Düdük ve eşcinsellik arasındaki ince çizgi

Numune Hastanesi’ne gittim, ’Homoseksüel miyim, değil miyim’ diye rapor alayım dedim. Bana 20 sene böyle bağırdılar. Doktor arkadaşıma, ’Beni bir muayene eder misin? Bunu doktor raporu ile belgeleyip, gazetede yayımlayacağım. Ben böyle bir adam değilim. Bana haksız yere bağırıyorlar. Bunu ispat için buraya geldim’ dedim."

Üstteki satırların sahibi eski FIFA kokartlı hakem Serdar Çakman. Bu açıklamayı 14 yıl önce 36. dakikada kendisine "İ... hakem" denildiği için 1994-95 sezonunda Kocaelispor-Samsunspor arasında oynanan Türkiye Kupası çeyrek final maçını yarıda bıraktıktan sonra yapıyor. Ve diyor ki Çakman sonrasında, "Oğlum bu /images/100/0x0/55ea6df3f018fbb8f87f5c3etezahürattan çok etkilendiği için avukat oldu. Onun için ben de hakemliği bırakıp, düdüğümü o zamanki Futbol Federasyonu duvarına astım."

Hakemlerin baskısı

Bitmedi sevgili okuyucular. Aynı Serdar Çakman, Faal Futbol Hakemleri Derneği Başkanı iken, kendisinin önderliğinde Ferhan Şensoy'un yönetmenliğini yaptığı bir reklam filminde rol alan homoseksüel görünümlü hakemin görüntüleri yüzünden, diğer hakemlerin genel isteği ve baskısı doğrultusunda Şensoy’u mahkemeye verdi. Tam bu aşamada birkaç televizyon kanalı da bana geldi. Onlara şunları söyledim: "Hakemlerin, Ferhan Şensoy'u mahkemeye verme olayı yanlış. Bu bir espridir, olabilir. Ama, bunun aksini mahkemeye verirlerse neyi ispat etmek isterler o anlaşılmaz. Herkes kendinin ne olduğunu biliyor. Birşeyleri ispat etmeye gerek yok."

Ve Neyzen Tevfik'in şu şiiriyle noktaladım lafımı: "İnsanoğlu tuhaftır her lafı kaldırmaz. İ... dersin bozulur, yaparsın aldırmaz."

Bunun üzerine hakemler mahkeme olayından vazgeçti. Hatta sonraki günlerde gördüğüm Ferhan Şensoy bana, "Teşekkür ederim hocam. Sayende olaylar kapandı. Yoksa iş uzayacaktı" dedi.

Tezahüratlar değişecek

Yani aradan 14 sene geçti. Günümüzde gay, homoseksüel ve eşcinsel bir hakem artık futbol sahalarımızda görev yapabilecek. Bakıyorum, meclisimiz dahil herkes buna sıcak bakıyor. Olabilir, herkesin cinsel tercihi kendini bağlar. Bunların bir kısmı tescillidir. Yani, heyet raporu vardır. Bir kısmı gizlidir. Tescilli olanlar, yani heyet raporundan geçemeyenler askerlik yapamazlar. Geçmeden askerlik yapanlar var mıdır? Bence vardır.

Şimdi gelelim sadede. Hakem bir maç idare ediyor. O hakeme tribünleri dolduran 35 bin kişi bağırıyor "İ..." diye. Futbol Federasyonu yönetmeliğine göre o bağıran seyirci, ceza heyetine gidiyor, ceza yiyor. Neden? Çünkü, Türk Ceza Kanunu'na göre bu kelimeyi kullanamıyorsunuz. Ama seyirci, "Homoseksüel hakem", "Gay hakem" ve "Eşcinsel hakem" diye bağırırsa ceza veremiyorsunuz.

Mesela hırsıza, "Bu adam hırsız" diyemiyorsunuz. "Hırsızlıktan dolayı bu adam ceza yemişti" diyorsunuz. "Or...." diyemiyorsunuz, "Hayat kadını" diyorsunuz. Veya eskiden hukukumuzda "Karı-koca" kelimesi varken şimdi o kalktı, "Eş" kelimesi geldi. Tamam da ineğin de eşi var, öküzün de. "Karı-koca" dediğiniz zaman cümle tamam. Sorun yok. "Bu karı" dediğiniz zaman ceza var. Sebebi de o. Yani artık hakemlikte homoseksüel, gay ve eşcinsel hakem tescillendi. TSE damgası gibi hakemler böyle anılabilirler. Kimse kusura bakmasın. Türkçe de bir atasözü vardır, çok var da hepsi aynı değerde. Bir adama 40 kere bir şey dersen o olurmuş. 40 bin kişi her hafta bunu söylüyor. Bence, böyle olmakta geç bile kaldılar.

Size bir ufak ayrıntı daha. Kusura bakmayın ben gay, homoseksüel ve eşcinsel hakemi kabul etmiyorum. Bu işi yapmasınlar. "Utanıyorum" diyorlar, "Mahvoluyorum" diyorlar ama televizyonlara çıkıp, arz-ı endam ediyorlar. O da ayrı bir olay.

