Erman Toroğlu

Arda Turan’ı yakan Galatasaraylı görevli

12 Ağustos 2009
GEÇEN hafta bu köşede “Hakeme yaklaşan yandı” başlığıyla kocaman, kocaman yazdık. Demek ki sakalımız yokmuş. Galatasaray’ın çiçeği burnunda kaptanı Arda Turan, daha dakika 1, gol bir cezayı yiyecek.

Peki bu noktaya nasıl geliniyor. Aslında acı olan bu. Dünkü yaptığım yorumda, “Ya Federasyon kulüpleri uyarmıyor, ya da kulüpler ve görevliler, görevlerini yapmıyorlar” diye yazmıştım.
Yaptığım araştırmada Arda Turan konusunda ihmali olan şahıs, her kimse maç sabahı yapılan eşgüdüm toplantısına katılan Galatasaraylı görevli. Dördüncü hakemlerin, emniyetten sorumlu kişilerin, maçın temsilcilerinin ve gözlemcinin katıldığı bu eşgüdüm toplantıda en ayrıntılı biçimde Galatasaraylı görevliye olay izah edilmiş. Her kimse o görevli, takımına bunu anlatamamış.
Sahaya çıkmak, kulübede oturmak, endam göstermek, boy göstermek değildir. Oraya çıkacak şahısların öncelikle kuraları çok iyi bilmeleri gerekir. Yoksa, futbolcuları böyle yakarsınız.

10 numara karar

ESKİDEN maçlarda olaylar çıkınca, hakem soyunma odasına gidiyordu. Temsilciler, emniyet görevlileri olayları yatıştırdıktan sonra hakeme bilgi verip, hakemin tekrar sahaya çıkmasını sağlıyorlardı. Yani hakem, kurbanlık kesime giden koyun gibiydi. Futbol Federasyonu özellikle geçen sezon olaylı Van-Eyüp maçından sonra yeni bir karar aldı. Çok da güzel bir karar.
Artık, olay veya olaylar çıktığı an orta hakem, yardımcıları ve dördüncü hakem santra yuvarlağına gelip duracaklar. Zaten sahanın içine oynayan futbolculardan başka yedek futbolcu, teknik adamlar, top toplayıcılar, polisler ve kimse giremeyeceği için hakemler buradan bütün olayları izleyebilecekler. Ondan sonra da kendileri karar verecekler maçın oynanıp, tatil edilmesine. Eğer soyunma odasına giderlerse bir daha da çıkmayacaklar. Orada kalacaklar. Yani maç da yarım kalacak. Bence 10 numara bir karar.
G.Saray kaptanına bak         

Yazının Devamını Oku

Eğitilmemişler

11 Ağustos 2009
FUTBOL Federasyonu yeni sezon öncesi bazı yeni kurallarla ligin startını verdi. Bunlardan biri de maçların bitiş düdüğünden sonra sahaya polisler de olmak üzere hiç kimsenin giremeyecek olmasıydı. Buna yedek oyuncular, teknik direktörler ve saha kenarındaki diğer isimler de dahil edildi. Demek ki bu kural değişikliklerinden kulüplerin haberi yok. Kulüplerin idare mekanizmalarında çalışan görevliler de görevlerini tam yapmıyorlar. Ya da Futbol Federasyonu gerekli ikazları, sezon başında kulüplere yapmadı. Birilerinden, biri hatalı. Futbolcuların eğitilmedikleri de ortada. Taze örnek Gaziantepspor maçındaki Galatasaray kaptanı Arda Turan.
Maç bitti, hakem Bünyamin Gezer’in yanına formasız, ayağında terlikle geldi. Gördüğü sarı kart için itirazını yaptı veya hareketlerinden dolayı özür diledi. Sahaya girdi ve ihlali gerçekleştirdi.
Kara kaplı kitaba göre Arda’ya ceza verilmesi lazım. Kural öyle diyor. Gözlemci, hakemi raporuna yazdığı için Arda konusunda da görüş bildirebilir. Ama özellikle maçın temsilcisinin, Arda’yı rapor etmiş olması lazım ki Federasyon bu konuda bir karar verebilsin.
Yazının Devamını Oku

Aman dikkat!

