14 Eylül 2003
Son 10 yılın en kötü Galatasaray'ını seyrettim. Bundan daha kötüsü olur mu derseniz, olmaz. Belki Konyaspor 7 kişi kalsaydı veya 6 kişi kalıp, maç devam etmeseydi, o zaman Galatasaray kazanabilirdi. AÇIN kırılma noktası, 70. dakika. G.Saray'ın nadir yakaladığı, onu da Konyaspor defansının yaptığı büyük hata sonrasında yine bir eyyam kararı veren Metin Tokat, Tayfun'a sarı kart gösterdi. Kartının renginin kesin olarak kırmızı olması gerekirdi. Yani, Konyaspor 9 kişi kalacaktı.
Düşünebiliyor musunuz beyler, belki de çok spor yazarı bunu işleyecek. Yani, G.Saray kötü oynadıkça Konya'dan adam eksilsin, gerekirse 7 kişi kalsın ve maçı G.Saray kazansın. Yani G.Saray'ın vahametini siz düşünün. Son 10 yılın en kötü G.Saray'ını seyrettim. Bundan daha kötüsü olur mu? derseniz, olmaz. G.Saray'ın oyun disiplini yok. Belli bir oyun anlayışı yok. Kim nerede belli değil. Resmen bir çorba.
Hakan Şükür'ü bu G.Saray niye aldı? Onun hava hakimiyetinden faydalanacaklardı. Yandan orta gelecekti. Kim atacak onları? Sonlara doğru Fatih, Baliç'i soktu. Ama o Baliç, orta atmayı bıraktı, orta alanın sağına doğru geldi. Deliren Fatih Terim, neredeyse gidip onun boğazını sıkacaktı. ‘‘Git kardeşim, sol dışa’’ diye hala ikaz ediyordu. Bu G.Saray takımı ya fazla antrenman yapmaktan sürantre ya da yapmamaktan. Çünkü, başka izahı yok. Fizik olarak iyi değiller.
Helal sana Adanalı!
Sahada iki Adanalı vardı. Biri Altan, diğeri Hasan Şaş. Allahları var, ikisi de iyi futbolcular. Zaten bu Altan, futbolcu kalitesi olarak Türkiye'de hak ettiği yere gelemedi. Tabii, bunu biraz da kendisine sorsun. Dün gece Konyaspor takımını tıkır tıkır oynatan oydu. G.Saray defansıyla dalga geçti. İstediğini yaptı. Ama hemşehrisi Hasan Şaş gibi aldığı her topu ezmedi. Geçtiği adama üç defa daha çalım atmaya kalkmadı. Gerektiği yerde o çalımı attı, sonra topunu da attı.
Aferin Hüsnü'ye. Nasıl oynanması gerekiyorsa, öyle oynattı. Oyuna çok hücum adamı sokmakla maç alınır diye bir kaide yok. G.Saray son 20 dakika Konya defansının göbeğine dört, hatta beş kişi ile girdi. Zaten Konyaspor'un da istediği o. Ne kadar çok kalabalık olursa, o kadar çok pozisyon olmaz. Ancak, seken top tehlikesi vardır. Onlarda da kaleci Ali Uyanık akıllı hareket etti.
Bir mucize gerekli
Bu G.Saray'dan bu sene ne olur? Çok zor. Belki bir mucize, belki tuhaf bir olay bu sarı kırmızılıları bir yörüngeye sokabilir. İki yıldır bu kadar çok futbolcunun girip çıktığı bu kapıdan, yani deneme tahtası bir G.Saray'dan da belki de fazla şeyler beklemek hayal.
G.Saray takımı mağlup olabilir. Ama mücadele etmemesini, koşmamasını, rakibe ve topa basmamasını anlamak mümkün değil. Tamamen bir emekliler takımı görüntüsünde!
Metin Tokat, verdiği ve vermediği kararlar nedeniyle son derece hatalı bir maç yönetti. Yani kötüydü. G.Saray ondan da kötüydü. Belki Konyaspor 7 kişi kalsaydı veya 6 kişi kalıp, maç devam etmeseydi, o zaman G.Saray kazanabilirdi.
Yazının Devamını Oku 10 Eylül 2003
Adalet Bakanı Sayın <B>Cemil Çiçek</B>... Diyorsunuz ki, <B>‘‘Türk halkı olaylara tavır koymuyor...’’</B> İşte sizin camiadan iki tane örnek... Tıpkı <B>Kayahan</B>'ın şarkısı gibi biri siyah, diğeri beyaz... ANLATACAĞIM konu Kayahan'ın ‘‘Siyah beyaz hikayesi’’ adındaki şarkısı değil. 31 Ağustos Pazar günü TGRT'de ‘‘Başbaşa’’ adlı bir söylesi programında Adalet Bakanı Cemil Çiçek'i dinliyorum...
Allah var, güzel şeyler de söyledi. En güzel söylediği şeylerden biri de ‘‘Türk halkı olaylara tavır koymuyor’’ ifadesiydi.
Bu cümleden aldığım cesaretle 2 Eylül'de, saat 16.00 sularında Ankara Adliyesi'ne gittim. Araya hiç kimseyi sokmadım. Vatandaş Erman olarak nöbetçi savcılık kalemine girdim. ‘‘Savcı bey ile bir işim var’’ dedim, ‘‘Hangisi’’ diye sordular. Sonra da espiri ile ‘‘Dilekçe mi, kelepçe mi?’’ diye devam ettiler. Orada racon böyleymiş...
