13 Haziran 2007
ANKARA’ya mükemmel bir havalimanı yapıldı. Ama mükemmeli işletecek olan insan beyni ve kapasitesi. Size iki örnek vereyim, daha iyi anlarsınız. Ben genelde öğle saatlerinde İstanbul’dan Ankara’ya uçarım. Daha çok 13.00 uçağını kullanırım. Son 8 uçuşumun 6’sında bu saatte alandaki körüklerde bir veya iki uçak varken, bu uçak en baştaki körüğe yanaşıyor. "Diğer çıkışa yakın körüklerin suyu mu çıktı? diye sordum.
Cevaplar enteresandı. Devlet Hava Meydanları İşletmecisi’nin kuledeki görevlisi, kendi takıntılarına göre uçakları körüğe yanaştırırmış. Takriben bir kilometreden fazla yol yürüyerek çıkışa ulaşıyorsunuz. O çocukların, yaşlıların, hamile bayanların halini görseniz acırsınız.
Bitmedi... Daha geçen hafta bir tanıdığım THY ile yurt dışına çıkacak. Arabayı dış hatlar terminaline bırakıyorlar. Güvenlikten geçiyor, THY bankosuna geldiğinde ona diyorlar ki, dış hat işlemleri de iç hatlardan yapılıyor. Eldeki valiz ile en az bir kilometre yol katederek iç hatlara geçiyor. Orada iç hatlar yolcuları ile bol kavgadan sonra işlem yapılıyor.
Bu sefer aynı yoldan tekrar dış hatlara gelip, pasaporttan geçerek uçağa biniyorlar.
Bu görüntüler Türkiye’nin başkenti Ankara’da. Bu eziyetin sebebi neymiş biliyor musunuz? THY personel giderinden kar ediyormuş. Zihniyeti düşünebiliyor musunuz? Böyle bir uygulamada Devlet Hava Meydanları İşletmesi’nin oluru alınmamış. Yani ben yaptım oldu zihniyeti.
TAV çok modern havalimanı yapmış. Bana ne kardeşim. Havalimanını güzel yapmakla iş bitmiyor ki. Modern olmuş ne yazar. İşleten kafa yapısı Taş Devri’nden kalma. Modern şeyleri kullanmak için vizyon lazım.
NOT: Çok ünlü kocaman vatandaşların zaten uçaktan inince arabaları ön kapıya yanaşıyor. Onlar halkın derdini bilmedikleri için her şeyi tozpembe görüyorlar. Bilmedikleri için de hesap soramıyorlar.
Ali Yazar, Veli Bozar
GALATASARAY’a 5 maç ceza verildi. Hem de seyircisiz. Bence ceza normal. Bundan sonra da örnek olması gerekir. Ama tabii bir de bu işin Tahkim’i var.
Hani rahmetli Barış Manço’nun bir şarkısı vardı ya. Ali Yazar, Veli Bozar.
Bakalım bizim muazzam Tahkim şimdi ne yapacak.
Tahkim’e itiraz edip de cezasına artı geleni hiç görmedim de. Tahkim’in hep indirdiğini çok gördüm. Bakalım bu sefer indirecekler mi, yoksa kaldıracaklar mı. Veya dokunmayacaklar mı?
Tam zamanı Tuncay
TUNCAY’ın İngiltere’ye gitme hevesini doğru buluyorum. Bu yaşta gidemezse, sonra gidemez. Bence tam zamanı.
Düşük para alacakmış. Bu sene düşük para alır. Bir tutturursa seneye onu Fenerbahçe dahil, hiç kimse alamaz. Tuncay o zaman da ancak 34 yaşından sonra Türkiye’ye gelir. Diyelim ki Tuncay İngiltere’ye gitti, tutturamadı. Türkiye’de hangi takıma gelse, parasını fazlasıyla alır ve oynar.
Tuncay kaliteli ve cin gibi bir çocuk. Eğer aklı çelinecek olsaydı, yani o zekası olmasaydı, onu F,Bahçe’de oynatmazlardı. Şampiyon olan Fener takımının da lokomotifi olmazdı. Kendini yönetici zannedenler, konuşurlarken, 10 defa düşünüp 1 defa konuşacaklar. Yoksa söyledikleri haybeye yurttan sesler olur.
Ses yok
FENERBAHÇE-Beşiktaş maçından sonra Ricardinho’ya karate yapan, onu sille tokat döven, sonra da Başkanı Aziz Yıldırım’a brifing veren vatandaş hala bulunamadı mı? Ses yok... İstanbul Emniyeti’nden bilgi gelirse bu sütunlarda kamuoyuna duyuracağım.
Boşnak Böreği
YAKLAŞIK iki hafta önce Bosna Hersek maçı için Saraybosna’ya gittim. Kaldığımız üç günün bir gününde de Mostar’ı ziyaret ettim. Köprünün üzerinde fotoğraf çektirdim. Avrupa’nın göbeği. Binaların çoğunda kurşun izleri duruyor. Bir kısmı roketatarlarla parçalanmış. Bir kısmı da yenilenmiş.
İnsan böyle bir yerde camilerden ezan sesi duyunca hoşuna gidiyor. Buradaki Müslümanlar inanılmaz bir mücadele vermişler. O güzel modern giyimli Boşnak bayanlar, camilere giriyorlar, çantalarında taşıdıkları başörtüsünü çıkarıp ibadetini yapıyor. Sonra başörtüyü çantaya koyup camiden ayrılıyorlar.
İki şehir de çok temizdi. Yerde bir çöp bulamıyorsunuz. Kömürde köz ateşinde pişirdikleri Boşnak Böreği harika ötesinde bir şey.
Aynı şekilde köfteleri de mükemmel. Üç gün Boşnak Böreği ve köftesi yemekten bitap düştük. Hele bir de son gün Futbol Federasyonu Riva Tesisleri yapımının projesinin gizli mimarı Kerem Ertan’ın bulduğu baklava için ne desek az. Allah’tan son gün buldu. Ya gittiğimiz gün bulsaydı ne yapardık!
En iyisi Martinez
BENCE şu anda Türkiye’nin en iyisi Sakaryaspor kalecisi Martinez. Kim alacak merak ediyorum.
Eğer şampiyonluğa oynayacaksan, kalende yüzde yüz doğru isim lazım. İstediğin kadar iyi santrfor al. O bir tane, iki tane atar. Yedikten sonra kaç tane atsan ne yazar...
