Erman Toroğlu

Tam bizlik

6 Temmuz 2006
MAÇI, Portekiz yedek kulübesinin bir sıra arkasında izledim. 90 dakika boyunca maçtan daha fazla Scolari dikkatimi çekti. İnanılmaz derecede kötü niyetli, maçın gidişatında kazanın altına devamlı odun atıyor. Ne zaman hakemler bakıyorlar, o zaman yalandan futbolcularını yatıştırma numaralarına gidiyor. İşin daha kötü yanı 90 dakika boyunca her pozisyonda futbolcularına ikaz yapıyor, onları oyundan koparıyor, rahatsız ediyor. Seyirci de diyordur ki, bu ne muhteşem teknik direktör, takımını, futbolcusunu devamlı ateşliyor. Yani tam bizlik. Yanılıp da Türkiye’ye gelse gazeteler ve televizyonlar Türkiye Ligi kadar Scolari’den faydalanır.

Finale aynen evvelsi gün olduğu gibi daha iyi olan takım kaldı. Portekiz bu turnuvada iyi mücadele etti. Beklenenin üzerinde performans verdi. Mesela çok kaliteli kadrolu olmalarına rağmen Arjantin ve Brezilya’ya rağmen çok daha iyi çizgi gösterdi. Son 4 takıma kalabilir miydi? Bence hayır. Şımarıklığının, kendi vücudunu haca boyatıp, fotoğraf çektireceğine İngiltere’yi çarmıha gerdi. Eğer o günün İngiltere’si 11’e 11 oynasaydı bu Portekiz’i yener, turu geçerdi. Bence bu Fransa’yı da yener finale kalırdı. Hani geçmişe kuzu derler ya o işi unutalım.

Zidane’ları yok

Şimdi final ne olur? Almanlar kendilerini düşündüğü ve programı ona göre yaptığı için İtalya, yorgun Fransa’ya göre finale dinlenerek çıkacak. Bu çok büyük avantaj. Nitekim Brezilya maçındaki Fransa, dün akşam yoktu. Sebebi de rakip. Portekiz, Brezilya gibi göstermelik oynamadı. Mücadele etti, bastı ve Fransa’yı hırpaladı. Ama onların da oyuncu kapasiteleri belli. Ellerinde bir Henry, bir Zidane ve Vieira yok.

Güney Amerika takımları elendi. Hakemleri yadigar kaldı. Uruguaylı hakem Larrionda, bu maçı yönetecek kapasitede ve kalitede değildi. Ama şansı da yaver gitti, fazla toz kalkmadı. Verdiği penaltı son derece doğruydu, vermediği penaltı pozisyonları da. Ama 82. dakikada bir Fransa hücumu var sarı kart kullanacağım diye pozisyonu kesti, doğradı. Bırak pozisyon devam etsin, sonra kartını gösterirsin.

Acaba bizim futbolcular ders çıkarıyor mu? Zidane bugün dünyadaki 5 futbolcudan biri. Ama saha içinde o kadar efendi ki, bütün rakip futbolcular da ona saygı ve sevgi duyuyorlar. Fransa da İtalya gibi sağlam oynuyor. Arkada 4’lü, onun önünde 2’li. O ikiliden biri çok nadir gidiyor. Onun için de artık dünya futbolunda çok fazla pozisyon göremiyoruz. Bütün teknik direktörler sağlama oynuyor. Önce yemeyim, bir atarsam bitiriyim zihniyeti. Güzel bir final izleyeceğiz. Benim favorim İtalya.
Yazının Devamını Oku

Hakeden kazandı

5 Temmuz 2006
BU maçı hakeden kazandı, uzatmaya gerek yok. Bir hakem vermişler Meksikalı adam ufak tefek ama mangal gibi yüreği vardı. Önce İtalyanlar bir yoklama harcı attı sonra Almanlar, sonra seyirci. Baktılar olmuyor, stattaki herkes hakemin otoritesine girdi. Böyle olunca da futbolcular yalnız oyunu düşünmeye başladılar. 120 dakikada maçın tamamen kontrolü İtalyanlar’daydı. Gattuso ile Pirlo, arka dörtlünün önünde hiç alan boşaltmadılar. İtalyanlar’ın hücum oynayan elemanları da Alman defansına baskı yapınca, top tekniği düşük olan bu defans bütün topları kontrolsüz ileriye vurdu. Bütün bu topları da İtalyanlar armut toplar gibi topladılar oyuna soktular.

