<B>KİMİLERİ </B>Yeni Türkiye'nin yükselişte olduğunu iddia ediyorlar.
Kemal Derviş olmadan ben böyle bir şey gözlemlediğimi söyleyemem.
Büyük kentlerde, sesi yüksek çıkan çevrelerde bir
‘‘Yeni Türkiye’’ rüzgárı esiyor ama açıkçası bunun kırsala, köylere, varoşlara yayılıp yayılmadığını bilmiyorum. Kent merkezlerinde ise bir yükseliş, bir yöneliş var.
Yeni Türkiye'nin yükselişindeki gerekçe ise AKP'nin yükselişinden farklı değil.
Hiçbir söylemi olmayan, programı hiçbir şekilde tartışılmayan ve hatta bilinmeyen AKP, ciddi bir potansiyel yakaladı.
Bunun nedeni,
‘‘ezilmiş halk kitlelerinin’’, ‘‘egemen sınıflardan’’ intikam alması.
Türkiye'de yıllardır
‘‘boru öttürenler’’ tarafından yokluğa ve yoksulluğa itilen kesimleri AKP'ye yönelten neden
‘‘egemen sınıflardan intikam alma’’ duygusu.
‘‘Madem onlar AKP'ye karşı, işte benim için onlardan intikam alma fırsatı’’ diyenler tercihlerini AKP'ye yöneltiyorlar.
Bu da AKP'yi yükseltiyor.
Fakat işin ilginci, ezilenlerin
‘‘egemen sınıflar’’ olarak nitelendirdiği kesim de durumundan memnun değil.
Onlar da geçmişteki tercihlerinden dolayı
‘‘kazık yemiş’’ duygusu içindeler.
ANAP'a, DYP'ye, demokratik ve sosyal demokrat sola ve hatta nihayetinde MHP'ye bile oy verdiler ve umduklarını bulamadılar.
Şimdi
‘‘egemenler’’ de tepkilerini göstermek istiyorlar.
Onlar da oy tercihlerini ona göre yapıyorlar.
Bu kesimler AKP'ye oy vermeyi kendilerine yediremedikleri için de, kırgın oldukları eski tercihlerine tepkilerini, şimdi onları rahatsız eden Yeni Oluşum'a veya adıyla Yeni Türkiye'ye vererek gösterecekler.
Bu seçim seçmenin
‘‘intikam’’ seçimi olacak. Kendini kandıranlardan rövanşı alacaklar.
Bedelini hesaplayarak veya hesaplamayarak.
Derviş ‘‘baş’’ olmalı
DERVİŞ'in Türkiye tarihinin gördüğü en
‘‘müthiş’’ politikacılardan biri olduğuna dair inancım giderek kuvvetleniyor.
Namuslu, dürüst, akıllı, ama
‘‘politikacı’’.
Yani aslında Türkçe'deki politikacı tarifine uymayan bir
‘‘gerçek’’ politikacı.
Hiçbir heyecana kapılmadan, hiçbir gaza gelmeden, büyük hedefin ne olduğunu bilen ve ona göre kurguyu yapmadan adımını atmayan müthiş bir politikacı. Ülkesine nasıl bir yön vermek istediğini biliyor. Bu yönü verebilmek için güçlü bir iktidarın şart olduğunu görüyor. Bunun için de her adımını dikkatli atıyor.
Eteğine asılmış
‘‘fırsatçıların’’ bağırtı çağırtılarına fırsat vermeden ilerlemeye çalışıyor.
İyi bir rüzgár yakaladığının farkında.
Farkında olup olmadığını bilmediğim ama bilmesini istediğim şey ise bu rüzgár yelkenleri şişirirken dümende olması gerektiği.
Millet
‘‘liderini’’ görmek istiyor.
Atatürk, İsmet İnönü'nün arkasında Türkiye'yi kurabilir miydi?
Turgut Özal, Kaya Erdem'in arkasında durarak Türkiye'nin değişimini tetikleyebilir miydi?
Halk bunu biliyor, görüyor.
Üstelik
Derviş'in kimseyle
‘‘hesabı’’ yok.
Kendisiyle beraber olabilecek herkese eşit mesafede duran, hiçbiriyle geçmişten kaynaklanan kin ve ihtilaflara sahip olmayan birisi.
Bu yüzden
Derviş orada veya burada ama
‘‘başta’’ olmak zorunda. Kendisinin de söylediği gibi
‘‘geniş açılımlı’’ olmak zorunda. Bunu kendi için değil, Türkiye için yapmak zorunda.
Derviş'in önünde bir ay var. Bu bir ayı iyi değerlendirirse Türkiye AKP'ye karşı sağlıklı bir alternatif bulmuş olur. Siyasette rüzgárlar öyle hızlı eser öyle hızlı yön değiştirir ki, kimse anlamaz.
Kenan Evren'in 10 dakikalık bir konuşması,
Özal'a tek başına iktidar şansını veren rüzgárı yaratmıştı. Yeter ki,
Derviş akıllı oynasın.
Kabine içinde MHP'li iki bakanı çıtır çıtır yerken yüzünden tebessüm eksik olmayan ve kemiklerini bile tükürmeyen
Derviş'in bunu yapabileceğinden kuşku duymuyorum.
Fazıl Say'ın konserinde çalan telefon kimin?
DÜNYACA ünlü piyanistimiz
Fazıl Say'ın önceki gece Yedikule Zindanları'nda konseri vardı. Dinleyiciler arasında da başka iki ünlü piyanistimiz.
Güher ve
Süher Pekinel kardeşler.
Müthiş bir adam çalıyor, iki müthiş hanımefendi dinliyor. Ve tam bu sırada bir
‘‘cep telefonu’’ çalıyor. İzleyiciler korku içinde. Çünkü
Say'ın bu durumlardaki tepkisini biliyorlar.
Ancak
Say duymuyor veya duymazlıktan geliyor. Dinleyiciler ise çalan telefonun sahibini görmek için bakınıyorlar.
Sonunda bir çanta açılıyor ve içindeki telefon susturuluyor.
Telefonun sahibi
Güher Pekinel.
Saygısızlıktan mı? Hayır unutkanlıktan. Ama oluyor işte. Herkes kötü kötü bakıyor.
Süher Hanım da kızgın.Kardeşine bozuk atıyor.
Allah'tan konser o kadar keyifli geçiyor ki, her şey unutuluyor.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Düşmanımızın dostunun bizim de dostumuz olabileceğini anladığımız zaman.