Erman Toroğlu

Beşiktaş seviliyor

25 Mayıs 2009
İKİ taraf da gergin... Ama ilk 45 dakika Beşiktaş sahada hiç yok. Her yönüyle Galatasaray oynuyor... Galatasaray kaçırıyor... Galatasaray atıyor, ama Beşiktaş ilk yarıyı 1-0 galip bitiriyor. İlk yarının özeti bu. Çünkü Kewell inanılmaz kaçırıyor... Baros topu uzun atıyor, Sabri kaçırıyor... Mehmet Topal vuruyor kendi kalesine, Beşiktaş galip. Tello orta alanda maçın kahramanı olmak istiyor, kendi şahsi becerisiyle pozisyona giriyor, pas vereceğine şut deniyor. İlk yarı Galatasaray sahaya hakim istediği gibi top gezdiriyor. Oyunu istediği gibi yönlendiriyor, Galatasaray belki bu sezonun en iyi futbolunu oynuyor. Beşiktaş da bu sezon oynadıklarının en kötülerinden birini.

İkinci yarı Yusuf giriyor... Galatasaray orta alanda hakim olduğu için Yusuf’un girmesi sarı kırmızılılara avantaj gibi geliyor. Ama Yusuf yürüye yürüye o golü atınca, yine ibre Beşiktaş’a dönüyor. Bu golde de Mehmet Topal var. Top dönüyor, dolaşıyor çarpıyor, kaleye giriyor. Bu sene top da Beşiktaş’ı seviyor, yukarıdaki de.

Özlediğimiz lig

İkinci yarı fazla bir değişiklik yok. Beşiktaş yine gergin. Burada futbolcu için zor olan şu; sen sahada mücadele ediyorsun ama öbür statlardan gelecek haberlerle maçın altında eziliyorsun. Aslında seyirci için güzel bir lig, ama gelin siz onu bir de teknik adamlara ve futbolculara sorun.

Hakem Mustafa Kamil Abitoğlu genelde iyi maç yönetti, ama yine Türk hakemliğinin sıkıntısı ile karşı karşıya geldi. Eğer sarı kartları göstermeye başladıysan, aynı pozisyonlarda kırmızıya dönüştüreceksin. Döndüremiyorsan, ya ilk gösterdiğin sarı yanlıştır, ya da ikinci gösteremediğin sarıdan kırmızı yanlıştır. Dün akşam bunu iki pozisyonda Abitoğlu yaşadı. Ama hakem otoritesi olarak, tavrıyla, kişiliğiyle bence sınıfı geçti. En büyük hatası aynen Bünyamin Gezer gibi oyunun içine giriyor. Futbolcunun hareket alanını ve görüşünü engelliyor. Bu da önemli bir eksiklik. Çünkü Türk futbolunda, bırakın Türkiye’de Avrupa’da bile pozisyonun gol olmasına sebep olan hakemlerimiz vardı.

Öyle veya böyle, hatasıyla sevabıyla güzel bir lig yaşıyoruz. Daha da önemlisi namuslu bir lig yaşıyoruz. Bence altı çizilecek nokta. Yıllarca özlemişiz.
Yazının Devamını Oku

Hakeden güldü

21 Mayıs 2009
MAÇA Bodrum’dan kalktım başlama saatinden bir saat önce geldim. UEFA Akredite Merkezi’ni sordum. Dört görevli ayrı yerleri işaret ettiler. Gittim, bulamadım. Sonra beşinciye sordum, sağolsun bana yardım etti. Elimde taşıdığım çantayı da aldı, 5-6 numaralı merdivenlerden çıkarttı. Girişi çadır olan şeref tribününün yanına çıktık. Orada iki arkadaşa rastladım. Sponsorlardan aldıkları üç bilet varmış, biri gelmemiş onların yanında izledim finali.

Akreditasyon Merkezi’ni sorarken UEFA’dan görevli olanlar vardı. Onlar da aşağı ve yukarı gibi bilmedikleri yerleri işaret ediyorlardı.

Maç başladı. Yarım saat geçti, bir saat geçti, uzatmaya girdik. Maçın sağından, solundan bakıyorum. Üstünden ve altından bakıyorum. Bu geldiğim maç "Kupa 2’nin finali mi?" diyorum. Oynanan futbolu hiç bir şeye benzetemiyorum. Beğenmediğimiz ligimizdeki çok maç bundan daha kaliteli oynanıyor. Aslında, Şampiyonlar Ligi dünyanın en iyi organizasyonu. Bence, Dünya Kupaları’ndan da kaliteli bir organizasyon. Oynanan maçlar da üst düzey. Ama Kupa 2 için bunları söylemek mümkün değil.

