16 Eylül 2006
Son 5 yılda Türkiye’ye gelen yabancı futbolcuların yüzde kaçı faydalı oldu? Ben söyleyeyim; yüzde 5’i geçmez. O zaman bu paraları neden sokağa atıyorsunuz. YABANCI futbolcu, yabancı futbolcu diyorsun, neredeyse 20 kişilik kadronun tamamının yabancı olmasını istiyorsun. Ama aldığın yabancıyı ilk 11’de sahaya çıkarmıyorsun.
Mesela Beşiktaş... Delgado çıkıyor, Ricardinho giriyor. Buna karşın maçın skorunu yerli bir oyuncu; Gökhan Güleç kurtarıyor. Yabancı futbolcuyu alacaksın. O yabancı futbolcu sana maç kazandıracak, neticeye tesir edecek.
Size soruyorum. Fazla uzağa gitmeyin. Son 5 yılda Türkiye’ye gelen yabancı oyuncuları alt alta sıralayın. Bir jüri kurun. Faydalı yabancıları kırmızı çizginin içine alsınlar. Oran kaç çıkar?
Ben size söyleyeyim; yüzde 5’i geçmez. O zaman bu paraları neden sokağa atıyorsunuz. Onun da cevabını vereyim. Bazı yöneticiler işi bilmiyorlar, dolmuşa gelip alıyorlar. Bazı yöneticiler de işi fazla biliyorlar, hem komisyonlardan, hem de lisans alımından yollarını buluyorlar.
Onlar için Türk futbolu filan hikaye...
Hakem olunmaz doğulur
DİYORLAR ki: "Hakemlere yeni kurallar geldi..." Etrafını saran, hakeme koşarak tepki gösteren veya rakibine kart isteyen futbolcuya kart gösterin diyorlar.
Bunlar yeni kural değil ki, zaten vardı. Hakemler uygulamıyordu.
FIFA hakemlere dedi ki: "Ey arkadaşlar, benim size verdiğim direktifleri doğru uygulayın. Bunları yapmıyorsun. Hatırlatıyorum."
Türkiye’de hakemler cesaretsiz olduğu için bunların hiçbirini yıllarca uygulamadılar.
Siz hakem olarak disiplin konusunda taviz vermeyin. Kartlarınızı gösterin, merak etmeyin kara kaplı defterde onunla ilgili bir veya birkaç tane madde bulursunuz.
Sahada koşmakla hakem olunmuyor. Daha da doğrusu hakem olunmaz, hakem doğulur.
Bodrum’u bitirdik
BODRUM turizm açısından çok cazip bir yer. Özellikle bu beldeye gelen entellerin uğrak yeri Türkbükü... Şu anda orada zaten deniz bitmiş durumda. Yüzlerce tekne hiç yerinden hareket etmeden 20-30 gün kalıyor ve bütün pisliklerini oraya boşaltıyorlar. Bazı oteller için de bunu söyleyebiliriz. Merak edenler gün ağarırken bu sahilde bir yürüsünler. Bakın neler görüyorlar. Aslında Bodrum’un en güzel yeri, tabiri caizse tam bakir yeri Mazı... Her şeyi ile pırıl pırıl bir yer. Kayalar üzerinde iki tane restoranı var. Bir tanesinin adı Kayabaşı. Tam tabiri ile büyük bir kayanın üzerinde kurulu. Deniz ve sahili deseniz cennet. Ama merak etmeyin sahile üç kilometre gelene kadar bütün ormanı yaktık. Yarın birkaç entel-dantel de bu kıyıyı keşfederek mahvederler. Sonra da başka ülkelerin sahillerine gitmeye başlarız.
Aferin Tahkim’e
TÜRKİYE’deki nadir düzgün ve seviyeli konuşan, ortalığı tahrik etmeyen yöneticilerden biridir Nihat Özdemir. Ama ne yazık ki bizde işler terse işlediği için böyle insanları ceza kuruluna yolluyoruz. Bu konuda Tahkim Kurulu’na aferin. Cezayı kaldırarak doğrusunu yapmış. Eğer Nihat Özdemir o konuşmadan dolayı ceza kuruluna yollanacaksa, Türkiye’de o kurula gitmeyen yönetici kalmaz.
Cin olmadan şeytan olanlar
GEÇEN gün gazetede bir haber okudum. Murat Özaydınlı’nın sokağında bomba sanılan bir paket bulunmuş. Haberi yazanlar Murat Özaydınlı’nın evinin bir tek mutfak ile tuvaletinin krokisini yapmamış. Özaydınlı, Fenerbahçe’de etkili bir yönetici. Dili de sivri. Olabilir. Böyle bir yöneticinin evinin adresini en ince ayrıntısıyla vererek kamuoyunun önüne atmak kasıtlı bir olay değil midir? Akıllıca yapılan üstü kapalı bir tehdit değil midir? Veya nedir. Birileri bana bunu izah etsin. Evin yalnız semtini bile söylemeyezsiniz. Bırakın sokağını. Ama bazıları cin olmadan şeytan oluyorlar.
