Erman Toroğlu

Kanunu uygulayın

9 Mayıs 2007
FUTBOL Federasyonu özerk... Doğru işler de yapıyorlar, yanlışta... Ama maalesef Futbol Federasyonu’nun doğru yaptığı işlerde bu sefer ortaya devlet çıkıyor. Ve Futbol Federasyonu’nu köstekliyor. Kamuoyunu yanıltıyor. Yani, devlet devletliğini yapmıyor. Bakın nasıl?

Türkiye’nin kültür seviyesi belli. İnsanlara bazı şeyleri anlatmak için zorlanıyorsunuz. Çoğu da okuma özürlü veya tembel. İşte burada televizyonlara büyük iş düşüyor. Bıkmadan, usanmadan orada yorum yapan insanların bazı şeyleri anlatmaları gerekir. Hem de tekrar tekrar.

Hep fiyasko!

Geçen hafta Futbol Federasyonu, futbol tarihinin belki de en ağır cezalarını verdi. Fenerbahçeli yöneticilerden, Rizeli yöneticilere kadar. Ne oldu sonuç?.. Fiyasko. Rize Başkanı gitti, protokol tribünündeki yerini aldı. Aziz Yıldırım ve ekibi İnönü’ye gitmedi.

Ama isterlerse bu hafta protokol tribünündeki yerlerini alırlar. (Pardon, devlet isterse.) Çünkü protokol tribünleri Gençlik Spor Müdürlüğü’nün emrinde. Kulüplere ve Futbol Federasyonu’na onlar yer veriyorlar.

Futbol Federasyonu’nun ceza verdiği bu yöneticiler ancak yazışmalara imza atamıyorlar. İşte burada devlet sahneye çıkması gerekirken, maalesef ikili oynuyor.

Futbol Federasyonu’nun verdiği bu cezaları İl Spor Güvenlik Kurulu, Vali’nin Başkanlığı’nda toplanarak karar alıp bu yöneticileri protokol tribününe sokmama yetkileri var. Şimdiye kadar acaba bir tane karar aldılar mı, bu konuda? Göstersinler bir örnek, dişimi kırayım...

Yetki de var

Yani devletin elinde 5149 sayılı kanunla yetki de var. Ama uygulama fiyasko. (5149 Sayılı Spor müsabakalarında şiddet ve düzensizliği önlemeye dair kanun.)

Bu konuda Futbol Federasyonu üzerine düşeni yapıyor. Devleti sorarsanız; Ortada yok... Önce var olan kanunu uygulayın, sonra eksik olan taraflarına takviye yaparsınız.

Konuşmazlarsa çatlarlar!..

FUTBOL Federasyonu’na bir şey teklif ediyorum. Önce ters gelebilir ama bir düşünsünler, uygulamaya koysunlar. Son derece başarılı olacağı fikrindeyim.

Futbolumuzun en zayıf halkası olan yöneticilere hak mahrumiyeti cezası veriyorlar. Yani bu yöneticiler bir tek yazışmalara imza atamayacaklar. İl Spor Güvenlik Kurulları nasıl olsa vazifelerini yapmayıp bu isimleri protokol tribünlerine alıyorlar. Yani ceza alan bu yöneticiler, toplumla her türlü oynamaya devam ediyorlar.

Ben de diyorum ki; Bu yöneticilere ceza verdiğiniz sürece bir tek beyanat veremesinler, konuşamasınlar. Bakın bu cezayı uygulayın hiçbiri hakaret edip suç işlemezler. Çünkü bunlar beyanat veremezlerse, televizyonlarda ve gazetelerde boy boy görüntü veremezlerse çatlarlar...

Türkiye’de bu kadar zengin adam var... Kim tanıyor? Ama yöneticiler öyle mi? Yaptıkları saçmasapan işlerle hepsi şöhret oluyorlar. Beyanat verme cezasını getirin, ya konuşmazlar ya da yöneticiliği bırakırlar.

Tümer’e şaşırmadım

İNÖNÜ Stadı’nda Beşiktaş-Fenerbahçe derbisi oynanıyor ve maç bitiyor. Digitürk’te görevli, boynunda kocaman görevli kağıdı asılı bir arkadaşımız Tümer Metin’e yaklaşıyor. Kocaeli’nde yaşayan özürlü bir çocuk için Tümer Metin’den formasını rica ediyor. Tümer Metin’de bu arkadaşımıza dönerek başlıyor küfür etmeye...

Ne annesi kalıyor, ne sülalesi, ne çocuğu. Arkadaşımız belki de Tümer hırsını alamaz, gelir vurur diye korkuyor ve süratle oradan uzaklaşıyor. Bu olaydan sonra bana diyor ki, "Erman Hoca kendim için isteseydim belki bu küfürleri yediğime üzülmezdim. Ama özürlü bir çocuk adına aracı olduğum için bu hakaretleri hak etmedim."

Olayı duyduğumda bende dehşet içinde kaldım ve hiç yorum yapamadım. Boğazım düğümlendi, o arkadaşıma cevap dahi veremedim. İyi ki bir gazetede görev yapıyorum. Kamuoyu ile olayı paylaşmak istedim. Neden bazı aynı isimler hep aynı olayların içinde? Tesadüf değil, değil mi?

Paralarıyla rezil oluyorlar

TİGANA’nın futbolculuğu fena değildi. Zaten her iyi futbolcudan da iyi teknik adam olmuyor. Beşiktaş’a geldi, iki yıl geçti. Hala daha arka dörtlünün iki kenarında bile stoperlerle oynuyor. Yani bu dörtlünün hepsi stoper. Önce İbrahim Toraman, sonra Baki, sonra Mustafa Doğan...

Bu oyuncuları belki çok mecbur kalırsan kenarda oynatabilirsin. Yani son noktada... Ama bunlardan en fazla verimi ortada oynarlarsa alırsın. Zaten Beşiktaş takımında en az altı yedi futbolcu oynadığı yerden memnun değil. Hepsi de Tigana’dan memnun değil. Bunun sorumlusu kim? Tabii ki yönetim. Aslında Beşiktaş bu Tigana’ya rağmen sezonu üçüncü de bitirse, bence başarılı olacaktır.

Zaten, bu 3 büyükleri karpuzcu, şarküterici, yoğurtçu da çalıştırsa, yıllardır sıralamada ilk üçteler. Ama yabancı hayranı büyük yöneticilerimiz, milyon dolarlar verip kendi paraları ile rezil oluyorlar.

Ya Aydınus sakatlansaydı

HAKEM tayini önemli bir şeydir. Şakaya gelmez. Hakemi tayin eden de, hakem de her türlü ayrıntıyı düşünecek, en son olabilecek tehlikeyi bile sezebilecek.