Lucescu’nun takımı daha çabuk oyunculardan kurulu. Alman ekibi ekip olarak çok güçlü görünüyor. Ama, top kullanmada Ukrayna takımı daha estetik ve daha çabuk. Nitekim Bremen’in defansının arasına atılan toplar bütün defansın çökmesine sebep oluyor. Ve tek topla gol pozisyonuna giriyorlar. Ukrayna ekibinin attığı iki gol de böyle. Kaçırdıkları da var.

Yanımdaki bir seyirci dedi ki, "Lucescu, ekmek kızartma makinası gibi. Bir, iki, üç" "Nasıl yani?" dedim, "Gol atınca defansa çekilir, ihtiyacı varsa çıkar, yine gol bulursa defansa çekilir" dedi. Ama ben aynı fikirde değilim. Bir futbol takımının öncelikle çok iyi defans yapması lazım. Yiyeceğin bir gol, iki gol atmanı gerektiriyor. Onun için de arkanı sağlam tutacaksın.

Buralarda olmalıydık

UEFA finalinde bu kalitede iki takımı görünce, insan, "Bizim ligimizden neden bir takım yok" diye üzülüyor. Kesinlikle buralarda oynarız ama futbolu bilen, futbolun gereğini yapan, sabırlı olan, akıllı yöneticilerle. Günlük yaşayanlarla, futbolcu menajerlerinin kucağına oturanlarla değil. Onlara teslim olanlarla değil. Maçın hakemi hiç zorlanmadı. Kartlarda cimri davrandı ama uzatmalarda 119. dakikada atılan Bremen golü bence faul değildi. Yani hakem kesinlikle maça tesir etti.

Lucescu’nun takımı futbolun inceliklerini daha iyi yapıyordu, futbolu daha bir güzel oynuyordu. Bremen fiziğe dayalı bir takım. Lucescu’nun kazanması bence haklıydı. Zaten öyle de oldu. Herhalde Lucescu, geçmişteki Galatasaray yönetimine ve Beşiktaş yönetimine bundan daha güzel bir cevap veremezdi.

Yazının Devamını Oku

Düdük ve eşcinsellik arasındaki ince çizgi

20 Mayıs 2009
Numune Hastanesi’ne gittim, ’Homoseksüel miyim, değil miyim’ diye rapor alayım dedim. Bana 20 sene böyle bağırdılar. Doktor arkadaşıma, ’Beni bir muayene eder misin? Bunu doktor raporu ile belgeleyip, gazetede yayımlayacağım. Ben böyle bir adam değilim. Bana haksız yere bağırıyorlar. Bunu ispat için buraya geldim’ dedim." Üstteki satırların sahibi eski FIFA kokartlı hakem Serdar Çakman. Bu açıklamayı 14 yıl önce 36. dakikada kendisine "İ... hakem" denildiği için 1994-95 sezonunda Kocaelispor-Samsunspor arasında oynanan Türkiye Kupası çeyrek final maçını yarıda bıraktıktan sonra yapıyor. Ve diyor ki Çakman sonrasında, "Oğlum bu /images/100/0x0/55ea6df3f018fbb8f87f5c3etezahürattan çok etkilendiği için avukat oldu. Onun için ben de hakemliği bırakıp, düdüğümü o zamanki Futbol Federasyonu duvarına astım."

Hakemlerin baskısı

Bitmedi sevgili okuyucular. Aynı Serdar Çakman, Faal Futbol Hakemleri Derneği Başkanı iken, kendisinin önderliğinde Ferhan Şensoy'un yönetmenliğini yaptığı bir reklam filminde rol alan homoseksüel görünümlü hakemin görüntüleri yüzünden, diğer hakemlerin genel isteği ve baskısı doğrultusunda Şensoy’u mahkemeye verdi. Tam bu aşamada birkaç televizyon kanalı da bana geldi. Onlara şunları söyledim: "Hakemlerin, Ferhan Şensoy'u mahkemeye verme olayı yanlış. Bu bir espridir, olabilir. Ama, bunun aksini mahkemeye verirlerse neyi ispat etmek isterler o anlaşılmaz. Herkes kendinin ne olduğunu biliyor. Birşeyleri ispat etmeye gerek yok."

Ve Neyzen Tevfik'in şu şiiriyle noktaladım lafımı: "İnsanoğlu tuhaftır her lafı kaldırmaz. İ... dersin bozulur, yaparsın aldırmaz."

Bunun üzerine hakemler mahkeme olayından vazgeçti. Hatta sonraki günlerde gördüğüm Ferhan Şensoy bana, "Teşekkür ederim hocam. Sayende olaylar kapandı. Yoksa iş uzayacaktı" dedi.

