Erman Toroğlu

Bekleyen tehlike

29 Eylül 2007
FENERBAHÇE, çok rahat bir galibiyet aldı. Çünkü karşısında bu sezonun en kötü Ankaragücü takımı vardı. Sebebi de basitti. Klasik Türk futbolcularından kurulu Ankaragücü takımı, hafta arası Türkiye Kupası’nda çok zayıf bir rakiple oynadı. "Nasıl olsa eleriz" dediler. Maçı uzatmaya götürmek için göbekleri çatladı. Sonunda da 120 dakika koştular, zayıf rakibi elediler ama pilleri de bitti. Fenerbahçe de bu pili bitmiş takımla rahat rahat oynadı. Düşünün, Ankaragücü takımının doğru dürüst bir akını yok. Bu, Fenerbahçe’nin çok baskılı, presli bir futbol oynamasından değil.

İlk 45 dakikada sarı lacivertliler eskiye oranla rakibe hücumda daha fazla pres yapmaya başlamışlar ama bunu tek tek bireysel olarak yapıyorlar. Bu presin en az 3, hatta 4-5 kişiyle baskın şekilde yapılması gerekir. Gerekir ki, rakip, topa gelişi güzel vursun, sen de rahat rahat o topu al ve hücuma döndür. Tek tek yaptığın zaman rakip 2-3 pas yapınca, o presi yapanlar da oyundan düşüyorlar.

Sahadaki en güzel olay

Ankaragücü defansı çok kötü bir ofsayt taktiği yaptı. Tabii bu, güçsüzlüğünden. Ama Kezman bu kötü ofsayt taktiğinde bile ofsayta düşmekten kurtulamadı. Dün gece sahadaki en güzel olay bence iki taraf futbolcularının birbirlerine kasıtlı hareket yapmamalarıydı. İki taraf da yere düşeni elinden tutup kaldırdılar. Bu hareketler tribünden göze hoş geliyor, seyirciyi de yumuşatıyor.

Vederson oynaya oynaya daha iyi olacak. Şimdiye kadar oynatılmaması zaten büyük hataydı. Ama Fenerbahçe’nin mutlak suretle en az 4-5 genç futbolcuyu kazanması gerekir. Hem yorgunluğa karşı, hem de takımın mücadele gücünü artırmak için. Alex gene kritik anlarda varlığını gösterdi. İhtiyar delikanlı Roberto Carlos, 35 metre top attı, karşısında oynayan çocuğu yaşındaki Ankaragüçlüyü ikiye katladı, dörde böldü ama sonunda onda da topa vuracak hal kalmadı. Seyirci Türkiye’de böyle hareketlere aç olduğu için ayağa kalkıp alkışlıyor. Haklılar da...

Fener’in 2 penaltısı verilmedi

Maçta enterasan pozisyonlar var. Mesela ilk yarı 32. dakikada Roberto Carlos’a yapılan harekete hakem direkt vuruş verdi. Nereden? Ceza alanı yan çizgisi dışından. Ama pozisyon net bir şekilde, hem de bariz farkla ceza alanı içindeydi. Yani penaltı vermesi gerekirdi.

İkinci yarı 62. dakikada Alex ceza alanına girdikten sonra İbrahim Ege’nin topu koluyla taşıması, yine penaltıydı.

İlk yarı Deivid’in Kezman’a indirdiği pozisyonda Ankaragüçlü defans oyuncusunun top dirseğine çarpıyor. Top Kezman’a geliyor, o da auta atıyor. Burada hakem çarpmayı verdi. Eğer kasıtlı hareket olsaydı, avantajdan sonra auta giden topta dönüp penaltı vermesi gerekirdi.

Fenerbahçe yönetimi için bir tehlike var. Seyircide inanılmaz eksilme gözüküyor. Eğer bu Ramazan nedeniyleyse tamam, ama değilse düşünmeleri gerekir.

Fenerbahçe Stadı’nda yeni bir moda başladı. Değişik açılardan rakip futbolcuların suratına lazer tutuyorlar. İnanılmaz sakıncalı. Yapanlara ve sorumlulara büyük bir ceza verilmezse bu iş büyür.
Yazının Devamını Oku

Ofsayta kim düştü?

28 Eylül 2007
TRABZONSPOR Kulübü Başkanı Nuri Albayrak, benim için, "Sahibinin sesi" demiş. Sebep; Maraton’da Trabzonspor’un bir ofsayt pozisyonunu onların aleyhine yorumlamışım... Şans veya şanssızlık; yazılı basında ve televizyonda çalışmaya başladıktan sonra hep ayrı gruplarda görev aldım. Maalesef bu gruplar da Türkiye’de hep yıllarca birbirlerine ateş ettiler. Şu anda Hürriyet’te yazıyorum, Digitürk’te yorum yapıyorum; Maraton’da.

