Erman Toroğlu

Allah razı olsun hakemden!..

13 Eylül 2007
DAKİKA 63: Macarlar sol iç koridorundan bir faul kazanıyorlar. Hakem de topa yakın. Topu hakemin düdüğünü beklemeden ters taraftan aniden oyuna sokuyorlar. Aynen Malta’dan yediğimiz golde olduğu gibi. Sağ iç koridorunda Macar futbolcu bomboş. Hakan çaresiz çıkıyor. Rakip (Zoltan Gera) çalımı atıyor, yerde kalıyor. Hakemin mesafesi bu pozisyona 30-35 metre. 1 nolu yardımcısının da 20 metre. Hakemin iki karardan birini vermesi lazım. Birincisi, penaltıyı verecek, kaleci Hakan’a kırmızı kartı gösterecek. İkincisi, aldatma verecek, rakip Macar topçuya sarı kart gösterecek. Temas var, her şey var. Aldatma, kendini atmaya gösterilir. Ama hakem aldatmaya yönelik hareket olarak değerlendiriyor, Macarlar 10 kişi...

Bana göre Hakan’a kırmızı kart ve penaltı. "Allah razı olsun" diyeceğim, diyemiyorum. Çünkü Allah adalet ister. Ondan sonra maç bitiyor, skor 3-0.

Macar takımı zaten ahım şahım bir takım değil. Ama o dakikaya kadar bizden iyiler. Norveç’le Yunanistan berabere kalıyorlar, ekmeğimize yağ sürülüyor. Bundan sonra artık gidemezsek, kimse basını filan suçlamasın. Zaten kötü oldu mu, spor ve siyasette fatura basına kesiliyor, iyi oldu mu kendilerine...

Tabi senatörlerle olmaz

Dün Macar oyuncu atılana kadar milli takımın futbolundan memnun olan var mıydı? Ama tabela 3-0. Aynı pozisyon bizim aleyhimize çalınsaydı, acaba bizim teknik adamlarımız ve federasyon yetkililerimiz neler söylerdi? Olsun, bizim işimiz gördüğümüzü söylemek ve gördüğümüzü yazmak. Zor da olsa kazandık. İyi mi oynadık? Hayır. Ama "Kılım döndü, sakatlandım. Ben tribüne çıkayım" diyerek oynamayan futbolcuların canları sağolsun. Futbola rekabeti sokarsanız bir yere varırınız. Ama tabi senatörlerle oynarsanız geçmişe dönersiniz.

Bilmiyorum Fatih Terim ders aldı mı? Yoksa hala inat ediyor mu, "Ben ders veririm" diye.

Kazandığımız zaman gerçeği tokat gibi suratımızda görürsek, doğru yere varırız. Ben dün gece sadeace sonuçtan memnunum, futboldan değil. Hiçbir şey oynamadan hakem sayesinde kazandık. Muhakkak yarın suçlarlar, "Milli takım böyle eleştirilir mi?" diye. Ama maçtan sonra futbolseverlerle konuşuyorum, "Milli takımı beğendiniz mi?" diye soruyorum. "Macarlar 10 kişi kalana kadar hayır" dediler, "Allah razı olsun hakemden" dediler. Bugün Ramazan. Bütün müslümanlara kutlu olsun.
Yazının Devamını Oku

Hesabı içişleri Bakanlığı’ndan mı soracağız

12 Eylül 2007
FATİH Hoca’nın basın toplantısını dün Londra’da tesadüfen canlı olarak seyrettim. Çok sıkıntılı gördüm. Hatta hırsını alamıyordu. Elindeki kalemi ile çıt çıt oynarken, biz arkadaşın bürosunda ses aramaya koyulduk. Nerden geliyor diye. Sonra baktık ki, Fatih Hoca’dan geliyormuş bu ses. Teknik direktörlük kolay iş değil. Zaten bunu işe soyunduğunuz zaman kabul etmeniz gerekir. Fatih hoca soruları mümkün olduğu kadar sakin ama zorlanarak cevapladı. Ona göre doğru veya ters sorular gelebilirdi. Herkesin bir işi var. Kimisi yorumcu, kimisi maç yazarı. Kimisi teknik direktör, kimisi antrenör, kimisi de futbolcu.

Ne zaman oynayacaklar

Türkiye nüfusunun eline kağıt verin, en fazla 500-600 bin civarında aynı kadroyu yapana rastlarsınız. Herkesin bir milli takımı olabilir.

Bakınız... Hakan Şükür 36 yaşındaymış. O beni ilgilendirmez. Veya bir başka futbolcu 18 yaşındaymış. O da beni ilgilendirmez. Beni sahada ayakta duran, çok koşan ve mücadele eden futbolcu ilgilendirir.

Fatih Hoca’nın en büyük özelliği (ki bu özelliği sayesinde başarılı oldu) yedek kulübesini sahada oynayan onbire karşı tehdit unsuru yaptı. Çünkü Türk futbolcusunun en çok korktuğu şey budur. Fatih hoca bazen diyor ki, (aslında demiyor uygulamasını yapıyor) ben yaptım oldu diyor. Dün kendisi de itiraf etti. Dedi ki, ’Dünyada en fazla takımında oynamayan futbolcuyu milli takımda oynatan biziz’ dedi. (Eğer yanlış duymadıysam)

Şimdi nasıl iş bu? Eğer lig maçlarında oynamayan bir Emre Aşık gelip Milli Takımı kurtaracak ise zaten o Milli Takım çoktan yanmış. Mehmet Topuz’u, Gökhan’ı, Gökdeniz’i, Halil Altıntop gibi futbolcuları biz Milli Takım’da şimdi oynatamıyorsak, ne zaman oynayacaklar.