Derbiye Fırat Aydınus’u atadınız. Tamam, kimsenin çıtı çıkmaz. Ama bu derbinin 4. hakemi kim? Çetin Sarıgül. Yani Fırat Aydınus’a birşey olsa, maçı idare edecek adam Çetin Sarıgül. Peki, Çetin Sarıgül böyle bir maçı devam ettirip altından kalkabilir mi? Bence hayır.

Her şeyden önce Çetin Sarıgül’ün başından geçen pişmiş tavuğun başından geçmedi. Önce hakemliği bitirildi, sonra tekrar döndürüldü. Doğru veya yanlış hakkında bin tane şey söylendi. Yani yaralı bir hakem.

Ya Aydınus sakatlansaydı da Çetin Sarıgül iyi niyetle de olsa yanlış bir karar verip ortalık karışsaydı, bu MHK ne yapardı?

Başı dik hakemi kimse yiyemez

HAKEM olunmaz, hakem doğulur. Hakeme kuralları öğretirsiniz. Fiziği noksansa biraz çalıştırıp, koşturursunuz. Yabancı dil bilmiyorsa, onu da halledersiniz. Ama bir hakemin kişiliği yoksa ona kişilik arttırıcı çalışma yaptıramazsınız. O hakem olana kadar bu konuda ne almışsa onla gider.

Hakem tabii ki hata yapacak. Faulü de vermeyecek, penaltıyı da, kırmızı kartı da... Hata yaptığı zaman bile o kişiliği ile dimdik ayakta duruyorsa, bu hakemi kimse yiyemez. Fırat Aydınus’u hiç tanımıyorum. Sahadaki kişilikli tavrını çok beğeniyorum. Ne dersiniz; maç almak için yönetici peşinde koşan yağ çekmek için çanta taşıyan, yağ çekmek için o gazeteciyi, bu gazeteciyi arayan, sonunda dağlara taşlara yapan bazı hakem kardeşlerim...
Yazının Devamını Oku

Beceriksiz hocalar

6 Mayıs 2007
İki beceriksiz teknik direktörün takımları, futbol olarak seyirciye bir şey vermediler her zamanki gibi... İki takımda da iyi oyuncular var. Ama tamamen kendi inisiyatiflerine göre oynadılar. İKİ beceriksiz teknik direktörün takımları, futbol olarak seyirciye bir şey vermediler her zamanki gibi... İki takımda da iyi oyuncular var. Ama tamamen kendi insiyatiflerine göre oynadılar. Beşiktaş takımı, milattan önce uygulanan, hatta taş devrinde uygulanan bir ofsayt taktiğini hala deniyordu. Nitekim, öyle bir pozisyonda da golü yediler. Bu Beşiktaş takımı, bu ofsayt taktiğini bir İtalyan, bir İngiliz, bir Alman takımına yapsa seni 20 dakikada beşler. Ama Zico, daha bunu bile çözememiş. Tuzak kurup siyah beyazlıların bu zaafından faydalanamadı.

Bir Zico düşünün, F.Bahçe’ye geldiği günden beri en kötü futbolunu oynayan Alex’i oyundan alamadı. 1-0 öndesin, sana artık bozacak veya top yapacak oyuncu lazım. Alex’in en büyük özelliği top yapmak, ama dün gece onu bile yapmaktan acizdi. O zaman çıkart onu, bozanı al. Ama o çok çalışıp mücadele eden Appiah’ı alıp Alex’i tutuyor. Tabii hemşehri kıyağı. Tabii bu bizim gibi yorumcuların değil, Fenerbahçe yönetiminin sorunu. Dün gece Süper Lig şampiyonluğuna oynayan iki takım seyrettik. Doğru dürüst pas, şut, pozisyon var mıydı? Hayır. Sadece kördöğüşü. O da futbolcuların altıncı hislerine dayanarak yaptıkları mücadele.

En iyisi hakemdi

Bu iki takımdan hangisi şampiyon olursa olsun, Şampiyonlar Ligi’nde bir üst tura çıkamazlar. Ama onların yöneticileri, yarı finalden ve finalden bahsediyorlar. 90+1’de yürüyecek ve mücadele edecek gücü olmayan Alex, çok normal bir şekilde yine Beşiktaş’ın yaptığı taş devri ofsayt taktiğinden gol pozisyonuna girdi ama yürüyemeyen Alex’in topa vuracak hali de yoktu. Ama onlar gazetelerdeki adamları vasıtasıyla, menajerlerle ara gazı verip fiyat arttırımı yaparak amatör idarecileri sögüşlemeye devam ederler. Beşiktaş, 5-6 maçtır şansı ile götürüyordu. Bazı maçlarda da isteyerek veya istemeyerek hakem desteğiyle!!! Ama F.Bahçe, böyle bir Beşiktaş’ı açık ara yenemiyorsa bu F.Bahçe’nin ayıbıdır. Ve böyle bir Beşiktaş’ı kendine yaklaştırıyorsa...

Maçın hakemi, bence sahanın iyilerindendi. Her şeyden evvel sahada kişilik zaafı yoktu. Türk hakemliğinin en zayıf olduğu ve en ihtiyaç duyulan noktası. Siyah beyazlılarda F.Bahçe kalesinde doldur boşalt pozisyon buldular. Kazandıkları son 4 maçta bazılarını gol yapıp kazanmışlardı. Ama bu sefer denk gelmedi. Yalnız 90 dakikaya baktığınızda Beşiktaş ile F.Bahçe eşit şekilde mücadele etti. Bir tarafta Alex yoktu, diğer tarafta Ricardinho. Ama F.Bahçe, Beşiktaş’a göre ne istediğini daha iyi kavramış. Maçı kazanmayı daha fazla istediler, daha fazla mücadele ettiler, daha kontrollü oynadılar. Taş devri ofsayt taktiği ile galip geldiler. Bu ofsayt taktiğini Tigana mı istedi bilemiyorum ama eğer futbolcular kendi kafalarına göre yapıyorsa o zaman teknik adamın orada işi ne?
Yazının Devamını Oku

Ligde kara pazar

2 Mayıs 2007
TÜRK futbolunun kara pazarı. Sonunda futbolun kablolularını kestik. Gözü dönmüş yöneticiler maalesef bizim futbol aleminin spor açısından en eğitimsiz, en kültürsüz ve en seviyesiz grubu. Futbolcu, teknik adam, hakem devamlı kendini eğitiyor.

Ama yöneticiler... Onlar isim peşinde. Bir kısmı da rant peşinde. Çünkü onların çoğu bu alemde misafirler. Yarın olmayacaklar. Kimisi iyi anılacak, kimisi kötü.

Çekim olmayan maçlar rezalet

Futbolda kan akması ve insanların ölmesi onlar için çok önemli değil. Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı’nda kötü bir örnek yaşandı. Yarın bir gün naklen yayın yapılan diğer statlarda da aynı yöntem uygulanırsa şaşırmayacağım.