Hep aynı şeyleri söylüyorum; futbol camiasının dışından gelenler, paralarına güvenenler, futbol oyununu ve kurallarını bilmeyenler maalesef futbola zarar veriyorlar. Ve yine maalesef kulüp başkanları belli bir dönem görev yaptıktan sonra gidiyorlar. Aklı başında olanları, bu işi düzgün yapanları zaten taltif ediyoruz ve bir yana koyuyoruz. Ama başarısız olanlar, bu işi yalnız parayla yapacaklarını zannedenler, balıklama futbol aleminin içine atlayanlar, başarısız oldukça; bilmeden, öğrenmeden, araştırmadan, düşünmeden önüne gelene saldırmaya başlıyorlar. Aslında bu da anormal değil. Panik ve hedef değiştirme... Ama biz ev sahibi, hancı olarak her zaman buradayız. Onlar da yollarına devam edecekler. Herkes kendi işine dönecek...

Aynı pozisyon iki farklı yorum

Yani, Trabzonspor Kulübü Başkanı Nuri Albayrak’a göre sahibinin sesi (!) olarak ben, Trabzonspor’un oynadığı bir maçta ofsaytı Hürriyet’te Trabzonspor’un lehine yazmalıyım veya yazıyorum, Digitürk’te görev yaptığım için de Maraton’da Trabzonspor’un aleyhine yorumlamalıyım. Peki, bir adam aynı ofsaytı iki ayrı yerde nasıl ayrı yorumlar veya yorumlayabilir? Yoksa, esas ofsayta düşen Trabzonspor Kulübü Başkanı Nuri Albayrak mıdır? Sevgili okuyucular yorumu size bırakıyorum.

"Trabzonspor bu yönetim zamanında neden kötü sonuçlar alıyor, kötü yönetiliyor" diye sormayın, çünkü kötü yönetmek de bir maharet işidir, kabiliyetsizliktir. Maalesef Trabzonspor yönetilmiyor. İşin acı tarafı o.

Not: 20 yıl süreyle ticaret de yaptım. Hayatım boyunca hiçbir şekilde devlet ihalesine girmedim ve devletle iş yapmadım. Banka hesaplarım dahil her şeyim şeffaftır. Aldığım da bellidir, harcadığım da. Sakın kimse elma ile armutu birbirine karıştırmasın; sonra yeni moda cümleyle; "Sonra onları Allah çarpar!"
Yazının Devamını Oku

Hakemler kaça ayrılır

26 Eylül 2007
HAKEM kardeşlerim, oyun kurallarını öğrenmekle hakem olamazsınız. Bunu ezberlersiniz olur biter. Hep ne diyoruz; hakem yürekli olacak, korkmayacak, gördüğünü çalacak, başında, beyninde hesabı olmayacak, dönek olmayacak. Futbolcular hakemleri hangi kategorilere ayırırlar bilir misiniz? Bilemezsiniz. Bakın ben size söyleyeyim;

1- Deplasman takımını ezdirmeyenler. 2- Ev sahibi takıma pembe bakanlar. 3- Tekme atan futbolcuya acımayanlar. 4- Futbolu bilenler. 5- Futbolu bilmeyenler. 6- Cesaretli olanlar. 7- Şehirlere göre düdük çalanlar. (Hakemin cesareti vardır da Adana’da Samsun’da, Bolu’da, Aydın’da cesaretlidir; İnönü’ye, Ali Sami Yen’e, Fenerbahçe’ye gelince kuzu olurlar.) 8- Parayı çok sevenler. (Bunlar eskiden çok fazlaydı, şimdilerde adetleri bayağı eksildi. Zaten doları da bırakmışlardır, Euro’ya başlamışlardır. Hakem akıllıdır, değer kaybeden şeyi istemez!) 9- Cin gibi olanlar. (Pozisyonun olacağını hissedip, pozisyona arkasını dönenler.) 10- Çaldığı düdükten sonra 15 dakika sarı mı versem, kırmızı mı versem diye düşünenler. 11- On tane sarı kart gösterip, iki tane kırmızıya dönemeyenler.

Hakemler bakın, daha ilave edebilirim, atladığım vardır. Ama yüzde yüz inanın, futbolcu bunları konuşuyor. Çünkü ben futbolcu iken perşembe günleri hakem açıklandığında oyun stratejimizi, teknik adamlar dahil hakeme göre belirlerdik. Yani, sizin çaldığınız düdükler, verdiğiniz kararlar çok tesadüf değil. Ve maalesef ve maalesef diyorum, bu senelerde teknik adamlar da, futbolcular da futbolu sizden daha iyi biliyorlar ve daha akıllılar.

İş bilmezler

ARSENAL stadını değiştirdi, 60 bin yaptı, senelik tahsilatını yüzde 46 artırıp, 200 milyon Sterlin’e (500 milyon YTL) ulaştı. Kombine almak için 4-5 sene sıra /images/100/0x0/55ea9bfaf018fbb8f88b2d15bekliyorsunuz. En son çarpıcı örnek vereyim; Beşiktaş-Denizlispor maçında kombineler hariç bin 469 bilet satılmış. Hasılat 51 bin YTL. Arsenal’ın maç başına kazandığı para, 3.1 milyon Sterlin (7 milyon 750 bin YTL.) Sevgili okuyucular futbol her şey değildir, ama çok şeydir. İş bilmez yöneticiler ve federasyonların vurdumduymazlığı yüzünden, geldiğimiz ve gideceğimiz noktaları fazla yazmaya gerek yok. Satırlara yazık.