İtalyanlar, çok fazla uzun topla yön değiştirmediler. Daha çok kısa paslarla yardımlaşarak oynadılar. Böyle olunca da Almanlar hep topu almak için uğraştılar. Hem psikolojik, hem de fizik olarak yoruldular. İtalyanlar da psikolojik olarak daha da rahaladı. Çünkü topla fazla oynamak futbolcu için keyiftir. İlk golü atan 3 numaralı Grosso maç boyunca önce Gattuso’dan sonradan oyuna giren Del Piero’dan ve diğerlerinden hep fırça yedi. Hiç aldırmadı bildiğini yaptı. Sonunda golü de yaptı.

Aşı tutmuş

İtalyan takımı, Amerika maçında çok antipatik geldi. Yere yatmalar, vakit geçirmeler.. Ama bu maçta belki de hakemin etkisiyle yapamadılar veya yapmadılar. Ama Lippi ve öğrencileri birbirleriyle çok iyi aşı tutmuş durumdalar. İtalya özellikle ilk yarıda 16 (Camoranesi) ve 20 nolu (Perrotta) oyuncuları çizgiye çekerek alanı genişlettiler. Gattuso’yla Pirlo da ortayı kapatınca İtalyanlar orta sahada hep kalabalık gözüktü.

Zaten belli kapasitede olan Almanlar, maç boyunca İtalyanlar’ın tuzağına düştü. Almanlar’ın zaten bu kadroyla buraya gelmeleri de başarı. Tamamen disiplinli oynayarak geldiler. Hatta arada hakem itmesiyle. Ama karşılarında hem disiplinli hem oyun zekası daha fazla hem de teknik kapasitesi yüksek oyunculardan kurulu İtalyanları görünce şaşırdılar. Aslında İtalyanlar ilk golü daha önce bulsaydı maç farka giderdi. Zaten turnuva başından beri bütün takımları izlediğim için bu maç tarafsız sahada oynansa ’İtalyanlar’ındır’ derdim. Bir tek çekindiğim seyirci ve hakem vardı. O faktör de olmayınca İtalya su geçirmez bir galibiyet aldı.
Yazının Devamını Oku

Zidane Zidane olalı

2 Temmuz 2006
BREZİLYA ve Arjantin takımlarının kadroları biraz mantıklı ve iş bilen teknik direktörlerin elinde olsa, 4 tane milli takım çıkar ve hepsi de çok rahatlıkla son 8’e kalırdı. Hem de zorlanmadan. İçinden iki tanesi de final oynardı. Ama bu kadar kötü iki teknik adam, hem Arjantin’i, hem Brezilya’yı evlerine yolladı. Bu demektir ki, bu iki teknik adam, Almanlar’ın İtalyanlar’ın ve Franzılar’ın ekmeğine yağ sürdü. Brezilya takımı daha grupta gidecekti ama şansı yaver gitti veya rakipleri onlardan çok korktu. Ama dün akşam Zidane ve arkadaşları hani derler ya, kusursuz bir cinayet işleyerek (Aslında bu kusursuz cinayete yardım eden Parreira’ydı) Brezilya’yı Frankfurt’ta gömdüler.

Oyundan erken aldı

Maçın teknik açıdan tartışılacak hiçbir şeyi yok. Ne yapılması gerekiyorsa Fransa onu yaptı. Ne yapılmaması gerekiyorsa Brezilya da onu yaptı. Hatta Fransa Teknik Direktörü Domenech bence Ribery ile Henry’yi oyundan erken aldı. Çünkü Ribery henüz daha dünyada çok iyi tanınan bir oyucun değil. Stilini kimse bilmiyor. Onun için de Brezilyalı oyuncular Ribery karşısında çok zorlandı. Topu almadan mı basmak lazım, topu aldıktan sonra mı markaj yapmak mı lazım, sabah ne zaman kalkar, akşam ne zaman yatar, ne içer, ne yediğini bilemediğinden, Ribery’ye baskı yapamadılar.