Tezahüratlar değişecek

Yani aradan 14 sene geçti. Günümüzde gay, homoseksüel ve eşcinsel bir hakem artık futbol sahalarımızda görev yapabilecek. Bakıyorum, meclisimiz dahil herkes buna sıcak bakıyor. Olabilir, herkesin cinsel tercihi kendini bağlar. Bunların bir kısmı tescillidir. Yani, heyet raporu vardır. Bir kısmı gizlidir. Tescilli olanlar, yani heyet raporundan geçemeyenler askerlik yapamazlar. Geçmeden askerlik yapanlar var mıdır? Bence vardır.

Şimdi gelelim sadede. Hakem bir maç idare ediyor. O hakeme tribünleri dolduran 35 bin kişi bağırıyor "İ..." diye. Futbol Federasyonu yönetmeliğine göre o bağıran seyirci, ceza heyetine gidiyor, ceza yiyor. Neden? Çünkü, Türk Ceza Kanunu'na göre bu kelimeyi kullanamıyorsunuz. Ama seyirci, "Homoseksüel hakem", "Gay hakem" ve "Eşcinsel hakem" diye bağırırsa ceza veremiyorsunuz.

Mesela hırsıza, "Bu adam hırsız" diyemiyorsunuz. "Hırsızlıktan dolayı bu adam ceza yemişti" diyorsunuz. "Or...." diyemiyorsunuz, "Hayat kadını" diyorsunuz. Veya eskiden hukukumuzda "Karı-koca" kelimesi varken şimdi o kalktı, "Eş" kelimesi geldi. Tamam da ineğin de eşi var, öküzün de. "Karı-koca" dediğiniz zaman cümle tamam. Sorun yok. "Bu karı" dediğiniz zaman ceza var. Sebebi de o. Yani artık hakemlikte homoseksüel, gay ve eşcinsel hakem tescillendi. TSE damgası gibi hakemler böyle anılabilirler. Kimse kusura bakmasın. Türkçe de bir atasözü vardır, çok var da hepsi aynı değerde. Bir adama 40 kere bir şey dersen o olurmuş. 40 bin kişi her hafta bunu söylüyor. Bence, böyle olmakta geç bile kaldılar.

Size bir ufak ayrıntı daha. Kusura bakmayın ben gay, homoseksüel ve eşcinsel hakemi kabul etmiyorum. Bu işi yapmasınlar. "Utanıyorum" diyorlar, "Mahvoluyorum" diyorlar ama televizyonlara çıkıp, arz-ı endam ediyorlar. O da ayrı bir olay.

İsmini değiştirirdim

Geçenlerde Maraton'da bir şey söyledim. Bodrum'da, Denizciler Birliği lokalinde bir garson arkadaş, çalışıyor. İsmi Mehmet, soyadı Yumşak. (Yumuşak değil.) Herkes, "Mehmet bana iki çay getir" demiyor. "Yumşak iki çay getirsene" diyor. O da "Hemen" diyor. Tepki göstermeye hakkı yok. Pekala bu arkadaşın adı "Mehmet" olacağına "Satılmış" olsaydı. Yani, "Satılmış Yumşak". (Türkçe'de Satılmış adında çok arkadaş var. Hepsi de pırıl pırıllar. Benim de bu isimli arkadaşım var.) Ama ben hakemlikten bahsediyorum. Bu isimle hakem olmak isteseydi bir kişi ve ben de MHK'da görev yapsaydım, onun adını değiştirmeden hakem yapmazdım. Bu da benim mantığım. Fenerbahçe-Galatasaray derbisi var. Hakemi de Satılmış Yumşak. Hadi idare etsene o maçı göreyim seni. Yumuşak mısın, sert misin, görelim. Bazı ahkam kesenler öyle işkembeyi kübradan atmasınlar. Dışarıdan konuşmak kolay. İçine girin de öyle bakın aleme.

NOT: Dünya'nın hiçbir yerinde Türkiye'de olduğu gibi hakeme, "İ..." diye bağırmıyorlar. Bizde bağırıyorlar. Mutlaka bunun bir sebebi vardır. Ne dersiniz?

Federasyon'a helal olsun...

TFF 2. Lig Yükselme Grubu'nda 10 Mayıs pazar günü oynanan olaylı Van Belediye-Eyüpspor maçı hakkında Futbol Federasyonu tarihi bir karar aldı. Bu karar bence Türk futbolu için bir devrimdir. Çünkü bundan sonraki maçlar için de örnek olacak bir karardır.

Yarın bir gün Fenerbahçe-Galatasaray derbisinde de veya Gaziantepspor-Bursaspor maçında da aynı olaylar olursa, karşılaşma bitse dahi yani 90 dakika tamamlansa da artık hiçbir kulüp kendini kurtaramaz.

Bakınız, Van'da oynanan olaylı mücadeledeki iki temsilciden biri olayların hiçbirini raporuna yazmıyor. Diğeri yarım yamalak yazıyor. Fiili harekete maruz kalan hakem ve dördüncü hakem de raporlarına olayları yazmıyorlar.