10 Ağustos 2009
GAZİANTEP’de dün gece maç 2-1 olana kadar hareketli. Ondan sonra durdu. Galatasaray, zaman zaman iyi işler yaptı. Ama, genelde onlar da vasatı geçemediler. Çünkü, Gaziantepspor’da iyi oyuncular var. Ama, hepsi kendine oynuyor. Takım oyunu yok. Kendine oynayınca da rakip kapanıyor. Bu sefer de geriye oynuyorlar. Yani futbolu çabuk oynamıyorlar. Top sürerek, top taşınarak oynanılmaz, pas verilerek futbol oynanır.
Mesela Arda. Öyle yerlerde, akıl almaz toplar atıyor ki. Topla 100 metre depar yapsan onun attığı topun önüne geçemezsin. Niye? Çünkü hiç bir oyuncu topla daha hızlı değil. Arda, topu arkadaşlarının önüne lokum gibi bırakıyor. Onlara da vurmak kalıyor. Birinde Aydın atamadı, ikincisine Nonda attı.
Gaziantepspor, takım olmaya karar verirse çok ekibin başını ağrıtır ama böyle kendilerini göstermeye kalkarlarsa, hikaye olurlar.
Galatasaray’ın kadrosu, Gaziantepspor’a göre daha eksik olmasına rağmen, yardımlaşmaları çok daha iyiydi. Ama Galatasaray’da da bir sorun var. En ileri uçla, en geri arasındaki mesafe zaman zaman çok açık kalıyor. Bu mesafeden Gaziantepspor faydalanamadı. Ağır hareket ettiler. Yarın, çabuk bir takım karşılarına çıkarsa başları çok ağrır.
Bünyamin Gezer kötü maç idare etmedi. Ama öyle iki, üç şey yaptılar ki inanılır gibi değil. Birincisi, 25. dakikada su molası vereceksin diye bir kanun yok. Bir takım hücum ediyor. Hücum sonuçlansın, top taca mı, auta mı çıkacak, faul mü olacak. Ondan sonra oyun durunca molayı verirsin. Adamın avantajını niye kesiyorsun? İkincisi, ihlal nedeniyle çok doğru bir kararla penaltıyı tekrar ettiriyorsun. Ama ikincide de seni sallamıyorlar, gene ceza sahasına giriyorlar. O zaman gene tekrar ettireceksin. Üçüncüsü ve en önemlisi, 5 dakika oynanmayan süreyi göstermişsin. Bu süre içinde Arda oyun alanından çıkarken ağır hareket ediyor. Kaptanlık bandını ağır ağır çıkarıyor, yürüye yürüye de oyun alanının kenarına geliyor. Sen onunla fiziksel temasa giriyorsun. O sinirlenip seni itse veya vursa, kırmızı kartla oyun harici yapacaksın. Olacak iş mi? Bırak, oyuncu ağır hareket ediyorsa sen de ikaz edersin, yarım dakika koyacağına 1.5 dakika oynatırsın. Ama sen bütün bunları yaptıktan sonra Arda’ya da sarı veriyorsun, ondan sonra da maçı 90+5’te bitiriyorsun. Maç idaresinde denizi geçiyorsun, ufak tefek işlerde derede boğuluyorsun. Bir gün başına ters işler gelebilir. Aman dikkat.
Büyük ders olsun
Türk futbolunda, “Marka değeri, marka değeri” diyenler, dün gece Denizli’deki elektrik rezaletinden sonra ne yapacaklar? Türkiye’de özellikle Süper Lig’de hangi statlarda jenaratör denetlemesi yapılıyor? UEFA, elektrik kesintisi tehlikesine karşı, özellikle şehir elektriğiyle bazı maçları oynatmaz. Jeneratörü devreye sokturur, öyle oynatır. En garanti de odur.
Denizli’de elektrikler kesildi. Fenerbahçe’nin de elektriği Denizli elektriğinden farklı değildi. Özelikle elektrik kesintisinden sonra Denizlispor sazı eline aldı ama o dakikalarda bile pozisyon bulan Fenerbahçe’ydi. Sebebi belliydi. Yani Fenerbahçe, fazla sıkmadan aradaki kalite farkıyla maçı rahat rahat kazandı.
Bülent Yıldırım, kendini yere atan Emre’ye sarı kartı gösteremedi ama bir dakika sonra Denizlispor’dan Koffi’ye benzer pozisyonda sarı kartını çıkardı. Hem de rahatlıkla.
Bu maç durduğu süre açısından bundan sonra oynanacak maçlar için de kötü bir örnek oldu. Çünkü, “Hakem böyle durumlarda makul bir süre bekler” denir. Bu makul süre nedir? Ama, bahane de hazır olacak tabi, “Çarşamba günü milli maç var.” Herşeyi kitabına uydurmakta üzerimize yok. Herhalde Futbol Federasyonu’na bu olay büyük bir ders olur ve gece maçı oynanacak bütün statlarda jenaratör denetlemesi umarım bugünden itibaren yapılır.
Bu yazı maçlar televizyondan izlenerek yorumlanmıştır.
Yazının Devamını Oku

