PROFESÖR Osman Altuğ'un iddiasıdır, ‘‘Türkiye'de kayıt dışı ekonominin kirli siyaseti finanse etmekte kullanıldığı’’.
Gerçekten de pek çok partinin Hazine yardımı ve ‘‘yasal bağışlar’’la açıklanamayacak harcamaları vardır.
En yeni ve ‘‘en temiz’’ olma iddiasındaki partilerde bile durum böyledir.
Hatta en ‘‘Ak’’ olma iddiasındaki parti bu konuda başı çeker.
Şimdi önümüzde bir seçim var.
Yine trilyonlar harcanacak.
Hem partiler hem de adaylar ‘‘muazzam’’ harcamalar yapacaklar.
Kaynağı belli olmayan paralar ortalığa saçılacak.
Siyasi Partiler Kanunu'nun 66, 67 ve 69. maddeleri siyasi partilerin hangi yollarla gelir elde edebileceklerini belirtiyor.
Bunların nasıl harcanacağı da kanunla belirlenmiş.
Bu yüzden de bu harcamaların takibi çok kolay.
Eğer harcamalarla gelirler arasında bir oransızlık varsa bu bir suç.
Ancak ne yazık ki, ‘‘yeterince ciddi’’ bir suç değil.
Müeyyideler oldukça zayıf.
Belli ki yasayı hazırlayan, ekonomisinin yüzde 70'i kayıt dışı olan bir ülkede siyasi partileri mali kayıt altına almanın mümkün olmadığını görmüş.
Bu yüzden de hem adaylar hem de partiler hesapsız bir harcama yapıyor ve bunun hesabını hiçbir zaman vermiyorlar.
Hal bu olunca da, vatandaşın kafasında ister istemez soru işaretleri oluşuyor.
Bu hesapsız harcamanın aslında ‘‘gizli bir hesabı’’ olduğu düşünülüyor.
Bu da siyasetin yıpranmasında, siyasetçiye güvensizliğin oluşmasında çok önemli bir faktör haline geliyor.
Meclis hazır çalışmaya başlamışken, bu konudaki ‘‘müeyyideleri’’ de biraz ağırlaştırsa iyi olacak.
Kendi saygınlıkları açısından.
Yasalar bizim için AB için değil
ÇOK sevdiğim bir dostum, ‘‘Biz gerekenleri yaptık ama bu Avrupalılara zerre güvenmiyorum. Yine bizi almayacaklar. Korkarım bunca değişikliği boşuna yapmış olacağız’’ dedi.
‘‘Bu yasaların hangisine karşısın’’ diye sordum.
‘‘Hiçbirine’’ dedi.
‘‘Hangisi bizi geri götürür’’ dedim.
‘‘Olur mu canım. Hepsi bizi ileri götürür’’ diye yanıtladı.
‘‘Eeee, o zaman bu yasaları Avrupa için değil de, kendimiz için yaptık diyemez miyiz?’’ dedim.
‘‘Diyebiliriz ama...’’ dedi.
‘‘Avrupa olmasaydı, biz insan gibi yaşamak için yasa yapmayacak mıydık?’’ dedim. Sesimin tonu yükselmişti.
‘‘Tamam, tamam doğru söylüyorsun’’ dedi.
Gerçekten de, biz gereken her şeyi yaptığımız halde Avrupa bizi arasına almayabilir.
Ama en azından Avrupa'nın Türkiye ile ilgili görüşlerini test etmiş oluruz.
Ve hızla ‘‘Gümrük Birliği'ni alın başınıza çalın’’ diye başlayarak, yeni bir politika çizeriz. ABD ile daha yakın bir işbirliği, İsrail ile daha sıkı bir çalışma, Balkanlar'da ve Ortadoğu'da yepyeni bir politika çizeriz.
AB ile ‘‘işbirliği’’ köprülerini atar ‘‘rekabet’’ köprülerini kurar, yeni açılımlar ararız.
Ama hiç değilse belirsizlikten kurtuluruz. Çıkardığımız yasalar ise yanımıza kár kalır.
Zarar değil.
Uzan, parti gasp ediyor
İŞTE Cem Uzan tipi siyaset. Para karşılığı bir partiyi satın almaya çalışıyor.
Partinin genel başkanına menfaat temin edildiğini, partinin kurucusu Hasan Celal Güzel iddia ediyor.
Cem Uzan'ın satın almasını engellemek için partinin genel kuruluna giden parti kurucusu Hasan Celal Güzel, Cem Uzan'ın adamı olduğu söylenen kişilerce tartaklanıyor, açıklama yapması engellenmek isteniyor.
Bu kişiler ‘‘sözde’’ güvenlik görevlisi. Uluslararası dolandırıcılıktan, Türkiye'de SPK kanununa muhalefetten, küçük yatırımcıların parasını gasp etmekten yargılanan, binlerce telefonzede, on binlerce Teleonzede yaratan adam, yargıdan paçasını kurtarmak için ‘‘dokunulmazlık’’ peşinde.
Onu bile kendi yöntemleriyle yapmaya çalışıyor.
Allah Türkiye'yi bunlardan korusun.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Olmayacak dua üzerinden siyaset yapmadığımız zaman.