Ersun Yanal’ın sistemi

Ersun Yanal
ile birlikte Milli Takımın sistemi ve anlayışı değişmeye başlamıştı. Yanal da hatalı işler yapıyordu ama hiç olmazsa kararını vermişti. "Bu Milli Takımın kabuğunu değiştireceğim" demişti. Fena da gitmiyordu. Bir Hakan Şükür olayı ve Ersun’un saha dışındaki birkaç olayı, sonunda altının oyulmasına kadar gitti. Ne oldu, tekrar eskiye döndük.

Peki... Şimdi bundan sonra ne yapacağız? Bugün Gökhan Ünal, Mehmet Topuz, Halil Altıntop sahaya çıkarılır da verimli olamazlarsa, bunun da sorumlusu o çocuklar değil.

Dünyanın ileri ülkelerinde başarılı olamayan teknik adamlar, federasyon başkanları, parti başkanları veya hükümetler istifa edip giderler. Ama nerede? İleri ülkelerde...

Gemi batarsa yanarız

Bizde ne olur? Bir kulp bulunur devam edilir. Ondan sonra inanılmaz bir şans yardımıyla hiçbir Avrupa takımıyla oynamadan dünya üçüncüsü olup, arkasına sığınırsın. 30 yıl idare edersin.

Bugün inanılmaz önemli bir Macar maçı oynayacağız. Ama biz, Futbol Federasyonu’nun yarattığı Trabzon-Sivas maçındaki karardan sonra milli maçlardan korktuk. İnşallah, şu Macar maçını alırız ümidimiz bitmez. Hepimiz bu geminin içindeyiz. Batarsak hiç birimiz için iyi olmaz.

Ama Fatih Hoca’ma şunu sormak isterim. Yarın bir gün işler ters giderse, biz hesabı İçişleri Bakanlığı’ndan mı soracağız, Dışişleri Bakanlığı’ndan mı soracağız? Yoksa Portekiz Milli Takımı Teknik Direktörü’nden mi?
Yazının Devamını Oku

İyi uykular

5 Eylül 2007
FUTBOL Federasyonu, Trabzonspor- Sivasspor maçıyla ilgili aldığı kararı iyi organize etti. Yani akıllarınca onlar çok zekiydi, kamuoyu da aptal. Böylece Türk futbol tarihinin "kara lekesi" olan bu karar, sayfaların arasında sıkışıp kaybolacaktı... FUTBOL Federasyonu, Trabzonspor- Sivasspor maçıyla ilgili aldığı kararı iyi organize etti. Öyle bir günde ve saatte toplandılar ki, o gün geç saatte açıkladıkları bu karar, ertesi günkü gazetelerde istenilen büyüklükte olmayacaktı.

Bir gün sonra zaten Fenerbahçe ve Beşiktaş Avrupa Kupası maçları oynadı. Elenseler de, eleseler de birinci haber bu olacaktı. Bir gün sonra da bu kez Galatasaray maçı oynandı. Ondan sonra da lig maçları.

Uyutma taktiği

Yani akıllarınca onlar çok zekiydi, kamuoyu da aptal. Böylece Türk futbol tarihinin "kara lekesi" olan bu karar, sayfaların arasında sıkışıp kaybolacaktı.

Ama Türk insanı, kendini aptal yerine koyan, o akıllı insanlara öyle bir tokat atarlar ki, nereden geldiğini şaşırırlar.

Şimdi burada Türker Arslan başkanlığındaki Tahkim Kurulu’na tarihi bir iş yapmak düşüyor. Federasyon yönetiminin aldığı bu kararı iptal ederek, adaleti hakedene vermek. Bence bu Federasyonun ömrü çok kısaldı.

Geçen yıl, Manisa’da öğleden sonra oynanan maçtan hemen sonra hakemler tavır koyarak, Türkiye genelinde maçları geç başlattılar.

Telefonlar kapandı

Trabzon olayında bırakın tavır koymayı, dernekdeki görevli bütün hakemlerin ve MHK görevlilerinin telefonları kapandı. Eğer bu olay tahkimden dönmez, böyle devam ederse olacakları düşünmek dahi istemiyorum.

Ne demişler, kendi düşen sonra ağlamasın...!

NOT: Hilmi Ok ve ekibi açıklama yapacaklarmış. Ama milli maçları bekliyorlarmış. Yani mış... mış...

İyi uykular...

Hilmi Ağabey, hep ne derdin... Hakem gördüğünü cart diye çalacak. Fazla düşünmeden anında. Ses ver Hilmi Ağabey.

KAÇAK dövüşenler

BİRAZ kaliteli Alex, biraz kaliteli Lincoln, Türkiye’de maçların kaderini değiştiriyorlar. Diğer kalitesizler de değiştiriyorlar. Onlar da eksi yönde.

Mesela Fenerbahçe... Hala santrfor alınsın diye baskı yiyor. Ama orada sarı lacivertlilerde sorun santrfor değil. Arkada oynayan çift stoperde. Fenerbahçe maçına gidenler. Yani maçı çıplak gözle izleyenler bir şeye dikkat etsinler. Top en uçtaki Kezman’a geldiğinde Lugano ile Edu nerdeler. Eğer santraya gelmişlerse, hatta bir tanesi rakip sahaya 6-7 metre girmişse, olay tamamdır. Ama o zaman da arkalarına atılacak toplarda nasıl dönecekler. Veya çalım yediklerinde. İşte bütün mesele burada.