Denildi ki, "Futbolcuların itfaiye aracına sığındığını soyunma odasına giden hakemler görmedi. Onun için de hiçbir şey yapılamaz." Hakemler kendilerine yapılan fiili hareketleri raporlarına yazmadılar, soyunma odalarına gitseler ne olacak, gitmeseler ne?

Futbol Federasyonu ne yaptı? Önemli olan buydu. Maçın görüntülerini istedi. Maçın temsilcilerini ve dört hakemi uçak biletlerini göndererek acele İzmir'e getirtti. Hepsini tek tek bir odaya aldı, hepsini sorguladı. Görüntüleri de ortaya koydu ve kararını verdi.

Yıllardır ama yıllardır yapılamayan buydu. Benim futbolculuk ve hakemlik dönemlerim oldu, bugünlere geldik böyle bir olayı ilk defa görüyorum. Helal olsun Futbol Federasyonu'na. Demek ki bundan sonra artık olaylar eskisi gibi gitmeyecek.

Burada ikinci çok önemli bir nokta var. Maçın hakemi ile dördüncü hakemi ve temsilcileri. Herhalde onlar da artık yaptıkları işe veda edeceklerdir. Doğrusu da budur. Yani, hata yapan cezasını çekecektir. Mağdur olan da yırtacaktır. Bundan sonra da bu örneklemeyle Türkiye'de çok şey değişecektir. Buna canı gönülden inanıyorum ve Futbol Federasyonu'nu bir kez daha tebrik ediyorum.

NOT: Bundan böyle, olaylı maçtan bir gün sonra Van da yayınlanan gazetenin 9 sütuna attığı manşet gerçek olmayacak. Neydi bu başlık, hatırlayalım: "Zorla güzellik olur."

İzmir'in Süper Lig’deki gururu Göztepe olacak...

YILLARDIR İzmir'den bir takım Süper Lig'de boy göstermiyor. Karşıyaka ve Altay ikisi de köklü camialar. Ama maddi sıkıntı içindeler. Niye? Bir türlü sistemlerini oturtamıyorlar. Çıksalar ne olur Süper Lig'e? Zorlanırlar. Ama geçen hafta İzmir'e gittiğimde şahit olduğum bir tablo var.

Bu iki kulübün arkasından Göztepe geliyor. Göreceksiniz Göztepe, Süper Lig'e kısa sürede yükselecek ve hem kalıcı olacak hem de şampiyonlukta iddialı. İnşallah yanılmam.

Süper Lig'e seyircili takımlar gelsin. Şehir takımları gelsin. Çünkü seyircisiz maraton olmuyor. Tuzu biberi olmayan yemek gibi önümüze koyuyorlar maçları. Örnekleri belli. Aslında Ankara'dan da İstanbul'dan da bu kadar çok takım olması bence gereksiz. Ama bu da istekle olmuyor. Top oynayıp, maç yapılarak sahada herşey neticeleniyor.

Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener için "O, İzmirli. Ya Karşıyaka, ya Altay Süper Lig'e gelir" diyorlardı. N'oldu? Bunları kimler söyledi? Hep göbeğinden konuşanlar söyledi. Mahmut Özgener öyle ufak hesapların adamı degildir. İşte herşey ortada.

Katil taksileri, emniyet müdürleri yok etmeli

GEÇEN hafta Habertürk'te Saba Tümer'e eski futbolcu arkadaşlarla beraber konuk olduk. 400 yataklı, 200'ü zihinsel, 200'ü de bedensel engellilere ait olacak bir rehabilitasyon merkezinin yapımı için arz-ı endam ettik. Faydalı şeyler de oldu. Ankara Emniyet Müdürü Ercüment Yılmaz da telefonla bağlanmak istemiş, ama bir türlü bağlanamamış.

"Çok faydalı bir iş yaptınız, helal olsun" dedi sonradan görüştüğümde. Daha da önemlisi, "Hocam, sizin yazdığınız ve söylediğiniz ticari sarı taksilerin koltuk başlıksız olanlarını artık Ankara'da gezdirmeyeceğiz" diye ekledi.

Ben bunlara "Katil taksiler" diyordum. Onlar da kendi çıkardıkları gazetelerinde bana hakaret ediyorlardı. Ercüment müdüre teşekkür ediyorum. Bu kadar insanın hayatını ve sağlığını düşündüğü için. Aynı duyarlılığı İstanbul, İzmir ve diğer illerimizin Emniyet Müdürleri'nden de bekliyorum. Bu koltuk başlıksız katil taksiler yüzünden insanlar hayatını kaybediyor. Niçin? Taksi sahibi ile şöförler birkaç kuruş fazla kazanacak diye.

Ne ses var, ne nefes!..