O gol de olmasa

8 Ağustos 2009
SEZON başı hazırlıklarında herkes attı, tuttu. Transfer bombaları vardı, takımlar müthiş oynuyorlardı. İnanılmaz hazırlandılar lige. Dörde bölerlerdi, altıyla çarparlardı falan filan... Ama, iş puan mücadelesine gelince kazın ayağı öyle değil.

Sezon başı olmasına rağmen mücadele kötü değildi. Kaliteli futbol var mıydı? Yoktu. Pozisyon var mıydı? Eh işte, yok gibi bir şey. Galip gelmeye mecbur olan takım kim? Beşiktaş. O zaman sahada rakibine bastıra bastıra oyunu kenara açacak, kaleye şut atacak, verkaç yapacak, topa vuracak takım hangisi olmalı? Beşiktaş. Bir tane düzgün vurdular. O da gitti gol oldu. Kaleci hatası var mı? Var.

Maçın en güzel hareketi İbrahim Akın’ın attığı gol. Başlangıcından, bitimine kadar kalite ve kabiliyet akıyor. Şu gerçek de var. Ceza alanı dışında bu hareketleri yaparsanız, sizi ikincide aşağıya indirirler. Ama, İbrahim Akın gibi kabiliyetli adamların, şahsi becerisi yüksek futbolcuların ceza alanı içinde bunları yapmaları gerekir. Nedeni de şu. Sen defans adamına göre daha önce düşünüyorsun. Tabiri caizse bu pozisyonlarda defans, forvet adamına gebedir. Yaptığı her harekete karşılık veremez. Bir yerde durmaya mecburdur. Hareket edemezsin. Kasılırsın. Dün gece de öyle oldu. İbrahim Akın, dört tane üst üste mükemmel hareket yaptı. İlk gelen topu çok zor pozisyonda stop edişinden, gol olana kadar.

Ligin açılış maçında İbrahim Akın’ın golünden başka kayda değer bir şey yoktu.

Karınca gibiler

İstanbul BŞB’nin ne büyük parası var ne de seyircisi. Mütevazi bir takım. Ama karınca gibi çalışıyorlar. Hadlerini biliyorlar.
Şunun da altını çizelim. İstanbul BŞB çok mu iyi top oynadı? Hayır. Beşiktaş kötüydü, İstanbul BŞB fena değil. Peki skor neden böyle oldu?

İki takımın yaptığı transferlere ve yatırıma bakarsanız, dün geceki skor tabelasındaki netice, İstanbul BŞB için başarıdır.
Yazının Devamını Oku

Hakeme yaklaşan yandı

5 Ağustos 2009
HAKEMLİK dönemimden beri en sinirlendiğim şey bitiş düdüğü çaldıktan sonra polislerin veya sivil görevlilerin hakemin yanına gitmesidir. Sanki hakemi koruyacaklar... Hikaye... Kameralara çıkacaklar, boy gösterecekler, tek gaye o.