Sorunlu olanlar...

Maçları televizyondan izleyen futbol yorumcuları, takılmışlar, habire santrfor istiyorlar. Çünkü top Kezman’da iken, esas sorunlu olanlar, ekranın dışında kalıyorlar.

Teknik eleştiri her takım için değişik yapılır. Ama nerede nasıl yaparsın, maça giderek, takımın sahada hepsinin nerede durduğunu görerek yaparsın. Benim için top kaleciye gittiğinde Kezman ne yapıyor veya top Kezman’a geldiğinde kaleci ve defans ne yapıyor. O önemli. Bunu yalnız Fenerbahçe için değil, tüm takımlar için söylüyorum. Fenerbahçe bunlardan örnek olarak bir tanesi.

NOT: Aslında elde imkan olsa, santranın tam üstüne göbeğe bir kamera koyacaksın, o görüntüleri alarak, akla karayı herkese göstereceksin. Özellikle kaçak dövüşen futbolcuları.

Aman dikkat!

DÖRT gün arayla iki önemli maç oynayacağız. Ama biz bu maçta değiliz. Hala Federasyonun aldığı o inanılmaz kararı tartışıyoruz. Bu işin sorumlusu da biz değiliz. Futbol Federasyonu kuyuya bir taş attı, herkesi uğraştırıyor.

Özellikle Malta maçı çok önemli. Çünkü bizim başımıza ne geldiyse, ufak rakiplerden geliyor. Büyüklere zaten iyi konsantre oluyoruz.

Albayrak ne düşünüyor

UZUN zamandır Trabzon’da enteresan işler oluyor. Yönetim üç parça. Habire beyanat veriyorlar, "Teknik direktörün arkasındayız" diye. Galip götürdükleri maçta bile son saniyelerde sahaya seyirci giriyor.

Türkiye’de statlarda tel örgüyü kaldıran öncülerden birisi Trabzonspor. Hem gazetede, hem de televizyonda defalarca üç büyük takımın seyircisine karşı onları örnek gösterdim. Daha da ileri gittim, "yıllarca suçladığınız Trabzonspor seyircisini görün de utanın" dedim.

Şeytanın avukatlığını yapmıyorum ama acaba diyorum, Trabzonspor başkanı Nuri Albayrak göreve geldiğine pişman mı oldu. Müsait bir ortam olsa, "Buyurun beyler" deyip gider mi? Bu alınan kararda bu tarz düşüncelerin bir payı var mı?

Bekleyeceğiz göreceğiz.

Güçleri bitti

ELLERİNDEKİ maddi imkanı bir güç olarak kullanarak, onu bir tehdit vasıtası yaparak, bazıları bazılarını konuşturtmamak, yazdırtmamak istiyorlar. Bu, onların ne kadar güçsüz hale geldiklerini gösterir.

Öyle değil mi, benim ülkemin dikkatli ve güzel insanları. Yani sessiz çoğunluk.

Fark ortada

SON
zamanlarda yabancı hava yollarıyla da sıkça uçtum. Özellikle Lufthansa. Hatta bazen THY ile ortak seferlere de bindim. Mesela giderken Lufthansa’da aldığım rezalet servislere şahit oldum. Dönerken de THY’nin mükemmel servisi. Yolcu aynı parayı veriyor. Ama sunulanlar arasında büyük fark var. Bırakın farkı, Lufthansa ekmeği buzdolabından çıkarıp veriyor. Resmen krik-krak gibi. THY’de ise sıcak sıcak ikram ediliyor. Elinizle tutamıyorsunuz bile. Birinde içkileri aşağı saklıyorlar, isterseniz veriyorlar. Diğerinde herşey meydanda. Birinde servis özellikle geç yapılıyor. Amaç müşterinin ikinci, üçüncü istekte bulunmasını önlemek. Diğerinde de tıkır tıkır.

İnanın, THY’nin iç hatlarındaki hizmet, son iki aydır bindiğim Lufthansa’nın dış hatlarından daha iyi.
Yazının Devamını Oku

Delgado hep oynamalı

2 Eylül 2007
xAYNI stilde oynayan iki takım... İkisi de fizik güce dayalı... Oyuncusu fazla olan takım kazanacaktı... Beşiktaş zaman zaman daha baskılı gibi gözüktü, ama en baba pozisyonları yakalayan takım Kayserispor oldu. İkinci devrenin ilk yarım saatinde biraz fazla kendi yarı alanlarında kaldılar. Hep uzun toplarla çıkmaya kalktılar. Beşiktaş yaptığı bu baskıdan netice alamadı. Aslında Bobo ile net bir pozisyon buldular ama en zor goller atan bu oyuncu, bu sefer çok kolayını kaçırdı.

Kayserispor bir yerde akıllılık yaptı. Bazen çok uzun toplarla Beşiktaş defansını kendi hücumcularıyla teke tek yakaladılar. Nitekim böyle dört gol pozisyonu buldular.