ÜÇ hafta önce hem Hürriyet'teki köşemde hem de Maraton'da Türk futbolu için inanılmaz önemli bir olaydan bahsetmiştim. İstanbul'daki statlarda yani Süper Lig'de mücadele eden takımların evlerinde bazı özel odaların olduğunu, bu odaların ne o hafta gelen Futbol Federasyonu görevlilerine, ne de polislere gösterilmediğini söylemiştim.

Bu odaların, bu kilitli kapılar ardındaki odaların anahtarları kimlerde? Bu odalara kimler, girip çıkıyor? Bu odalara girip çıkanların, yetkileri o kulüplerde nerelerdedir? Yetkileri var mıdır, yoksa yok mudur? O günden beri ne ses var, ne de bir nefes. Sonra da diyoruz ki "Statlarda anarşi kol geziyor." Ne kolu, statlarda anarşi maçlardan önce kol bastı oynuyor.

Beyoğlu tinercileri

BEYOĞLU artık eski Beyoğlu değil. Her köşeden bir turist çıkıyor. Ama, inanılmaz derecede her köşe başından tinerci de çıkmaya başladı. Bazen bunlara önlem alınıyor ama çok zaman da cirit atıyorlar. Bu pislikleri Beyoğlu'ndan temizleyin.


Korkmayalım, yürüyelim

EMNİYET Genel Müdürlüğü'nden Asayiş Şube Müdürü birkaç gün önce beni aradı. Benim statlarda resmi polis yerine, özel güvenlikçilerin görev alması konusundaki ısrarım için teşekkür etti.

Ve şu bilgileri verdi: "Kesinlikle statlarda özel güvenlikçiler görev almalılar. Hocam, polisin Türkiye Cumhuriyeti'ne maliyeti 4 bin lira. Ama özel güvenlikçinin maliyeti bin 200 veya bin 300 lira. Neden benim maliyeti yüksek polisim gitsin o maçlarda kulüplere hizmet etsin. Sizin de dediğiniz gibi bankalar, devlet dairelerinin hepsi özel güvenliğe geçti. Biz polis olarak özel güvenlikçi yetiştirmek için son derece hassasiyetle hareket ediyoruz. Bu işin de takipçisi olacağız."

Ben de sonuna kadar aynı fikirdeyim. Korkmayacağız, yürüyeceğiz. Neymiş bu iş Türkiye'de olmazmış. Neymiş, Türkiye müsait değilmiş. Katılmıyorum. Bir yerlerden başlayıp, yürümemiz gerektiğine inanıyorum.
Yazının Devamını Oku

Fazla hırs iyi değil

18 Mayıs 2009
ANKARAGÜCÜ-Beşiktaş maçında sonucu kadro farkı belirledi. Piyasada kalmış, kullanma tarihleri geçmiş veya başka takımların bıraktıkları sorunlu oyuncuları kadrosuna katarak idare etmeye kalkan Ankaragücü, Beşiktaş’a 3-1 yeniliyor. Bu da çok doğal. Maalesef bu işleri yapanlar da öne birilerini koyup, geçici olarak perdenin arkasına kaçıyorlar. Yani herkesi aptal, kendilerini akıllı zannediyorlar. Eğer Ankaragücü düşerse güya onlar yetkili olmayacaklar. Yani yersen.

Beşiktaş istediği şekilde oynadı. Mustafa Denizli, Yusuf’a fazla sabretti. Bu oyuncu iyi oynamayınca Tello’ya fazla yük bindi. O da çabuk yoruldu. Bu kez Mustafa ikisini beraber oyundan aldı.

Ankaragücü’ne şans iki yan toptan geldi. Ancak, kaleye vurmak daha kolayken topu dışarı attılar. Sebebi basit; gerginlik. Normal bir maçta olsa tık diye dokunurlar, gol yaparlardı. Ankaragücü, Beşiktaş’a göre daha stresliydi. Mustafa Denizli, geldiği günden itibaren yedek kulübesini çok iyi kullandı. Belki oyuncu değiştirme hataları yaptı ama her futbolcuya şans vererek, özellikle de sarı kart cezası sınırındaki oyuncularını iyi kullandı. Onların cezalı olup oynamadığı maçlarda yokluklarını hissettirmedi. 19 Mayıs Stadı’nın zemini yeşil tamam da futbol için iyi bir zemin değil. Sıcakta ayrı bir dert, soğukta ayrı.

Mazereti yok

Hakem Tolga Özkalfa iyi maç yönetti. Bir tek Ceyhun’a arkadan yapılan bir harekette avantaja uyup geri dönüp faulü verebilirdi. Böyle bir maçta o kadar da hata olur. Ama Ceyhun’u anlamak mümkün değil. Yılların profesyoneli neredeyse hakemlere ’beni at’ diye yalvarıyor. Geçen maç da yırttı, bu maç da. 90 dakikaya şöyle bir genelde baktığımızda Beşiktaş daha kontrollü, daha şuurlu oynadı. Ankaragücü zaman zaman baskı kurmasına rağmen kontrollü değildi. Zaten fazla hırslanmak da iyi değil. O zaman da istediğini yapamazsın.
Beşiktaş için bazı şeyler maruz gözükebilir. Üç önce Türkiye Kupası finali oynamış bir takım hem de İzmir’de ve sıcak havada. Üç gün sonra zorlu bir lig maçına çıkıyor. Ankaragücü’nün böyle bir mazereti yok.