Cavcav’a kulak verin
iLHAN Cavcav diyor ki, "Şu anda Süper Lig’de görev yapan çok teknik direktörden daha fazla bilgiye sahibim. Gerektiğinde transfere de karışırım. Çünkü futbolcular da, teknik direktörler gelip geçicidir. Kulüpler her şeyin üstündedir. Teknik direktörlerin oyuncağı olamaz."
Şöyle bir düşünün bakalım. İlhan Cavcav haklı mı, haksız mı?
Yazının Devamını Oku 6 Haziran 2007
TAKRİBEN statta 28 bin seyirci var. Bu şunu gösteriyor; Seyircinin tamamına yakını Türk... İstediği kadar AB "Ben, Türkiye’yi almayacağım, ortak yapmayacağım" desin. Biz belki resmi olarak değiliz ama AB’nin kafasında Democles’in kılıcı gibi duruyoruz. Yani, bu maçtaki seyirci şunu gösteriyor; "Sen beni almayabilirsin ama eğer almazsan hesabını iyi yap." Onun için de bu tip maçlar bence önemli. Hatta Türk Milli Takımı’nın hem Avrupa Kupası hem de Dünya Kupası finallerinde olması gerekir. Yani o havayı hep teneffüs etmemiz lazım. O zaman ancak büyürüz.
Peki biz nerdeyiz? Biz şu anda ortadayız. Bizden büyükler var, bizden küçükler var. Ama biz, ortada olduğumuzu kabul etmiyoruz, ’Biz büyüğüz’ diyoruz ona göre mücadele etmiyoruz. Onun için de tokadı hep küçüklerden yiyoruz. Keşke Brezilya’dan 6 yeseydik ama Bosna’yı 1-0 yenseydik. Çünkü o maç, belki de bize Avrupa finallerinin yolunu tıkayacak. Dün gece, Fatih Terim herhalde bazı şeyleri görmüştür. Kendisi de çok iyi bilir. Tok futbolcu kımıldamaz, kulüpte de Milli Takım’da da aç futbolcudan faydalanacaksın. Çünkü aç futbolcu, saldıracak, ekmek isteyecek, su isteyecek, şöhret isteyecek...
Sanki Ağlama Duvarı
Brezilya takımından seyirci çok şey bekliyordu. İnce hareketler, ver-kaçlar, şutlar... Hiçbirisi yoktu. Brezilya’da oynayan oyuncuların çoğu Avrupa’da üst düzey maçları çok üst sayıda oynuyorlar. Milli takımlarımız haftada 3 maç yapsınlar, antrenörleri ağlamaya başlıyor. Sanki Kudüs’teyiz Ağlama Duvarı’nda...
Milli Takım’da yeri sağlam oyuncular var, mesela Hamit, mesela Sabri. İncelmeye kalkmazsa, kalın oynarsa Gökhan Zan, Marco, Tuncay... Ama bazı Milli Takım oyuncularına bakıyorum, geçmiş maçlarda olduğu gibi eller kollar, hakemin üzerinde, hakemi tehdit ediyorlar. Saçma sapan itiraz ediyorlar. Dün gece 70. dakikada Emre Aşık’ın lehine hakem faul çaldı, yere düşen Emre, daha düdüğün hangi tarafa olduğuna bakmadan bağırdı. Bu şunu gösteriyor; Futbolcuların aczini, zayıflığını, üç büyüklerde oynayan oyuncularımız maalesef bizim zavallı zayıf hakemlere yediriyorlar. Ama Avrupa bunu yemiyor. Profesyonel futblcular şunu bilmeliler, futbol bir erkek oyunudur, kuvvetli olan kazanır, ayakta duran kazanır, yerlerde sürünenler değil.
Fatih Terim’e de şunu söylemek lazım; Öleceksek savaşarak ölelim. İki geçmişlerle, ince heseplarla şerbet vererek geçmiş hatıraları anarak ve geçmiştekilere çiçek dağıtarak hiçbir yere varamayız...
NOT: Brezilya ile berabere kaldık. Her şey tamam da, topu kaptığımızda hücuma ağır çıkıyoruz. Neden? Risk alamıyoruz, ya geriye dönemezsek diye. Neden? Kendimize güvenimiz az, kuvvetsiziz, teknik olarak iyi değiliz... Arda, Yıldıray, Marco hariç...
Yazının Devamını Oku 3 Haziran 2007
İSTERSENİZ önce sahada olmayanları yazalım! Milli takımımız niye başarılı değil o zaman daha iyi anlarız. Servet yok, Gökhan yok, Tuncay yok, Hakan Şükür golden başka yok. Gökdeniz Karadeniz yok, Rüştü yok. Bu kadar oyuncunun yok olduğu bir milli takım haliyle bir şey oynayamaz.
Fatih Terim'i anlamak mümkün değil. Milli Takım Teknik Direktörü mü, yoksa ligde oynayan takımların teknik direktörleriyle mücadele eden bir kişi mi?
Takımlarında oynayan futbolcuları oynatman gerekirken, oynamayanlarla böyle bir maça başlarsan bu neticeye razı olacaksın. Tamam, biz Norveç'le berabere kaldık, Yunanistan'ı yendik ama o gün rakip takımların kalecileri sayesinde o neticeleri aldık. Dün gece rakip kaleciden bile faydalanamadık. Bir tane hücum pres yapamadık. Yani rakip topla çıkarken baskı yapıp çalamadık. Defansta inanılmaz hatalar yaptık. Zaten Türk futbolu olarak defans yapmayı bilmiyoruz. Ama bir de futbol ukalalığı yapıyoruz. Defans oyuncusu önce rakibini bozacak, sonra topu alacak ve en yakın orta saha oyuncusuna verecek.
Bizim Gökhan'la Servet topu alıyorlar, başlıyorlar incelmeye. Öyle inceliyorlar ki, sonunda kopuyorlar. Kalın futbolcunun ince oynamasına aklım ermiyor.
Amatör takım gibi
Öyle bir maç oynadık ki, rakip amatör takım gibi. Bosna takımının kamp yaptığı otelde kalan Türkler vardı. Dediler ki: "Bu nasıl bir milli takım kampı? Bira içiyorlar, kızlarla eğleniyorlar, gece 02.00'de herkes koridorlarda." Ne fark eder ki? Fenerbahçe de haftada bir idman yapıp geldi Ali Sami Yen'e, G.Saray'ı yenip gitti.