Mücadele iyi hakem kötü

Golsüz bir maçtı ama futbolcular taktik açıdan iyi işler yaptılar. Sahada kora kor mücadele vardı. İki takımın da fizik gücü vasatın üzerinde. Ama bu iki ekibin mücadelesine, biraz futbolu bilen, biraz futbolu oynatan, biraz kendine güvenen, biraz gördüğünü çalan, biraz da cesaretli bir hakem lazımdı. Böyle bir hakem sahada yoktu. Olmadığı gibi, bunları yapamadı ve zaman zaman da oyuna maydanoz olarak futbolcularla verkaça girdi. Onların önünü kesti, topun yönünü değiştirdi. O iyi olsaydı, dün gece daha keyifli bir maç izleyecektik.

Futbolcular iyi niyetli mi? Hayır. İbrahim Üzülmez gene rakibini çekiyor, faulünü kazanıyor; atılan faulde rakip kalecinin üstüne üç kişi birden yükleniyor ama Kuddusi Müftüoğlu çalamıyor. Yüreği yetmiyor. Futbolcular böyle zayıf hakemi yakalayınca da, hem topla oynuyor hem de top gibi onunla oynuyorlar.

Cangele oyundan alınıyor, Kayserispor yedek kulübesinin arkasından bozuk para, su ve tükürük yağmur gibi geliyor. Hem de polislerin gözü önünde. Bu sefer Cangele onların üzerine tükürüyor. Küfürün bini bir para.

Delgado çıktıktan sonra Beşiktaş’ın hücum gücü sıfıra indi. Ertuğrul Sağlam Delgado’yu -biraz az mı koşturur bilemem ama 90 dakika sahada tutmanın yollarını aramalı.
Yazının Devamını Oku

Nostalji ve gerçek!..

1 Eylül 2007
BİRAZ nostalji yapalım, yavaş yavaş günümüze gelelim. Zaman zaman böyle şeylere ihtiyaç var. Yıllar önce, tarih 1971. F.Bahçe ile Türkiye Kupası yarı finalini oynuyoruz. Stat Mithaşpaşa. (Şimdiki BJK İnönü Stadı). Hakem Muzaffer Sarvan. Oğuz’un babası. Tahminen 60. dakikada A.Gücü’nden 3 kişi atıldık. F.Bahçe’den de 1 kişi. Dakika 90. Köksal’ın attığı golle Fener’i 1-0 yendik. Maç bitiminde beyanat veriyorum. "Bize İzmirli hakem vermeyin. Ankaralı da istemiyoruz rövanşta. İstanbul’dan Hilmi Ok’u verin oynayalım." Bu beyanatım, Cumhuriyet Gazetesi’nin arşivlerinde hala duruyor.

Kimseden korkmazdı

Neden Hilmi Ok? Ufak boyuna rağmen, çok dürüst maçlar idare ediyordu. Kimseden korkmuyordu ve mangal gibi yüreği vardı. Özellikle bu maçtan sonra hakem olmaya karar veriyorum. Ve benim hakem olmamda, Hilmi Ok’un büyük payı var. Ve Hilmi Ok hakem seminerlerinde konuşuyor. "Sahada babanızı tanımayın, ne görüyorsanız çalın. Ben büyük takım küçük takım anlamam. Arkanızda, ben varım" diye.

Yıllar geçiyor. Yine Mithatpaşa Stadı’ndayım. Bu sefer hakem olarak. Hangi maç biliyor musunuz? Hani şu Mustafa Denizli’nin, "Hakeme de, Fener’e de geçirdik" dediği maç. O maçı, Rotariu’nun son dakikada yaptığı ortaya Tanju’nun kafa vuruşu sonucu G.Saray kazanmıştı. Rotariu, ortayı yapmadan önce 6-7 faula maruz kalmış, avantaj kuralını uyguladığım için topla ilerleyişini sürdürmüş, yediği tekme sonucu kale arkasındaki reklam tabelalalarına çarpmış ama gol ortasını yapmış, Tanju da kafayı çakıp golü atmıştı.

Mustafa Denizli o meşhur lafları söylerken, şunu göz önüne almadı; ben orada avantaj uygulamayıp oyunu kessem o gol gelmeyecekti. Mustafa da kazanamayacak, dolayısıyla Fener’e geçiremeyecek, bana da geçiremeyecekti!

İki taraf da şikayetçi

Maçtan sonra iki taraf da şikayetçi. Hem G.Saraylılar, hem Fenerliler. Hakemim ve her şeyi dikatle gözlüyorum. Gazetelerde okuyorum. "Erman Toroğlu 4 hafta dinlendirilecek" diye. Sesimi çıkarmıyorum. İki hafta bekliyorum, maç yok. Hatta, Ahmet Çakar o zaman Ankara’da yedek subay. Diyorum ki, "Ahmet, insan doğurduğu çocuğu öldürür mü, boğazlar mı?" Ne dediğimi anlamıyor. Sonra izah ediyorum.

3. haftaya giriyoruz, günlerden de çarşamba. Hakem işleri müdürü Özcan Ergül’e telefon açıyorum. Liseden de arkadaşım. "Bu haftaki programda bana maç var mı?" diye soruyorum. "Yok" diyor. Demek ki, Hilmi Ok komitesi benim arkamda değil. Tekrar Özcan’ı arıyorum. "Komiteye ilet, bu hafta bana maç vermezlerse hakemliği bırakacağım" diyorum. Özcan, "Sen deli misin? Ben bunu söylemem" cevabını veriyor. "Sen bunu elçi olarak söylemezsen, sorumluluk altında kalırsın" diyorum. Gerçekten de hakemliği bırakacağım. Çünkü, "İnandığınızı çalın" diyen Hilmi Ok, kamuoyu baskısıyla hakemini aslanlara atıyor.