İspanyol hakem Cantalejo, İtalya-Avustralya maçındaki rezaletten sonra bu maçta fena değildi. Ama birileri ona sormaz mı Matterazzi’yi oyundan attığı pozisyonun aynısında, bu maçta sarı kart kullandı. Hangisi doğruydu? Bence bu.

Mükemmel Zidane

Ama o, İtalya’yı tur atlattırmak için 90+3’te olmayan penaltıyı yapıştırmıştı. Zidane, Zidane olalı ben böyle mükemmel görmedim. Zaten 20 dakika sonra hiçbir Brezilyalı ona yanaşıp, mücadeleye girmek istemedi. Çünkü rezil olmaktan korktular. Fransız Teknik Direktörü’nün yaptğı erken oyuncu değişikliklerine Parreira zaten kolaylık sağladı. Çünkü Adriano’yu Ronaldo’nun yanına aldı. Zaten Fransızlar da bunu istiyordu. Kapattılar göbeği, kontratağa çıktılar. İşte burda Ribery’yi alması hataydı. Eğer Ribery, Galatasaray’da kalsaydı. Fransız Milli Takımı’na alınır mıydı? Burada bu topu oynar mıydı?
Yazının Devamını Oku

Pekerman elendi

1 Temmuz 2006
MÜCADELE yönünden fena değildi ama kalite açısından kötü maç oldu. Almanlar ilk defa bu kadar zorlandı. Sebebi Arjantin’in Alman defansına orta saha ve ileride baskı yapması ve rahat top çıkarmalarına izin vermemesiydi. Top teknikleri de iyi olmayan Alman defans oyuncuları çok zorlandı. Sonuç olarak Almanya, maçın hiçbir dakikasında oyunu elinde tutamadı.

Ballack biraz etkili olmaya çalıştı ama onun da fizik gücü 70’te iflas etmeye başladı. Uzatamalarda bütün sigortalar attı. Klinsmann baktı dörtlünün önünde olmayacak, onu sol dışa aldı. Yani en etkisiz yere. Hadi Klinsmann’ın elindeki malzeme belli. Peki Pekerman’a ne demeli?

YYLMşyml

Elinde müthiş oyuncular bulunurken, hele hele 1-0 önde iken Almanlar’a öldürücü darbeyi vurmak varken, saçma sapan oyuncu değişiklikleriyle elenmelerine sebep oldu. Almanlar ilk defa yenik duruma düşmüşler... Al oyuna Messi’yi, bütün topları onunla oyna, Almanların yapacağı tek bir şey kalır; tekme atmak. İşte o zaman zaten işi götürürdün.

Uzatmalarda Almanlar’ın fizik gücü iyice düştü. Arjantin’in de düştü ama top tekniği rakiplerine göre daha iyi olduğu için etkili gözüktüler. 1-0 öne geçince bu iş bitti zannettiler, teknik direktör Pekerman dahil. Ama tesadüf bir gol Almanlar’ı penaltılara götürdü. Böyle bir ortamda skorun penaltılara kalması haliyle Arjantin’in aleyhine oldu.

Klinsmann’ın kondisyoneri

Benim kafama bir nokta takıldı. Klinsmann Amerika’dan bir kondisyoner getirdi. Yaptığı açıkmalarda, "Biz hep elemelerde 120 dakika oynayacakmış gibi hazırlandık" dedi. Eğer fizik olarak böyle hazırlandılarsa başlarına kötü şeyler gelebilir. Almanlar’ın en büyük şansı, Arjantin’in ve Brezilya’nın teknik direktörleri.

Bu kadar kaliteli oyunculara rağmen, sahaya sürülen oyuncular ve oyun, Almanlar’ı şanslı kılıyor. Brezilya’nın oynadığı maçlara bakın. Bu Brezilya kadrosu, ’Brezilya 1’ ve ’Brezilya 2’ diye turnuvaya katılsa, ikiside yarı final oynar..
Yazının Devamını Oku

Amerikan polisi

29 Haziran 2006
Allah’tan Amerika elendi gitti. Eğer bir daha Fritz Walter Stadı’na gelseydi, yandıydık. Çünkü Kaiserslautern’de yaşayan çok Amerikalı var. Üstüne üstlük Amerika maçlarında kendi polisleri görev yapıyor. Alman polisi devre dışı kalıyor.