Nereye! Kasımpaşalı taraftarları maça götüren otobüs, gerçekten maça mı gidiyor, Bakırköy Akıl Hastanesi’ne mi gidiyor, yoksa arkadaki ilanda yazan hastaneye mi gidiyor?

Futbolun gerçek sahipleri

YAYINCI kuruluş parasını ödeyen her televizyona görüntüleri veriyor, en ufak bir zorluk çıkarmadan. Cem Uzan’ın Teleon’unu hatırlıyorum da; değil parayı, takla atsak vermiyordu. Bazı şeyleri okuyucularla paylaşmak lazım. Çünkü sustuğunuz zaman karşıdakiler kamuoyunu aldatmaya devam ediyorlar. Veya yanlış yönlendirmeye...

Sezon başı hakem seminerlerine giden yöneticiler ve teknik adamlar hakemlere bol yağlamalı ve cilalı konuşmalar yaparlar. Şikayetlerini orada, hakemlerin yüzüne karşı söylemezler (Bir tek Samet Aybaba hariç). Ama televizyonlarda görüyorsunuz, "Ben hakemler için konuşmak istemiyorum" deyip konuşanlar veya "Konuşmayacağım" diyenler. Sevgili okuyucular, büyük bir çoğunluğu sizi aldatıyor. Yöneticiler, teknik adamlar ve futbolcular... Bazen kendileri bazen de aracıları sokarak Lig TV’ye telefon açıp pozisyon siparişleri veriyorlar. Kimisi bir buçuk Adana istiyor, kimisi iki... Bazıları ise tek porsiyonla yetiniyorlar. Hiç istemeyeni görmedim. Şansal’la (Büyüka) bize kalsa pozisyon tartışmayacağız, çok önemli olmadığı müddetçe.

Oyuncak muamelesi

Aslında, bu haftanın kasetlerini alsam, yanıma da üç kişi; o montaj odasına bir girsem, ne detaylar bulunur, neler tartışılır. Ama istiyoruz ki, futbol sahada oynansın, bazı ufak tefek şeylere takmayalım. Bu işi tiyatro, sinema gibi keyif alır hale getirelim. Ama yöneticiler maalesef bu yönde ilerlemiyorlar. "Bindikleri dalı kesiyorlar" desem yanılırım. Çünkü, bunlar gelip geçici. Bir bakın geri dönüp kulüp başkanlarına... Hem de çok yakına kadar gelin, kaç tanesi piyasada varlar? Çok azı beyefendice gelmiş, düzgün şeyler yapmış... Çoğunluğu ortalığı dağıtmış, perişan etmiş gitmiş. Bir de dönün, bizim gibi yıllarca futbolculuk yapmış, hakemlik yapmış, gazetecilik yapmış veya teknik adamlık, masörlük, malzemecilik yapan şahıslara... Onlar hep aynı. Malın esas sahibi onlar. Ama maalesef paraya hükmeden, onları oyuncak görüyor.

Hálá ses yok

GEÇTİĞİMİZ haftalarda Beşiktaş’ın Çarşı tribününde oturan bir taraftar otoparkta vurularak öldürüldü. Bin tane spekülasyon yapıldı, hala hiçbir açıklama yok. Bir rant cinayeti mi, alelade bir cinayet mi? Bekleyip göreceğiz.


ZEKA TESTi

GEÇEN sezon Sivasspor Başkanı Mecnun Odyakmaz, gereksiz yere oyundan atılan futbolcuları için; "Bunları zeka testine tutmak gerekir" demişti. Son derece doğru bir yaklaşımdı. Belki biraz ağırdı, ama olsun. Bakın Sivasspor bugün başarılı gidiyor. Neye göre başarılı? Çalışmaya göre... Yatırdığı paraya göre... Ama diğerleri ne yapıyorlar? Verdikleri cezayı 3 maç sonra affedip, "Koçum" diyorlar, futbolcunun canını acıtmıyorlar. İdarecinin "Koçum" dediği adamı da seyirci, "Aslanım benim" deyip alkışlıyor. Takımını yalnız bırakıp satsa bile.


Nuri Albayrak’tan açıklama bekliyorum

BİZDE, yani Maraton’da kim hakkında konuşuluyorsa ona söz hakkı doğar. Ve verilir. Pazar akşamı Trabzonspor konusunda şunları söyledim; "Takım iyi oynayamıyor. Ama bunun sorumluluğu futbolcularda. Teknik adamlarda fazla yok. Bir takım, yönetimin aynasıdır. Eğer takım iyi gidiyorsa, bilinki yönetim iyidir veya tersidir" dedim. Trabzonspor Başkanı Nuri Albayrak bağlanmak istedi. Görevli arkadaşlar Nuri Albayrak’a, eğer söyleyecekleri varsa, ki direkt olarak kulüp başkanı hedef değil, "Erman hoca ile konuşturalım" diyorlar. O kabul etmemiş ve bu aşamada sinirlenerek iki cümle söylemiş. Bu cümleleri yazılı olarak basına verebilir mi veya kameralara söyleyebilir mi? Yalnız, Nuri Albayrak unutmasın; Şansal Büyüka da ben de futbol aleminde doğduk ve büyüdük. Eğer en ufak bir sakatımız olsaydı, zaten bizi bugün bulunduğumuz yere getirmezlerdi ve orada bir dakika tutmazlardı. Şimdi Trabzonspor Kulübü Başkanı’ndan açıklama bekliyorum.

