Paylaş
Enerjimizi, hem de negatif enerjimizi 23 Haziran tarihine bağladık.
Yani o güne kadar pozitif enerji bir milletin maneviyat mahallelerine uğramayacak.
İdlib giderek daha tehlikeli hale geliyor...
Ve işte tam bu sırada işsizlik rakamları açıklanıyor...
*
Dün gelen rakam şu:
14-25 yaş arasındaki genç işsiz oranı bir yılda 7 puan artarak yüzde 26.1’e ulaşmış.
Bu ne demektir biliyor musunuz... Cebinde TC kimlik numarası taşıyan her 4 gençten biri işsiz...
*
Peki bu ne anlama geliyor?
Sokakta gördüğünüz her 4 gençten biri işsiz mi...
Hayır o anlama gelmiyor.
Muhtemelen sokakta gördüğünüz her iki gençten biri işsiz... Çünkü bu rakama ülkemizdeki 4 milyon Suriyeli göçmenin genç işsizini de eklemelisiniz.
*
Çünkü Türkiye genç bir ülke...
Göçmen Suriyeli ise Türkiye’den de daha genç bir nüfus...
O nedenle, 24 Haziran sabahından itibaren hepimiz şapkamızı önümüze koyup bunun çaresini aramalıyız.
İşsiz genç insan, aynı zamanda umutsuz genç insandır.
Bir de şunu bir kenara yazalım.
Şu an Suriye sınırımızda başlayan Rus-rejim ortak saldırısı en geç temmuz ayında o bölgelerin HTŞ militanlarından temizlenmesi ile sonuçlanacak.
*
Bu da demektir ki oradan da ülkemize yeni bir genç nüfus akını gelecek... Ve bunların arasında HTŞ adı verilen IŞİD-El Kaide çizgisindeki fanatik genç sayısı hiç de az olmayacak...
Bir virüs gibi girecek işsiz gencimizin arasına...
*
Arkadaşlar... Bir beka sorunu varsa, işte asıl beka sorunu budur.
Ve bu, artık sadece iktidarın problemi değil...
Bu sorunu aşmak için kaynaşmış, birleşmiş, kutuplaşmanın kalıplarını kırmış bir Türkiye gerekir.
*
O nedenle umutsuz da olsam şu çağrıyı yapmak istiyorum.
Neticede rejimi oylamıyoruz.
İstanbul’a belediye başkanı seçiyoruz.
Lütfen kırıcı bir kampanya yapmayın.
Lütfen nefret söylemini, ötekileştirici üslubu bir kenara bırakın.
HAYATTA KALABİLMEK İÇİN HERKESE NE LAZIM
ÖNCEKİ gece yine uyuyamadım...
Netflix’teki İtalyan yapımı “Baby” filmine daldım ve birinci sezonun bütün bölümlerini seyrettim. Aslında tipik bir Türk dizisi mantığı ile hazırlanmış...
*
Birinci sezon, lisede okuyan genç bir kızın ağzından şu çarpıcı cümle ile başlıyor:
“Bizi bir akvaryumun içinde susuz bıraktılar. Hayatta kalabilmek için bize gizli bir hayat lazım...”
Birinci sezonun son bölümü de bu cümle ile bitiyor...
Bu duygu bana hiç yabancı değil...
12 Eylül öncesinin terör günlerinde ve sonrasındaki askeri dönemin baskı günlerinde ben de böyle bir duygu ile yaşıyordum.
Baskı dönemleri insanı kendine ait gizli bölmelerde gizli bir hayata zorluyor.
Asıl terör işte bu...
Ruhun sürgüne gitmesi... Başkalarının yazdığı ahlak kanunlarına karşı “manevi illegalite” yani...
‘HER ŞEY DAHA GÜZEL OLACAK’ ‘HER ŞEY GÜZEL OLACAK’I EZER Mİ
Üniversitede iletişim eğitimi aldım...
Hocaların hocası Prof. Nermin Abadan’dan sosyal psikoloji ve siyaset psikolojisi dersleri aldım.
Fransa’da iletişim bilimi dalında doktora yaptım.
Doçentliğimi siyaset psikolojisi dalından aldım.
Yıllarca bunun dersini verdim.
Bildiğim şu.
Tutmuş bir sloganın üzerine bir kelime monte ederek ne onun etkisini azaltabilirsiniz...
Ne de onun üzerine çıkabilirsiniz.
Siz her defasında “daha” kelimesini eklerseniz, o “daha” rakibinizin hanesine yazılır.
Benden söylemesi...
BİR BAŞKADIR BENİM HİP HOP TÜRKİYEM
Şu İzmirli davulcu ve zurnacı var var ya... Hani sahurda “İzmir’in Dağları” çalan...
Ona da helal olsun...
Bir ülkenin renkliliği budur... Yaratıcılığı, eğlencesi budur...
Allah aşkına şu güzelim ülkeye bir bakın... Muhafazakârı iftarını ilahi rap’le açıyor... Laik olanı ise sahura İzmir’in Dağları ile kalkıyor... Allah aşkına beka laflarından, hain edebiyatından, çok daha güzel bir Türkiye tablosu değil mi bu...
Böyle bir ülke nefret söylemine, kutuplaştırma siyasetine, trol sürülerinin insafına bırakılır mı...
NİHAT HOCA’NIN RAP SESSION’I KAÇ PUAN
ÇOK samimiyim...
Resul Aydemir’in iftar programında bir rap parçası söyleme fikrini çok sevdim.
Üstüne bir de söylediği şarkıyı da çok sevdim...
Nihat Hoca’nın iftar programına böyle bir renk getirmesini ise çok takdir ettim.
Dahası da var...
Bir başka rap sanatçısı ilahiyi rap ritminde söyleyince kendinden geçen teyze de çok iyiydi...
İşte budur...
Biraz kendimizi serbest bırakalım...
Biraz rahatlık...
Biraz ipleri gevşetme...
Ramazanı, insanları somurtuk, mutsuz hale getiren bir ay
olmaktan çıkarıp
neşeli insanlar ülkesine iltica edelim...
SONUNDA WOODSTOCK BİLE MAHKEMEYE DÜŞTÜ
WOODSTOCK sadece bizim neslimizin değil, rock müzik tarihinin milatlarından biridir.
1968 Mayıs’ından bir yıl sonra 300 binden fazla genç, dünyanın ilk mega festivalini yaşadı.
*
Benim gibi kafasında kavak yelleri esenler, ağustos ayında bu festivalin 50’nci yılını kutlamaya hazırlanıyorduk.
Ama festival iptal edildi.
*
Çünkü festivali düzenlemek isteyenler arasında bir isim hakkı tartışması başladı ve sonunda bu güzelim olay mahkemeye intikal etti.
Şimdi hâkim önümüzdeki günlerde 18 milyon dolarlık bir isim hakkı davasını sonuca bağlayacak.
Anlayacağınız olan bizim gibi Woodstock nostaljiklerine oldu.
*
Benim durumsa şöyle...
1969’da Türkiye’de beş parasız bir öğrenciydim.
Festivale gitme hayalim bile olamazdı...
*
Bugün param var. Ama hukuki sorun engelliyor.
Ne yazık ki 100’üncü yılını da göremeyeceğim...
Paylaş