Oyun sahası içinde hiçkimse hakeme bir şey yapamaz. Hakemi nerede hallederler? Tünele girdikten sonra, soyunma odası koridorlarında. Futbol Federasyonu bu yıl son derece bir karar aldı, maç bitiş düdüğünden sonra sahada oynayan futbolcuların haricinde, yedek oyuncular, teknik adamlar, yöneticiler ve polisler de dahil hiçkimse hakemin yanına gelmeyecek. Çizgiden adımını içeri atan yandı. Bırakın tenkiti, tebrik etmek için bile sahaya giremeyecekler. Giren, Ceza Kurulu’na gidecek. Bence son yıllarda alınan en güzel kararlardan biri bu.

Bir karar daha aldılar ama o tartışılır... Bundan böyle oyundan atılan oyuncu veya teknik adam maçın bitiminden sonra stadı terkedene kadar beyanat veremeyecek. Bence bu yanlış. Adam son derece haksız bir kararla ihraç edilmişse, niye konuşma hakkı vermiyorsunuz? Diyorlar ki; “Bu kararı alarak, oyundan atılan futbolcu veya teknik adamın o sinirle sarfedeceği sözlerle cezasının artmasını engelliyoruz.” Bu işi yapan insanlar oyundan atıldıktan sonra hala kontrolsuz olabiliyorlarsa zaten o işi yapmasınlar. Eğer yapıyorlarsa da o zaman ceza ikiye katlansın, kimseye de kızmasınlar.

Mehmet Topuz’a o parayı vermek büyük hataydı

MEHMET Topuz’u Fenerbahçe Türkiye’de bir yerli futbolcuya verilen en büyük paraya transfer etti. Peki, Daum’un sisteminde Mehmet Topuz’a yer var mı? Eğer Aziz Yıldırım, “Biz bu kadar para verdik, bunu oynatmaya mecbursun” demezse, Daum Mehmet Topuz’u oynatmaz. Veya çok az şans verir... Bakın Fenerbahçe’nin sağ tarafına; Gökhan Gönül, Kazım, Deivid hatta Özer Hurmacı’yı bile orada kullanabilirler. Çünkü bu oyuncuların hepsi aut çizgisine indiklerinde veya daha önceden topu adrese yollayabilen oyuncular. Zaten Daum’un da en büyük özelliği kanat bindirmeleri. Güiza da onun için gol atmaya başladı, ki atmaya da devam edecek. Çünkü Güiza hem kendine hem de arkadaşlarına boş alan yaratan bir futbolcu. Daha da önemlisi, araya atılan toplarla çıkışı da çok iyi. Onun için de Güiza ile Alex bu sene daha bir farklı olacak. Zaten şu kadarcık oynanan maçlarda bile görüntü şekillenmeye başladı. Futbolda tesadüf bir yere kadardır. Bence Mehmet Topuz’a o parayı vermek büyük hataydı.
Bu işten istemeyerek de olsa Beşiktaş karlı çıktı ve direkten döndü. Parası cebinde kaldı.

Alex de Souza’da hem hatice var, hem netice

ALEX’in Türkiye’de altıncı sezonu... Yaptığı işler ortada olmasına rağmen, hala “Alex yararlı mı, zararlı mı” diye tartışanlar, daha da önemlisi “Alex koşmuyor, mücadele etmiyor” diye yazanlar ve konuşanlar var. Ve maalesef bazı eski futbolcular da bu grubun içinde.

Yazının Devamını Oku

Şaşırttılar

3 Ağustos 2009
BU maçı televizyondan seyrederek yorumladım. Kameraların gösterdiği yeri, bir de altta çıkan reklam kuşağından göremediklerim hariç yorumluyorum.

Bir futbol takımını sıhhatli ve doğru yorumlamak için maçı çıplak gözle seyretmek lazım. Mesela kamera topu takip ettiği için siz bir takımda top santrfordayken o araziyi görürsünüz. Ama o sırada takımın defansı ne yapıyordur, onu göremezsiniz. Onun için de televizyondan maç yorumu ne kadar sıhhatli olur?

Bu sene Beşiktaş ve Fenerbahçe için kestirmeden şunları söyleyebiliriz. Fenerbahçe çok çabuk ve iyi hücum edecek. Bence Türkiye liginde gol atmadan bir maçı tamamlayacağını  tahmin etmiyorum. 