İsmini değiştirirdim

Geçenlerde Maraton'da bir şey söyledim. Bodrum'da, Denizciler Birliği lokalinde bir garson arkadaş, çalışıyor. İsmi Mehmet, soyadı Yumşak. (Yumuşak değil.) Herkes, "Mehmet bana iki çay getir" demiyor. "Yumşak iki çay getirsene" diyor. O da "Hemen" diyor. Tepki göstermeye hakkı yok. Pekala bu arkadaşın adı "Mehmet" olacağına "Satılmış" olsaydı. Yani, "Satılmış Yumşak". (Türkçe'de Satılmış adında çok arkadaş var. Hepsi de pırıl pırıllar. Benim de bu isimli arkadaşım var.) Ama ben hakemlikten bahsediyorum. Bu isimle hakem olmak isteseydi bir kişi ve ben de MHK'da görev yapsaydım, onun adını değiştirmeden hakem yapmazdım. Bu da benim mantığım. Fenerbahçe-Galatasaray derbisi var. Hakemi de Satılmış Yumşak. Hadi idare etsene o maçı göreyim seni. Yumuşak mısın, sert misin, görelim. Bazı ahkam kesenler öyle işkembeyi kübradan atmasınlar. Dışarıdan konuşmak kolay. İçine girin de öyle bakın aleme.

NOT: Dünya'nın hiçbir yerinde Türkiye'de olduğu gibi hakeme, "İ..." diye bağırmıyorlar. Bizde bağırıyorlar. Mutlaka bunun bir sebebi vardır. Ne dersiniz?

Federasyon'a helal olsun...

TFF 2. Lig Yükselme Grubu'nda 10 Mayıs pazar günü oynanan olaylı Van Belediye-Eyüpspor maçı hakkında Futbol Federasyonu tarihi bir karar aldı. Bu karar bence Türk futbolu için bir devrimdir. Çünkü bundan sonraki maçlar için de örnek olacak bir karardır.

Yarın bir gün Fenerbahçe-Galatasaray derbisinde de veya Gaziantepspor-Bursaspor maçında da aynı olaylar olursa, karşılaşma bitse dahi yani 90 dakika tamamlansa da artık hiçbir kulüp kendini kurtaramaz.

Bakınız, Van'da oynanan olaylı mücadeledeki iki temsilciden biri olayların hiçbirini raporuna yazmıyor. Diğeri yarım yamalak yazıyor. Fiili harekete maruz kalan hakem ve dördüncü hakem de raporlarına olayları yazmıyorlar.

Denildi ki, "Futbolcuların itfaiye aracına sığındığını soyunma odasına giden hakemler görmedi. Onun için de hiçbir şey yapılamaz." Hakemler kendilerine yapılan fiili hareketleri raporlarına yazmadılar, soyunma odalarına gitseler ne olacak, gitmeseler ne?

Futbol Federasyonu ne yaptı? Önemli olan buydu. Maçın görüntülerini istedi. Maçın temsilcilerini ve dört hakemi uçak biletlerini göndererek acele İzmir'e getirtti. Hepsini tek tek bir odaya aldı, hepsini sorguladı. Görüntüleri de ortaya koydu ve kararını verdi.

Yıllardır ama yıllardır yapılamayan buydu. Benim futbolculuk ve hakemlik dönemlerim oldu, bugünlere geldik böyle bir olayı ilk defa görüyorum. Helal olsun Futbol Federasyonu'na. Demek ki bundan sonra artık olaylar eskisi gibi gitmeyecek.

Burada ikinci çok önemli bir nokta var. Maçın hakemi ile dördüncü hakemi ve temsilcileri. Herhalde onlar da artık yaptıkları işe veda edeceklerdir. Doğrusu da budur. Yani, hata yapan cezasını çekecektir. Mağdur olan da yırtacaktır. Bundan sonra da bu örneklemeyle Türkiye'de çok şey değişecektir. Buna canı gönülden inanıyorum ve Futbol Federasyonu'nu bir kez daha tebrik ediyorum.

NOT: Bundan böyle, olaylı maçtan bir gün sonra Van da yayınlanan gazetenin 9 sütuna attığı manşet gerçek olmayacak. Neydi bu başlık, hatırlayalım: "Zorla güzellik olur."

İzmir'in Süper Lig’deki gururu Göztepe olacak...

YILLARDIR İzmir'den bir takım Süper Lig'de boy göstermiyor. Karşıyaka ve Altay ikisi de köklü camialar. Ama maddi sıkıntı içindeler. Niye? Bir türlü sistemlerini oturtamıyorlar. Çıksalar ne olur Süper Lig'e? Zorlanırlar. Ama geçen hafta İzmir'e gittiğimde şahit olduğum bir tablo var.