Ankaragücü’nün kaçırdığı goller için "Allah da Beşiktaş’ı istiyor" diyenler olabilir. Ama Allah çalışana yardım eder yatana değil. Veya aklı şeytanlıklara çalışanlara değil, daha bir dürüst hareket edenlere...
Yazının Devamını Oku

İlahi adalet

14 Mayıs 2009
BU maç iki yönden bazı şeyleri net gösterdi. 1-Fenerbahçe şanslı bir takım. Aragones’le bu işin olmayacağı, seneye yeni bir teknik direktörün gerekli olduğu gözüktü. Eğer Fenerbahçe bu kupayı alsaydı kafada soru işaretleri kalacaktı. 2-Beşiktaş’ın bu maçı Mustafa Denizli’nin doğru oyuncu tercihi, akıllı oyun planı, kendi istediklerini futbolcuların sahaya yansıtmasıyla çatır çatır alması. Ama bu maçta bir de ilahi adalet var. Bu adalet bazen geç geliyor ama geldi mi tam geliyor.

Fenerbahçe takımını Türkiye’de tek bir yerli teknik direktör şampiyon yaptı. O da Mustafa Denizli idi. Sarı lacivertliler, onun dışında hep ithal teknik direktörlerle şampiyon oldu. Bu şampiyonluktan sonra Aziz Yıldırım, "Ne var yani bizi Mustafa Denizli mi şampiyon yaptı?" demişti.

Hatta sonradan çok tartışılan o meşhur Samsun maçının çok değişik yorumlanmasıyla, Mustafa Denizli’nin başarısı gölgelenmeye kalkışılmıştı. Dün gece bunların hepsi temizlendi.

Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe Yönetimi, iktidarlarına devam etmek için hata yaptıkları Aragones’in kellesini alarak devam edeceklerdir. Yani günah keçisi belli. Kendilerini kurtaracaklardır.

Beşiktaş, evirdi çevirdi, Fenerbahçe’yi yendi. "Volkan Demirel neden oynamadı?", "Alex-Emre ikilisi Fenerbahçe’nin hızını kesti." "Semih kafadan oynasaydı, Güiza ile beraber etkili olurlardı" gibi "halamın bıyıkları olsaydı amcam olurdu" sonucuna gelirdik.

Kartondan kupa

Beşiktaş ve Mustafa Denizli, Fenerbahçe ve Aragones’e göre dersine çok daha iyi çalışmış, maçı da öyle kazandılar. Maçın gidişatına baktığımızda Aragones bir hamle yapsa sanki Mustafa Denizli iki hamle yapacak gibiydi. Yedek kulübelerine baktığınızda bile maçın sonucunu çözebilecektiniz. İnsanın aklına şu da geliyor. Demek ki, Aragones gitmek istemiş. Mustafa da bir sene daha Beşiktaş’ta çalışmak istiyor.

Beşiktaş takımında aksayan oyuncu bulabilir miyim diye bakıyorum. Yok. Fenerbahçe takımında iyi oynayan var mı diye bakıyorum. Biraz Deivid mücadele ediyor, ikinci isimde zorlanıyorum. Bu iş ara gazıyla da olmuyor, Aragones’le de. Yalnız dün Kordon’da otururken bitişik masada hangi takımı tuttuğunu bilmediğim bir şahıs enterasan bir şey söyledi. Dedi ki: "Erman Hocam akşam oynanacak maçtan sonra Ertuğrul Özkök, herhalde Fenerbahçeli taraftarlar için bir güzellik yapacaktır." "Nedir?" dedim. "Sarı lacivertli taraftarlara pazar günü Hürriyet’in bir armağanı olarak kartondan birer kupa hediye edebilir, 26 yılın hatırası olarak" dedi. İnce bir espriydi.

Hakem Bünyamin Gezer için "dün gece sahanın en iyisi" diye yazacaktım. Ama Güiza kendini atıp penaltıyı alınca ben de Gezer’i bu cümleden dışarı attım.
Yazının Devamını Oku

Zorla güzellik olmaz

13 Mayıs 2009
ADAMIN biri bir akşam üstü barına gidiyor. Bir iki duble birşey içecek sonra oradan da yemeğe, belki eğlenceye devam edecek. Barda güzel bir bayan var. Yandan bakıyor, bayandan bir hareket yok. Fakat delikanlı ısrarlı... Bayanı gözüne kestirmiş eyleme devam ediyor.