Beşiktaş için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Onlar için de gol yemeden bitirebilecekleri maç adedi fazla olabilir. Daha sezonun başındayız. Elinde Holosko gibi bir oyuncu varsa dün geceki Fenerbahçe’nin takım defansı anlayışında bu oyuncuyu kullanmak gerekirdi. Ama Mustafa Denizli buna herhalde gerek görmedi. Nihat’ın ikinci yarı oyuna girmesi bence yanlış. Hem Holosko ile hem Nihat’la başlayacaksın. Nihat’a diyeceksin ki: “Nerede yoruluyorsan orada elini kaldır.  Ne var ne yok oyna.” Yani “nerde trak orda bırak” de. Bence bunlar Denizli’nin dün geceki eksikleri.

Daum daha standart. Yavaş yavaş şablonu oturtuyor. Ve şunu söylüyor:  “Sezon başı mevkilerinin tapusunu alanlar devam ederler. Ama alamayanlar da cefa ve eza çekerler, çok çalışırlar, işleri zor.”  İki takım için de hazırlık devrelerinde çok şeyler yazıldı, çizildi. Birisi parçalıyordu, diğeri dörde katlayıp beşe bölüyordu. Ama dün gece kazın ayağının öyle olmadığını gördük.

Şablonu oturtuyor

Sivok amatörce o penaltıyı yapmasa, büyük ihtimalle maç uzatmaya gidecekti. Aslında dün gece iki takım da birbirinden çekindi. Rahat değillerdi. Çok fazla golü düşünmediler. Yalnız Daum’un oynattığı bu sistemde Güiza çok rahatlayacak ve iyi işler yapacak. Sebebi de Güiza artık forvette tek başına kürek çekmeyecek. Arkadan inanılmaz derecede destek alacak. Hem kendine boş saha yaratıp pozisyonlara girecek, hem de arkadaşlarının yarattığı boş alanlardan bu sefer kendi pozisyonlar bulacak. Geçen sene  sisteme göre bu tek yönlüydü. bu sene çift yönlü oldu. Yani Güiza’nın bu yıl çok verimli olacağı kesin. Ama bu Güzia’dan kaynaklanmayacak, sistemden kaynaklanacak.

Yıldırım dengeyi kuramadı

Beşiktaş hücumda hala sıkıntılı. Holosko, Nobre,  Bobo... Mustafa Denizli bir karar veremezse üçünü de kaybedecek, sonunda takımı da kaybedecek. Eğer dün geceki Beşiktaş, F.Bahçe’nin defans anlayışından faydalanamamışsa Mustafa Denizli dahil futbolcular oturacaklar, sabaha kadar konuşacaklar, “biz nerelerde yanlış yaptık” diye.

Yazının Devamını Oku

Çok zorlanacak

31 Temmuz 2009
DAKİKA 54... Rakip defans santrada, bir Fener hücumcusu var, beş tane de Honvedli. Skor 3-0 ve Fenerbahçe kalesinde Honved belki de maçın en büyük tehlikesini yaratıyor... “Fenerbahçe’nin bu kadar çok gol attığı bir maçta bu cümmeyi yazmanın alemi var mı?” diyenler olabilir. Ama bakın, Emre, Alex, Deivid, Güiza, Kazım, orta sahada oynarken Santos... Bunların hiçbirisi top rakipte ve oyuna çıkarken rakip alanda basmıyorlar veya basamıyorlar. Herkes geri geri oynuyor. Tahmin ediyorum Daum da bunu görmüş olacak ki, arkadaki dörtlünün önüne hiç oynuna girmeyen Cristian’ı koymuş, Emre’yi de onun biraz önünde oynatıyor. Yani iki garanti adam.
Emre dinlenip dinlenip zaman zaman rakip alana girip aralara batıyor. Çok zaman da uzun toplar oynuyor. Böyle bir görüntüde topu iyi kullanan ve çabuk çıkan bir takım, Fenerbahçe’nin arka tarafında özellikle ortasında büyük boşluklar yakalar. Santos’u anlayamadım. Çünkü Carlos çıktıktan sonra esas görevini yapamadı. Cristian düz bir oyuncu. Faydalı, gösterişsiz ama Bilica hücum oynayan Fenerbahçe defansında ne yapar? Bence çok zorlanacak.