Tek sorumlu federasyon
MİLLİ takımınıza FIFA ceza veriyor. Maçlarda seyirci yok. Sanki cenaze kaldırıyoruz. Kulüp takımınız Avrupa mücadelesinin önemli maçlarından birine çıkıyor. Trabzon’da olduğu gibi. Bu sefer UEFA cezayı giydirmiş, yine seyirci yok. Bütün bunların sorumlusu, tek başına Futbol Federasyonu’dur. Hem milli maçlarda, hem de lig maçlarında yaptırım cesareti gösteremediği için. Yani bizi dünyaya rezil eden, görevini yapmayan, ihmal eden Futbol Federasyonları’dır.
Çünkü aynı suçta UEFA ve FIFA sahayı kapatabiliyor ama bizim federasyonlarımız eyyam yapmaktan, diyet ödemekten aynı işleri yapamıyorlar.
Olimpiyat’ı taşıyın
KİMSE kimseyi aldatmasın. Olimpiyat Stadı’nda futbol maçı oynanmaz. Öncelikle stadın kale arkalarından giren rüzgar, oyun alanındaki futbolcuyu felç ediyor. Saha tribüne uzak. Üçüncü ve önemli şık; geçici trafik düzenlemeleriyle işin çözüleceği zannediliyor.
Stattan otobana direkt bir yol yapacaksınız ve bu otobana çıkan yolun kesiştiği yerde haliyle yonca yaprağı olacak. Tabii bunu yaparsanız, o zaman da gişelerin yeriyle oynamanız lazım. Bunun başka bir çaresi de yok. Aklıma bir başka çare daha geliyor. Stadın olduğu yer arazi olarak çok değerlendi. Ver toplu konuta, yüzde 50 oranla bina yap. Alacağın hisseyle stadı, metronun geçtiği yerde içine rüzgar almayan şekilde adam gibi yap.
Kiralık stat
GALATASARAY’ın yeni yapılacak stadı için değişik yorumlar çıkıyor. Galatasaray bu stadı 50 yıllığına GSGM’den kiraladı deniliyor. Yani aynı Ali Sami Yen’deki gibi GSGM’ye kiralama bedelini ödeyecek.Bu durumda diğer statlardan hiçbir farkı olmayacak. Bir avantajları var. Ali Sami Yen de GSGM’nindi. Ama bu stadı TOKİ’ye yaptırıyorlar. Fenerbahçe ise koca stadı kendi parasıyla yaptı.
Galatasaray huzursuz
GALATASARAY’da enteresan işler oluyor. Bülent Tulun ayrıldıktan sonra Adnan Polat, Adnan Sezgin, Gerets, Erdal Keser dörtgeninde oluşan huzursuzluk net bir şekilde görülüyor. Aslında Erdal Keser de Gerets’in yanında. Ama zaman zaman Gerets’i de kullanarak tek başına bazı şeyler yapmaya kalkıyor. Bu, takıma da, Florya’ya da huzursuzluk getiriyor.. Biraz daha böyle devam ederse, daha farklı şeyleri de zaten kamuoyu yakında görecek.
Yazının Devamını Oku 10 Eylül 2006
HAKEM, 72 dakika mükemmel bir maç idare etti. Bütün çaldığı düdükler doğru. Seyirci geçen haftaki maçın da etkisiyle devamlı bağırıyor, "Haluk Ulusoy istifa..." Maç o andaki gibi 1-1 devam etse seyirci de bağırmaya devam edecek. Haluk Ulusoy evinde maçı seyrederken bakıyor ki durum kötü, kendisine devamlı bağırıyorlar. Maçın gözlemcisine telefon açıyor ve diyor ki, "Hakeme haber verin, 1-2 pozisyon görmesin, Fenerbahçe golü atsın, ben de durumu kurtarayım!" Eğer Fenerbahçe seyircisi federasyon başkanını istifaya davet ediyorsa, 72’nci dakikada sarı kartı olan Lugano, bir voleybolcu pasörü gibi eliyle Tuncay’ın önüne topu bırakıyor ve Fenerbahçe de ikinci golü atıyor. Yani, hem golün iptali, hem de Lugano’nun ikinci sarı karttan ihracı gerekir. Ve bu golden sonra da seyirci Haluk Ulusoy’u istifaya davet etmiyor, maç kurtuluyor. Böyle bir senaryo ve mantık ancak bizim gibi ülkelerde olur. Federasyon başkanını istifaya davet edin ama bu maçta böyle bir hakem yüzünden değil. Sebebiniz mantıklı olsun.
Tümer-Alex yan yana olmaz
Tümer ile Alex yan yana oynar mı? İkisi de oynamazlar... Belki bazı takımlara karşı olabilir ama Antalyaspor gibi, çok koşan, iyi pres yapan takımlara karşı oynayamazlar. Tümer boşa çıkıp top alacağına, top ayağında olan arkadaşının üstüne gidiyor, ayağından topu alıyor. Hem zaman kaybediyor, hem mesafe. Rakibe pres yapmak hiç yok, bir tek özelliği var, topu iyi kullanmak... Dün gece onu da yapamadı. Ve Zico onu oyundan almakta geç kaldı.