AMERİKA’nin ikinci maçı Kaiserslautern’deydi. Fritz Walter Stadı çok enteresan. Şehrin içindeki en yüksek tepeye yapılmış. Yani dağın tepesine. Hani eşeğe yükü vururlar, dik yokuşa salarlar ya. Bir müddet sonra hayvan zorlanmaktan yellenmeye başlar ya. İşte aynen öyle.

Istırap çektik

Kalbi olan, fazla yemek yiyip içki içen bu stada zor çıkar. Zaten araba ile ulaşmak yasak. Yürüyerek çıkıyorsunuz. Resmen dağın tepesine tırmanır gibi. Dinlene dinlene. Allah’tan Amerika elendi gitti. Eğer bir daha bu stada gelseydi, yandıydık. Çünkü Kaiserslautern’de yaşayan çok Amerikalı var. Üstüne üstlük Amerika maçlarında kendi polisleri görev yapıyor. Alman polisi devre dışı kalıyor.

Stada daha ilk girişinizde öyle bir arama yapıyorlar ki, inanamazsınız. Amerikalı görevli resmen gırtlağınızı sıkarak aramaya başlıyor. Göğsünüz, sırtınız, beliniz, kasık aralarınız ve bacaklarınızı en ince kıvrımlarına kadar sıka sıka arıyorlar.

İnsan bir tuhaf oluyor. Bir İtalyan seyirci arama yapılırken işi biraz eksejere ederek ahlar, ohlar, hoştlar çekerek, Amerikalı aramayı yaparken, aynı bir dansöz gibi kıvranarak seyredenleri kahkahalara boğdu. İşin daha başka ilginç bir yanı, ismi bende gizli bir TV spikerimiz bu arama sırasında Amerikalı kasıklarına dalınca "Ahh" diye çığlığı atıyor, Amerikalı polis de işaret parmağı ile tehdit ediyor.

"Ya doğru dürüst aratırsın, ya da pantolonu indirir gösterirsin" diyor. Bizim spiker "Erman ağabey dilimi iyice ısırdım, tekrar aramasına izin verdim ama mahvoldum" diyor.

Patenli polisler

Kaiserslautern’de bir başka enteresan görüntü daha vardı. Ayaklarına paten geçirmiş Alman bayan ve erkek polisler. O kalabalığın arasına araba veya motorla girmek mahsurlu. Çözümü öyle bulmuşlar.

Döner rezaleti

BİZ Türkler, birbirimizin kuyusunu kazmaya, çelme atmaya bayılırız.

Dönerciler arasında bir rekabet başlamış. Evlere şenlik, yani rezalet.

Aynı döneri 1.5 Euro’ya da, 3.5 Euro’ya da yiyorsunuz. Biz kendimizi akıllı zannediyoruz ama bu bir birlerini kıranlar geri zekalı.

Nürnberg’de Atlantik-1 adında bir dönerciye girdim. İki tane döner dönüyor. Birisi hindi, diğeri dana etiyle. İkisi de fabrikasyon değil. El yapımı.

Şöyle bir etrafa baktım. Bizden başka Türk yok. Bütün Almanlar orada yiyor. Ama fiyatı 3.5 Euro. Sen iyi mal yaparsan, akıllı Alman gelir senden alır. Aptal Türk ise 1.5 Euro olanı yer.

Hani hipokrat YEMİNİ...

MANHEİM Kulübü Başkanı Adnan Kahraman ile bir akşam Frankfurt’a giderken yol üzerinde bir restauranda uğrayıp yemek yedik. "Benden bir isteğin var mı?" diye sorduğumda, "Hocam kız futbol takımına oyuncu bulamıyorum. Aileler göndermiyor" dedi.

Bir gün Berlin’de arkadaşlarla otururken, elime Berlin’de görevli Türk doktorlarının adresinin bulunduğu bir kitapçık geçti. Şöyle bir karıştırdım. 4 tane kadın doğum uzmanı var. 4’ü de bayan doktor.