Lugano’ya ihtiyaç var

Öyle veya böyle Fenerbahçe’nin Lugano’ya kesinlikle ihtiyacı var. Kazım Kazım A Milli Takım’daki havasını bulmuş. Fenerbahçe geçen seneye oranla daha bir diri. Özellikle de oynama hevesi var. Türkiye ligindeki çok maçı fazla gol attıkları için kazanacaklar. Çünkü kadro da geniş ve özellikle de ayağa topu iyi yapıyorlar. Avrupa’da ne yaparlar? İşleri zor.
Tribünlerde bir şeyler dikkatimi çekti. Belli gruplar kalmamış. Dağınık mı oturdular, dağıtıldılar mı? Yoksa bu maçta mı böylelerdi?
Honved, Türkiye liginde düşmeye oynayabilecek bir takım. Galatasaray’ın dün oynadığı rakibi de aynen öyleydi. Onun için skorlar iyi olduğu zaman eğer hatalarını göremezsen ve telafi edemezsen sonra çok acı çekersin. Mutlak Daum da dün gece gereken dersleri almıştır.

Hemşehrisi Dede’nin sistemi değişince Güiza istediği topları aldı, golleri de buldu.
Yazının Devamını Oku

Arda'yı pamukta büyütmeyin

22 Temmuz 2009
GALATASARAY’dan yılda 1 milyon Euro alan Arda’ya, Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım dört katını teklif edince mi Arda Galatasaray’a kaptan yapıldı? Ve takımın en kıdemlileri Emre Aşık, Sabri, Servet ve Ayhan bu konuda ne diyorlar, onu bilemiyorum.

Kaptanlık farklı bir olaydır. Sahada “Abi” diyeceğin adama kaptanlık yapmaya kalkarsan, sonu ne olur kestirilmez. Gereğinde “Otur lan” diyeceksin. Öyle bir yer gelecek ki, kimse kusura bakmasın, belki bir tane çakacaksın.
Şimdi bazıları, “Olur mu öyle kaptanlık” diyeceklerdir ama maalesef öyle. Olur... Tabii bunu kim yapacak? Caddenin ortasında kadın dövmeyen bir futbolcu, plakasız arabaya binmeyen bir sürücü yapacak! Düşünebiliyor musunuz, plakasız araç kullanıyorsunuz, önünüze bir çocuk çıkıyor, eziyorsunuz ve öldürüyorsunuz. Bu ruhsatsız silahla adam vurmaya eşittir. “Olmaz olmaz” demeyin. Bir olur, ömür boyu temizleyemezsiniz.
Arda, iyi hoş çocuk da köylerde 22 yaşındaki adamın dört tane çocuğu oluyor. Türkiye gerçeğini de unutmayın ve Arda’yı çok da fazla pamukların içinde büyütmeyin.

Bodrum’daki kazık

YILLARDIR yaz aylarını Bodrum’da geçiririm. Allah var, burası bir cennet. Bir gün denize gitmek için Aktur’u seçtim. Bir arkadaşımla birlikte takriben 8 saat hem güneşlendim hem dinlendim. O sıcakta 8 tane 33 santilitre büyüklüğündeki Efes Pilsen biralarından tükettik. Yani en küçüklerinden... Toptan satışta bu biraların tanesi 1 lira 60 kuruş. Biz 8 biranın yanında, akşam üstü 1 adet peynirli simit yedik, 2 de çay içtik. Hesabı istedim; 83 lira geldi.

Toptan alsaydım 45 tane içerdim

Bu 83 liranın 72 lirasını 8 bira tutuyordu. Yani, her bira 9 lira. Ben içimden “Oha” dedim. Çünkü sesli söyleseydim, gözüme bir yumruk yiyebilirdim. Tanesi 1 lira 60 kuruştan 8 biranın bu işletmeye maliyeti 12 lira 80 kuruş. Benim verdiğim para ise 72 lira.

Yazının Devamını Oku