Eğer Tuncay gibi bir adamın varsa, bu Fener kadrosunda onu oynatmaya mecbursun. Çünkü Tuncay, bazen boşa depar atsa da, rakip defansı hırpalıyor. Kendisi pozisyona giremese de, arkadaşlarına pozisyon hazırlıyor. Lugano iki gol attı tamam, ama defansta Edu ile balans ayarları iyi değil. Zaman zaman birbirlerine markaj yapıyorlar, kademelerine giremiyorlar, çok açık veriyorlar. Maşallah Rüştü de dün gece onlara uyunca, Antalyaspor bir galibiyeti kaçırdı. Çok pozisyona girdiler ama beceriksizlerdi.
Antalyaspor bayağı iyi mücadele etti. Yılmaz Vural’ın elinin değdiği belli. Onlar da aynen cephe, karşı yan ölü top hatalarıyla goller yediler.
Hakem iyiydi ama...
Ben hakemi beğendim. Belki de maçın neticesine tesir edecek bir hata yaptı. Olsun, hiç olmazsa dürüst düdükler çaldı, eyyam yapmadı. Topa değil de rakibin hareketine bakarak hava topuna çıkan futbolcuları iyi yakaladı. O el pozisyonunu kaçırması bence şanssızlığıydı. Aslında 1 no’lu yardımcı Serkan Ok’un da ona yardım etmesi gerekirdi. Nitekim golden sonra Serkan Ok’un yüz ifadesi gergindi. Hüseyin Göçek verdiği sarı kartları yazarken mevsimler geçiyor. Hakem oyunu ağırlaştırmaya değil, çabuklaştırmaya mecbur. Cordoba’ya oyunu geciktiriyorsun diye kart gösteriyorsun, sen sarı kartları yazarken oyunu daha fazla geciktiriyorsun.
Not: Fenerbahçe seyircisinin Cordoba’ya "Satılmış Cordoba" diye bağırmasına anlam veremedim. Son derece yakışıksız ve çirkin bir tezahürat. Herhalde federasyon gerekeni yapar.
Yazının Devamını Oku 8 Eylül 2006
MALTA takımının gücü belli. Tamamen tek yönlü, yani defansif oynuyorlar. 90 dakika boyunca hücuma en fazla 4-5 defa geldiler. Bu pozisyonlarda bile tehlike yaratabildiler. Bu kadar hazırlık maçı yaptık, kendimizi cezalı maçlara göre hazırladık ama hazırlık maçlarında oynattıklarımızla bu maçtaki kadro değişik oldu. O zaman niye hazırlık maçı yaptık?
Kulübünde çok iyi oynayan oyuncuların Milli Takıma alındıklarında iyi oynayacaklar diye bir şartları yok. Kulüp takımları önemli bir gösterge. Mesela Ergün kendi takımında yok. Ama Milli Takım’da var. Türkiye liglerinde ön libero yok. Bulamadık ki, Marco’yu Mehmet yaptık. Kaleciyi bulamayabilirsin. Orta alanda oyun kurucuyu da bulamayabilirsin. Santrforu da... Bunlar özellikleri olan yerlerdir. Ama diğer bütün yerlerde ön libero da dahil eğer alt yapıdan oyuncu çıkaramıyorsan, o zaman yıllardır haybiye kürek sallamışsın demektir.
Maçın başında Yıldıray yer değiştirerek oynadı, top almak için alan boşalttı. Ama ikinci yarı kementi o yedi. Hakan’la Tümer hiç gezmediler. "Top bana gelsin, oynayalım" dediler, sahada kaldılar. Ne kadar serbest vuruş varsa, hepsinin başına Tümer gitti. Hamit Altıntop ondan daha iyi vurmasına rağmen emir-demir misali o toplara vuramadı. İki tanesine vurdu, ikisi de tehlike yarıttı.
Mehter takımı gibiyiz
Hakemle konuşmak herhalde Türk ırkının hastalığı olsa gerek. Almanya’da oynamasına rağmen Hamit de aynı dertten sarı kartı gördü. "Rakip zayıf" diyoruz, "defans yapıyor" diyoruz o zaman ne yapacağız? Kenardan yan çizgilere, hatta sahanın dibine kadar ineceğiz, oradan ortalar yapacağız. O zaman gol yapacağız. Hangisini yaptık. Hiçbirisini. Özellikle çabuk oynamıyoruz. Mehter takımı gibi iki ileri bir geri oynuyoruz. O zaman da rakip defans bütün tedbirlerini alıyor. Bunu Malta takımına karşı yaptık. Yarın bunlardan çok daha güçlü takımlarla oynayacağız. Bu görüntü iyi değil. Ama inşallah "kötü takıma iyi oynayamazsın" prensibi diyelim, Macaristan maçını bekleyelim. Böyle oynamaya devam edersek, işimiz zor.