Çünkü naklen yayın olduğu zaman teknik adam da, futbolcu da ve özellikle hakem de çok dikkatli davranıyorlar. Canlı yayın olmayıp, bir veya iki kamerayla çekilen maçlarda bile aynı ciddiyet oluyor.

Çekim olmayan yerler zaten bir felaket. Hatırlarsınız... Yıllar önce Diyarbakır’da oynanan Altay maçında Diyarbakırspor bu maçın çekimini TRT’ye yaptırmadı. Orada neler yaşandı ve Diyarbakır lige çıktı.

Yarın bir gün yalnız şampiyonlukta değil, düşme maçlarında da bu kablolar kesilecektir. Yöneticinin hedef gösterdiği yerde seyirci onu yapsa bile, o yöneticiye faturayı kesmezsen eğer, yarın bunun acısını çok çekersin.

Bu kabloları orada oturan seyirciler kestiler. Kabloların kesildiği yerler belli. Ama koltuğun sahibi diyebilir ki, "ben half-time’de tuvalete gittim. O sırada kesmişler."

Güvenlik kameraları deseniz, ondan da bir şey çıkmaz. İki kişi ayağa kalkıp, olayı perdeler ve işlem yapılır.

Sen yayın ekibine kablo çekme işini türlü bahaneler ile saat 17.00’den itibaren yaptırmaya kalkarsan, zaten yayıncı kuruluşun çalışanları ile seyirciyi göğüs göğüse getiriyorsun.

Yarın bir kendini bilmez, bırakın kablo kesmeyi. Oradaki bir görevliyi bıçaklamaya kalkarsa bunun altından kalkabilir misiniz?

Türkiye Ligi yayın açısından, para açısından dünyanın altıncı ligi diyorsun. Peki bu aldığın paraları şekil 6, sayfa 5’deki son kullanma tarihi geçmiş olan futbolculara vermek için mi alıyorsunuz. Sizde alt yapıya para harcamak yok mu?

Türkiye’nin en modern stadı diye övünülen Fenerbahçe Stadı, demek ki denildiği kadar modern bir stat değil. Müteahhitler iyi bilirler alt yapısı olmayan inşaatlar, koz helvadan yapılmış binalara benzer. Senin bütün maçların yayınlanacak. O zaman bu kabloları stat daha yapılmadan düşünürsün, projesini çıkarırsın, betonların altından, kirişlerin yanından bunlar gerekli yerlere gerilir. Hangi yayıncı kuruluş yayın yapacak ise bağlantıyı kurarak yayın yapar.

Demek ki, Fenerbahçe Stadı yalnız tuvalet ve restoran yapılmasıyla olamamış.

Hedef gösteren hapse girerler

6 tane kameranın kablosu kesiliyor. İki tane kale arkası kamerasının kablosu kesilmiyor. Sevgili okuyucular, bunlar onları da keserlerdi de. Onlar telörgülerin içinde olduğu için kesemediler. Her şeyi bırakın... Bu kablo kesimi İngiltere’de, Almanya’da veya Amerika’da olsaydı ne olurdu?

Öncelikle olmazdı. Adamlara sorsanız "Sizde olur mu?" diye, dönüp yüzünüze bakar "Sen manyak mısın?" der. Ama biz manyak olduğumuzu kabul ederek, sorumuzda ısrar edelim. Görevlilerin vereceği cevabı biliyorum.

Bunu yapanlar ve hedef gösterenler hapse girerler.

Brifing dinledi

FENERBAHÇE- Beşiktaş maçından sonra Fenerbahçe Stadı’nın garajında bir sivil Ricardinho’ya karate yapıyor. Sonra da Marco geliyor, Ricardinho’yu yumrukluyor. (Yıllardır Marco’yu izlerim, en ufak bir terbiyesizliğini, küstahlığını ve sportmenlik dışı bir haraketini görmedim)

Bize benzedi

Ya Türk tabiyatına geçip bize benzedi. Ya da inanılmaz derecede bir tahrik var.

İşin daha ilginç yanı. Olayın hemen üzerine Aziz Yıldırım oraya gidiyor, Ricardinho’ya karate yapan Fenerbahçe taraftarı 10 dakika Aziz Yıldırım’a brifing veriyor.

Aziz Yıldırım bu şahsa "Sen kimsin arkadaş, kalk oradan. Ne hakla bana brifing veriyorsun?" diyeceğine, onu dikkatle dinliyor.

Demek ki onu iyi tanıyor. Biliyorsunuz aylar önce Cihan Oskay şike iddialarıyla ortaya çıktığında, Fenerbahçeliler büyük tepki göstermişti. Ama sonra Cihan Oskay’ın da Aziz Yıldırım ile birlikte birçok fotoğrafı ile görüntü karesi meydana çıktı.

Aynen Ricardinho’ya bu karateyi yapan Fenerlilinin, Hooijdonk ile birlikte görüntülerinin olduğu gibi.

Kablo kesilmelerinden, hakemlerin açıklanmadan kulüp yöneticileri tarafından öğrenilmesine, futbolcuların dövülmesinden, şikeye ve teşvike kadar. Türk futbolunda tam bir orta oyunu sergileniyor.

Organize işler

Biraz aptal değilseniz, hafif kafanız çalışıyor ise, biraz da muhakeme kabiliyetiniz varsa, hafızanız da sizi yanıltmayacak kapasitede ise, logoları yan yana koyduğunuzda bunların çoğunun organize işler olduğunu görürsünüz.

Ama maalesef bunları biraz söylediğiniz zaman size de hücum ederler. Hatta daha da ileri gidip "şerefsiz" derler.

Ama onlar şerefleriyle birlikte Türk futbolunu batağın içine soktular. Maalesef buradaki en zavallı ve masum grup, futbolcular, teknik adamlar ve hakemlerin bazıları.

Tuvalette alınan karar

TÜRKİYE Cumhuriyeti Devleti’nde tuvalet çok önemli, yani WC. Küçük veya büyük bu farketmiyor. Ama WC’ye giden işi bitiriyor. Mehmet Ağar, milletvekillerini markaja alıyor, "Sıkıştım tuvalete gideceğim" diyen milletvekili Ağar’ı satıyor.

Türkiye Futbol Federasyonu Disiplin Kurulu dün saat 13.00 sularında toplanıyor, kararları içerde tartışıyorlar. Saat 16.00 sularında Disiplin Kurulu toplantısı devam ediyor. Ama daha kararlar açıklanmadan, bütün internet siteleri ve televizyonlarda, içerde konuşulanlar ve cezalar tek tek açıklanıyor.

Çünkü Disiplin Kurulu üyelerinden biri veya bir kaçı, "Tuvalete çıkıyorum" diye WC’ye gidiyor veya büyüğünü, ya da küçüğünü yaparken kararları dışarı sızdırıyor. Demek ki, Türkiye’de önemli şeyler tuvaletten idare ediliyor. Onun içinde ortalık kokudan geçilmiyor. Yapan yapana...

