“Türkiye geçmişte adamına göre adalet uygulayan çetelerden çok çekti...”
*
Birden fark ettim ki...
Tarih dediğimiz şey biraz da “adalet ve yargı kılıfı altında zulmü sürdüren vicdansızlık çetelerinin tarihidir”...
*
Mesela Fransız İhtilali geldi gözümün önüne...
Böylesine büyük bir hürriyet menkıbesinin, kendini adalet yerine koyarak önüne geleni giyotine gönderen jakoben cellat savcı ve hâkimler eliyle nasıl dejenere edildiğini hatırladım.
*
Bu sahneyi kelime kelime izledim.
Senaryonun o bölümünü, ileride yazılarımda veya vereceğim derslerde, konferanslarda kullanmak üzere kelime kelime aynen yazdım.
Seyretmeyenler okusun, seyredenler de o harika tiradın yazılı bir metinde nasıl bir etki yaptığını görsün diye, kelimesine dokunmadan yayınlıyorum.
Final bölümünün, sondan iki önceki sahnesinde, Westeroslular yeni başkanlarını seçiyorlar.
Çünkü, başlarda iyiyken, sonradan “Deli Kraliçe”ye dönüşen Daenerys Targaryen, acımasız ordusu ve ateş saçan dragonu ile şehri yakıp yıkmış, büyük bir katliam yapmış, çoluk çocuk demeden insanları kırıp geçirmiştir.
*
Sonunda geride kalanlar toplanıp onun yerine iyi bir kralı seçmeye karar verirler. Sahne işte o iyi kralın nasıl seçildiğini anlatıyor.
Ama kendim kadar eminim ki benim evimde olduğu gibi onun evinde de bütün 1950’li yıllar boyunca 1946 seçiminde yapılan ayak oyunları konuşuldu.
*
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ben, 27 Mayıs askeri darbesini gördük...
Ben liberal sağ bir ailenin üyesiydim, o ise daha mutaassıp bir ailenin üyesi.
Ama eminim ikimizin de anne ve babaları rahmetli Adnan Menderes için oy kullanmıştı, aynı duyguları yaşadık.
*
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ben, 12 Mart muhtırası günlerini yaşadık.
Ben o sırada Paris’te öğrenciydim, o burada.
31 Mart seçiminden sonra yapılmış en geniş çaplı anket de diyebilirsiniz.
Optimar Araştırma Şirketi tarafından 7-14 Mayıs tarihleri arasında, 26 şehirde, 3 bin 500 kişi üzerinde yapılmış geniş bir araştırma.
Sonuçları geçen hafta alındı.
İlk defa burada okuyacaksınız.
Ve sıkı durun...
*
- Vatandaşa sorulan soru şu:
“Kendinizi dini anlayış bakımından nasıl tanımlarsınız?”
Üzüldüğümüzde ağlarız...
Sevindiğimizde ise daha çok ağlarız.
*
Rahmetli babam yılda iki defa güzel ağlardı.
Biri 29 Ekim günleriydi...
Kordon’daki Cumhuriyet Bayramı resmi geçidine giderdik.
Önde askeri bandoyla askerimiz geçerken gözyaşlarını tutamaz ve kulağıma eğilip her yıl aynı şeyi söylerdi:
“Oğlum burası bizim son vatanımız. Başka gidecek vatanımız yok...”
*
Ayağında tek bir kırmızı ayakkabısı...
Yüzündeki o küçücük muzip gülümseme...
*
Ve tek ayağına verdiği
o hareket...
*
Bayanlar baylar...
Biz burada İstanbul seçimi ile uğraşırken, orada her an bir kıvılcım yangına dönüşebilir.
Dün Sedat Ergin’in yazısında bu endişelerimi haklı çıkaracak iki çok önemli ayrıntı vardı.
*
Reuters ajansına göre Türkiye’nin desteklediği “Ulusal Özgürlük Cephesi” Esad ordusuna karşı savaşa başlamış.
Şunu çok iyi biliyoruz
değil mi...
Savaştıkları sadece Esad ordusu değil.
Rus ordusu da orada.
Enerjimizi, hem de negatif enerjimizi 23 Haziran tarihine bağladık.
Yani o güne kadar pozitif enerji bir milletin maneviyat mahallelerine uğramayacak.
İdlib giderek daha tehlikeli hale geliyor...
Ve işte tam bu sırada işsizlik rakamları açıklanıyor...
*
Dün gelen rakam şu:
14-25 yaş arasındaki genç işsiz oranı bir yılda 7 puan artarak yüzde 26.1’e ulaşmış.
Bu ne demektir biliyor musunuz... Cebinde TC kimlik numarası taşıyan her 4 gençten biri işsiz...