İnandığınız yolda yürüyün

10 dakika geçmiyor. Hilmi Ok’tan telefon geliyor, "Söylediğin doğru mu?" Cevabım, "Evet." Hilmi ağabey devam ediyor: "Şimdi seni bir maça verirsem olay çıkarsa ne olur?" Diyorum ki, "Sana ne. Olay da çıkabilir. Sen demiyormusun, ’İnandığınız yolda yürüyün’ diye." Bakıyor olmayacak, bir saat sonra Samsunspor-Beşiktaş maçı tebliğ ediliyor.

Beşiktaş’ın hocası Gordon Milne. Beşiktaşlı muhabirlerle yemek yemiş, ve beni yere göğe sığdıramamış. Milliyet Gazetesi’nden Bilal Meşe, espriyle karışık diyor ki, "Gordon Milne’ye ne kadar rüşvet verdin de böyle konuştu?" diye...

Şimdi Hilmi Ok, Merkez Hakem Kurulu Başkanı. Bülent Demirlek iyi hakemdir, kötü hakemdir tartışılır. Ama, Bülent Demirlek’in belki de hakemlik hayatında verdiği en doğru karar, Trabzon’da o dayaktan sonra maça çıkmamak.

Ama bakıyorum, Futbol Federasyonu oy uğruna, hemşehrilik uğruna, koltuk uğruna hakemini bir dakikada, tabiri caizse sattı. Hilmi Ok’a bakıyorum, hiç sesi çıkmıyor.

Kimse sana inanmaz

Hilmi ağabeyciğim. Eğer o koltukta oturmaya devam etmek istiyorsan, zaten bundan sonra esamen okunmaz. Eğer bırakır gidersen, son defa sana yakışanı yapmış olursun. Hatırlıyorsun değil mi, ben Mersin İdmanyurdu’nda forma giyerken, Ankara 19 Mayıs Stadı’nda Ankaragücü ile oynuyorduk, 90. dakikada attığımız golden sonra Ankaragücü kalecisi Adil, bizim takımdan Selçuk’a, ana avrat küfür etmişti. Ve içimden şunu geçiriyordum. "Bu Hilmi Ok bunu atmazsa, eyyamcı olmuş." Eğer santra yapsaydın, oyun başlar başlamaz iki üç futbolcuyu ben iptal edecektim. Çünkü, hakem olarak adaleti dağıtmazsan, ben dağıtacaktım. Ama sen Adil’i oyundan attın, bu olay çok kimseye de ders oldu.. Ses ver Hilmi ağabey. Elin ayağın titremiyor, parkinson da değilsin. Ama, "Maçı ince düşünerek idare edin, gördüğünüzü çalın" diyen Hilmi Ok, hala düdüğü çalıp gidemiyorsa, yazıklar olsun derim. Ellerinden ve gözlerinden öperim Hilmi ağabey...
Yazının Devamını Oku

Dişine göre

30 Ağustos 2007
FENERBAHÇE, dişine göre keklik bir Anderlecht buldu, sıyırdı attı. Anderlecht’in teknik direktörü, öncelikle Fenerbahçe dersini iyi çalışmamış. Özellikle kendi sahanda oynarken, eğer Fenerbahçe’nin yan kenarlarının dibine kadar gitmeden yandan orta atamazsan gol atamazsın, işin şansa kalır. Nitekim iki yan orta geldi, ikisi de Fenerbahçe direğinde patladı. Ama Fenerbahçe, bu zaafını Anderlecht’e fazla vermedi. Orta alanda Deivid, Mehmet Aurelio ve Deniz çok çalıştılar. Bunlar iyi olunca, Tümer’le Alex’in yoklukları bile fark edilmedi. Onlar iyi olunca Edu’yla Lugano’ya fazla iş düşmedi, cepheden gelen toplara çıkıp çıkıp vurdular.

Maçın yıldızı Deniz

Aslında 4. dakikada gelen gol, oyun şekline göre Tümer’le Alex’i sahanın yıldızları yapması gerekirdi. Şunu özellikle belirtmek lazım; Dün gece maçın yıldızı Deniz’di. İnanılmaz mücadele etti ve çok iyi oynadı. Ona inanan Zico’yu da mahcup etmedi. Tahmin ediyorum, Deniz’i ıslıklayan bazı Fenerbahçeli taraftarlar utanmışlardır, yüzleri kızarmıştır.

4. dakikada gelen gol, bütün ibrelerin Fenerbahçe lehine dönmesine neden oldu. Rakip sinirlendi, Fenerbahçe defansı ortaya gömüldü, onlar da aceleylen topu ha babam karşıdan şişirdiler. Roberto Carlos, ismiyle, kendine güveniyle, rakip futbolcuya, hakeme ve seyirciye psikolojik etkisiyle Fenerbahçe’ye büyük fayda sağlıyor. O yaşına rağmen mükemmel mücadele ediyor. Ters kademelere giriyor, takımı idare ediyor. Söyledikleri de kimseye batmıyor. Zico’nun hem Colin Kazım’ı, hem de Wederson’u özellikle ve sıkça kullanması lazım.

Maçın hakemi güzel bir idare örneği gösterdi. Deivid’le Önder hiç gereksiz yere saçma sapan kart gördüler. Yarın bunun acısını çekerler.