Aklıma gelmişken söyleyeyim; Başbakan Yardımcısı Sayın Murat Başesgioğlu’ndan yazılı ve sözlü açıklama aldım. Sayın Bakan, Futbol Federasyonu istediği taktirde, oğullarının Güney Kore’deki 2002 Dünya Kupası’na gidiş geliş uçak paralarını ödeyeceğini bildirdi.
Yazının Devamını Oku

Beşiktaş şanslıydı

23 Eylül 2007
BEŞİKTAŞ dün gece şanslıydı... Rakibi Denizlispor’du... Üstüne üstlük yeşil siyahlıların her şeyi Yusuf sakatlanarak çıktı. Zaten Yusuf çıkana kadar maç 2-0’dan 2-1 olmuştu. Beşiktaş haftaya Galatasaray’la oynayacak. Cisse Avrupa’da top oynamış, tecrübeli bir oyuncu. Dün gece de fena değildi. Ama, sen olmayacak bir pozisyonda sarı kart görüp kaşınıyorsun, bu sefer hakemi alkışlıyorsun. Hakem de seni tam kaşıyor, kese yapıyor. Bütün Beşiktaş seyircisi de Cisse’yi alkışlıyor. İşte bizim futbol mantığımız... Üst düzey bir Avrupa kulübünde Cisse böyle atılsa, protestolarla soyunma odasına gider. Türkiye’de bu tip futbolcular kahraman gibi gidiyorlar. Hoş burası Türkiye... Ne cinayet zanlıları kahraman muamelesi gördü, uğruna şarkılar türküler besteleniyor. O ayrı.

Dün gece beş tane gol var. Şöyle bir bakın, hangilerinde forvetlerin becerileri, kabiliyetleri yatıyor? Hangilerinde defansların beceriksizlikleri ve kabiliyetsizlikleri? Bence ikinci şık.

Futbolcular art niyetliydi

Hakem Yunus Yıldırım elinden geldiği kadar iyi maç yönetti. Böyle bir karşılaşmada bile futbolcular art niyetliler. Mesela İbrahim Toraman... Rakibinin ayağına basıyor, o da tepki gösteriyor, üstelik abartılı da değil. Ama İbrahim Toraman sanki kendisine vurulmuş gibi, takla atarak kendini yere bırakıyor. Hedef rakibi attırmak. Ve bu futbolcu milli takım forması giyiyor. Enteresandır, bizde hep milli takıma giden futbolcular bozuluyor, dünyanın tersine. Havasından mıdır, suyundan mıdır, acep nedendir?

Beşiktaş’ta bir tek Tello oyundan hiç kopmadı. Yapılabilecek her şeyi yaptı. Uyum, uyum diyoruz, adam geleli kaç hafta oldu, uyumun babasını gösteriyor.

Sakat işler mi var?

Bu arada Rüştü’ye de bir paragraf açmak lazım. Hakikaten sakat mı, yoksa sakat işler mi var? Bana biraz tuhaf gelmeye başladı. Seyirciler artık rahat rahat sahaya girmeye başladılar. Daha ligin dörtte biri. Demek ki, yarısından sonra Allah muhafaza.

Beşiktaş, bu Denizlispor’a bile çok pozisyon verdi. Denizlisporlu futbolculara da şunu söylemek boynumuzun borcu... Tello çapraz pozisyonda kendi sahandan serbest vuruş yapıyor... Allah’ı var, Tello bu vuruşları da çok iyi kullanıyor ve Denizlisporlular bu topa bir kişiyle baraj yapıyor. Hiç yapılmayacak bir şey. Çünkü defans ve kaleci, o bir kişiden dolayı, top onu geçene kadar topu göremezler. Nitekim üçüncü golü böyle yediler. Demek ki, rakibi iyi etüt etmemişler.

86. dakikada Nobre kambura yatıyor; Santos sıçrayıp üzerinden kafayı çakıyor, hakem de Nobre’nin lehine faul veriyor. Sonra da Güvenç Kurtar itiraz ediyor diye, ona kızıyor. Hakem kardeşim, bu ikili pozisyonları Güvenç senden daha iyi bilir. Çünkü bin sene futbol oynadı. Bari hatanı kabul et, başını eğ git.
Yazının Devamını Oku

Şimdiye kadar neredeydiniz?

20 Eylül 2007
FUTBOLDA şunu kabul etmiyorum: Takımda çok sakat varmış, cezalı oyuncu varmış, eksikmiş. Sezon başında bir kadroyla başlıyorsan o takım, o takımdır. Yani, Inter’de eksik futbolcuların olması demek, onun güçsüz olduğunu göstermez. Zico’lu Fenerbahçe’yi ilk defa bu kadar keyifle izledim. Bu maçtan sonra aslında hem Zico’ya, hem de bu takıma prim değil okkalı bir ceza vermek lazım. Madem böyle mücadele ediyorsunuz, şimdiye kadar neredeydiniz?