Cesaret etmeyin

DÖRT
yıldır Lig TV’deyim. Ne bana ne Şansal’a, ne yayın konusunda, ne de maraton için üst kademeden en ufak bir yönlendirme veya baskı gelmedi.

Size daha ilginç bir şey söyleyeyim. Ne benim ne Şansal’ın Lig TV ile bir sözleşmemiz yok.

Yani karşılıklı güven duyguları içinde çalışıyoruz.

Biz söz verdiğimiz şekilde sezonu bitiririz.

Ama Digitürk yönetimi isterse bizimle ilişiğini kesebilir. Onların bu hakkı var.

Bakınız bizim Maraton programlarına. Yayıncı kuruluş olduğumuz halde Türkiye’de belki de Futbol Federasyonu’nu en ağır şekilde eleştirenlerden birisi benim. Üstelik bu eleştirileri diğer televizyonda değil, yayıncı kuruluşta yapıyorum.

Karşı müdahale yok!

Allah’tan bu konuda Futbol Federasyonu’ndan maratona karşı müdahale ve istek olmadı.

Üst kademeye oldu mu? onu bilemem. Çünkü üst kademeden bize en ufak bir müdahale gelmedi.

Zaten 4 yılda Lig TV çalışanı olarak genel müdür Ertan Bey ile en fazla üç defa görüşmüşüzdür.

Sakın maraton programında kulüpler bizden bağlayıcı şeyler istemeye cesaret etmesinler.

Görüntü olarak ne istiyorlarsa sonuna kadar oynatırız.

İkisi de gitmeli

YA Zico’nun takımı şampiyon olacak, ya da Tigana’nın.

Böyle bir ligde hangisine başarılı diyeceksiniz.

Elindeki imkanları ikisi de kötü kullandılar.

Neden derseniz, oynadıkları futboldan, Avrupa’daki durumlarından anlarsınız.

Yani hangisi şampiyon olursa olsun seneye ikisinin de gönderilmesi gerekir.

Sınıfta kalır

Bu
Fenerbahçe yönetimi, İnşaat A.Ş Fenerbahçe olsa sınıfı geçer.

Ama Futbol A.Ş Fenerbahçe’de kesinlikle sınıfta kalır.
Yazının Devamını Oku

Ulusoy'un eseri

28 Nisan 2007
Fenerbahçe- Beşiktaş maçında Selçuk Dereli’nin kararları midemi bulandırdı. Ama esas sorumlu hakemler değil, Ulusoy ve ekibidir. Artık o hale geldiler ki, kendilerini eleştirenlere vatan haini diyorlar, kendilerine de vatan sever. ŞANSAL Büyüka, ile bazen tartışırız. O derki, "Erman tuttuğun hakemi tam tutuyorsun, tutmadığını da hiç sevmiyorsun." Hatta yorumlarından sonra o bir şey söylemese bile bakışlarından, "Bu Erman yine şartlandı" diye düşündüğünü hissediyorum.

İsmet Arzuman’ı, Selçuk Dereli’yi, Kuddusi Müftüoğlu’nu tanımam. 3’ü de FİFA hakemi. Mesela Selçuk Dereli. Hani bir laf vardır ya, "Çok iyi çocuk. Kız kardeşim olsa ona veririm, eniştem olsun ama hakem olmasın" diye...

Fortis Maraton yapmadığımız için ve Ankara’da olduğumdan dolayı bu maçı ayaklarımı uzatarak televizyondan izledim. Diğer Türk büyüğü yazarlar gibi... Yani televizyondan izlediğim maç için yazıyorum. (Ama onlar bu ibareyi koyamazlar, sanki canlı izliyormuş gibi yaparlar..)

Biz maça dönelim.. Ve çok açıdan 90 dakikayı hatta daha fazlasını yorumlayalım. Maç öncesinden başlayarak. Lig TV yayın ekipleri geliyor, stada kamera yerleştirecekler. Aziz Yıldırım’ın emriyle ters açı kameraları yerlerine konulmuyor. Neymiş, "Bu kameralar protokol tribünündeki Aziz Yıldırım’ın görüntülerini yayına veriyorlarmış." Ve maalesef Futbol Federasyonu temsilcileri de Yıldırım’ın bu kararını değiştirememişler. Yani federasyon yayıncı kuruluşuna sahip çıkamamış.

Telefonumu kapadım

Maç başlıyor. Daha 20. dakika olmadan 2 telefonum da cayır cayır ötmeye başladı. O dakikalardan itibaren maçın sonunun kötü olacağı benim açımdan belli olmuştu. İki telefonumu da kapattım. Çünkü cevap vermekten maçı izleyemeyecektim.

Beni telefonlarımı kapatmaya iten sebep neydi?

Hakem kabiliyetsiz olabilir, penaltıyı da, faulü de yanlış verebilir. Bunların hepsine tamam. Ama bir hakem, hep bir tarafın lehine futbolcuların önünü açarken, diğer taraftaki futbolcuların önünü kapatıyorsa, ben ona şüpheyle bakmaya başlarım. Maç başlıyor, Baki, Tuncay’ın peşinde. Topu alabilirse alıyor. Alamazsa tekmeyi basıyor. O bunları yaptıkça Selçuk Dereli herhalde kafasını başka tarafa döndürüyor. Yanımda futboldan anlamayan birisi var. Diyor ki, "Beşiktaş’ın teknik direktörü, bu uzun boylu, saçları olmayan oyuncuyu neden değiştirmiyor" dedi.

"Niye" dedim, "Onu hakem birazdan atacak" diye yanıt verdi. Ama Tigana, Baki’ye dokunmadı. Niye, çünkü sahadaki hakemi çözmüş. Baki ne yaparsa yapsın atılmayacak. Nitekim bunu Baki de biliyor Tuncay da. Ve bir pozisyonda Tuncay kendi alanından çıkarken, yani mesafe Beşiktaş kalesine 75 metre varken, havada uçuyor ve tekmeyi Tuncay’a yapıştırıyor. Bunun futboldaki karşılığı ikinci sarıdan kırmızı değildir. Direk kırmızıdır. Selçuk’a bakıyorsunuz, tık yok. Yani Beşiktaş 10 kişi kalacak. Bu dakikadan sonra maç Fener’in lehine değişir mi, yoksa uzar mı, orasını Allah bilir. Benim esas midemi bulandıran ikinci pozisyona geliyorum.

Mehmet Sedef topu eliyle çalıp hücuma çıkıyor. Refleksle elle oynama değil. Kasıt var. Pozisyon hakemin gözünün önünde kabak gibi. O devam diyor. Bu kararın ardından bir seyirci patlaması, 70 metre uzaktaki iki nolu yardımcının bayrağı havada. Selçuk’un 10 metreden göremediğini o 70 metreden görüyor ve Selçuk’a zorla elle oynama kararı verdiriyor. Hem de elle kasıtlı oynamayı göstererek bir de sarı kart vermesi için onu uyarıyor.