Saçma sapan kartlar

Belçika polisi iki kişilik bileti güvenlik açısından sattırmadı ama sonra satılan bu biletler, polisin işini zorlaştırdı. Maça gelen Fenerbahçe seyircisi takımını mükemmel destekledi ama yaktıkları meşalelerle ortalığı tahrik ettiler ve çirkin bir görüntü verdiler.

Şampiyonlar Ligi’nde oynayacak takımın futbolcusu dikkat edecek, kolay kart görmeyecek, seyircisi de yalnızca takımını destekleyecek, ortalığı tahrik etmeyecek.
Yazının Devamını Oku

Futbolcu dövmek serbest

29 Ağustos 2007
Federasyonun verdiği bu kararla, bundan sonra Türkiye’de hangi hakem, hangi maçı, hangi şartlarda bırakabilir? Eğer bıçakla öldürürseniz, belki o zaman karar değişebilir. DOĞMA büyüme futbolun içindeyim. Ben böyle bir rezilliği ilk defa görüyorum. Zaten bu kararı vermek için bu kadar beklenilmesi ve işin sulandırılması neticeyi bu noktaya getirdi. Olmaz olsun böyle özerk futbol. Olmaz olsun böyle Futbol Federasyonu ve kulüp yöneticiliği... Bu kararı verirken işi hukuken neye dayandırdılar bilmiyorum. Ama hakem raporunda maçın neden tatil edildiği açıkça yazılmıştı.

Seyircinin sahaya girmesi, Sivassporlu futbolculara darp yapmaları ve özel güvenlik görevlilerinin yetersiz kalmaları... Bu maça illa 3-0 kararı verilmesi için birkaç tane Sivassporlu futbolcunun bıçaklanarak öldürülmesi mi gerekir? Bundan sonra Türkiye’de hangi hakem, hangi maçı, hangi şartlarda bırakabilir? Bundan sonra bütün statlarda rakip futbolcuları dövmek serbest olacaktır. Eğer bıçakla öldürürseniz belki o zaman karar değişebilir.

O lisansı yırtmalı

Trabzonspor-Sivasspor maçındaki görüntülerde ve şartlarda FIFA’ya bağlı bütün ülkelerin hakemleri aynen Bülent Demirlek’in yaptığı gibi içeri girer, maçı bırakırdı. Bu maçın kasedini FIFA’ya yollayın belki FIFA bizim iç işimize karışmaz ama Türkiye’de maçların nasıl olduğunu, Futbol Federasyonu’nun asıl yüzünün nasıl olduğunu, olduğu gibi görürler. Futbol Federasyonu bu kararı verdikten sonra hakem Bülent Demirlek’in lisansını yırtması gerekir. Aferin İbrahim Usta’ya... Demek ki bildiği varmış. Aferin Trabzonspor Kulübü Başkanı’na, helal olsun Futbol Federasyonu Başkanı’na... Sizlerin heykelini Türkiye’nin en yüksek tepesine dikmek lazım; "İşte Türkiye’de futbolu katledenler" diye...

* ÖNEMLİ NOT:

Sayın Başbakan Erdoğan, 20 yıl futbol oynadım. Milli Takım formasını giydim, 10 yıl hakemlik yaptım, FIFA kokartı taktım. Eğer bu olaya acilen el koymazsanız ve gereğini yapmazsanız, tecrübelerime dayanarak söylüyorum; Bundan sonraki haftalarda bazı statlardan cenazeler kaldırmak durumunda kalırsınız. O zaman bu Haluk Ulusoy’u ortalarda bulamazsınız, sorumlusu siz olursunuz. İnşallah yanılırım ama tecrübelerim, beni bu cümleleri yazmaya zorladı. Çünkü bu insanlarda ne kızaracak yüz var ne de surat... Benden söylemesi. Saygılarımla...

Türker Arslan’dan açıklama bekliyorum

GEÇEN sezon oynanan olaylı G.Saray-F.Bahçe maçından sonra kamuoyundan da büyük tepki gelince, Tahkim Kurulu Başkanı Türker Arslan’ın gazetelerde beyanatını okumuştum, "Verilecek cezalardan sonra G.Saray sakın bana gelmesin" diye.

Bir hukuk adamının söyleyemeyeceği bir cümleydi bu. Ama aynı Tahkim Kurulu Başkanı, Trabzonspor-Sivasspor maçından sonra aynı cümleyi telaffuz edemedi. Kendisinden eğer bir açıklama gelirse, bu sütunlarda aynen yazarız.

Federasyonun uzman doktorları!

SÜPER
Lig maçlarının saat 21.00 ve 21.45’te başlamalarıyla ilgili geçen hafta yazdığım yazıya cevap geldi. Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu, Sağlık Kurulu ekibinden görüş almamış.

Kendileri karar vermişler. Demek ki, Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu içinde bu işten anlayan uzman doktorlar varmış, bilmiyormuşuz.

İşte Türk hakemi!

BU yazı yazıldığı sırada, yarıda kalan Trabzonspor-Sivasspor maçının skor neticesi açıklanmamıştı. Günlerce sulandırıldı. Bin tane senaryo yazıldı. Trabzon’la Haluk Ulusoy karşı karşıya geldiler. Büyük ihtimalle maçın 3-0 Sivasspor lehine tescili gerekirdi. Çünkü hakemin verdiği rapor onu gerektiriyor.