Fenerbahçe’nin ideal kadrosu bu. Yani, Roberto Carlos’un önüne ve arkasına Vederson’u koymaya mecbursun. Çünkü Vederson iyi bir oyuncu, iyi bir kumaş. Kaç maçtır Fenerbahçe’de oynamıyor. Yeni gelmesine rağmen dün akşam sırıtı mı? Hayır. Bilakis, hiç kimsenin cesaret edemediği şutları attı. Mesela Mehmet Aurelio iki pozisyona girdi, Vederson’daki cesaret onda olsa, maç 3-0’dı.

Alex büyük oyuncu

Dün gece sarı lacivertlilerde mücadele etmeyen oyuncu yoktu. Volkan, zaman zaman tedirginlikler yaşadı. Çünkü kendisini maça tam vermiyor. Roberto Carlos, büyük isim. Özellikle bu tip maçlarda Fenerbahçe’ye katkısı çok fazla. Ama dün gece sahada bir isim vardı ki, o oynadı mı, Fenerbahçe değişik bir tat veriyor. Çünkü o hakikaten büyük bir oyuncu; Alex. Top ona geldiği zaman, hem arkadaşlarını çok rahat ediyor, hem herkes acaba ne yapacak diyor, özellikle de rakip bu sırada fıtık oluyor.

F.Bahçe’de kaptanlık bandının Alex’e verilmesi kadar doğru bir şey yok. Adam hem efendiliğiyle, hem davranışlarıyla hem de futboluyla bir numara. Tribünlerde vıdı vıdılar yükseldiği zaman, Aziz Yıldırım’ın ayağa kalkarak alkışladığı kadar var.

Dün maça gelenler gördü. Fenerbahçe’nin en gerisi ile en ilerisi arasındaki mesafe hiçbir dakika 45-50 metreye çıkmadı. 30-35 metrede kaldı. Madem bunu Inter takımına bile yapıyorsunuz, diğer zamanlar niye yapmıyorsunuz? Bence, dün geceki maçtan sonra sebebi basit, açıkça görülüyor. Cennetlik canlarını cehenneme sokmak istemiyorlar.

Hakemlik dersi

Aslında bu tip maçlara Türkiye Ligi’nde bazı hakemleri alıp Futbol Federasyonu’nun getirmesi lazım, maçı seyrettirmesi lazım. Bundan güzel ders alamazlar. Öyle veya böyle hakem maçın tek hakimi ve otoritesiydi. Hiçbir zaman yalaklık yapmadı yalama da olmadı. Gaddar da değildi.

F.Bahçe seyircisine bir sorum var; Sen Şampiyonlar ligi’nde oynuyorsun, G.Saray kupa ikide. Hala daha ayağa kalkmayan Cimbomlu olsun diye ona laf atıyorsun. Sen daha üst yerde mücadele ediyorsun ama farkında değilsin. Rakibini yüceltiyorsun. Bunlar ince işlerdir. Cin gibi olacaksın. Ama geçtiğimiz yıllarda G.Saraylılar da aynı şekilde F.Bahçelilere yapıyordu. Bu demektir ki, nerde olduklarının farkında değillerdir.

NOT: Dün gece Türk futbolu açısından her şey güzeldi. Bir tek şey hariç, atılan golden sonra koca statta bir tane kendini bilmez meşale yaktı. Demek ki, kendini bilmez bir kişi koca stattaki havayı bozabiliyor. Aslında onu tespit edip, Fenerbahçe Kulübü’nün onu en az 5-10 yıl onu stada sokmaması gerekir ki, ders olsun.
Yazının Devamını Oku

Başbakan futbolu kendine bağlasın

19 Eylül 2007
RESMİ sitelerde hakemlere hakaretler yağıyor ama benim hakemim kafasını kaldıramıyor. Niye? Kaldıramaz, çünkü federasyon hakemine sahip çıkmıyor. Merkez Hakem Kurulu derseniz, ortalarda yok. Pazar günü Galatasaray-Konyaspor maçından sonra Konya Başkanı ve yöneticiler sahanın ortasından soyunma odasına sohbet ederek gittiler. Neler söylediler bilmiyorum.

Gazeteleri açıyorum, Sinan Engin hakemin soyunma odasına girmiş, hesap sormuş. Trabzon’da Sivas maçından sonra hakemin soyunma odasında bir ben yokum. Programım olmasa belki ben de girebilirdim. Hakemin soyunma odası dingonun ahırı mı? Hakemin soyunma odası, Futbol Federasyonu’nun şerefi, haysiyeti, namusu. Hakemin yatak odası. Siz insanların evlerine bile giremezsiniz, kanunen yasaktır. Yatak odasının kapısına ulaşamazsınız. Ama Türkiye’de hakemin soyunma odasına herkes girer. Hatta ben Futbol Federasyonu’nun yerinde olsam, hakemlerin soyunma odalarını yedek kulübelerinin yanına yaparım, etrafına da duvar örmem, camdan yaparım. Hakemin ne yaptığını açık açık herkes görsün diye. Çünkü iş o hale geldi.