Suçüstü yakalandı

Selçuk sarı kartı vermiyor. Fakat tesadüf bu ya, maçın yönetmeni Musa Çözen yardımcı hakemin yüz ifadesini görmek için kameraları ona bir kez daha zoomluyor. Dereli burada suçüstü yakalanıyor.

Ne demişler, "Hiç bir cinayet kusursuz değildir" Yardımcı hakem, ikinci defa Selçuk’u sarı kart göstermesi için uyarıyor. Selçuk da ona uzaktan, "Sen karışma" biçiminde bir hareket yapıyor. Çünkü bu saniyeden sonra yardımcı hakemin yüz ifadesi değişiyor, "Bana ne kardeşim vazifemi yaptım seni ikaz ettim" diyor.

Peki Dereli’ye soruyorum. Baki’nin kaleciye net bir şekilde faul yaparak gol attığı pozisyonda, önce golü veriyorsun. Ama yine aynı yardımcı faul işareti yaparak ve bayrağı kaldırarak seni ikaz ediyor. Bu yardımcının kaldırdığı veya kaldırmayı tüm pozisyonlarda ve bu gol pozisyonunda ona uyuyorsun, herkesin hem fikir olduğu Mehmet Sedef’in pozisyonunda ikinci sarıyı yani kırmızı kullanamıyorsun.

Futbolda bir takımın 10 kişi ya da 9 kişi kalması önemli bir olaydır. Bir bakıma eksik kalan takımın havlu atmasıdır. Tıpkı seneler önce oynanan Yozgat- G.Saray maçında, gözünün önünde rakibine tekme atan Sergen Yalçın’ı atamadığı gibi, önceki günde Selçuk Dereli, hem Baki’yi, hem de Mehmet Sedef’i atamadı.

Hal böyle olunca insanın aklına karpuz kabuğu giriyor;

a- Hakem bir yerden emir aldı.

b- Bu hakemin futbolcu atmaya gücü yetmedi. (hem de deplasman takımından)

c- Bu hakem, hakemliği bilmiyor. (Ama FİFA hakemi)

d- Hiçbiri. (Biz hıyarız)

Böyle bir hakemden Gökhan Zan’ın yaptığı net penaltıyı da vermesi beklenemez. Şimdi bazıları diyebilir ki, Fenerbahçe’den futbolcu atılmaz mıydı? Evet atılırdı, topu yere vuran Lugano’yu zaten attı. Ali Tandoğan’a aynen Baki gibi karate yapan Uğur Boral’ı atamadı. Baki’ye lisanen herşeyi söyleyen Tümer’i atamadı. Neden biliyor musunuz?

Çünkü Dereli, mesaisini bitirip tatile çıkmıştı. Benim değerlendirmelerime göre, Beşiktaş bu turu boks müsabakalarında olduğu gibi hakem kararıyla geçti.

Yönetici mi taraftar mı?

Şöyle bir geçmişe dönüyorum, bu Selçuk Dereli, İsmet Arzuman, Kuddusi Müftüoğlu gibi hakemler yözünden ben hakemliğe başladım. Çünkü sahanın içinde futbolcu olarak emek veriyorsunuz. Hem de yıllarca ama maalesef dilim varmıyor söylemeye, çalınan düdükler ve kalkan bayraklar yüzünden çok şeyinizi kaybediyorsunuz.

Maç bitiyor, gözlerim faltaşı gibi açılmış bir şekilde Ali Koç’u izliyorum. Tamam senin takımın haksızlığa uğramış. Tur elinden alınmış hepsine varım.

Tepkilisin. Ama sen taraftar değilsin, yöneticisin. Sen en son ve en sakin konuşacaksın. Düzgün cümleler kuracaksın ki, zehir zemberek olacak ama seviyeyi düşürmeyeceksin. Çünkü yine yanımda oturup o futbolu bilmeyen arkadasım dedi ki, "Türkiye’nin 1 numaralı grubunun patronu, acaba bu tarz mı yönetiyor şirketlerini" dedi.

Bir gün bu statlardan bu olaylar yüzünden ölü çıkacak. Kan zaten devamlı akıyor. Bunun baş sorumlusu Haluk Ulusoy ve ekibidir. Çünkü onları iyi tanıdığımı sanıyorum. Onlar artık o hale geldiler ki sevgili okuyucular, kendilerini eleştirenlere vatan haini diyebiliyorlar. Kendilerine de vatan sever.

Ve bunlardan biri çıkıp bir televizyonda bu cümleleri söyleyebiliyor. Aslında top yekün o vatandaşı mahkemeye vermek lazım. Değer mi, bence değmez. Çünkü onu adam yerine koyarsınız.

Haluk Ulusoy işine geldi mi, vatan, millet der veya dedirtir. Ama 1.5 ay önce yazdığım yazıya hala cevap veremediği gibi, beni mahkemeye de veremedi.

Eğer, benim şahidim, Osman Çağlıkoç -Allah uzun ömür versin- bir gün başına bir şey gelirse bu Haluk beni ertesi gün mahkemeye verir. O zaman da der ki, "Bunu söyleyen de şerefsiz, yazan da." Sen çok yaşa Osman Çağlıkoç. ben de şerefimi kurtarayım. Başkalarının şerefi beni ilgilendirmiyor.

NOT 1

Ali Koç ve Murat Özaydınlı maçtan sonra Lig TV’nin görüntü seçmesinden şikayetçi oldular. Ben 70 milyon Türk vatandaşından biri olarak yukarıdaki yazıyı naklen yayın yapan kuruluşun görüntülerine bakarak yazdım. Bu maçta görevli Musa Çözen ve ekibinin ne şartlarda yayın yaptığını ve yaptırıldığını bir kısmını zaten yukarıda yazdım. Ama sizler futboldaki yönetim başarısızlığınızın tümünü karşı taraflara yıkmayın. Çok akıllı ve dikkatli bir F.Bahçe seyircisi de var. Unutmayın. Onlara da fazla ninni söyleyerek uyutmayın.

NOT 1

Maalesef bazı şeyleri söyleyince veya yazınca her tarafa ters geliyoruz. Birgün F.Bahçe yöneticisi TV’ye çıkar dertlenir, hem kendi seyircisine, hem de diğer kulüplere beni hedef gösterir.. Bir bakarsınız, bir başka gün Beşiktaş Yönetimi, internet sitesinde beni yaylım ateşine tutar.

Ali Sami Yen’e giderim, tempolu küfürle karşılanırım. Ya da 3 hafta önceki gibi, Bursa’da toplu küfürle. Bunların hepsi nedendir? Bütün bu muhteremler kendilerini çok uyanık zannederler, kendi borazancıbaşı kulüp yazarları bunları söylemezler ve yazamazlar. Söyleyen ve yazan bir kaç kişiyi de seyircilerine hedef gösterirler de ondan.
Yazının Devamını Oku

Bir maç yeter

25 Nisan 2007
ÇOK sarı ve kırmızı kart kullanarak, veya çok penaltı vererek otoriter hakem olamazsınız. Kendine güvenmeyen, işi bilmeyen aşağılık kompleksi olan hakemler çok kart kullanırlar.

