BİRAZ nostalji yapalım, yavaş yavaş günümüze gelelim. Zaman zaman böyle şeylere ihtiyaç var. Yıllar önce, tarih 1971.
F.Bahçe ile Türkiye Kupası yarı finalini oynuyoruz. Stat Mithaşpaşa. (Şimdiki BJK İnönü Stadı). Hakem Muzaffer Sarvan. Oğuz’un babası. Tahminen 60. dakikada A.Gücü’nden 3 kişi atıldık. F.Bahçe’den de 1 kişi. Dakika 90. Köksal’ın attığı golle Fener’i 1-0 yendik. Maç bitiminde beyanat veriyorum. "Bize İzmirli hakem vermeyin. Ankaralı da istemiyoruz rövanşta. İstanbul’dan Hilmi Ok’u verin oynayalım." Bu beyanatım, Cumhuriyet Gazetesi’nin arşivlerinde hala duruyor.
Kimseden korkmazdı
Neden Hilmi Ok? Ufak boyuna rağmen, çok dürüst maçlar idare ediyordu. Kimseden korkmuyordu ve mangal gibi yüreği vardı. Özellikle bu maçtan sonra hakem olmaya karar veriyorum. Ve benim hakem olmamda, Hilmi Ok’un büyük payı var. Ve Hilmi Ok hakem seminerlerinde konuşuyor. "Sahada babanızı tanımayın, ne görüyorsanız çalın. Ben büyük takım küçük takım anlamam. Arkanızda, ben varım" diye.
Yıllar geçiyor. Yine Mithatpaşa Stadı’ndayım. Bu sefer hakem olarak. Hangi maç biliyor musunuz? Hani şu Mustafa Denizli’nin, "Hakeme de, Fener’e de geçirdik" dediği maç. O maçı, Rotariu’nun son dakikada yaptığı ortaya Tanju’nun kafa vuruşu sonucu G.Saray kazanmıştı. Rotariu, ortayı yapmadan önce 6-7 faula maruz kalmış, avantaj kuralını uyguladığım için topla ilerleyişini sürdürmüş, yediği tekme sonucu kale arkasındaki reklam tabelalalarına çarpmış ama gol ortasını yapmış, Tanju da kafayı çakıp golü atmıştı.
Mustafa Denizli o meşhur lafları söylerken, şunu göz önüne almadı; ben orada avantaj uygulamayıp oyunu kessem o gol gelmeyecekti. Mustafa da kazanamayacak, dolayısıyla Fener’e geçiremeyecek, bana da geçiremeyecekti!
İki taraf da şikayetçi
Maçtan sonra iki taraf da şikayetçi. Hem G.Saraylılar, hem Fenerliler. Hakemim ve her şeyi dikatle gözlüyorum. Gazetelerde okuyorum. "Erman Toroğlu 4 hafta dinlendirilecek" diye. Sesimi çıkarmıyorum. İki hafta bekliyorum, maç yok. Hatta, Ahmet Çakar o zaman Ankara’da yedek subay. Diyorum ki, "Ahmet, insan doğurduğu çocuğu öldürür mü, boğazlar mı?" Ne dediğimi anlamıyor. Sonra izah ediyorum.
3. haftaya giriyoruz, günlerden de çarşamba. Hakem işleri müdürü Özcan Ergül’e telefon açıyorum. Liseden de arkadaşım. "Bu haftaki programda bana maç var mı?" diye soruyorum. "Yok" diyor. Demek ki, Hilmi Ok komitesi benim arkamda değil. Tekrar Özcan’ı arıyorum. "Komiteye ilet, bu hafta bana maç vermezlerse hakemliği bırakacağım" diyorum. Özcan, "Sen deli misin? Ben bunu söylemem" cevabını veriyor. "Sen bunu elçi olarak söylemezsen, sorumluluk altında kalırsın" diyorum. Gerçekten de hakemliği bırakacağım. Çünkü, "İnandığınızı çalın" diyen Hilmi Ok, kamuoyu baskısıyla hakemini aslanlara atıyor.
İnandığınız yolda yürüyün
10 dakika geçmiyor. Hilmi Ok’tan telefon geliyor, "Söylediğin doğru mu?" Cevabım, "Evet."Hilmi ağabey devam ediyor: "Şimdi seni bir maça verirsem olay çıkarsa ne olur?" Diyorum ki, "Sana ne. Olay da çıkabilir. Sen demiyormusun, ’İnandığınız yolda yürüyün’ diye." Bakıyor olmayacak, bir saat sonra Samsunspor-Beşiktaş maçı tebliğ ediliyor.
Beşiktaş’ın hocası Gordon Milne. Beşiktaşlı muhabirlerle yemek yemiş, ve beni yere göğe sığdıramamış. Milliyet Gazetesi’nden Bilal Meşe, espriyle karışık diyor ki, "Gordon Milne’ye ne kadar rüşvet verdin de böyle konuştu?" diye...
Şimdi Hilmi Ok, Merkez Hakem Kurulu Başkanı. Bülent Demirlek iyi hakemdir, kötü hakemdir tartışılır. Ama, Bülent Demirlek’in belki de hakemlik hayatında verdiği en doğru karar, Trabzon’da o dayaktan sonra maça çıkmamak.
Ama bakıyorum, Futbol Federasyonu oy uğruna, hemşehrilik uğruna, koltuk uğruna hakemini bir dakikada, tabiri caizse sattı. Hilmi Ok’a bakıyorum, hiç sesi çıkmıyor.
Kimse sana inanmaz
Hilmi ağabeyciğim. Eğer o koltukta oturmaya devam etmek istiyorsan, zaten bundan sonra esamen okunmaz. Eğer bırakır gidersen, son defa sana yakışanı yapmış olursun. Hatırlıyorsun değil mi, ben Mersin İdmanyurdu’nda forma giyerken, Ankara 19 Mayıs Stadı’nda Ankaragücü ile oynuyorduk, 90. dakikada attığımız golden sonra Ankaragücü kalecisi Adil, bizim takımdan Selçuk’a, ana avrat küfür etmişti. Ve içimden şunu geçiriyordum. "Bu Hilmi Ok bunu atmazsa, eyyamcı olmuş." Eğer santra yapsaydın, oyun başlar başlamaz iki üç futbolcuyu ben iptal edecektim. Çünkü, hakem olarak adaleti dağıtmazsan, ben dağıtacaktım. Ama sen Adil’i oyundan attın, bu olay çok kimseye de ders oldu.. Ses ver Hilmi ağabey. Elin ayağın titremiyor, parkinson da değilsin. Ama, "Maçı ince düşünerek idare edin, gördüğünüzü çalın" diyen Hilmi Ok, hala düdüğü çalıp gidemiyorsa, yazıklar olsun derim. Ellerinden ve gözlerinden öperim Hilmi ağabey...