Kamyonun freni boşaldı

Kamyonun freni boşaldı, hala gidiyor, önlem yok. Milli Takım Kaptanı kolunu bir yerlere iteliyor, Milli Takım Teknik Direktörü mezar kazıp adam gömüyor, Futbol Federasyonu Başkanı ortalarda yok. Spor Bakanı’nın da gücü yetmeyecek. Yine Başbakan lazım. Bence bu işin en doğrusu, Başbakan’ın futbolu kendine bağlaması. Öyle yapılırsa kesinlikle futbol doğru yola girer. Bir düşünün bakalım...

Ahbap-çavuş ilişkisi

BİRİ geliyor biri gidiyor, işler hala vıcık vıcık... Türkiye’de yukarıda bazı şeyler oluyor, sonradan o makamlarda değişiklikler yapılıyor; "Daha iyi olur, düzelir" diyorsunuz, daha kötü oluyor. Maalesef ama maalesef çıkar ilişkileri ülke menfaatlerinden daha önemli.

Hani şu meşhur Dünya Kupası Kore gezisi var ya... Hani şu saltanat gezisi... Herkesin hanımının, çoluğunun çocuğunun masraflarının Futbol Federasyonu tarafından karşılandığı, hatta bazılarının özel suit odalarda kaldığı saltanat gezisi... Siz buna Sadabat da diyebilirsiniz...

Başbakanlık Teftiş Kurulu bu geziye soruşturma açtı ve geziye Futbol Federasyonu kasasından gidenlere zimmet çıkarıldı; paraların iade edilmesi istendi. Sonunda ne oldu biliyor musunuz? Şu anda spora bakan sayın Başbakan Yardımcısı Murat Başesgioğlu, iki oğluyla beraber o suit odalarda kalan özel Türk vatandaşı idi. Ve Başesgioğlu, iki oğlunun masraflarını Başbakanlık’a ödemeye mecbur. Yani, şu gözüküyor, şu andaki Sayın Bakan ile Haluk Ulusoy yıllar öncesinden ahbap-çavuş ilişkisi içinde. Peki o zaman kim halledecek bu işleri? Veya nasıl olacak?

Hakemlerin yatak odası

BEŞİKTAŞ Kulübü dilekçe vermiş; Ankaraspor maçının tekrarı için. Neden olmasın? Bu Futbol Federasyonu’nda her şey olur. Hatta aynı maç 3-4 defa bile oynanabilir. Çünkü federasyon, işi sulandıra sulandıra muazzam bir hale getiriyor.

Bakınız, Trabzonspor-Sivasspor maçı tribünden atlayan seyircilerin sahaya girip Sivassporlu futbolcuları dövmeleri yüzünden, yani fiili müdahaleden dolayı yarıda kaldı. Hakem maçı tatil etti, soyunma odasına gitti. Altını çizerek söylüyorum; hakem kendi soyunma odasına gitti. Yani, yatak odasına. Yani, Futbol Federasyonu’nun şerefinin, haysiyetinin, her şeyinin sorulduğu odaya. Sonra neler oldu? Takriben bu maçın üzerinden 1.5 ay geçti, hala net karar verilmiş değil. Neymiş efendim, hakem demiş ki. Demiş ki diyorum... "Tekrar sahaya çıkarsam bu sefer 5-6 Sivaslı futbolcuyu oyundan atmak zorunda kalacağım."

Yahu beyler, bu maç neden ve ne zaman yarım kaldı? Hangi saniyede yarım kaldı? Seyircilerin sahaya girip ilk yumruğu veya yumrukları vurduğu an... Bu andan sonrakilerin hepsi hikaye. Maç orada bitti.

Kimse hesap sormaz

Şimdi ben size bir misal vereceğim... Ceza alanı içinde bir defans oyuncusu rakip hücumcuya yumruk attı. O pozisyonun hemen üstüne, bu sefer forvet döndü, defans oyuncusuna yumruk attı. Hakem ne karar verecek; önce penaltıyı verecek, sonra yumruk atan defans oyuncusunu oyundan atacak. Öteki de attığına göre ona da kırmızı kart gösterecek ama o penaltı mutlaka atılacak. Buna benzer bir olay yaşandı Trabzonspor-Sivasspor maçında. Ama, birileri memnun edilecek, birilerine beyaz gül atılacak, diğerleri de fazla sıkışmasın diye onlara da çiçek gönderilecek, aradan 1.5 ay geçecek ve maçın ne olacağı hala belli olmayacak... İşte en büyük rezillik burada. Bundan da kimse hesap soramayacak. Kim kimden hesap sorabilir ki? Bozacının şahidi şıracı.