Bahsetmek istediğim aslında bu konu değil. Futbol Federasyonu’nun Trabzon kanadından yönetim kurulu üyesi İbrahim Usta, o maçın hakemi Bülent Demirlek için söylemediğini bırakmadı. Bir tek küfür etmediği kaldı. Usta’nın açıklamasından Haluk Ulusoy’un haberi var mıydı bilmem. Futbol Federasyonu Başkanı’nın bu açıklamadan sonra sesi çıkmadığına göre demek ki vardı.

Aferin onlara

Demek ki, bundan sonra Haluk Ulusoy göreve devam ettiği müddetçe Demirlek’in işi zor.

Demirlek’in başkan yardımcısı olduğu Faal Futbol Hakemleri Derneği’nden de bir ses çıkmadı. Bu derneğin saygı değer, çok prensipli, FIFA kokartı takan, yan bakanın canına ot tıkayan hakemleri, önüne geleni mahkemeye verirken; Usta hakkında ne eylem yaptılar, ne de mahkeme yoluna gittiler.

Veya Usta, Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu Üyeliği’nden istifa edene kadar maçlarda boykot yapmaya... Bu hakem derneği, İbrahim Usta’nın açıklamalarını alıp FIFA’ya gönderse, federasyonun başı büyük derde girerdi.

Onlar ne yaptılar? Geçen hafta İzmir’e gittiler, hep beraber havai fişekler atarak hakemliklerini kutladılar. Herhalde o fişekleri ateşleyenlerin başında Demirlek, dernek başkanı Selçuk Dereli ve gene FIFA kokartlı hakem İzmirli İsmet Arzuman geliyorlardı.

Aferin onlara. Siz veya arkadaşlarınızdan birisi hakarete uğrasın, siz de havai fişek fırlatın, kutlayın. İşte Türk hakemi. Ve Türk hakem kişiliği... Fazla anlatmaya gerek var mı?

0.7 Hamza Mısır

İSMİ Hamza Mısır... Hakemlik yapar, yapmadığı zaman da TSYD’ye başvurur, üye olur. Bazen de hem hakemlik yapar, hem de TSYD’de üye olarak devam eder. Yıllar önce Tercüman Gazetesi’nde yazmaya başladığımda yavaş yavaş hakemlikte yükseliyordum. O zamanki spor yazarları, "Ya hakimlik yap, ya savcılık" dediler. Yani, "Birinden birini bırak." Ben de hakemliğe devam ettim.

Hamza Mısır, hem hakemlik yapar, hem de idare ettiği maçlarda kendisine göre beğendiği futbolcuları Trabzonspor’a tavsiye edermiş. Hatta bazı isimler dahi vererek Trabzon’daki bazı yöneticileri tenkit ediyor. Yani kraldan fazla kralcı.

Bu hakemin Trabzon’da Gürcistan’la oynadığımız maçta tribünlerde zamanın Futbol Federasyonu Başkanı Levent Bıçakcı ve ekibine karşı yapılan eylemlerde adı da sıkça geçmişti. Bu arkadaş, küme düştü veya düşürüldü. Ama Haluk Ulusoy, onu unutmadı. Geçen komiteye emir verdi, "Hamza Mısır’ı bir üst klasmana çıkarın" diye. "Olmaz" dediler, ama ısrar etti: "Formül bulun." Hakemlerden ve onların komitelerinden bir şey istersiniz de onlar yapmazlar mı? Muazzam bir formül buldular. Yüzde 2 ile klasmandaki hakem sayısı çarpılır, çıkan rakama göre kaç kişiyse Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy, kendi yetkisini kullanarak bir üst klasmana hakem çıkarabilir maddesi girdi.

Yüzde 2’yi 35’le çarparsan, 0.7 yapar. O 0.7, haliyle 1’e tamamlanır, işte o da karşılarınızda Hamza Mısır’dır. İster haşlama yap, ister közleme. Mısır tencereden çıksın da, lezzeti önemli değil.

Bu hakemleri biraz sıkıştır, çantadan, şapkadan tavşan bile çıkarırlar.

Yönetici profesyonel olmalı

FENERBAHÇE,
ilk maçta çok kolay bir Anderlecht buldu, fark yapamadı. O maçta Anderlecht’in oynamayan 5 sakat ve cezalı oyuncusu vardı. Bugün onları oynatacaklar. İnşallah Anderlecht İstanbul’daki gibi oynar. Ama Anderlecht’i iyi tanıyanlar bir daha öyle kötü oynamayacağını söylüyorlar. Şu da bir gerçek bu yatırımları yapan Fenerbahçe, öyle veya böyle bu Anderlecht’i geçemiyorsa ve ilk maçtaki 1-0’ın avantajını koruyamıyorsa, elendikten sonra yöneticileri sakın gündem değiştirmeye kalkmasınlar.

Türkiye Ligi ve Şampiyonlar Ligi ön eleme maçlarında Serdar-Volkan ikilisi ile başlamak son derece acemi yöneticilik işidir. Onlar habire santrfor arıyorlar tamam da, önce arkanı sağlam tutacaksın. Sonra da ağlamayacaksın ve bahane bulmayacaksın. Hep söylerim, kulüpleri yönetenler profesyonel olacaklar.