Biraz konuşuyorlar. Bayan gene ‘hayır’ diyor. Bunun üzerine çevresine güvenen, ekonomik yapısına güvenen, devletteki ağırlığına güvenen, bu erkek kardeşimiz bayanın zorla elinden tutarak bardan çıkarıyor, arabasına bindirerek bilinmeyen ıssız, ucra bir köşeye götürüyor... Ama kendisinin bildiği...

Ve bu bayanla beraber oluyorlar. Yani bayan bunu istemiyor. Zorla beraber oluyorlar. Size bu hikayeyi niye yazdım?

Pazar günü oynanan Van Belediye-Eyüpspor maçından sonra, yani Pazertesi günü, Van’da yayınlanan mahalli gazetenin 8 sütün manşeti şu: “Zorla güzellik olur.”

İki temsilci iki hakem

Şimdi size yazının başında anlattığım bu hikaye ile Van Belediye-Eyüpspor maçı arasındaki farkı söyler misiniz. Çünkü bu başlığı atan Van gazetesi. Peki, bu maçta olan olayları bir vatandaş olarak ben nereden bileceğim. Maç naklen yayında değil. Amatör kameraların çektiği görüntüler var. Maçı seyredemiyorsunuz. Bu maçta görevli, Futbol Federasyonu’nun kendi adına görevlendirdiği iki temsilci var. Birisi İzmir bölgesinden emekli bankacı İsmail Yergeç. Diğeri Ankara bölgesinden emniyette görevli Halis Özgül.

Bu iki görevli arkadaşımız Futbol Federasyonu adına bunları gözleyecekler ve tarafsız bir biçimde sonuna kadar yazacaklar. Maçın gözlemcisi, benim için önemli değil. Çünkü o hakemi gözlüyor, hakem hakkındaki fikirlerini yazıyor. Bu maçtaki olayları iki temsilciden ayrı, hakemin ve dördüncü hakemin de ayrıntılı bir biçimde raporlarına yazması lazım. İşin ilginç bir yanı daha var. Bu maçtaki yardımcı hakemlerden bir tanesi, şu anda MHK’de görev yapan Galip Bitigel’in oğlu. (Yani Merkez Hakem Komitesi, hakemin resmi raporu olmasa bile MHK’deki babası oğlundan gayri resmi de olsa, doğru bilgileri alabilir)  Burada dört tane şahsın raporu çok önemli; iki temsilci,  hakem ve dördüncü hakem. Buraya kadar yazdıklarımız aydınlatıcı bilgiler. Şimdi sadede gelelim. Önce hakemden başlayayım.

Ya hortum hareketlenseydi

Ey Çetin Topuz  ve dördüncü hakem. Herhangi bir hakemin, maçı yarıda kesmek için fiili tecavüze mi maruz kalması lazım. Veya o Eyüpsporlu futbolcuların sığındığı o itfaiye hortumuyla dayak mı yemesi lazım. Allah’tan

Yazının Devamını Oku

Kadro farkı

10 Mayıs 2009
CAN derdinde olmak başka, rahat oynamak başka. Sivasspor, Beşiktaş ve Büyükşehir Belediyespor ölüm kalım savaşında. İkisi şampiyonluk, üçüncüsü düşmeme derdinde. Ligin rahat takımlarından Ankaraspor’da görüntü lay lay lom. Böyle olunca da Beşiktaş’ın işi daha kolay oldu. Sivasspor kötü oynadı, tamam. Ama adamların üç tane topu direkten döndü. Sivasspor’un böyle bir netice alacağı kestiriliyordu. Çünkü teknik direktörleri Bülent Uygun, tuhaf tuhaf konuşmalara başladı. Futbolcular gereksiz demeçler verdiler. Sonunda olacağı buydu. Bence şampiyonlukları gitti. Sivasspor şimdi ikinciliği korumaya çalışacak.

Sivaspor harcanan paralara ve yapılan transferlere göre bence başarılı oldu. Ancak şampiyon olmak için daha farklı futbolcular lazım. Mesela Mehmet Yıldız. Kaç haftadır yürümüyor, sen hala ısrar ediyorsun. Tabiri caizse son 6-7 haftadır takımın el freni oldu. Ama "takımın kaptanı", "oynatmaya mecburum" diyorsan ve onun yerine adam bulamıyorsan o zaman bu sonuçlar normal olur.

Sivas havlu attı

Bu sene yukarıdaki ve aşağıdaki bütün takımlar kaçan puanlara yanıyorlar ama her takım puan kaçırdı. Mesela Sivasspor kendi sahasında ilk defa yeniliyor. Ama öyle bir maçta yenildi ki, bir yerde havlu attı. Çünkü bunun moral motivasyonu da büyük yıkıntı getirir.