Şu maçı alsaydık, yüzde 80 finallerdeydik. Şimdi işi zora soktuk. Belki de sonumuz hüsran olur. Ama buraya tesadüfi gelmedik. Çıkardığımız puanların ne kadarı şanstı, ne kadarını hak etmiştik, onu tartamadık, Bosna'dan tokadı yedik. Bu ufacık, savaştan yeni çıkmış, erkeklerinin yüzde 50'si öldürülmüş ülkenin takımına karşı çok aciz durumlara düştük. Rakip bizden daha fazla mücadele etti, daha akıllı oynadı, haddini bildi. Ukalalık yapmadı. Teknik direktörünün, futbolcusunun ayakları yere bastı ve bizi yendiler. Tebrikler Bosna'ya.
Helal olsun Bosna'ya
Bir tane ceza alanı dışında elle kesme pozisyonu hariç -ki tahmin ediyorum onu da göremedi- mükemmel bir hakem izledik. Bizim Türkiye'deki meslektaşlar bu İsveçli'yi izlerken acaba utandılar mı? Bizdeki hakemlere MHK ile Futbol Federasyonu devamlı maç veriyor. Zaten böyle hakemler yüzünden işte böyle sefilleri oynuyoruz. Bu tabloda onların payı da çok fazla.
Ama şunu unutmayalım, hazır askerler yerine sakat, yaralı ve ne yapacağı belli olmayanlarla çıkarsan maçı da kaybedersin, muharebeyi de.
Futbolda her şey var. Galip de gelirsin, mağlup da olursun. Ama dün akşamki gibi rezil olmamalısın. Ne demek istediğimi belki sizler tam kestiremezsiniz. Eğer Bosna'nın durumunu görseniz anlarsınız. Helal olsun onlara.
Yazının Devamını Oku 30 Mayıs 2007
HER şeyiyle çok kötü bir futbol sezonu geride kaldı... İnşallah önümüzdeki sezonlarda bir daha böyle şeyler yaşamayız. Bence, bu yılın en önemli olaylarından bir tanesi kabloların kesildiği, "Kara Pazar" olayıdır. Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe Kulübü, "Bu işlerden bizim haberimiz yok, aynen biz de savcılığa başvurduk" diyorlar. Savcılık araştırma yapıyor, polis araştırma yapıyor...
Öncelikle yeni inşa edilen Fenerbahçe Stadı’nın naklen yayına hazır olmadığı görülüyor. Geçen yaz Dünya Kupası için Almanya’daydım. 24 tane maçı canlı izledim. Hiçbir statta dışarıdan geçen kablolar görmedim. Yayını yapacak kuruluş geliyor, duvardaki prize fişini sokuyor ve yayına geçiyor.
Bu statlara benzer bir stat şu anda Kayseri’de inşa halinde. Demek ki, daha iş başında sakat... Fenerbahçe Yönetimi diyor ki; "Türkiye’nin en modern kamera sistemi bizde". Gerektiğinde işe yaramayan veya yaraması istenmeyen kameralar olduktan sonra işin sonu hikaye.
Devletin adamı
Bakınız, maçın oynanacağı gün yayıncı kuruluşun getirdiği 2 tane noter yani devletin adamı stada sokulmadı. Neden?
"Maçın oynandığı gün, yani 29.04.2007’de, saat 20.05-25 arası özellikle Fenerium üst, G-F1 tribün görüntüleri incelenmiş, ancak görüntüler genele yönelik olarak ve uzaktan zoom yapılmadan çekildiği için herhangi bir kablo kesilme anına ait bir görüntü elde edilememiştir." Bu cümleler araştırma yapan polis raporlarından alınmıştır. Savcılık hala soruşturmaya devam etmektedir.
Bir sene daha soruşturma yapılsa, olaydan hiçbir şey çıkmayacak. Yani, aynen söylediğim gibi organize bir olay. Zaten bu sene Türk futbolunda federasyon dahil organize olmayan bir şey var mı? Yok. Ama Fener yönetimi hala daha kabloyu yayıncı kuruluşun kestiğini söylüyor. Ben bu yazıyı yazarken, camın önünde kargalar vardı ve gülüyorlardı.
Not: 18 Mayıs 2007 akşam saatlerinde Maltepe’deki Zeki Çetin Restaurant’ta kimler, neden yemek yeme ihtiyacı hissettiler? Eğer, oradakiler açıklama yaparlarsa bu sütunlarda aynen yazacağım... Veya oradakilerin isim listeleri gelirse. Yoksa bu yemekte mi organize idi? Veya yoksa tesadüf mü?
Kapıda kalmayalım!..
GEÇEN hafta cuma günü Ankara’daydım. Siteler’deki Ali Babacan’ın toptan ev eşyaları satan dükkanına gittim. İşim çok acele idi, alışveriş yaptıktan sonra uçağa yetişmem lazımdı. Dört katlı toptan eşya satılan dükkanda bir kişi vardı ve bana, "Cuma namazı" için dükkanın kapalı olduğunu ve 1 saat sonra gelmemi söyledi.
Bu dükkanda bayanlarda görev yapıyorlar. Türkiye’de genelde bayanlar cuma namazına gitmezler. Yani, bayanların dükkanda görev yapma şansları var. Bu olay, Türkiye’de çok yerde tartışılıyor. Ama şu da tartışılıyor.
Cumartesi günü Yahudilerin ibadet günü olduğu için pazar da Hristiyanların ibadet günü olduğu için dünyada tatil yapılıyor. Kuran’da yazılı olduğu gibi, "Cuma Namazı’nda iş yerini kapatacaksın, namazı kıldıktan sonra açacaksın" diyor...
Aslında, "madem öyle, işte böyle" diyerek Müslümanların cuma gününü tatil etmeleri lazım. O da İslam’ın ibadet günü. Futbolculuğumda çok yılbaşını kampta geçirdim. Ama yıllar geçti, ithal oyuncular "Paskalya" için aralığın son haftasında memleketlerine gittiler. Ama bizim şeker ve kurban bayramlarımızda Türkiye’de maçlar oynanıyor.
Bakınız, lafı fazla uzatıp eveleyip gevelemeyelim. Eğer, İslam alemi tavrını koyarsa Hristiyan alemi ile anlaşır ve bir ortak nokta bulurlar. Yoksa, "Biz AB’ye mutlaka gireceğiz" diyerek ısrar edersek, onlar da bize bazı yerlerde yokuş yapmaya devam ederler. O zaman ne yapmak lazım? Ya olmayacak duaya amin diyeceksin. O güçlü ise sen kabul edeceksin, ya da "Ben böyle yaparım" diyerek kestirip atacaksın... Ya da benim gibi kapıda kalacaksın...
