çatlaması mı?
Şaka değil, gerçekten bilemedim.
Demek ki suç bende
PAZARTESİ günü Teke Tek'te
Fatih Terim'i konuk ettim.
Spor sayfalarının gündemini belirleyen bir program olmuş. Ertesi gün gazetelerde programdan alıntılar görünce hoşuma gitti. İyi, günceli yakalayan, al gülüm ver gülüm olmayan bir iş yapmışım.
Gazeteler ertesi gün de bu programda konuşulanları
‘‘satır satır’’ yazmayı sürdürdüler.
Ben de bu arada hayli üzüldüm.
Nedenini anlatayım..
İstisnasız bütün gazeteler alıntı yaptı.
Hürriyet, Milliyet ve Vatan gazeteleri konuşulanları haber yaparken, bu konuşmaların Teke Tek programında yapıldığını vurguladılar.
Vatan Spor büyük harflerle vurguladı, diğerleri küçük.
Star
‘‘haliyle’’ benim adımı anmadı ama umurumda değil.
Akşam Gazetesi
‘‘Bir televizyon programı’’ dedi. Sabah da benzer bir ifadeyle
‘‘Televizyonda konuşan’’ demeyi tercih etti.
Hiçbirine üzülmedim de, Sabah'taki duruma üzüldüm. Çünkü Sabah'ın spor servisinin başında gazeteciliğe benim yanımda başlamış ve bugün başarılarıyla övündüğüm bir genç kardeşim, Sevgili
Altan Tanrıkulu var.
Onun benim ve Teke Tek ekibinin emeğine saygı göstermesini beklerdim.
Sadece iki kelimeyle, bir televizyon yerine,
‘‘Teke Tek programında’’ diyerek.
Göstermedi.
Demek ki, öğretememişiz.
Yazıklar olsun bana.
Hişt, BDDK uyuyor musun?
BDDK'dan ne ses var ne de bir nefes.
Bir banka günlerdir mudilerinin paralarını ödemiyor.
Bankada açılan hesapları
‘‘bir nevi’’ gasp ediyor.
Vatandaşlar BDDK'ya şikayette bulunuyorlar.
Dava açma yoluna gitmek üzere hazırlananlar var.
Bankaları denetlemekle ve düzenlemekle yükümlü kurum gıkını çıkarmıyor.. Bu kadar sessizlik, bu kadar fütursuzluk da fazla artık.
Bu BDDK'nın tek işi bana dava açıp, mahkemeden tokat gibi yanıtlar almaktan mı ibaret.
Öyleyse halkın parasını gasp eden bankaya kim bakacak?
Bir aralar olduğu gibi, ben mi?
Sana demedim niye alındın?
BİR satır yazdım. Bir sayfa yanıt aldım.
Oysa yazım ona değildi.
Söz ettiğim kişi
Ayşe Arman.
Prisma seminerlerine katılan
Ayşe Arman'a Prismacılarla röportaj yaptırılmasını eleştiren imalı
‘‘Ne zaman adam oluruz’’u
Ayşe Hanım üzerine alınmış.
Ben ona değil, bu röportajı ona yaptırana seslenmiştim.
Yoksa bana ne
Ayşe Arman'ın Prismacı olmasından.
Ona göre biz ahkám kesiyormuşuz.
Bize neymiş.
Doğru, Prismacı olması beni hiç ilgilendirmez.
Prisma'yı öven bir köşe yazısı yazsa o da beni ilgilendirmez.
Ama bu gazetenin okurlarını
‘‘saf’’ zannetmesi
beni ilgilendirir.
Bülent
MİLLİ maçlarda
Bülent Korkmaz'ı izliyor musunuz?
3 yıl önce Galatasaray'ın satmak istediği, futbolu noktalaması istenen
Bülent Korkmaz'ı.
Tek başına savunma.
İki maçta kaleden iki gol çıkardı ki, birinde galibiyeti, birinde beraberliği kurtardı.
Müthiş bir hırs. Her yerde
Bülent.
Ve
Bülent 30'lu yaşların ortasında.
Hırsına, gücüne, direncine bakarsanız 20 gibi.
Sahada dünyanın en hırslı, saha dışında dünyanın en beyefendi adamı.
Müthiş bir futbolcu, müthiş bir aile babası.
Sahada giydiği çorap, pantolunun altına giydiği iç çamaşırı olmayacak adamların eleştirilerine rağmen, dimdik.
Heykeli dikilecek adam. Hem milli takımda, hem Galatasaray'da.
Bilmem ne demek istediğim anlaşılıyor mu?
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Hürriyet Gazetesi mensuplarının bundan böyle hediye kabul etmemesi yolundaki ilke kararı bazı hanım kızlarımızı çok üzmediği zaman.