Disiplinleri 10 numara
1,5 ay önce bu statta Dünya Kupası maçları izledim. Dolu tribünler, müthiş atmosfer... Dünkü maç bana yavan ekmek gibi bile gelmedi. Böyle bir maçta Almanlar lütfetmişler sahanın etrafına 13 tane güvenlik koymuşlar. Ama güvenlikçiler o kadar ciddi ki, tribünler boş olmasına rağmen bir dakika olsun sahaya bakmadılar. Yani disiplinleri 10 numaraydı. Bizim Milli Takım’ın disiplini de 5 numara.
Not: Bu 11’de Halil Altıntop oynar. Ama o Halil 18 kişilik kadroda bile yok. Acaba neden?
Yazının Devamını Oku 30 Ağustos 2006
"EL değmemiş bir lig istiyoruz" pankartını yazdıranlara ben şöyle cevap vermek istiyorum... Türk futboluna el değmemiş yönetici lazım.. O zaman her şey kökünden hallolacak. İŞİ bilen yönetici, iş bitiren yönetici, akıllı yönetici... İşini yapan yönetici, terbiyeli yönetici, sınırlarını bilen yönetici, saygılı yönetici...
İş bitiren futbolcu, işini bilen futbolcu, galibiyet için herşeye başvuran futbolcu, profesyonel futbolcu, futbolculuktan da önemli sporcu, daha da önemli saygılı... Gördüğünü çalan hakem, mangal gibi yüreği olan hakem, taviz vermeyen hakem...
Rüzgara göre düdük çalan hakem, baskıya göre bayrak kaldıran hakem, takıma göre düdük çalan hakem, Federasyon Başkanına göre hareket eden hakem, MHK başkanının uydusu olan hakem...
Futbola dinamit koyanlar...
Bir tabir vardır ya "kırk yıldır bu işin içindeyim" diye... Aynen öyle.. Futbolculuk, hakemlik, TV ve gazetecilik. Bu grupların içinde işler kötü oldu mu herşeyi basına yüklerler...
Hayır... Bu grupların içinde ortalığı bozan, bulandıran bütün ahlaksızlığı yapıp sonra kenara çekilip kıs kıs gülen, istediğini basına sızdıran, istemediklerinden bahsetmeyen, futbolun altına dinamit koyan grup yöneticilerdir. Ben, bunlara hiç kızmıyorum... Bunlara o primi verenleri hayretler içinde izliyorum... Maalesef bunlar toplumun bazı kesimlerini de tehdit ile korkuturlar. Gazeteler ve televizyonlar bunlara nasıl yer açar, sayfa ve mkrofon verir, anlamış değilim.
Biz dönelim mevzumuza... Basının bu işlerde şöyle bir hatası var... Onların kaygısı tiraj ve rating.. Büyük takımların lehine bazı şeyler olursa, bunlar da dile getirilirse o zaman bunlar prim yapmıyorlar. Tiraj ve rating kaybediyorlar. Aksini yaparlarsa da, Türk futbolu kaybediyor.
Size canlı örnek...
Bakın... Size son canlı örnek... Gaziantep’in Galatasaray’a attığı buz gibi gol, dün ve evvelki günkü gazetelerde bit kadar... Ya da hiç yok...
Ama Fenerbahçe’nin sayılmayan buz gibi golü ve yediği palamut gibi ofsayt gol, veya bariz gol şansından atılmayan Sakaryalı oyuncu, sütunlarda mızrak gibi gözünüzün içine giriyor.
Eski ve yeni yöneticiler bu işlerin nasıl yürüdüğünü yıllardır çok iyi biliyorlar. Mesela Ergun Gürsoy. Yöneticilik yaptığı dönemlerde, yaptıklarını, yapamadıklarını, neler yaptığını, neler yapamadığını sütun aldığı Hürriyet Gazetesi sayfalarına bir dökse, Kurtlar Vadisi’nin ratingi solda sıfır kalır. Ne dersin Sevgili Gürsoy.
"EL değmemiş bir lig istiyoruz" pankartını yazdıranlara ben şöyle cevap vermek istiyorum... Türk futboluna el değmemiş yönetici lazım.. O zaman her şey kökünden hallolacak.
Of çekeceğiz
MARCO Mehmet oldu... Aslında bir de sonuna Of koymak lazımdı. Yani Mehmetof.. Hatta üç tane F ile bitirmek gerek... Çünkü artık kulağın arkasını deldirdik, bundan sonra da kevgir gibi olacak, off, off çekeceğiz.
Aslında bu tip olaylarda bir şahsı Türk vatandaşı yaparken şu soruyu yöneltmek lazım. Mesela Mehmet olacak Marco’ya, karar verecek ekip şu soruyu yöneltecek.
"Ey Marco, oldu ya yarın Brezilya ile bir savaşa girdik veya gireceğiz. Sen hangi ordunun üniformasını giyer savaşırsın..." Bence en kestirme soru bu olsa gerek... Çünkü neticeye böyle daha kolay ulaşırsınız.
Yıldırım, Rüştü’ye bağırdı mı?