Penaltıyı penaltı gibi vereceksin. Hele bizim futbolumuzdaki gibi dokununca düşenlerin çok olduğu bir ülkede.

Pascal Nouma atıldı. Altı ay ceza yedi. Oyuncu FIFA’ya gitti. FIFA da haklı olarak bu cezayı kaldırdı. Beşiktaş kulübüyle o zamanki Futbol Federasyonu arasında bu konuda bir paslaşma oldu mu? günahları boynuna.

Sakarya’da Runje iki maç ceza yedi. Sakarya seyircisi Runje’ye küfür etmedi. Sezon başında Beşiktaş seyircisinin kendi kalecisine yaptığı alaylı tezahüratı, Runje’ye yaptı. Disiplin iki maç ceza verdi. Tahkim 1’e indirdi.

Bence bu cezaya önce Runje’nin itiraz etmesi gerekir.

"Nouma ile benim aramda bu kadar fark var mı. Yaptığınız iş değil. Bana haksızlık ediyorsunuz" demesi lazım.

Bundan sonra erkeklik organını tribünlere gösteren futbolculara Runje örneğinden dolayı bir maçtan fazla ceza veremezsiniz.

Çakır ne yapacak?

MANİSASPOR, Sakaryaspor maçının tekrarını istiyor. Ya maçın durduğu yerden itibaren, ya da tamamını oynamak istiyor.

Az veya çok, maçın hakemi Cüneyt Çakır’a bir darp var. Ve üstüne devlet hastanesinden alınan bir rapor.

Cüneyt Çakır’a darp yapan kaleci antrenörüne üç yıl ceza veriyorsun. Kaleciye de okkalı bir cezayı yapıştırıyorsun.

Bunların hepsi tamam. Peki Cüneyt Çakır’ın olaylar bu dereceye gelirken hiç mi hatası yok... Bence çok.

Olay hakem

Bu Cüneyt Çakır’ın birinci olayı da değil. Aynı hakem yıllar önce Orduspor- Eskişehirspor maçını idare ediyor. Half-time düdüğü çalıyor. Golleri atan iki Eskişehirli oyuncuyu bazı siviller dövüyorlar. Maç takriben bir buçuk saat duruyor. Sonra da Cüneyt Çakır diyor ki, Eskişehirspor’u sahaya davet ettim gelmedi. O yüzden maçı tatil ettim.

Sonradan bu maç masa başı oyunlarına giriyor ve tekrar ediliyor.

Şimdi Cüneyt Çakır’a soruyorum. Futbolcular senin koruman altında değil mi? Gözlerinin önünde iki futbolcu dövülürken sen o maça nasıl devam ediyorsun.

Büyük ihtimalle bu maçı da Vestel Manisa örnek olarak tahkimin önüne götürmüştür.

Şunu çok net olarak söylüyorum. Eğer bu maç hakemin bazı teknik hataları olsa bile, tekrar edilirse Cüneyt Çakır’ın tepki olarak hakemliği bırakması gerekir.

Eğer Tahkim bu maçın tekrar kararını alırsa, o zaman kalecinin ve kaleci antrenörünün cezasının büyük ölçüde indirilmesi gerekir.

Bunların hepsi bile olsa Türk futbolunda benim için sürpriz değil. Çünkü şu andaki Türk futbolunun halini batan bir gemiye benzetiyorum. Ne kaçırırsanız veya yağmalarsanız yanınıza kar.

Güven kalmıyor...

BU disiplin kurulunun vazifesini doğru yaptığı fikrinde değilim. Öyle cezalar verip, öyle benzer olaylara bazı cezalar vermiyorlar ki, müthiş.

Ya raporlar özellikle doğru yazılmıyor. Veya bu raporlar değiştiriliyor. Veya ek rapor komedisi var.

Bursaspor- Fenerbahçe ile Beşiktaş- Ankaragücü maçları buna en somut örnekler.

O zaman da kimsenin Futbol Federasyonu’na güveni kalmıyor.

Maçların zaman zaman, hatta çok zaman yeşil sahada değil masada oynandığına inanıyorlar.

Kim ödeyecek?

SABAH Gazetesi’nde Kazım Kanat, ben ve dört eski hakemi çete oluşturmakla suçlamış.

Diğerleri ne yapar bilmiyorum ama ben kendisini mahkemeye vereceğim. Çünkü çete kurmak organize bir suçtur, cezası üçe dörde katlanır.

Benim takıldığım başka bir konu daha var. Sabah Gazetesi şu anda TMSF’nin elinde. Bu gazete Turgay Ciner’deyken yazarlar eğer mahkum olursa cezalarını müessese ödermiş.

Eğer suçlu bulunursa cezasını şu anda benim verdiğim vergilerle dönen TMSF mi ödeyecek, yoksa Kazım Kanat cebinden mi ödeyecek merak ediyorum.

Açıklama da gelirse sevinirim.

Düdük çaldılar

BENİM televizyona çıkmamı tenkit eden bütün eski hakemler ekranlarda boy gösteriyorlar.

Hangisinin futbolu ne kadar bildiği de belli oluyor.

Kezman’ın penaltı pozisyonu ile Volkan’ın penaltı pozisyonuna aynı diyen hakemler maalesef Türkiye’de düdük çalmışlar. Zaten sonunda da iflas etmişler.

Kezman kaleci Oğuz’dan topu kaçırarak ikinci pozisyona devam etmek istiyor. Aksine Antalyalı Volkan ise kaleci Murat’ın yanından topu kaleye vuruyor ve sonra da çarpışma oluyor. Birincide hala hedef var, ikincide ise hedef bitmiş. Ayrıca Volkan’ın pozisyonunda başka bir oyuncunun topla oynama şansı yok.

Düdüğü trafik polisleri de çalıyor. O bile kontrolsüz çalarsa iki arabayı birbirine sokar.

Eşitlik!..

YILLARDIR üç büyük kulübün Futbol Federasyonu, Tahkim Kurulu ve Disiplin Kurulu üzerinde her türlü oynaması ve baskı yapması yasaldır. Ama küçüklerin böyle bir hakkı yoktur.