Neden? Çünkü bizim tutucu ailelerimiz, erkek kadın doğumcuya çocuklarını veya kadınlarını göndermediği için erkek doktor muayenehane açsa iflas edecek. Böyle bir ortamda nasıl çocuklarını kız futbol takımına gönderirler, sevgili Adnan’a anlatmak lazım.

Berlin’deki arkadaşlarımın ifadelerine göre, bayan eli sıkmayan erkek doktorlarımız bile mevcut. Bunlar nasıl tıp uzmanı anlamak mümkün değil. Ettikleri hipokrat yemini inkar ediyorlar demek ki, bu arkadaşlar.

Şehir yaşamıyor

ALMANYA’ya indiğim andan itibaren Dünya Kupası heyecanını yaşayamadım. Bunu yaşatmayan da Almalar. Sponsorlarla anlaşmışlar, fan-fest (yani taraftar festivali) adı altında statların yanlarına ve şehirlerin bazı bölgelerine luna parklar gibi alanlar meydana getirmişler.

Büyük ekran televizyonlar, ufak ufak dönerciler, fast-food’lar, biracılar. Alman yetkililerin buna bahanesi de güvenlik. Böyle olunca seyirci potansiyeli şehire yayılmıyor. Şehirlerdeki esnaflar ise kan ağlıyor. Yani şehir yaşamıyor, stat ve etrafı Dünya Kupası’nı yaşıyor.

Bazen öyle maçlar var ki, statta 50 bin, dışarda 80 bin kişi oluyor. Ama Alman için her şey para. İnsanları insan olarak değil, Euro banknotu olarak görüyorlar.

Asfalt böyle dökülür

ADAMLAR her şeyini mükemmel yapmak peşindeler. Hürriyet’ten bizim İsa Deveçeken ile birlikte Frankfurt’tan Dortmund’a gidiyoruz.

Asfalt dökümü yapıyorlar. 3 şeritli otobanın hesabını siz yapın. Devasa bir asfalt dökme aleti enlemesine asfaltı yekpare döküyor. Hani bizde önce biri, sonra diğeri dökülür de yağmur yağdıktan sonra o asfalt parçalanır ya. Adamlar bunu önlemişler.

Almanyalı Türkler

BU sefer şunu net bir şekilde gördüm. Almanya’da yaşayan Türklere Almancı demeyeceksin. Almancı diyeceğine, küfür etsen daha iyi.

"Biz Almanyalı Türkler’iz" diyorlar. "Tamam ilk vatanımız Türkiye ama ekmek yediğimiz yer de Almanya" diye devam ediyorlar. Bunların tamamı, Türk Milli Takımı olmadığı için Alman Milli Takımını destekliyorlar.

Tozlu tekila

HER zamanki gibi Frankfurt’ta Ahmet’in barına uğradım. Buzlu viskimi içerek maç seyrediyorum. Yanımda oturan Meksikalı elime acisso şişesi büyüklüğünde minik bir şişe verdi. Avucuma şişenin içinden biraz toz döktü. Yalamamı söyledi. Bir dil attım, tekila içmeme artık gerek kalmadığını anladım. Kurutulmuş tekila. Limon, tuz karışımı mükemmel bir tat.

15-20 sene sonra artık bu işler toz şekline dönecek. Mesela bir hap alacaksın, imam bayıldı. Bir hap alacaksın cacık tadına varacaksın. Bir hap alacaksın baklava olacak ve yemek işlemini tamamlayacaksın. Yok tekilayı içeceksin, sonra elindeki tuzu yalayacaksın, sonra da limon sıkacaksın. Geçti onlar artık.

Sellektör yasağı

ALMANYA’da yeni çıkan trafik yasasına göre, öndeki araca sellektör yapmak yasak. Çünkü öndeki aracın şoförünü panikletip kazaya sebebiyet veriyor diye bu yasağı getirmişler. İşin bir başka ilginç yönü ise resmi polisler dışında emekli olmuş eski polisler de yollara radar koyup ceza kesebiliyorlar.

Adres sormak

YURT
dışında adres soracaksan, bayanlara soracaksın.