Canaydın, bu kez tutturamadın
GEÇEN hafta G.Saray-F.Bahçe maçındaki olayları Özhan Canaydın, Hıncal Uluç’a bağlamış. Hıncal Uluç doğru yazar, yanlış yazar... Zaman zaman tahrik eder, hepsi tamam. Ama eğer o olaylara Hıncal Uluç sebep olduysa, Özhan Canaydın’ın 10 dakika düşünmesi lazım. Bunları yapanlar yüzünden Hıncal, o stada gitmiyor ya da gidemiyor. Eğer Hıncal bu kadar güçlüyse, o zaman sizin gücünüz sıfır olmaz mı Sayın Canaydın? Madem Hıncal bu kadar güçlü, o zaman onu dinleyip, onun uyarılarına kulak asacaksınız. Neresinden bakarsanız bakın, sizin bahane tutmuyor.
Bırakanı görmedim
LİGİN son haftaları geldiğinde, her sene olduğu gibi Denizlispor Başkanı Ali İpek yine assolistti. Geçen hafta Sabah Spor Müdürü Serdar Çeliker’in yazdığı habere henüz bir cevap vermedi, veremedi. Hatırlarsınız, Ali İpek geçen yıl sonunda da müthiş bombalar patlatacaktı. 17 dakika geç biten Fenerbahçe maçından sonra o bombalar söylediği çantaların içinde kaldı.
Bazı başkanlar televizyonlara çıkıyor, "Ben mahvoldum, çoluğumdan, çocuğumdan, ailemden ayrı kalıyorum. Ben bu işi bırakacağım" edebiyatları yapıyorlar. Hepsi de devam ediyor. Hiç bırakanı görmedim. Sanki bu arkadaşların kafasına silah dayamışlar da öyle başkan olmuşlar, zannedersiniz. Yani hep anlattıkları, La Fontaine’den Masallar.
O pankartları taşımak ayıp
FUTBOL takımları sahaya çıkıyor. Ellerinde pankartlar, "Vergi kutsaldır. Verginizi ödeyiniz" yazıları. Bu yıla kadar hiçbir gün futbolcular vergi ödemediler. Bu pankartlarla çıkan kulüplerin tamamına yakını da devlete olan vergi borçlarını ödemediler. Geçtiğimiz yıl bunların hepsi uzlaşmaya bile girmeden, Maliye Bakanlığı tarafından silindi.
Ey cemaat, bari göstere göstere, bizi aldatmayın. Bari, hiç olmazsa o pankartları taşımayın. Ayıp oluyor. Bizi aptal yerine koyuyorsunuz. Ben şahsen konmuyorum, çünkü bu konuda aptalım.
Çulcu’nun ceketi
SON hafta MHK’nin yaptığı hakem tayinlerinde İsmet Arzuman, Selçuk Dereli, Bülent Demirlek isimlerini gördükten sonra bu kurula benim itimadım bitti. Yani, bu isimlere böyle bir haftada, böyle maçları vermek, göstere göstere kamuoyu ile dalga geçmek gibi bir şey...
Çünkü, "Eğer Antalyaspor maçı 2-0 olmasaydı, her şey böyle mi biterdi sorusu" hiç kafamdan gitmeyecek. Kusura bakma Mustafa Çulcu. Sen de sınıfta kaldın. Bundan sonra ne anlatsan, kimseye bir şey anlatamazsın. Ceketini anlattığın gibi... O ceket aynı yerde dura dura herhalde güveler tarafından dörtte biri yenmiştir. Artık, o ceketini giyecek halin kalmadı...
Yazının Devamını Oku 23 Mayıs 2007
İki hafta önce pazartesi saat 07.00’de Yeşilköy Havalimanı’ndayım. Fatih Terim ile karşılaştık. İkimiz de Bodrum’a uçuyoruz. Oturduk, sohbet ettik. Onun jeepi alandaymış. Beni eve kadar bıraktı. İyi biliyorum bizim bu görüntülerimizi seyredenler, "Bunlar birbirlerini eleştirmiyorlar mı? Nasıl böyle oturup da sohbet ediyorlar?" demişlerdir. Bunları söyleyenler haklılar.
Çünkü, Türkiye’de altyapısı olmayan, üniversiteleri bitiren (Ne demişler, tahsil cehaleti alır, eşşeklik baki kalır) kişiler, anlaşamadıkları kişilerle kavga ederler. Birbirlerine düşman olurlar. Karşı karşıya gelseler bile selam vermezler. Biz sporcu ruhuyla yetiştik. Fatih Terim ile Milli Takım’da da birlikte oynadık. Kulüp takımlarıyla da çok defa karşı karşıya geldik. Tartıştığımız da oldu, iyi konuştuğumuz da. Ama dedim ya, biz sporcuyuz. Biz spor kültürüyle büyüdük. Biz oturur anlaşırız, konuşuruz. İki elimiz kanda bile olsa konuşuruz.
Bakınız, kaç tane kulüp başkanı, kaç tane rakip takımın maçına gidemiyor. Federasyon Başkanı’nın gidemediği, giremediği statlar var. Ben zaman zaman tehdit alıyorum. Bu tehditlerin başında, Aziz Yıldırım bile var. "Erman şu maça, bu maça gelmesin" diyebiliyor.
Hedef gösteriyor
Veya beni taraftarına hedef gösterebiliyor. Ama ben ne yapıyorum. O tehdide hiç kulak asmıyorum. Önlemimi alıyorum. Yani emniyetten korumalarımı istiyorum ve maça gidiyorum. Çünkü, bu zihniyetteki insanlara pabuç bırakırsak, bunlar kendi evimizden bizi kovacaklar. "X" kulüp veya "y" kulüp hiç fark etmez. Bu tip başkanlar maalesef şu anda futbolumuzda çok sayıdalar. Mükemmelleri de var.
İki hafta evvel bir basın mensubunu Ankaragücü taraftarları kafadan, tırnağa dövdüler. Ne oldu? Hiç. İş organize miydi? Evet. Fenerbahçe Stadı’nda kablolar kesildi. İş organize miydi? Evet. Galatasaray’ın Stadı’nda olaylar oldu.