Altın yumurtlayan tavuk kesilmez

BAZI futbolcu vardır, hem evde hem kampta saat 02.00’den önce uyuyamaz. Bazı futbolcu vardır, saat 22.00’de yastığı 15 metreden gösterirsin, uyumaya başlar. Futbolcu vardır, haftada 4 defa seks yapar, bana mısın demez. Futbolcu vardır, haftada bir yapmaya kalkar, perişan olur. Bunların hiçbirisi bizi ilgilendirmez.

Bizi ilgilendiren tek şey, bu oyuncunun sahaya çıktığı zaman ayakta sağlam durması ve mücadele etmesidir. Eskiden gece saat 22.00’den sonra yöneticiler ellerinde çikolatalarla futbolcu evde mi kontrolleri yapardı.

O camlar bardak oldu. Futbolcunun uyuması seks yapması, kendine bakması kendi sorunu. O bir profesyonel. Yapan oynar, yapamayan gider. G.Saraylı Arda konusunda da bu cümleler aynen geçerlidir. Çünkü Arda kafası çalışan zeki bir oyuncu. Tahmin etmiyorum, altın yumurtlayan tavuğu bu yaşta kessin, intihar etsin.
Yazının Devamını Oku

Aradaki farkı bul

26 Ağustos 2007
İKİ futbolcu arasındaki fiyat farkı eğer hakiki olursa bu, sahaya yansır. Ama biri doğru, diğeri naylon olursa, sonunda sırıtır. Bakın, bir tarafta Kezman, diğer tarafta Mehmet Yıldız... Takriben birinin fiyatı diğerinin 10 katı. Bu, kendi aldığı para. Kulübe verdiğin de cabası. Ama Kezman, tribünler tepki gösterince o tribünleri alkışlıyor. Tamam, tek kalıyorsun, fazla destek gelmiyor. Ama sen elinden geleni yapıyor musun? Hayır.

Size sırayla sayıyorum: Roberto Carlos, Kezman, Tümer, Deivid, Selçuk, Alex... Bunların hangisi 10 defa rakibe pres yaptı, 6-7 tane top aldılar? Hiçbiri. Yani bunlar rakibe pres yapmıyorlar, rakibi takip ediyorlar, refakatçilik yapıyorlar. Şimdi diyebilirsiniz ki: "Dört gün sonra çok önemli bir maç var." Ama adama sorarlar, "Ben, sizin maç olmadığı zamanki halinizi de bilirim" diye.

Bu futbolla elenir

Fenerbahçe, eğer Belçika’da da bu görüntüyü sergilerse, kesinlikle Şampiyonlar Ligi’ne kalamaz. Hem de fındık, fıstık, leblebi gibi olan Anderlecht’e karşı.

Kalece Serdar, cepheden toplarda fena değil. Yan toplarda o da zayıf. Volkan, hiçbir topta iyi değil. Geçen 2-3 yıl Ümit’le Tuncay iyi anlaşıyorlardı. Yani, sol tarafı halletmişlerdi. Roberto Carlos şu ana kadar ne Tümer’le, ne de Uğur’la anlaşabilmiş değil. Aynı şekilde sağ tarafta da Önder, Deivid’le anlaşamıyor. Ya öndekileri onları bırakıp gidiyorlar, ya da zamansız hareketler yapıyorlar. Bütün bunları çözecek adam Zico. Ama Zico, 60’tan sonra kendi takımının fizik gücünü henüz çözebilmiş değil. Akıllı bir takım, 60’tan sonra tempoyu artırsa F.Bahçe’yi perişan eder.

Deniz’e dua etsinler

Sivasspor, zannetmeyin aman aman futbol oynadı. Çok basit oynadılar, biraz yardımlaştılar. Takımın teknik kapasitesi ve fiyat kapasitesi belli. Fizik olarak Fenerbahçe’den iyilerdi. Ama o gol denen mereti atamadılar. Herkes Alex’ten bir şeyler bekliyor. Ama o, her zamankinden daha durgun. Peki onun olmadığı yerde Tümer sahneye çıksın diyorsun. O da yok.

Seyirci bazen Deniz’e fazla takılıyor ama Mehmet Aurelio’nun olmadığı yerde dua etsinler, dün Deniz vardı. Yoksa işleri çok zordu.

Çifte standart

Deivid’
in attığı gol kesin ofsayttı. Yardımcı hakem yanlış yerde durmasına rağmen doğru karar verdi. Hakem Fırat Aydınus, maalesef Türkiye’de en kötü avantaj uygulayan isim. Pardon uygulamayan. Kartlarda da maalesef çifte standardı vardı.

Basın tribününün sahaya göre sol tarafındaki seyirciler yerlerine oturuyorlar ama sağ taraftaki seyirciler maalesef oturmuyorlar. Burada oturanlardan F.Bahçe yönetimine haklı olarak yazılı şikayetler var. Ama F.Bahçe yönetimi şunu atlıyor. Davulun olduğu yerde kimse yerine oturmaz. Öndekiler kalktı mı, otomatikman 30 sıra birden ayağa kalkıyorlar. Ya davulu oradan kaldıracaksın, ya da seyirci ayakta olacak. Kezman’ın maçta yaptığı tek müsbet hareket, Roberto Carlos’a gol ortası yapması. Büyük futbolcu burada meydana çıkıyor. Attığı depar, vurduğu kafa...

Kulübede sesi sedası çıkmayan Zico, bu maçta bize uydu. Hakem kararlarına elleriyle kollarıyla itiraz ederek teknik alanı bile ihlal etti. Demek ki biz bozuyoruz.
Yazının Devamını Oku