Kuzu postuna bürünmüş kurtlar

BU alemde kimsenin kimseden farkı yok. Herkes oynuyor. Alayı kuzu postuna bürünmüş kurt. Hatırlarsınız, Aykut Kocaman bir tarihte Konyaspor’u çalıştırıyordu. Konya’daki maçta Anelka kalecinin koluna vurarak bir gol attı. O maçtan sonra Aykut, "Ben bu işten iğreniyorum. Bu işi bırakacağım. Bu rezalet devam ederse bu işi yapmanın bir anlamı yok" diyordu. Ama üç gündür bakıyorum, kendi lehine olunca Aykut’tan tıs yok. Ya o gün söylediklerini unuttu ya da bugün o günü aklına getirmek istemiyor. Aynen Beşiktaş Başkanı’nın söylediği gibi.... Ben ne maçlar hatırlıyorum, siyah beyazlıların yüzde yüz hakem hatalarıyla kazandığı... Ama şimdi başkan, yumruğu masaya vuruyor. Ama o kadar çok masaya yumruk vuran var ki, ortalık toz duman. Ben kimin vurduğunu görmüyorum. Allah’tan masa sağlammış. Veya vuranlar yalandan vuruyorlar.

Adem olmadan git...

HİLMİ ağabey! 25 yıldır 7 kere gittin, 8 kere geldin. Süleyman Demirel’in rekorlarını parçaladın, elinden aldın. "Türk hakemliği nasıl?" dersen, Müslüm Baba’nın şarkısı gibi; "Paramparça." Seni de badem yaptılar. N’olursun yakında Adem olmadan git. Çünkü görüntü o yönde.
Yazının Devamını Oku

F.Bahçe'yi ıslıklasınlar!

16 Eylül 2007
BENCE maçın ana fikri şu... Stat hoparlöründen bir görevli, Rize kalecisinin aut atışlarını ağırlaştırdığında ’ıslıklayın’ komutu geliyor. Yani hazretleri, maçın ağırlığını, maçın temposuzluğunu Rize kalecisine bağlamış. Eğer o, aut atışlarını çabuk kullanırsa, maç çabuk oynanacak! Aslında o görevlinin ’çabuk oynayın’ diye F.Bahçe takımını ıslıklattırması lazım. Sarı lacivertli oyuncular 8-10 pas yapıyorlar ya enlemesine, ya da geriye. 10 pas sonunda gittikleri mesafe ileri değil. Ya aynı yerde kalıyorlar, ya geride. Gene en ileri ile en arkasının arası açık. Çünkü yiyecekleri bir kontratakta çabuk değiller. Bir tane kontratak yediler, o da gol oldu.

Özellikle F.Bahçe’ye karşı takımların tek santrfor oynamaları gerekir. Çünkü o tek santrforu üç veya dört kişi tutuyor veya bekçilik ediyor. Ya da refakat ediyorlar. Rakibe kesinlikle baskı ve pres yapmıyorlar. Rize takımına 3-4 dakika baskı yaptılar, Karadenizlilerin eli ayağı tutuştu, bütün topları Fener’e verdiler. Ama Fener’de bunu uzun vadeye yayacak güç yok. Böyle olunca F.Bahçe forvetleri hücuma çıkarken topu hep sırtları rakip kaleye dönük alıyorlar. Çabuk oynamadıkları için hep rakibin kucağında kalıyorlar.

Lugano kuralları bilmiyor

Tabii, F.Bahçeli futbolcuların kapasitesi ve kalitesi belli. Bazıları var, yalnızca defans yapıyor. Bazıları yalnız top geldiği zaman onu kullanmaya kalkıyor. Onun için de zaten bu futbolcular Avrupa’da iş yapmadıkları için Türkiye’ye geliyorlar. Yani bisiklete binerken ciklet çiğneyemiyorlar.

Lugano Uruguay Milli Takımı’nın kaptanı. Rakip kaleye şut atıyor, iki Rizeli ofsayt. Hareketliler, top kaleciye gidiyor ama Lugano öfkeli. 1 no’lu yardımcıya isyan ediyor. Neden? Çünkü Lugano değişen oyun kurallarını bilmiyor. Ama mutlak mukaveleyi sağlam yapmıştır. Kaleci Volkan’a tavsiyem; -belki kızacaktır ama olsun- bir futbol takımında en fazla terleyen ve yorulan oyuncu kalecidir. Neden? Top rakipte, kendi arkadaşlarında iken veya kaleye uzaklığı ve açısına göre yer tutması lazım. O ne yapıyor? Top sahanın neresinde olursa olsun, altıpas çizgisinde bir metre üzerinde elini beline koyup seyrediyor. Dün yanımdaki arkadaşlara en az 10 defa gösterdim. Bilmiyorum Musa bu pozisyonları çekebildi mi?

F.Bahçe’nin stadı güzel. Seyirci de iyi. Takımını teşvik ediyor. Pankartlar da güzel. Yalnız içlerinden bir tanesi dikkatimi çekti. Tam basın tribününün karşısında, "Tekirdağ holigans" yazıyor. Hani holiganları yok edecektik. Ama pankartları gözümüzün içinde.