Organize miydi? Evet. Peki bunları yaptıranlar kimler? Bu kiralık spor katillerini tutanlar kimler? Yöneticiler. Peki bütün bunlara çanak tutanlar kimler? Futbol Federasyonu ve yönetim kurulu. Neden? Çünkü, onlar sırça köşkte yaşıyorlar. Alt tarafta yangın var. Ali Sami Yen yanmış, Fenerbahçe Stadı’nda kablolar kesilmiş. Onlara ne dert. Onlar yandaşlarıyla yurtdışı seyahatlerine gitsinler, geceleri barlarda eğlensinler, avanta içkiler içsinler, sağa, sola sataşsınlar, sıkıştıkları zaman, "Devlet bana karışamaz" desinler. Gene sıkıştıklarında da "Devlet baba, bana polisi gönder" desinler. Yani tam bir orta oyunu.
Bakın. Fatih Terim’den girdim. Federasyondan çıktım. Şimdi tekrar Fatih Terim’e dönüyorum. Dedi ki, "Erman biz bir yerde hata yaptık. Futbolu bırakan herkes teknik adamlığa soyundu. Halbuki bir kısmımız hakem olacaktı. Bir kısmımız, kulüp yönetimlerinde görev alacaktık. Bir kısmımız teknik menajer, bir kısmımız da idari menajer olacaktık. Bir kısmımız federasyona soyunacaktı." Doğru söze ne denir. Fatih, yerden göğe kadar haklıydı. Ben hakemliğe soyundum. Bir kısmını yaptım. Ama bu Futbol Federasyonu’nda veya bu kulüplerde başkan olarak, futbolun içinden gelen, futbolculuk yapmış, hakemlik veya teknik direktörlük yapmış insanların olması gerekir. Çünkü, biz uzlaşırız. Çünkü, biz kavga bile etsek, duracağımız yeri biliriz. Ben, Fatih Terim ile kavga edebilirim, münakaşa da edebilirim. Benim bunu yapmaya hakkım var. O benim hem futboldan arkadaşım, hem de aynı lisandan konuşuyoruz. Ama bir başkasına, Fatih Terim için laf söyletmem. Çünkü biz sporcu ruhuyla büyüdük.
Ne olursunuz gidin
Ne olursunuz, size söylüyorum. Futbol Federasyonu ve kulüplerdeki futboldan nasibini almamış oradan nemalanmaya kalkan, sözde idareciler. Ne olursunuz gidin. Sizde biraz haysiyet, biraz surat ve namus varsa kendiniz gidiniz. Aslında biz eski sporcular, bir yerde hata yapıyoruz. Hep beraber olup, bu soysuzları oradan kovmamız lazım. Çünkü, artık iş yeşil sahalarda can almaya geldi. Kan dökmeyi geçtik.
ELLETutulur tarafI yok!..
LEVENT Bıçakcı döneminde temsilcilik çok önemli kriterlerde seçilirdi. İşin başında Ömer Üründül vardı. Kimseye taviz vermiyordu, kimseye de ulufe dağıtmıyordu. Hak edene veriyordu. Çünkü o temsilci bizzat Futbol Federasyonu demektir. Yani, temsilcilik pahalıydı. Ne oldu? Bıçakcı dönemi bitti, Haluk Ulusoy dönemi geldi.
95 tane olan temsilci adedi şu anda 250’lerde. Peki bu rakam, bu kadar kısa sürede nasıl katlandı. Müthiş değerler vardı da bunları Bıçakcı Federasyonu mu görmedi? Yoksa, Ulusoy dönemiyle beraber, Federasyon Başkanlığı temsilciliği uzadı mı. Bu iş ne anlama geliyor? Ya yandaşlarınıza iş bulma tabi devamında da oy sağlama anlamına geliyor. Bir de güdümlü rapor yazma meselesi var. Güdümlü rapor yazıp sizin yanınızda olan kulüplerle, karşınızda olan kulüplere göre hareket etmeyi sağlıyor.
Duyduğuma göre Galatasaray-Fenerbahçe derbisindeki üç temsilci de polismiş. Bakınız, yıllardır bir şeyi söylüyorum. Polis, polisliğini yapacak, asker de askerliğini. Polis ve askerden hakem olmaz. Tonla mahsuru var. Hem o kutsal giydikleri elbiseyle kurumlara zarar verirler, hem de hakemliğe. Bu arkadaşlar çok kaliteli de olabilirler. Ama şu anda, bu temsilcilerin en az 30 tanesi faal polis. Yine mahsurları var. Bu arkadaşları temsilci olarak tayin ediyorsunuz.
Görevli gittikleri maçta, emniyetten sorumlu polis görevlisi var. Ast, üst dolayısıyla karşılıklı görevlerde zorluk çıkmaz mı? Kesinlikle çıkar. Peki haksızlık, diz boyu. Neden? Maça gönderdiğin temsilciye, Süper Lig’de 1000 YTL. veriyorsun. Güvenlikten gönderdiğin polise bir kutu kola, bir de peynirli sandviç. Geçenlerde tavuklu verdiniz, sıcaktan dolayı bozulan tavuklar polisleri zehirledi.
Daha sen, maç başlamadan adaleti doğru dağıtmıyorsun. Adalet dağıtacak kimseler kim? Polis. Peki o polis kaç saat görev yapıyor? 12 saat. Kime hizmet veriyor? Kulüplere. O kulüplerin futbolcuları neler alıyor? Milyon dolarlar. O kulüplerin milyon dolarlık borçlarını kimler siliyor? Maliye. Yani işi nereden tutsan, elinde kalıyor.
Yetiştirdikleri onları boğuyor
iKİ hafta evvel Galatasaray-Antalyaspor maçına gittim. 90 dakika statta kaldım. Bir Galatasaraylı, numaralı tribünün solundan, bir Galatasaraylı da kapalı tribünün sağından sahaya pet şişe fırlattılar. Ne oldu biliyor musunuz? O iki pet şişe atanı, tribünde bayıltıncaya kadar dövdüler. Neden? Çünkü, iki hafta sonra Fenerbahçe derbisi vardı. Saha kapansın istemiyorlardı.