Bakın bu yıla kadar herkes küçük takımlar için "şampiyon yapmazlar" diyorlardı. Ama bu sene görüldü ki, bu mantık işlemiyor. Neden? Çünkü Sivasspor futbol oynayarak bir yerlere geldi. Futbol oynamayarak da uzaklaştı. Takımlar rakiplerle mücadele etmeye ve futbol oynamaya başlayınca, maçlar tıkır tıkır oynanıyor. Böyle olunca da hakemler de devreden çıkıyorlar. Öyle veya böyle belki kalite olarak düşük ama heyecan olarak iyi bir lig geçiriyoruz. Özellikle de bu sene lig hakemler açısından namuslu oynanıyor. Hatalar mı? Köküne kadar var. Ama ne art niyet var, ne de para pul?

Beşiktaş daha kaliteli

Siyah beyazlılar geçen hafta Fenerbahçe mağlubiyetinin travmasını bu maçta üzerlerinden attılar. Hem de bu sefer Sivasspor kendini travmaya soktu. Ama dünkü Sivas’a ve dünkü Beşiktaş’a baktıktan sonra bu Beşiktaş şampiyonluğu Sivas’a göre daha bir hak etti diyorsun. Çünkü sahaya yayılışları, tempoları, istekleri Sivas’a göre çok daha iyiydi. Dahası Sivasspor kadrosuna göre Beşiktaş’ın kadrosu daha kaliteli kumaşlardan kurulu. Haliyle bunun da sebebi para. Ama bu sonuçlardan sonra da herkes kaderine razı olacak. Ve hatayı kendinde arayacak.
Yazının Devamını Oku

UEFA’nın statüsü belli

6 Mayıs 2009
GAZETELERDE değişik yorumlar, televizyonlarda değişik yorumlar yapılıyor. Herkesin de kafası karışıyor. Beşiktaş ligi bir veya iki bitirirse otomatik olarak Fenerbahçe Avrupa Ligi’ne gider mi, yoksa lig sıralamasındaki duruma göre mi, bir takım Avrupa’ya gider... Bu tartışılıyor.

UEFA’nın bu konudaki yaptırımı belli. Yani, bizim Futbol Federasyonu’nun yorum hakkı yok. Şu görüntüye göre eğer Beşiktaş bir veya ikinci sırada olursa Fenerbahçe kesin olarak Avrupa Kupaları’na gidecek. Ama nasıl gidecek? Eğer Türkiye Kupası’nı alırsa bir tane ön eleme oynayacak. Hayır, mağlup olarak giderse o zaman en alttan başlayacak. Şu anda UEFA bu sıralamayı açıklayamadığı için iki mi, yoksa üç ön eleme mi oynayacak bu belli değil Fenerbahçe’nin. Durum gayet net bir şekilde budur.

 

Ne yani maçı verecek miydik?

 

PAZAR akşamı Sivassporlu Murat Erdoğan ile Hayrettin inanılmaz yorumlar yaptılar. Tabiri caizse ayaklarına kurşun sıktılar. Bence, Sivasspor’un başarısını küçük düşürdüler. Hiç gereği yoktu. Sivasspor’un başkalarının hediye edeceği puanlara ihtiyacı yok ki. Şu ana kadar çatır çatır oynayarak buralara geldi. İnanamadım. Ama, şimdi size bir başka olay anlatacağım. Bir varmış bir yokmuş zamanında değil. Yakın zamanda yaşanan bir olay, yani herkesin hatırlayacağı bir olay. Galatasaray-Trabzonspor ile oynuyor. Trabzon ile Fenerbahçe de şampiyonluk için çekişiyorlar. Galatasaray, Trabzon’u bu çok önemli ortamda 4-2 yeniyor. Ve bir yönde Fener’in şampiyonluğuna çalışıyor. O senede Fener de Denizli’yi yenerek, açık farkla

şampiyon oluyor. Ve bu 4-2’lik Galatasaray-Trabzonspor maçında sarı kırmızılı takımın gollerini ise, Necati Ateş (2), Suat Usta ve Murat Erdoğan kaydediyor.

Yani şu anda Sivasspor’da oynayan Murat Erdoğan atıyor. Galatasaray takımının formasını giyiyor. Maçtan sonra Gökdeniz TV kameralarına şu cümleyi söylüyor: “Bugün 4-1 yenildik. Galatasaray’da çok iyi oynadı. O da tamam. Ama inşallah bir gün biz de Galatasaray şampiyonluğa giderken bir maça rast geliriz“ diyor. Bunun üzerine G.Saraylı ve golü atan Murat Erdoğan da, “Ne yani maçı verecek miydik. Çıktık çatır çatır oynadık. Bize yakışan da buydu” diyor. Sevgili okuyucular sizce bu konuda daha fazla yorum yapmaya gerek var mı... Bence yok, ne derseniz!!!

 

Yazının Devamını Oku