Erkekler ya bilerek, ya bilmeyerek, ya da kabiliyetsizliklerinden seni alakasız yerlere gönderiyorlar. Bayanlara sorarsan, tam isabet.
Yazının Devamını Oku

Ne yapacaklar

28 Haziran 2006
SÜRPRİZ gerçekleşmedi. Yalnız Gana şu ana kadar Brezilya’nın oynadığı maçlarda en zor yenilen takım oldu. Bu turnuvada seyrettiğim, enlemesine en az oynayan takım. Mümkün olduğu kadar araya, ileriye dik oynuyorlar. Böyle toplarla Brezilya defansının göbeğine çok zor anlar yaşattılar ve bayağı pozisyon buldular. Bir kısmı beceriksizlik, bazıları da talihsizce kaçtı. Brezilya bir pozisyon hariç girdiklerinin hepsini gol yaptı.

Şu bir gerçek Ronaldo ile Adriano yan yana zorlanıyorlar. İkisi de çabuk oyuncu değiller. İkisi de göbekten gole gitmek istiyorlar. Özellikle Adriano bir de bencil. Mesela 1-0’ın üzerine kendisi atmayıp, Ronaldo’ya verse, skor 2-0 olacak psikolojik olarak rahatlayacak. Orda yaptığı bencillikle çok zorlandılar. Eğer Gana beraberliği bulsaydı direnci artardı.

Gana takımı sanki Beşiktaş. Formaları beyaz, kendileri siyah. Onlarda oynayan hiç beyaz oyuncu görmedim ya da kırma. Hepsi simsiyahtı. Oyun stilleri ve teknikleri Brezilyalılar’a uyduğu için zaman zaman onlara teknik olarak da üstünlük sağladılar. Appiah iyi oyuncu, iyi de kaptan. Aynen turnuvadaki 1. maçta olduğu gibi bu maçta da bütün topların kendisinde toplanmasını istedi. Bu kendisine de takımına da zarar verdi. Halbuki 2., 3. maçında o zihniyette oynamadı.

2-0’ı bulduktan sonra Parreira hiç maceraya girmedi. O Adriano’yu yanına aldı, Juninho’yu orta alandan oyuna soktu. Böylece olunca da Gana orta alanda kilitlendi. Zaten sonlara doğru dirençleri de yıkılınca kontratakta Brezilya bir gol daha buldu. Brezilya’nın Adriano ile attığı ikinci gol net ofsayttı. Tesadüftür bu turnuvada hakem hataları hep zayıfları buldu, güçsüzleri buldu. Babalardan hiçbiri şu ana kadar, tesadüf bu ya hiç mağdur olmadılar.

ikinci gol ofsayt

Hakem o meşhur Leeds Utd-Galatasaray maçının hakemi. Bizim de birinci İsviçre maçının hakemi. Gördüğünü çalmaya çalıştı, iyi niyetliydi. Ofsayt golde onun suçu yoktu. Türkiye’de maçlardan sonra pozisyonları oynatıp, yorum yapınca bize sallayanlar bu maçları canlı seyretseler acaba ne yapacaklar? Adriano’nun attığı ofsayt golden sonra stattaki büyük ekran televizyon en az 3 kere pozisyonu gösterdi. Hakem yardımcıları, bütün futbolcular net gördüler. Seyirciler hakemi ıslıklamaya başladılar. Ganalı oyuncular da yardımcının üstüne gidip, ekranı gösteriyorlardı. Bir şeyi saklamak ancak bizde olur. Bu Dünya Kupası’nda da 2002 G.Kore-Japonya Dünya Kupası’nda da bütün görüntüler oynandı.
Yazının Devamını Oku

Hakem Kupası!

27 Haziran 2006
BU Dünya Kupası, 2006 Dünya Kupası değil. Hakem Dünya Kupası olmalı. Bir yazıyı hakemle başlayıp, hakemle bitirmek kadar kötü bir şey olamaz. Hiç sevmediğim bir yazı şekli ama benim elimde olan bir şey değil. Turnuvanın en iyilerinden dediğim hakem eğer buysa gerisini siz düşünün.