Aslında büyükler ile küçükler eşittir ama, maalesef Türk futbolunda büyükler küçüklere göre daha fazla eşittir.
Yazının Devamını Oku

Olağan işler

22 Nisan 2007
TÜRKİYE’de lig şampiyonluğu mücadelesi veriliyor. Beşiktaş kalecisi Runje, 10 kişi kalmış Sakaryaspor karşısında kaybedilen 2 puandan sonra rakip seyirciye edep yerini gösteriyor. Disiplin Kurulu toplanıyor. Saat 17.00 sularında 2 maç ceza açıklanıyor. Sonra 20.35’te Tahkim Kurulu toplanıyor, cezayı 1’e indiriyor. Runje’nin yaptığı hareketin cezası harekete göre değil, rakipleriyle oynayacağı maça göre ayarlanıyor. Pardon ayarlanmıyor, olağan işler yapılıyor. Ceza, Disiplin Kurulu’nda 22.30’da çıksa, herhalde Tahkim ya Günay’da, ya da Şamdan’da 00.30’da toplanıp gene gerekli kararı verirdi.

Aslında futbolumuzda bir orta oyunu var. Birileri bizi aldatıyor, gerçeği saptırıyor. Ama sonunda ne oluyor? Antalyapor diye bir takım geliyor İstanbul’a; makul transferler yapmış, eti budu belli. Karşı tarafta ağzında kürdan Mösyö Tigana, Brezilyalı Ricardinho, Arjantinli Delgado. Ve büyük takım Beşiktaş.

Karşısındaki küçük takım Antalyaspor, o büyük takım Beşiktaş’la inanın kedi fareyle nasıl oynar, öyle oynuyor. Bu kadar yıldır futbolun içindeyim, ben, şampiyonluğa giden bir takımın kendi seyircisi önünde bu kadar inanılmaz derecede acz içinde olduğu, zavallı duruma düştüğü bir maçı daha hatırlamıyorum. Ama bütün bunlardan ders alacak olanlar kimler? Disiplin Kurulu, Tahkim Kurulu.

Nouma’nın günahı neydi?

O zaman Nouma’nın günahı neydi, 6 ay ceza aldı. Aslında Nouma’ya o kadar ceza verilip, Runje’ye bu veriliyorsa, ben Runje’nin yerinde olsam, "Ne yani, benim eksiğim nedir?" diyerek aşağılık kompleksine girerdim. Ama ne oldu? Tek ayaklı Murat şansının da yardımıyla iyi niyetinden dolayı alnının akıyla maçtan çıktı.

Beşiktaş yönetimi, Delgado+Ricardinho+Tigana ve ekibine kaç para verdi bilmiyorum. Alt alta koyup toplasanız bence dudağınız uçuklar. Peki, Antalyaspor’da oynayan Suazo. Acaba o kaç para, merak ediyorum. Adam, resmen orkestra şefi gibi bütün sahayı, bütün stadı idare etti. Tahmin ediyorum, Tigana’nın kürdanını da yutturmuştur. Tigana’nın kürdanı yutup yutmadığını bilmiyorum ama Beşiktaş’ın zokayı yediği kesin. Bu Beşiktaş, bu sene ikinci yarıları fizik olarak çöküyor. Bu da o takımın kondisyonerinin, dolayısıyla teknik adamının sorunu.

Eğer bu Beşiktaş, sezon sonunda şampiyon olacaksa, -ki olabilir- Türkiye’deki futbolun zavallılığının belirtisi. Aslında bundan ders almak lazım. Mesala G.Saray’ın, mesela Trabzon’un, Kayseri’nin veya başka takımların. Ama biz hala Disiplin Kurulu’nun verdiğini Tahkim’in kaldırmasıyla uğraşıyoruz. Kimin neyi verip neyi kaldırdığı önemli değil. Ama Haluk Ulusoy Futbol Federasyonu’nun Türk futbolunu uçurumun eşiğine getirdiği kesin.

Maçın hakemi için bir şey yazmayacağım. Çocuk son derece güzel bir maç idare etti. Acaba Barış Şimşek’in elinde olsaydı, Beşiktaş’ın bu aciz durumundan dolayı, Tigana’nın sahaya atmadığı beyaz havluyu, onun yerine sahanın ortasına atıp maçı biterebilir miydi?
Yazının Devamını Oku

Zico'dan doğru hamleler

21 Nisan 2007
ZICO’ya birileri Gaziantep takımını anlatmış. O da dinlemiş. Soldan Faruk iyi hücuma kalkıyor. Bu alanda defansta Önder oynuyor. Önder dengeli bir oyuncu. Nerede duracağını da biliyor. Zico, onun önüne Tuncay’ı koyunca bu sefer Gaziantep’in planları bozulmuş. Tuncay hem hücuma çabuk çıkan bir oyuncu hem de defans yapan biri. Onun için Gaziantep ordan çalışamadı.

Çalışamadığı gibi Tuncay oradan inanılmaz derecede hırpaladı. Erdoğan Arıca, Alex’e yüzde yüz adam markajı vermiş Özgür’le. Ama Özgür, Alex’e iki defa kontrolsüz girince sarı kartı kucağında gördü. Bu sefer çift sarıdan kırmızı kart korkusuyla Alex’e tam markaj yapamadı, gölge gibi Alex’i takip edince bu sefer Alex onu aldı etkisiz alanlara sürükledi.

Tümer iyi oynadı

İşte bu anda da sahneye Tümer çıktı. Aldı sazı eline başladı etkili olmaya. Tümer dün gece aynen Milli Takım’da oynadığı gibi oynadı. Zico, bazı şeyleri farkediyor ama biraz geç oluyor. Zaten bu kadroda da herhalde bazıları etkili olsa gerek(!) Gaziantep maça çok kontrollü başlamıştı. Ama karşılarında mücadele eden bir Fenerbahçe görünce önce şaşırdılar. Sarı lacivertlilerdeki etkili oyuncular da sahneye çıkınca bu sefer Gaziantep’in hiçbir etkisi kalmadı. Zaten bu Fenerbahçe’deki teknik adamlar iyi mücadele eder, koşarlarsa o zaman aradaki fark meydana çıkıyor. Yoksa sıradan bir takım oluyorlar. Bunun da tek sorumlusu Zico. Dün sahada önce Marco Aurelio (çünkü bu oyuncu inanılmaz derecede top çaldı ve rakibin gücünü kırdı) sonra Tuncay, Tümer, kalece Serdar ve Lugano vardı. Gaziantep bu maça kadar sahasında en az gol yiyen takımdı. Aslında skor 2-0 olmasına rağmen onlar da rakip kalede pozisyon buldular. Erdoğan Arıca ikinci yarıda bütün riskleri alarak hücuma çıktı ama iş işten geçmişti.

Kezman’ın tuzağı

Kaleci Serdar dün gece hem çok iyiydi, hem de kaleci şansı yanındaydı. Vurulan toplarda belki iyi yerdeydi ama bazı toplar onun üzerine geldi. Ama şu bir gerçek, her geçen gün üzerine bir şeyler koyuyor. Maçın hakemi mükemmele yakın bir maç yönetti. Özellikle akıllı bir hakem. Mümkün olduğu kadar avantajı iyi kullanarak dikkatleri üzerinden oyuna dağıtıyordu. Oyun tempo kazanınca da futbolcuların itiraz etmeye vakitleri kalmıyor.