KONUŞUYORLAR... Ateş olmayan yerden de duman çıkmıyor... Doğru da olsa Fenerbahçe kulübünün resmi sitesinden nasılsa yalanlanıyor...
Mesela Kiev ile İstanbul’da oynanan maç öncesinde Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım soyunma odasına girip, Rüştü Reçber’e yönelik bir konuşma yaptı mı?
Rüştü’nün artık bir Avrupa Kupası maçını kurtarması gerektiğini dile getirdi mi?
Rüştü Avrupa Kupası maçlarında iyi oynayamayabilir. Hata da yapabilir.
Ama bir kulüp başkanının soyunma odasına gidip, böyle bir uyarıda bulunması ne kadar doğrudur.
Bu maça çıkacak bir futbolcuyu ve tüm takımı ne derece etkiler. Yorum herkese açık..
Yapanın yanına kar kalmıyor...
BU Merkez Hakem Komitesi’nin beğendiğim bir yönü var. Hata yapan hakeme aynen faturayı gönderiyor. Sonra da belli prosedürlerden geçerek üst düzey maç yönetiyorlar. Yani yapanın yanına kar kalmıyor.
Birileri çıkıp "elde hakem kalmaz" diyebilir. Aynı fikirde değilim. Yıllardır bu zihniyet ile gittik, fosillerin ve eyyamcıların hepsi hakemliğe devam ettiler. Hatta bazıları bu işten servetler kazandılar.
Dikkat edin belli gruplar gittikten sonra gençlerin önü yavaş da olsa açılmaya başladı. Bu işten heyecan duyacaklar, zevk alacaklar, bir şeyler verecek olanlar kalsın. Alacak olanlar gitsin. Zaten gidiyorlar da..
Bayburt uçağı
PAZARTESİ günü TK 0290 sefer sayılı İstanbul- Bodrum seferini yapacak Bayburt kuyruk adlı THY uçağıyla Yeşilköy’den saat 14.30’da havalanmak için 14.10’da uçağın içine alındık. Benim yerim 25-C idi... Uçak bazı sebeplerden dolayı bir saat gecikme ile kalktı. Bana ve benim gibi arka 5 sırada oturan yolculara bir saat uçağın içinde beklemek çok fazla koymadı.
Sevgili okuyucular 747- 400 tipindeki bu uçaktan THY’de 2 tane kalmış. Eğer THY ile uçacaksanız, her hangi bir şehirde bankoya gittiğinizde görevlilere uçağın adını sorun, eğer mecburi uçacaksanız, kesinlikle uçağın arka tarafından yer almayın...
Kötü kokuyor
Çünkü uçağın arkası Türkiye’de şehirlerarası yollarda bile kalmayan umumi tuvaletlerden daha beter kokuyor. Resmen lağım çukurunda uçuyorsunuz.
Uçağın görevlileri bu uçakla seyahat ederken, yemek yiyemediklerinden bahsediyorlar. Zaten mecburi olmadıkça hepsi öne doğru geçiyorlardı. Uçak Bodrum’a inip motorları susturduğunda arka kapıdan düşerek kaçtım. İnmedim... THY’nin sayın görevlileri yazdıklarımın bir tek kelimesi abartı değil. Tavsiyem, bu uçağa binin en kısa mesafede uçun...
Hoş siz bindiğinizde sizi uçağın içinde türlü sebeplerden dolayı bir saat oturtmazlar ya.. Aslında bu uçağın kuyruk ismine Bayburt vermek yanlış... Vijanjör diye değiştirmek lazım.
NOT: Hostesten ıslak kolonyalı mendil istedim. Islak mendili açtım. Ne kolonya vardı, ne de koku. Çevirdim mendilin üzerindeki ibareyi okudum. Alkolsüz serinletici mendilmiş. Demek ki THY’de artık özellikle alkolsüz serinletici kolonyasız mendile geçmişler!
Helal olsun!
GEÇEN ay Taksim ve Sıraselviler civarındaki taksiciler, kendilerine ceza yazan trafik polislerine karşı bir eylem yaptılar. Aferim ve helal olsun bu eylem yapılan polislere. Demek ki on yıl sonra layıkıyla görev yapan polisler sahneye çıktı.
Yazının Devamını Oku 27 Ağustos 2006
YENİ tribünler tarafındaki kale arkasında boylu boyunca bir pankart: "Takın gözlüklerinizi bakmayın şaşı. Alayınız gelse yıkamaz Beşiktaş’ı" Beşiktaşlıların kendi dilekleri, ama kimse onlara şaşı bakmıyor. Onlar kendilerine bakıyorlar. Nasıl mı? Hakem onların lehine 2. dakikada elle düzeltilip atılan bir golü veriyor.
Sonra 45. dakikada olmayan bir penaltıyı veriyor. Seyirci hakeme ve dolayısıyla federasyona bağırıyor; "İb... hakemler, o... çocuğu federasyon." Ama Beşiktaş seyircisi burada baltayı taşa vuruyur, aynı hakem gibi. Çünkü küfür ettikleri federasyon başkanı ile kendi başkanları yakın akraba. Yani Türkiye’de hakem üflediği düdüğün, futbolcu yaptığı hareketin, seyirci ettiği küfürün nereye gideceğini bilmiyor...