F.Bahçeliler, bu tip maçlardan sonra "Kötü oynayıp puan kaybetmemiz iyi oldu. Avrupa maçlarında başarılı oluyoruz" diyorlar. Ama bu sefer oynayacakları takım İnter. Hem de 8 eksikle geliyorlarmış. Bence daha da kötü. Oynayamayanların hırsı, takıma girme isteği daha tehlikelidir.
Yazının Devamını Oku

Terim bunu hep yapıyor

14 Eylül 2007
EĞER Macaristan maçını kaybetseydik, bu yazıyı yazmak çok kolaydı. Ama kazandığımız zaman iğneyi kendimize batırmazsak, kendimizi eleştirmezsek, ondan sonra ne batırırsanız batırın fayda etmez. İstanbul Üniversitesi Rektörü sevgili Mesut Parlak’ın makam odasına giderseniz, mükemmel bir resim görürsünüz. Rica ettim, Parlak o resimden bir adet de bana verdi. Resimde, zamanın İstanbul Üniversitesi Rektörü kürsüye oturmuş, karşısında oturarak onu dinleyen talebeler, kürsünün sol arka tarafında elleri önde, kafası yere doğru bakarak saygı ile dersi dinleyen biri daha var.

Bilin bakalım kim?

Mustafa Kemal Atatürk...

Yıllar geçmiş, bu sefer bizim Milli Takım Teknik Direktörümüz bazı cümleler söylüyor. O resim ile teknik direktörümüzün cümlelerini yan yana getirin sonuca çok çabuk varırsınız.

Milli maçtan önce Hakan Şükür beyanat veriyor, "Beni eleştirmeyin Allah’ın gücüne gider." Bu cümleyi peygamber efendimizin bile söyleyeceğini tahmin etmiyorum.

İsviçre ile İsviçre’de oynuyoruz. Hakem bize kıyak bile yapıyor. İsviçre seyircisinin sadece bir terbiyesizliği var. O da çok az bir kısımdan gelen İstiklal Marşımız’a yönelik ıslık sesleri.

Döndük İstanbul’a, rövanş maçına... Rezaleti tezgahladık. Futbolculuk hayatı pırıl pırıl geçen Şifo Mehmet nasıl bir dolmuşa gelmişse rakip oyuncuyu kovaladı. Tünelde İsviçreli futbolcunun kasıklarına tekme attık. Adam günlerce kan işedi. 6 maç ceza yedik. Sonra el etek öptük, cezayı 3’e indirdik.

Macar maçında gol attık, takım kaptanı Emre döndü basın tribününe, kol gibi kol gösterdi.

Bu yetmemiş olacak ki, ikinci golde de kol şovunu sürdürdü.

Hepsinde aynı isim var

Herhalde dikkatinizi çekiyordur. Bütün bu olayların maalesef hepsinde Milli Takım Teknik Direktörü var.

Hırslı olmak güzel bir şey... Kazanmakta... Tavla oynarsın, kazanamazsan masayı ısırırsın, o da güzel.

Ama Milli Takım Teknik Direktörü, yani İmam olarak önce sen dikkat edeceksin ki, cemaat işin içine etmesin.

Futbol Federasyonu maçtan iki gün önce bir bildiri yayınladı ve kamuoyunu uyardı; "Aman dikkat.. Macar maçında olaylara sebebiyet vermeyelim. Ceza alırsak çok ağır olur."

Ey Futbol Federasyonu, İsviçre maçındaki olayları çıkaran ve Türkiye Cumhuriyeti’ni dünyaya rezil eden Fenerbahçe Stadı’ndaki seyirciler değil ki... Niye onları uyarıyorsunuz?.

O MÜTHİŞ organizasyonu kimler yapmışsa siz onları uyarın...

Ayrıca bu bildiriyi yayınlamak da çok tehlikeli.. Seyircinin aklında bir şey yokken maç ters gider hedef göstermek gibi bir şey.. Yani ateşle oynuyorsunuz..

Sevgili Fatih Terim. Türk Milli Takımı’nın başarılı olmasını yalnız sen değil, hepimiz gönülden istiyoruz. Ama sen maalesef zaman zaman basın ile futbolcuları ateşleyerek onları karşı karşıya getiriyor ve futbolcularını bu yolla motive etmeye çalışıyorsun. Bunu zaman zaman Galatasaray’da da yaptın.

Eski bir sistemdir. Bazen başarılı olursun. Ama ters teperse... İşte o zaman sonun olur. Futbol maçları her zaman oynanacak. Hiç bitmeyecek. Ömür biter maç bitmez. Sevgili Fatih, yeter ki karşılıklı sevgileri saygıları bitirtme.

NOT 1: Fatih hoca, futbolda intikam, kin, nefret, mezar kazmak, kan kusmak, düşmanlık yoktur. Bizim faaliyet gösterdiğimiz yerler futbol sahaları. Mezarlıklar değil. Misal, önceki gün iyisiyle kötüsüyle, futboluyla İnönü Stadı’ndaydık. Zincirlikuyu Mezarlığı’nda değil.

NOT 2: Türk Milli Takımı Kaptanı Emre’nin gösterdiği kolu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları hak etti mi, etmedi mi? Sonucunu hep birlikte göreceğiz.

NOT 3: Emre’nin bu hareketine ceza verilmeyecekse, o zaman Nouma sormaz mı; "Benim günahım neydi?" diye.
Yazının Devamını Oku