Yani o gün o pet şişe atanları dövenlerle, Fenerbahçe maçında eylemleri yapanlar aynı şahıslar. Bunları kulüp yöneticileri bilmiyorlar mı? Köküne kadar biliyorlar. Güçleri yetiyor mu? Eskiden yetiyordu. Ben bunların açtığı, "İstediğin kadar değil, istenildiğin kadar kalırsın" pankartı için, "Don alacak paraları yok. Bu pankartı nasıl açarlar" demiştim. Sevgili okuyucular, ne oldu biliyor musunuz? Bir avukat tutmuşlar, bana uyarı yazısı gönderdiler. Yanında bir de paket. İtinayla sarılmış. İçini açtım, dört adet boxer don. İçinde de not: "Hani don alacak paramız yoktu. Sana bile aldık. Ama bedenini bilmediğimiz için XL’dan, Small’a kadar gönderiyoruz" cümlesi vardı. Bu şunu gösteriyor. Artık, bunlar yönetimlerin elinden kaçmışlar. Ve bunlar her kulüpte varlar. Bu Frankeştaynları yetiştirenler, besleyenler, kulüp yöneticileriydi. Ama o yetiştirdikleri, onları boğmaya başladı. Bence hakediyorlar.
NOT: Donları ve avukatın yazısını saklıyorum. Bir gün bana lazım olacak. Savcılara duyurulur. İtinayla saklıyorum.
10 puanlık soru
SEVGİLİ okuyucular size 10 puanlık bir soru. Yıllardır, Türk futbolundaki Tahkim kurullarının ceza kaldırdığını gördünüz mü? İndirdiğini gördünüz mü? İkinciye tonla "Evet". Birinciye "Görmedik" diyebilirsiniz. Bir defa oldu. Onda da Şenes Erzik, ısrarla cezayı az buldu. Ağları kramponlarla yırtan hakemi aldatan Ankaragücülü futbolcunun cezasını ikiye katladı. Aslında, pankart hazırlamak ve statlara giden yollara asmak lazım, "İndiren değil, kaldıran Tahkim Kurulu istiyoruz" diye.
Meraklandım
FUTBOL Federasyonu’nun önüne tarihi bir fırsat daha geldi. Bu olayları yapan Galatasaray seyircisine öyle bir ceza vereceksiniz ki ve geri dönmeyeceksiniz, bundan sonra bu tarz hareketleri yapan her takımın çanına ot tıkayabilesiniz. "Biz Galatasaray’a bu cezayı verdik, siz de kim oluyorsunuz" diyebilirsiniz.
Çünkü, yıllardır büyüklerle küçükleri ayrı tuttunuz. Ey Futbol Federasyonu, bundan da mı faydalanmayacaksın? Ama, 3 hafta evvel, yayıncı kuruluşun kablolarını kestiler. Siz federasyon olarak nasıl bir yaptırım uyguladınız şu ana kadar? Uygulayamazsınız.
Çünkü, başkanınız Fenerbahçe Stadı’na gidip kupayı verip, barışmak istiyor. Merak ediyorum, Aziz Yıldırım’ı. Çıktığı yoldan geri mi dönecek, yoksa her söylediğini yiyecek mi?
Sigara yasaklanır insanımız kurtulur
YARIN akşam vergi kontrollerinin gecesine davetliyim. Ankara Sheraton’da. İlk yüze girdiğim için bana bir plaket verdiler. Sağolsunlar. Üzerinde, "Maliye ailesine hoş geldiniz. Artık bizim ortağımızsınız. Onun için size maliyenin hisse senetlerinden veriyoruz" diye bir plaket. Keyifle gideceğim.
Özel uçağım yok. Olsun. Aktarma yaparım. Bodrum-Ankara. Uçak bilet fiyat farkımı da veririm. Çünkü, THY’de Ankara-Bodrum uçağı yok. Aktarma yapılıyor. Aktarma parasını da bana iteliyor. Hani uçakları var da binmemişiz gibi. Haftaya salı da Sigarayla Mücadele Derneği, Şansal Büyüka ile bana İstanbul’da ödül verecekler. Ona da keyifle gideceğim. Ne zaman bir gün kapalı yerlerde sigara içmek yasaklanır, o gün Türk insanının kurtuluşu olacak. İçki içenin zararı kendine. Ne yaparsa yapsın. Ama, o sigaradan ben ve çocuklar rahatsız olmasınlar.
Deniz Baykal gezsin yeter
GEÇEN haftalarda İzmir’e gittim. Erciyes-Beşiktaş kupa finaline. Sevinç Pastanesi karşısında tekerlekli sandalyeli bir bayan imza topluyor. Ben de imza attım. Neden mi? O bayan, "Tekerlekli sandalyem olmasına rağmen, deniz kenarına, Kordon’a inemiyorum. Kaldırımlar düzelsin diye imza kampanyası başlattım" dedi. Soruyorum, İzmir BŞB Başkanı’na. Allah muhafaza, Deniz Baykal tekerlekli sandalyeye düşseydi acaba, o İzmir’in kaldırımlarını kaç günde Deniz Baykal’ın gezmesi için düzeltilirdi. "O kadar fark olacak" diyeceksiniz. Birisi CHP Genel Başkanı. Birisi Amerika’da yıllarca yaşamış, tekerlekli sandalyede özürlü bir bayan. Gezmese ne olur. Evinde hapsolsun. Allah göstermesin, Deniz Baykal’ın gezmesi lazım.
Yazının Devamını Oku 20 Mayıs 2007
DÜNYANIN en büyük derbilerinden diyorlar G.Saray-F.Bahçe maçına... Ama isimlerine yönetici denilen küçük kafalı insanların Türk futbolunu getirdikleri nokta işte bu. Maalesef bunlar, yani bu küçük kafalı, art niyetli yöneticiler insanları birbirlerine kırdırıyorlar, devletin içine girerek Başbakan’la, Bakan’la konuşarak onlarla münasebet kurararak istediklerini yaptırıyorlar.
Bu maçtan üç saat önce Chelsea-Manchester United maçı oynadı, o sıralarda Alman liginde Stuttgart ve Schalke’nin şampiyonluk mücadeleleri vardı. Onlara bakıyoruz, sonra da diyoruz ki, "Bizi niye AB’ye almıyorlar?" Bizi AB’ye MB’ye değil, ben yetkili olsam YZ’ye bile almam. Yani klasmana sokmam. Ne zaman bu Türkiye Ligi’nin o küçük kafalı yöneticileri başarısızlıklarını, kendi beceriksizliklerini kabiliyetsizliklerini örtmek için insanları birbirine kırdırmazlar, işte o zaman Türkiye’de futbol bir yere gelir. Veya bir gün bir Futbol Federasyonu Başkanı veya yönetim kurulu çıkar, o zaman işler belki değişir. Ancak onlar da oyla geliyorlar.