Bu iki kulübün arkasından Göztepe geliyor. Göreceksiniz Göztepe, Süper Lig'e kısa sürede yükselecek ve hem kalıcı olacak hem de şampiyonlukta iddialı. İnşallah yanılmam.

Süper Lig'e seyircili takımlar gelsin. Şehir takımları gelsin. Çünkü seyircisiz maraton olmuyor. Tuzu biberi olmayan yemek gibi önümüze koyuyorlar maçları. Örnekleri belli. Aslında Ankara'dan da İstanbul'dan da bu kadar çok takım olması bence gereksiz. Ama bu da istekle olmuyor. Top oynayıp, maç yapılarak sahada herşey neticeleniyor.

Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener için "O, İzmirli. Ya Karşıyaka, ya Altay Süper Lig'e gelir" diyorlardı. N'oldu? Bunları kimler söyledi? Hep göbeğinden konuşanlar söyledi. Mahmut Özgener öyle ufak hesapların adamı degildir. İşte herşey ortada.

Katil taksileri, emniyet müdürleri yok etmeli

GEÇEN hafta Habertürk'te Saba Tümer'e eski futbolcu arkadaşlarla beraber konuk olduk. 400 yataklı, 200'ü zihinsel, 200'ü de bedensel engellilere ait olacak bir rehabilitasyon merkezinin yapımı için arz-ı endam ettik. Faydalı şeyler de oldu. Ankara Emniyet Müdürü Ercüment Yılmaz da telefonla bağlanmak istemiş, ama bir türlü bağlanamamış.

"Çok faydalı bir iş yaptınız, helal olsun" dedi sonradan görüştüğümde. Daha da önemlisi, "Hocam, sizin yazdığınız ve söylediğiniz ticari sarı taksilerin koltuk başlıksız olanlarını artık Ankara'da gezdirmeyeceğiz" diye ekledi.

Ben bunlara "Katil taksiler" diyordum. Onlar da kendi çıkardıkları gazetelerinde bana hakaret ediyorlardı. Ercüment müdüre teşekkür ediyorum. Bu kadar insanın hayatını ve sağlığını düşündüğü için. Aynı duyarlılığı İstanbul, İzmir ve diğer illerimizin Emniyet Müdürleri'nden de bekliyorum. Bu koltuk başlıksız katil taksiler yüzünden insanlar hayatını kaybediyor. Niçin? Taksi sahibi ile şöförler birkaç kuruş fazla kazanacak diye.

Ne ses var, ne nefes!..

ÜÇ hafta önce hem Hürriyet'teki köşemde hem de Maraton'da Türk futbolu için inanılmaz önemli bir olaydan bahsetmiştim. İstanbul'daki statlarda yani Süper Lig'de mücadele eden takımların evlerinde bazı özel odaların olduğunu, bu odaların ne o hafta gelen Futbol Federasyonu görevlilerine, ne de polislere gösterilmediğini söylemiştim.

Bu odaların, bu kilitli kapılar ardındaki odaların anahtarları kimlerde? Bu odalara kimler, girip çıkıyor? Bu odalara girip çıkanların, yetkileri o kulüplerde nerelerdedir? Yetkileri var mıdır, yoksa yok mudur? O günden beri ne ses var, ne de bir nefes. Sonra da diyoruz ki "Statlarda anarşi kol geziyor." Ne kolu, statlarda anarşi maçlardan önce kol bastı oynuyor.

Beyoğlu tinercileri

BEYOĞLU artık eski Beyoğlu değil. Her köşeden bir turist çıkıyor. Ama, inanılmaz derecede her köşe başından tinerci de çıkmaya başladı. Bazen bunlara önlem alınıyor ama çok zaman da cirit atıyorlar. Bu pislikleri Beyoğlu'ndan temizleyin.


Korkmayalım, yürüyelim

EMNİYET Genel Müdürlüğü'nden Asayiş Şube Müdürü birkaç gün önce beni aradı. Benim statlarda resmi polis yerine, özel güvenlikçilerin görev alması konusundaki ısrarım için teşekkür etti.

Ve şu bilgileri verdi: "Kesinlikle statlarda özel güvenlikçiler görev almalılar. Hocam, polisin Türkiye Cumhuriyeti'ne maliyeti 4 bin lira. Ama özel güvenlikçinin maliyeti bin 200 veya bin 300 lira. Neden benim maliyeti yüksek polisim gitsin o maçlarda kulüplere hizmet etsin. Sizin de dediğiniz gibi bankalar, devlet dairelerinin hepsi özel güvenliğe geçti. Biz polis olarak özel güvenlikçi yetiştirmek için son derece hassasiyetle hareket ediyoruz. Bu işin de takipçisi olacağız."

Ben de sonuna kadar aynı fikirdeyim. Korkmayacağız, yürüyeceğiz. Neymiş bu iş Türkiye'de olmazmış. Neymiş, Türkiye müsait değilmiş. Katılmıyorum. Bir yerlerden başlayıp, yürümemiz gerektiğine inanıyorum.
Yazarın Tüm Yazıları