Rüzgara göre oynuyorlar
Maçın iki tane kilit adamı var, birisi İbrahim Toraman. Gaziantep’te oynarken dün geceki hareketi yapabilir miydi? Hakem belki de maçtaki en doğru kararlardan birini vererek ona kırmızı kartı gösterdi. Peki Konyalı Ömer’e ne demeli? Rakip 10 kişi kalmış, o sıralar tel tel dökülüyor. Yiyeceği 1 gol allak bullak edecek onu. Tamam hakemin verdiği penaltı penaltı değil.
Hakem İbrahim Toraman’ı attıktan sonra seyircinin de baskısıyla önüne gelen Konyalı’ya sarı kartı gösteriyor. Hepsi tamam. Yaptığın o iğrenç hareketle, hem takımını yaktın, hem de Beşiktaş’ı özellikle de hakemi kurtardın dün gece.
Beşiktaş takımı, belki hırslı, ama kontrolsüz oynuyor. Belli bir oyun planında değiller. Rüzgara göre oynuyorlar. İnanılmaz bir seyirci baskısı var. Zaman zaman bu sahaya rakip futbolculara ve hakeme atılan yabancı maddelerle de devam ediyor.
Ya karşılığını alamazlarsa...
Siyah beyazlılar transfere çok para yatırdılar. Seyirci bunun karşılığını alamazsa ne başkanları kalır ne de teknik direktörleri. Bunun bilincindeler, ama sahada topa ve rakibe basmayan Beşiktaşlı oyuncu yok. Yani canı gönülden oynuyorlar ve mücadele ediyorlar. İyi mi oynuyorlar, hayır. Ama 3-5 maçı galibiyetle kapatırlar, havaya girerlerse, her geçen gün daha farklı olacaklar, daha iyiye gidecekler, bu kesin.
Tabii İbrahim Toraman kafasındaki oyuncu adeti ileriki maçlarda da devam ederse ve ezilmeyen, büzülmeyen, eğilmeyen hakemlere çarparlarsa, oyun şekillerine göre çok kayıp verirler. Ama Türkiye’deki hakem kafa yapısına göre bu uzak bir şık.
Konyalı Ömer’in yardımcı hakeme gösterdiği o yarım kol geçirme hareketinden sonra zaten Beşiktaş işi bitirecekti, bitirdi. Yalnız şu gözüküyor ki, hem takım hem seyirci lig sonuna kadar Beşiktaş’ın şampiyon olacağına inanıyor. Bu önemli bir şartlanma.
NOT: Beşiktaş kalecisi Runje frikikten yediği golden sonra diğer maçlarda yaptığı gibi hangi arkadaşını şikayet edecekti acaba. Bu kaleci bir gün Beşiktaş’ı çok önemli bir maçında yakabilir. Eğer olursa onda da Cordoba’nın haksız suçlanmasını arayın. Özellikle Cordoba’yı tribüne ve kamuoyuna satan Sergen ile Tümer’i. Sonradan Beşiktaş da onları sattı. Yani satan satana.
Yazının Devamını Oku 24 Ağustos 2006
BU sonuç normal. Ve bu sonucun tek sorumlusu var, Başkan Aziz Yıldırım ve yönetim kurulu. Ön eleme oynuyorsun, gruplara kalsan tonla para alacaksın, bas bas bağırıyorsun, "Yabancı 8, olsun, 10 olsun, 18 olsun" diye. Dönüp maç kadrosuna bir bakıyorum, iki buçuk yabancı ile oynuyorsun.
Arkadaki dörtlün yani defansın, yani bir takımın en iyi olması gereken yerde, 3 genç çocuk oynuyor. Yani 3 tane acemi. Bir tane olsa, belki arada kaybolur. Ama 3 tane olunca dün akşamki gibi olur. Dinamo Kiev aman aman, çok üst düzey bir takım mı? Hayır. Onların da defansları iyi değil. Onların ki kötü, F.Bahçe’nin ki çok kötü. Böyle bir defansın adam paylaşımı da çok kötü oldu, leblebi gibi pozisyon verdiler.
Zico, bırakın Dinamo Kiev’i araştırıp tanımayı, daha kendi takımını tanıyamamış. Bu kadar acemi ile oynayacağına, alırsın Ümit’i ön ya da arka liberoya. Bir kenara Uğur Boral’ı koyarsın, M.Yozgatlı’yı hatta Servet’i alırsın oyuna. Hiç olmazsa acemilerle savaşmazsın.
Ama sen sezonu açıp hazırlık kampına gitmişsin, teknik direktörün yok. Başkan, başkanlığı bırakmış o meydanda yok. Haliyle de dün akşam sahada F.Bahçe takımı yok. Aklı başında F.Bahçeliler tribünde sinir küpüydü. Kaprisle, padişahlıkla, asarak keserek kulüp yönetilmez. Sen transferlerde ve yönetimde faydalı yöneticilerin birer birer kellesini uçur, muhalefetin ümüğünü sık, ondan sonra başarı bekle.