Özerk Futbol Federasyonu’nun (pardon özel Futbol Federasyonu’nun) kavgalı dövüşlü maçlarına devletin kolluk kuvvetleri müdahale ediyor. Yani sıkışınca "devlet gel", "polis gel" diyorlar. Ama öbür türlü "sen devletsin bana karışamazsın" diyorlar. Bunlarda yüz, surat kalmamış, kösele gibi. Al federasyonu, vur kulüp yöneticilerine. Yazık, masumları futbolcular, hakemler. Basının da bir kısmını, amigo kafalı, at gözlüklü yönetici sınıfına sokabilirsiniz.
Aferin onlara
Ali Sami Yen Stadı’nda olan olayların hepsi organize. Bana bir kişi çıksın "organize değil" desin. Peki bu organizeyi kimler yapıyor? Fener Stadı’nda naklen yayın kablolarını kimler kestiriyorsa, Ali Sami Yen’de de bu maddeleri bu sefer G.Saraylılar attırıyor. Aferin onlara.. Herkes keriz, onlar akıllı. Ama devlet devletliğini yapmıyor. Çünkü Futbol Federasyonu işine gelince onu da püskürttü. Peki bu maçtaki görüntüleri, maçtan bir saat evvelden, maçtan bir saat sonrasına kadar birileri alsa UEFA’nın ve FIFA’nın önüne koysa, bu federasyon ne hale düşer? Cevap vereyim. Onlarda surat, yüz olmadığı için "bize karşı olan devlet yaptırdı" derler.
Bakın şu ana kadar 90 dakikadan teknik olarak bir şey yazmadık. Ben G.Saraylı futbolcuların F.Bahçe fobisinden kurtulup ikinciliğe oynaması için futbol oynayacaklarını zannetmiştim. Ama neredeyse sahada G.Saray takımında oynayan tribünden inmiş 5-6 tane amigo vardı. Kaptanları da Sabri’ydi.
Demek ki, Şampiyonlar Ligi’nde oynamak onlar için bu kadar önemli değil. Ama Gerets’e ne demeli? 10. dakikada Sabri’yi oyundan alsa, belki de maçı kurtaracak. Ama belki o da bu organizasyonu bilmiyordu. Ona da bir şey demiyorum.
Allah çarpar sizi
Bu yazıyı şu satırlara kadar yazdırdığımda hakem, mecburi 15 dakikalık soyunma odası molası vermemişti. Ve yukarıdaki cümlelerde bu işin organize olduğunu söylemiştik. Nitekim, olaylara düğmeyi basanlar ikinci düğmeye de bastılar. Uzun süre bir madde attırmadılar. Ama bitime 8-10 dakika kala gene başladılar. İşte o dakikada da hakemin tekrar girmesi gerekirdi. Yani bir işte yola çıkıyorsan bitireceksin.
Bundan sonra seyircinin sahaya etkisi bakımında Türkiye’de hangi maç yarıda kalırsa, bu örnek görüntülerden sonra o kulübe ceza veremezsiniz. Eğer verirseniz, Allah sizi çarpar.
Yazının Devamını Oku 16 Mayıs 2007
KUPAYI Beşiktaş, ligi Fenerbahçe aldı. Dikkat edin Fenerbahçe-Trabzon maçından bir hafta önceye kadar her yer toz dumandı. Önce Selçuk Dereli’nin kötü idaresi ile Beşiktaş, Fenerbahçe’yi kupada geçerek finale yükseliyor. Sonra İsmet Arzuman’ın muazzam! idaresiyle garibim Kayseri Erciyes’in elinden kupa alınıyor ve Beşiktaş’a gidiyor.
Ve Beşiktaş maalesef bu sezon çok kötü futbol oynuyor. Ama ilahi bir güç! Beşiktaş’ı itiyor. Ve kupayı kazanıyorlar.
Sular duruluyor
Fenerbahçe tedirgin. Çünkü herkes yıllarca bu alemi iyi biliyor. Kimin ne yapabileceğini veya yapamayacağını.
Mahmut Uslu çıkıyor, "Aciz devlet" diyor. Ne devletten, ne savcılardan "tık" yok. Sadece Futbol Federasyonu’ndan ceza yiyor. Ali Koç burada yazmaya utandığım kelimeleri ekranda sarfederek ceza yiyor.
Sonra bir anda sular duruluyor. Belki de devreye birileri giriyor. Belki de akrab-i talukatların büyükleri bir yerlerde yemek yiyor. Sulh yapılıyor. Barış çubukları yakılıyor. Sonra da bazı cezalar yarı yarıya indiriliyor. Sıkılmasalar tamamını kaldıracaklar ya.
Ve Fenerbahçe şampiyon oluyor. Bakın herkes memnun.
Şerefsiz diyenler (ben demiyorum Ali Koç’a aittir) şereflerini kurtarıyorlar. Aciz devlet (ben demiyorum. Patenti Mahmut Uslu’nundur) acizliğini kurtarıyor. Geriye kalıyor düşme hattı. Muhakkak onun için de bazı çalışmalar yapılıyordur!
Tuhaf iş değil mi?
Allah rahmet eylesin, Kayserispor’da yıllar önce Üveyiz Molu adında bir başkan vardı. Bir maç sonrasında dertleşiyorduk. "Ermancığım bu nasıl bir alem. Rakip takımlara para gönderiyoruz. O takımlardan ayarladığımız futbolculara para veriyoruz. Zaman zaman bazı hakemleri de görüyoruz. Maçlardan sonra kazanan kendi futbolcularımıza da prim veriyoruz. Sonunda da şampiyon olup, tur atıp seviniyoruz. Düşünüyorum da... Ne tuhaf bir iş değil mi" diyordu.
Nur içinde yat, Üveyiz Molu... O taraflarda durum nasıl bilmiyorum ama, bu taraflarda hava parçalı bulutlu.
Yedi Kocalı Hürmüz
ÜÇ puanlı sistemde Fenerbahçe’nin en az puanla şampiyon olması bence çok kötü bir durum değil. Lig bu sene kalitesiz oldu ama mücadele vardı. Alt taraftaki takımlar çıtayı biraz yükselttiler.
İsmet Arzuman hakem idaresi olmasaydı belki de Erciyes kupayı almış olacaktı. Peki Erciyes nerede... Onlar şu anda ligin sonuna kadar düşmeme mücadelesi veren bir takım. Fenerbahçe’nin az puanla şampiyon olmasından öte, yıllardır kötü olan Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş hep ilk üç sırada.