Türkçe’de şöyle bir olay var; 7’sinde neyse 70’inde de o. Mükemmel bir cümle. Hani bazıları diyor ya ’Ben değiştim’. İnsanın özünün değişmesine imkan yok. Bunun futboldaki en üst düzeydeki örneği İtalya. Sağlam bir defans, rakibin hücumda olduğu anlarda, kontratak gol. Sonra vakit geçirme, özellikle artistik hareketler, hakemi aldatma ve sonunda galibiyet, yani başarı. İşte size İtalyan futbolu. Yıllardır böyle geldiler, ’Lippi’yle değişti’ dediler. Ne gezer aynen devam ediyorlar.

Önce İtalyanlar kendi silahlarıyla vuruldu. 23 numaralı Parma’da oynayan Avustralyalı oyuncu Bresciano darbe gelmeden kendini yere attı, Materazzi’yi oyundan attırdı. Ama aynı hakem, bu sefer 90+3’te Grosso kendine hiç müdahale yokken Marlon Brando’ya taş çıkarır bir artistlikle penaltıyı sağladı. Dirayetli dediğim İspanyol hakem Cantalejo zokayı yedi. Avustralya’yı devre dışı bıraktı.

Alkışlar Avustralya’ya

Avustralya, İtalya’dan daha iyi bir takım değil. Daha iyi futbolcular yok ama takım olarak iyi mücadele ettiler. Eğer iyi takımsan uzun müddet 10 kişi oynayan İtalya’yı eleyeceksin. Küçüklerin biri daha gitti hakem kararıyla. Bakalım bu büyükler birbirleriyle karşılaşınca bu zavallı hakemler ne yapacaklar? Bu kadar cesaretle verdiği kararları o büyüklere çalacaklar mı? Maçtan sonra bütün stat olmayan penaltı pozisyonunu stat ekranından seyretti. Ve bütün stat elenen Avustralya’yı alkışladı. İtalyanlar da hemen ortadan toz oldular, doğruca soyunma odasına kaçtılar. Çünkü penaltının penaltı olmadığını onlar da biliyorlardı.
Yazının Devamını Oku

Tesadüf Değil

26 Haziran 2006
Alfred Hitchock, bu Rus hakemin yanında haltetmiş. Ben bu yaşıma kadar böyle bir Dünya Kupası maçı seyretmedim. Bir daha da olacağını da zannetmiyorum.

 Tamam, futbolcular iyi niyetli değiller. Portekiz Teknik Direktörü Scolari, kazanın altına odun atıyor ama sen adliye katibi gibi ne söylenirse onu yazarsan ve maça ağırlığını koymazsan işte böyle olur.

Allah'tan maç bu iki takımın birisinin ülkesinde oynanmadı. O zaman mutlak tribünlerde kan çıkardı. Figo önce tahrik etti, sonra tahrik oldu. Ve bundan sonra maçta futbol kalmadı. Sahanın her alanında, sizlerin göremediği yedek kulübeleri dahil, ufak ufak boks maçı vardı. Kimisi bel üstü çalışıyordu, kimisi bel altı çalışıyordu... Eğer hakem, hakem olsaydı, daha kafadan 2 kırmızıyla işi bitirebilirdi. Ama önce kırmızı olacak yerde sarılar girdi, ondan sonra da oyunun içine etti.

Kalite yoktu

Maçta futbol kalitesi olarak hiçbir şey yoktu. Portekizli oyuncular daha bir sakin, Hollandalılar gereksiz yere sinirliydiler. Maç 11-11, 10'a 10, 8'e 8, 7'ye 7 oynansa Portekiz bu Hollanda'yı geçerdi, nitekim geçti de. Tabii bunun hesabını verecek adam Van Basten. Aslında bu maçın kasedini FIFA'nın çok ciddi bir şekilde tekrar izleyip, hakemin vermediği cezaları kendilerinin vermesi gerekir.

Kalitesiz geçen bir Dünya Kupası'nda bu olayların olması çok çirkin... Ama bütün bu olayların müsebbibi FIFA Başkanı Sepp Blatter ve Franz Beckenbauer'dir. Sebebine gelince... Bugüne kadar oynanan maçlardaki hakem tezgahları ve tetikçi hakemlerle, futbolcuları ve teknik adamları psikolojik olarak bozdular. Dün geceki maç bardağı taşıran son damlaydı. Yani bu maça tesadüfen gelinmedi!..

Yazının Devamını Oku