2 ayrı yönetim
Bundan sonra ne olur? Kupa 2’ye gideceksin. Peki orada kaç tur geçeceksin? Hiç olmazsa, "Şampiyonlar Ligi’nden elendim" diyecektin. Şimdi o şansında kalmadı. D.Kiev, futbolu F.Bahçe’ye göre basit oynuyor. En ilerideki adamla en gerideki adamın arası dar. Ve bu mesafeyi hiç açmadan savunma ve hücum yapıyorlar. Daha da önemlisi, savunmaya en ileri uçtan, yani hücumdan başlıyorlar.
Ne oldu? Rebrov aynı Rebrov. Üstelik daha da yaşlanmış. Ama sisteme uyunca, D.Kiev’in en iyi adamı. Maçın hakeminin İngiliz olması sarı lacivertliler için iyi olmadı. Çünkü hakemin kafa yapısı çok basitti; "Kalan sağlar bizimdir."
F.Bahçe Futbol Kulübü’ne 2 ayrı yönetim kurulu lazım. Biri inşaat işleri ile uğraşacak, diğeri de futbol takımının teknik işleriyle. Çünkü yere kazık çakmakla, futbolcu almak ve yönetmek farklı farklı şeylerdir.
NOT: Ümit Özat’a yapılan tepkiyi kabul etmek mümkün değil. Bu futbolcu kapasitesi nispetinde elinden geleni iyi niyetle yaptı. Sakın bazı gruplar hedef değiştirerek suni gündem yaratmasınlar.
Yazının Devamını Oku 23 Ağustos 2006
Bu tip planlamalar bir yıl, hatta iki yıl önce yapılır. Tabi bunlar aklı başındaki ülkeler içindir. Bu işler yaz boz şeklinde olmaz. İnanılmaz doğa şartları olmadığı müddetçe bu işlerden sapma yapılmaz.
SEVGİLİ Gökmen vefat etti. Maduna sahada bayıldı. Tartışmalar ayyuka çıktı.
Gökmen'e otopsi yapıldığını bilmiyorum. Meduna'nın rahatsızlığı ise net. Doğumdan kaynaklanan bir sorun. Basit bir ameliyat ile futbol oynayabilecekmiş. Tabi kararı da kendi verecek.
Bütün bunlar tamam da. Tartışmalara bir anlam veremiyorum. Bir tarafta Futbol Federasyonunun yanında çalıştırdığı milli takımlar teknik direktörü, diğer tarafta lig takımlarının teknik adamları. Oturacaklar karar verecekler. Bu tip planlamalar bir yıl, hatta iki yıl önce yapılır. Tabi bunlar aklı başındaki ülkeler içindir. Bu işler yaz boz şeklinde olmaz. İnanılmaz doğa şartları olmadığı müddetçe bu işlerden sapma yapılmaz.
Sıcaklar var mı? var... Nasıl kışın ulaşım şartları, yani kar ve buzlanma nedeniyle tehir yapıyorsan, aynı şekilde yazın da yapabilirsin. Bugün meterolojinin tahmin raporları yüzde 90'larda. Eğer hafta sonu yine 45-50 derece sıcaklık olacaksa, ligleri bir hafta tehir edersin. Ama bir lig maçı oynanırken, dakika 81'e gelinmiş Meduna yere yığılmış. Düzgün müdahalelerle hastaneye kaldırılmış, gelen haber de müsbet. O zaman o maçı bitirirsin.
Allah muhafaza Meduna vefat etseydi. İşte o zaman o maçı orada kesecektin. Zaten Federasyon da o maçı kalan süreyi oynatma kararı alarak işine devam ederdi. Duygusal olmayalım. Ama kör gözün parmağına da bazı şeylerde ısrar etmeyelim.
Bu sese kulak verin
GENEL Kurmay Başkanlığı ile ilgili yaptığım konuşmada, bazı bedensel engelli arkadaşlarımız alınmışlar. Bu arkadaşlarıma tavsiyem benim yaptığım konuşmanın tamamını izlesinler. Çok net olarak söylüyorum... Pırıl pırıl genç arkadaşlarımızı, genç cocuklarımızı vatan hizmetine gönderiyoruz. Pırıl pırıl dinamik polis kardeşlerimiz PKK'ya karşı görev yapıyor. İç ve dış güçlere karşı bu vatanı savunmak hepimizin görevi. Ama şehirin göbeğinde asfalt yapılmayan yere göstere göstere toprak zemine mayın döşenirse, veya gerekli şartlar yerine getirilmeden benim gençlerim göz göre göre vurulurlarsa ve bunların engellenmesi konusunda yeterli çalışmalar yapılmazsa, bu konularda Türk insanı isyan eder. Çok fazla değil, daha bir ay önce bir şehidimizin ailesi "Hep vatan sağolsun, vatan sağolsun diyorlar da yeter artık" yorumunu yapıyorsa, buna kulak vermeniz lazım. Göstere göstere şehit vermeyelim, göstere göstere bedensel engelliler olmasın diyorum. Sakın bazıları bu konuda ucuz kahramanlık yapmasınlar.