Nevzat Demir, Del Bosque için "Yeniköy kasabı" benzetmesi yapmıştı. (geçen gün bir arkadaş da dedi ki, ’Sanki kendisi Tom Cruise) Aslında Nevzat Demir şunu deseydi, daha doğru olurdu. Fenerbahçe’nin, Galatasaray’ın Beşiktaş’ın başına bir kasap, bir manav, bir bakkal getirsen yine ilk üç sırada ligi bitirecek.
Ama Beşiktaş kupayı aldığı için Tigana’ya 150 bin Euro verecek. Siyah beyazlılar üçüncü olursa Tigana bir prim daha hakedecekmiş. Bu şuna benziyor. Türkiye’de büyüklerin teknik direktör işleri, Yedi Kocalı Hürmüz şarkısına benziyor. Ver Allah’ım ver... Üç tane yetmez, beş tane yetmez yedi tane var.
Dikensiz gül bahçesi olmaz
SELÇUK Dereli "Beni tehdit ediyorlar" diye beyanat vermiş. Bizi yorumcu olarak tehdit edip, hedef gösteriyorlar.
Her işin bir riski vardır.
Dikensiz gül bahçesi olmaz.
Hakemlerin kötü maç idare ettikçe çeneleri açılır.
Siz önce düdüklerinizi doğru üfleyin, sonra konuşun.
Düdüklerle klasman sıralamalarını değiştirmeyin.
Neticeyi sahadaki oyuncular belirlesin, sizler değil.
Tigana’nın mesajı
TİGANA pazar akşamı çok enteresan bir şey söyledi. Giderayak belki de bu cümle ile noktayı koydu.
"Bazı şeyleri başkan Yıldırım Demirören’e söyledim. Hatta babasına da bunları anlattım" dedi. Aklım karıştı. Tigana Beşiktaş Kulübü’nün teknik direktörü mü? Yoksa Erdoğan Demirören şirketler grubunun teknik direktörü mü?
Tigana’nın cümlelerinden çıkardığım sonuç, Beşiktaş Kulübü’ndeki en yetkili ismin, Yıldırım Demirören değil de Erdoğan Demirören olduğu yolunda.
Beşiktaş’ta paralar ödenmiyor. Futbolcular rest çekiyorlar. Yabancılar cirit atıyor, yerliler işkence çekiyor. Hayati Bursaspor maçında başkan Demirören yok. Maça giden yöneticiler "Bize çok küfür ettiler" diye beyanat veriyorlar.
Bu işin raconunda birkaç şekil vardır. Ya dönüp aynı yanlışı sen de onlara yapacaksın. Ya orayı terkedeceksin. Ya da güvenlikten yardım isteyeceksin.
İşin acı tarafı bir sene evvelinden böyle olacağı bilinen maçta Demirören kaptan köşkünde değil. Yani gemide yok.
O zaman Bursa’ya gitmeyen Delgado’ya neden kızıyorsunuz. Beşiktaş’taki bu görüntü bana hiç de sürpriz gelmiyor.
Neden mi? Geçenlerde Beşiktaşlı bir amigo "İleride kulübe başkan olacağım" diye beyanat verebiliyor.
Demokratik düzende her şey olur. Ama amigolar kulüp başkanı olmaya başladıysa, kusura bakmayın, bu çıta alçalıyor demektir.
Yazının Devamını Oku 10 Mayıs 2007
SEVGİLİ Bülent Korkmaz, yıllarca G.Saray’da futbol oynadın, kaptanlık yaptın. En üst düzey final maçlarını oynadın. Kayseri Erciyes’e geldin, takımın rengini değiştirdin. Herkes, "Keşke bu Kayseri Erciyes takımı ligde kalsa" diyor. Dün gece kupayıda alacaktın. Ama onu ne sana, ne Kayseri Erciyes’e yedirmezler.
G.Saray’da oynarken hakemler nasıldı, teknik adamlık yaptığın takımlara karşı nasıl? Herhalde ikisinin arasında çok büyük fark olduğunu anlamaya başlamışsındır. İşte Bülent, Türkiye’nin gerçeği bunlar. Ben, İsmet Arzuman ve o kafadaki hakemler yüzünden futbolculuktan sonra hakemliğe soyundum. Yorumcuyum, hala bunlarla baş edemiyorum.
Dün gece iki tane net penaltın verilmedi. Bir tanesinin dakikası 86. Yani Beşiktaş’ın çıkarma şansı çok zor. Sence görmedi mi? Dün gece neleri gördü, onları neden görmesin? Peki niye veremedi? Sevgili Bülent, onu da protokol tribününde oturan Haluk Ulusoy’a veya Arzuman’ı tayin edenlere sor. Onlar iyi bilirler.
İyi oynamayan kazandı
Fortis Türkiye Kupası finali oynanıyor. Sahadakilerden birisi şampiyonluk, diğeri kümede kalma mücadelesi veriyor. Birisi baştan ikinci, diğeri sondan ikinci. Birinin teknik adamı ve transferleri milyonlarca dolar, diğerinin toplamı belki de 2 milyon dolar. Peki futbol olarak fark var mı? Hangisi daha derli toplu oynuyor. Kayseri Erciyes.
Beşiktaş’ta dün gece iki tane oyuncu var. Birisi hem defansta, hem hücumda inanılmaz oynayan Serdar, diğeri de top ayağına gelince ne yapacağını bilen Bobo. Ama maçı ve kupayı daha iyi oynamayan kazandı. Olsun, biz alışkınız. Bülent Korkmaz da yavaş yavaş alışacak. Veya kendini büyük takımlardan birine teknik adam olarak atacak.
Türkiye Kupası finalinin geçen seneki havası yoktu. Kayseri şehri kupaya gereken önemi vermemiş. Çok az seyirci ile gelmişler. Stadın yarısı boştu. Ama bu stat dolduğunda 70 bin kişi alıyor. Fakat biletli seyirci 9 bindi. O işe de kafam karıştı. Yani Türk futbolunda enteresan işler oluyor. Göstere göstere herkesin kafası karışıyor ama aradan bazıları götürüyor.
İnşallah Beşiktaş Avrupa kupalarında başarılı olur. Ama Türk takımları oralarda zorlanıyorlar. Neden? Çünkü oralarda İsmet Arzuman’lar yok.
Yazının Devamını Oku