Penaltı pozisyonunda kaleci Oğuz, acemilik yaptı. Kezman’ın tuzağına düştü. Dün Gaziantep tribünlerinden alışılmışın dışında küfür sesleri yükseldi.
Yazının Devamını Oku

Ulusoy kurtarıyor

18 Nisan 2007
Üç büyükler son yıllardaki en çok puan kaybını bu sezon verdi. Koltuğuna 404 ile yapışan Haluk Ulusoy başarısız başkanların kurtarıcısı oldu. FUTBOLUMUZDA ders çıkarılacak çok noktalar var. Ama hiç kimse o derslerden, ders almıyor. Hedef olarak hep karşı tarafı gösteriyor. Mesela Mustafa Çulcu...

Görevi ne... MHK Başkanlığı...

Görevi ne... Hakem yetiştirmek, düzgün hakem tayini yapmak.

İki hafta evvel Nihat Özdemir çıkıyor, "Hakemler açıklanmadan, bizim maçın hakemini ve rakibimizin hakemini öğrendik. Bu konuda MHK’ye bilgi verdik" diyor.

Bursaspor Başkanı Levent Kızıl da Geçen hafta Papermoon’da on gazetecinin önünde "Erciyes-Bursa maçının hakemi Bülent Demirlek değilse bileğimi keserim" diyor. Bunların hepsi oluyor.

Daha da ilginci, taraflardan biri çıkıp da "Bunlar yalan" diyemiyor.

Daha da ilginci, söylenenlerin hepsi doğru çıkıyor.

Ama Mustafa Çulcu çıkıyor, "Fener maçında biri penaltı, diğeri değil" diyor.

Çulcu
bir maçta kalmayacak, bütün maçların penaltılarını yorumlayacak.

Hakemin yüreği önemli

Bu sene üç büyüklerin puan kaybına bakıldığı zaman diğer yıllara göre çok daha fazla.

Bu şunu gösteriyor. Maçlar eskiye göre daha adil idare ediliyor. Ama bazı hakemler artık kilometrelerini doldurmuş. Kafalarında hep bir şeyler var.

Bakın genç hakemlere... Acemi de olsalar, bazıları verdikleri kararın arkasında duruyor.

Hakemin genci yaşlısı değil, yüreği önemli.

Maç içinde verdiği, vermediği kartlar önemli.

Fenerbahçe’nin bu hafta iki tane penaltısı verilmedi. Bence ikisi de çok net. Ama aynı Fenerbahçeli yöneticiler, iki hafta önce kazandıkları Ankaraspor maçından sonra "Lugano atılmalıydı. Hakem bize kıyak yaptı. Yoksa 70 dakika 10 kişi oynardık" deselerdi haklı olurlardı.

Şunu söylemek istiyorum. Bir futbol takımı eğer şartlı hakem idareleri yoksa, yani tetikçi hakemler yok ise, hatalar masum yapılıyorsa, ligin başından sonuna kadar o takıma yapılan hakem hataları ve kıyakları birbirini götürür. Yani o takım, başarısı, çalışması, yönetilmesi ile puan cetvelindeki yerini alır. İşte burada tıkanıyoruz. Sen hakemleri daha açıklanmadan kamuoyuna bildirirsen ve bu hakemleri tayin edenler ile federasyon altında ezilirse, F.Bahçe de konuşur, Erciyes de.

Yani bu şunu gösteriyor. Türkiye’de bir Futbol Federasyonu yoktur. Federasyonda kaos vardır. Ve Türkiye’de kulüpler (bazıları hariç), Futbol Federasyonu’na itimat etmemektedirler. Ama o Futbol Federasyonu Başkanı da koltuğuna 404 ile yapışmaktadır.

Başkanlar neler vaadetti

Sevgili okuyucular, bu noktada aslında Futbol Federasyonu bazı kulüp yöneticileri ve başkanlarını kurtarmaktadır. Mesela Aziz Yıldırım ve yönetimi.

"100. yılda bir takım kuracağız. Havada, karada denizde bütün rakiplerimize 5 çekeceğiz" dediler. Uçmaya devam ederek, "Avrupa kupalarında final oynayacağız" dediler. Bu üç büyük takımın yöneticileri o kadar zekidirler ki, herkesi aptal zannederler. Mesela geçtiğimiz haftalarda Maraton programına katılıp beni Galatasaray ve Beşiktaş yöneticilerini de yanına alarak suçlamaya kalkıp, başarısızlıklarını örtmeye çalışan Murat Özaydınlı gibi.

Dediler de dediler.

Sonunda getire getire Zico’yu getirdiler. Transfer ettikleri futbolcular da meydanda. Yıldırım Demirören neler vaadetti. Kulübe yaptırdığı borçtan başka bir artısı yok. Özhan Canaydın Kulüpler Birliği Başkanlığı’na soyundu. Haluk Ulusoy ile ters düştü. "Ben bu yüzden sahada başarılı değilim" diyor.

Yani aslında başarısız olan üç büyük kulüp başkanı ve yönetimini Haluk Ulusoy kurtarıyor.

ÇANKAYA KÖŞKÜ!

ANKARA’da herkesin canı gönülden ve içinden gelerek katıldığı bir miting gerçekleşti.

Bazı konuşmalara uyarsınız, uymazsınız. O bazı konuşmacılar bu kalabalıktan yararlanıp, kafalarındaki arada sıkıştırmak isterler ve istemezler.

Ama yakın çekimlerde katılımcıların yüzündeki ifadeleri gördünüz mü?

Miting başladığında Ankara’daydım. Sonra Sakarya’ya maça geçtim.

İnanın... Oraya katılanların en az 10 misli caddelerde heyecanla katılanları destekliyordu.

Bu şunu gösteriyor. AKP Cumhurbaşkanlığı seçimine birkaç gün kala hala bir isim açıklamamışsa ve bu dakikadan sonra Cumhurbaşkanlığı’na aday olarak Tayyip Erdoğan açıklanırsa, Çankaya’ya çıksa da sorun büyüyecek, aday olmasa da.

Çıkarsa türban sorunu olacak. Çıkmazsa, "Korktu çıkamadı" diyecekler.

İşte o Cumhuriyet mitinginin sonucunu Türkiye çok net bir şekilde görecek. Nasıl mı?

O miting tarafsızların kendi partilerini cezalandıran kimselerin. Yani AKP dışında kim varsa herkesin oy atmak için sandığa gitmesini sağlayacak.

O miting Cumhuriyet tarihinin seçime katılımdaki rekoruna sebep olacak. Öyle veya böyle.

Amaaaaa. AKP’nin karşısında henüz böyle bir parti veya lider var mı?

Şu anda yok. Ama liderler hep son aşamada ve imkansız denildiği anda ortaya çıkmışlardır.
Yazının Devamını Oku