Balık baştan koktu
Yazının Devamını Oku 20 Ağustos 2006
ÖYLE bir maç ki, "Bu bardağın yarısı dolu" diyebilirsin. Eğer istersen çevirir, "Hayır arkadaş bu bardağın yarısı boş" diyebilirsin. Maç 6-6 bitebilirdi, 4-4 bitebilirdi. Bir taraf maçı maçı 3-0 ya da 4-0 alabilirdi. Eğer maçı seyretmediyseniz, bu yazdıklarıma "Hadi canım sen de, olur mu böyle şey?" diyebilirsiniz. Oluyor. Hele bir de sahada Cem Papila gibi bir hakemin varsa, daha neler olur neler... Papila, İnönü Stadı’nda çok doğru bir maç yönetti ama maalesef o maçın arkasında duramadı. Kötü gitti, hala da gidiyor. Toparlaması da zor.
Taç atıyorsunuz. Futbol oyununda biliyorsunuz ki, bu elle atılıyor, hem de iki elle. Türkiye Ligi maçı oynanıyor, yani en üst lig. Bu iki elle attığınız taçların en az 10 tanesini rakibe atıyorsunuz. Eliyle bunu yapan futbolcu ayağı ile neleri yapmaz, bunu bir düşünün. Veya Vestel Manisa 33. dakikada bir taç atışı yapıyor, 6 G.Saraylı birden oyundan düşüyor. Böylesi de var. Manisaspor kontratağa kalkıyor, hem de kalktığı dakika 47. Yani ikinci yarı başlayalı 2 dakika olmuş. G.Saray defansını önce 2’ye 2 yakalıyorlar, sonra arkadan 1 Manisalı oyuncu daha geliyor, 3’e 2 oluyor. Pozisyonun devamında 30-40 saniye geçiyor, geriye dönen G.Saraylı futbolcu adedi 6 oluyor. Ama yetmiyor, o pozisyon G.Saray kalesine gol oluyor.
Buz gibi golü vermedi
60. dakikada Manisa gene kontratağa çıkıyor, bu sefer 6 Manisalı 3 G.Saraylı var. Top kornere gidiyor. Ve bu pozisyonlara düşen takım geçen sene şampiyon olan takım. Şunu diyebilirsiniz, "Maç 2-0 olmuş. Ailece hücum edeceksin." Hayır, 3 olsa ne olacak? Bu sefer maç Manisa lehine farka gidecek. 54. dakikada Ayhan’ın getirip İliç’e attırdığı gol, buz gibi gol. İki nolu yardımcı Cem Satman’ın bayrağı havada. Aslında biraz dikkat etse olayı Papila bile çözebilir. Öyle bir pozisyon. Çünkü İliç gibi kafası çalışan bir oyuncu orada topu geçmez. Ama nerde futbolcu gibi düşünecek bir hakem?
Bu sefer 62. dakikaya geliyoruz, Necati’ye yapılan buz gibi bir penaltı. Hem de yanında bir de sarı kart gerekir. Papila’nın gözleri bunu da görmüyor. Geliyoruz 81. dakikaya... Papila öyle bir penaltı veriyor ki, mazallah insanı yere düşürüp bayıltır. Nitekim bu karardan sonra Meduna da yere düşüyor. Çünkü pozisyonun uzaktan yakından ilgisi olmadığı gibi Orhan Ak’a da bir sarı kart gerekir. Veya bir başka açıdan bakalım. Penaltı pozisyonundan bir dakika önce bomboş pozisyonda Meduna topu kaleye vuracağına Holosko’ya verse, skor 3-1 olacak. Onu vermeyip penaltı da olunca belki de sinirden kasıldı, strese girdi.
Aferin Ersun Yanal’a
Futbolcuyu kazanmak için oynatacaksın. Hakemi kazanmak için maç vereceksin. Ama böyle bir idareden sonra eğer o hakemden ısrar edersen, MHK olarak sen gidersin.
Öyle veya böyle 4 tane gol oldu. Manisaspor’da çoğunluk yeni oyuncu. Ama aferin Ersun Yanal’a. 2-0 öne geçmesine rağmen oyunu çirkinleştirmeyi, tempoyu düşürmeyi, skorun üzerine yatmayı hiç düşünmedi. Bazılarına ters gelebilir. Bazıları tamamen hedefe oynayabilirler. Mesela İtalyan futbolunda olduğu gibi. Ama şu bir gerçek, Ersun Yanal’ın çalıştırdığı takımın maçından keyif alıyorsunuz. Eğer bu bir sinema veya tiyatro gibi düşünecek olursak o zaman bu hoca başarılı. Tersinde başarısız. Siz hangisini kabul ediyorsanız oradan bakın. Başında yazdığımız gibi bardağın yarısı boş mu, yoksa yarısı dolu mu? Ama şu bir gerçekti, hakemin bardağı tamamen boştu.
Yazının Devamını Oku