Güldüm... ‘‘Bir şey danışacağım, herhalde sonunda dilekçe gerekecek’’ diye devam ettim. Elleriyle sol tarafı işaret ettiler. Kapıyı çalıp girdim. Bu savcı beyin yanında eskiden Sabah Gazetesi'nden tanıdığım oturan bir arkadaşım vardı. Daha ‘‘merhaba’’ demeden, ‘‘Çık dışarıya’’ diye bir cümleyle karşılaştım. ‘‘Sayın savcı bir derdim var’’ dedim. ‘‘Çık dışarı, sana çık diyorum’’ diye ses tonunu yükseltti. Tekrar ‘‘Sayın savcı’’ dedim, bu kez ‘‘Kapının yanındaki duvarda asılı kağıtlar var, okusuna’’ diye devam etti. Bir daha ‘‘Sayın savcı’’ dedim, ‘‘Çık dışarı git avukat tut’’ dedi.
Eğer, sinirlensem ve ağzımdan ters bir şey çıksa, karşımda TC devletinin koskoca savcısı var ve başım derde girer. Ben TC devletinin ufacık bir vatandaşı Erman'ım, Rıza'yım, Veli'yim, Ayşe'yim... Ben garibanım... Popoma baka baka çıktım...
Meraklandım, bu sefer karşıdaki kelepçe savcısının kapısını çaldım. İçerde biri bayan, üç kişi vardı. Bu savcı gözlüğünün ucundan bana bakarak, ‘‘Buyurun, bir şey mi istediniz’’ diye sordu. Haraketlerine bakılınca, o da beni tanımamıştı. Ancak kalepçe savcısı beni bir vatandaş Mehmet olarak dinleyip sorunuma çare buldu.
Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek... Diyorsunuz ki, ‘‘Türk halkı olaylara tavır koymuyor...’’ işte sizin camiadan iki tane örnek...
Kayahan'ın şarkısı gibi biri siyah, diğeri beyaz... Ama tahmin ediyorum, bu TC devletinde onu da yapan, bunu da yapan aynı kefeye konuyor...
Yani bunlarda kelepçe ile dilekçe yok...
Hizmet ve oy
KORSAN kaset ve kitap için Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk, ‘‘Ha sebze satılmış, ha kitap... Zabıta nerden bilsin hangi kitabın korsan olduğunu’’ diye beyanat vermiş...
Aslında biz halk olarak belediye başkanlarına oy verirken, hangisi emitasyon, hangisi hakiki insan gerçekten farkedemeden oy veriyoruz... Bir aydır benim fikrim değişti. Ben bundan sonra bana hizmet verene oy vereceğim...
Devlet kuşu boşa kondu
TÜRK Milli Takımı’nın başına Hırvatistan maçında büyük bir devlet kuşu kondu... Hem de deve kuşu gibi bir devlet kuşu...
Ama bizim milli takımdaki oyuncularımız, bundan faydalanamadı...
Bu kuş İngiliz hakemdi... Verdiği ters kararlarla bizim takımda olmayan, arkadaşlık, dayanışma, takım ruhu ve rakibe kaşı top yekün mücadele şevkini, hırsını tek başına aslanlar gibi Hırvat maçında verdi.
Ve biz takım olarak 10 dakikada İngiliz hakem sayesinde kenetlenip tek vücut oldu. Son 2 yıldır milli takımı hiç böyle görmedim... Ama Sırbistan- Karadağ maçında yine aynı hakem sahneye çıktı. Aydın Örs ile Doğan Hakyemez'in veremediğini veren İngiliz hakeme ne kadar teşekkür etsek azdır. Ondan Allah razı olsun...
Bizim lejyonerler ordusu acaba biraz küçük Ender'in çırpınışlarına, biraz da Mehmet Okur'a bakıp utandılar mı acaba...
NOT: Tahmin ediyorum, bizim basketçilerin yorgunluğu reklam filmlerinin temposundan kaynaklanıyor...!
Yarım sıfır olsun
AMAN dikkat... Bu ingilizler çok cin geçinirler... Tahrikler başladı...
Bunlardan kamuoyu etkilenebilir... Ama futbolcunun kesin etkilenmemesi lazım...
Sakın Şükrü Saraçoğlu'nda maçtan evvel 8-10 gol atmaya filan kalkışmayalım... Yarım sıfır olsun bizim olsun... Yeter ki futbolcuların kafası rahat olsun...
Ayrıca İngiltere maçını kaybetmek te dünyanın sonu değil... Yüzde yüz kazanacağız diye kendimizi şartlarsak allah muhafaza... Hep bir ara çizgi var... Onu halledemiyoruz. İki tane seyirciyi öldürüp gönderdik. Orada kesin olarak haksızız... Keşke sadece dövseydiniz.
Sümer'e yakışmaz
GAZETELERDE okuyoruz, haberlerde dinliyoruz... Enflasyon düştü diyorlar.
Restorana, markete gidiyorum, oralarda düştüğünü görmüyorum. Habire yükseliyor...
Allah aşkına bu meret nerede düşüyor, bize söylesinler de gidip düştüğü yeri hiç olmazsa görelim... Özkan Sümer, Fenerbahçe'nin cezası Tahkim Kurulu'dan kalkınca istifa etti.
Bence istifa sebebi ceza değil... Kulüp başkanlığı için aportta kim bekliyor, altını oyanlar kimler, karşısında kimler var...
Sümer akıllı adamdır, böyle ufak tefek şeylerle kulübü yarı yolda bırakmaz. Trabzonspor'da çok şeyi temizledi. Çıktığı yoldan geri dönmek eylem adamı olan Sümer'e yakışmaz.
Hem korsan hem de kaçak
BU Türkiye'de kim çıkacak merakla bekliyorum...
Ankara, İstanbul, İzmir gibi şehirlerde Kızılay, Kavaklıdere, Konak, Alsancak, Osmanbey, Etiler ve Kadıköy gibi semtlerde taksi işgalini, terörünü, trafik terörünü kim engelleyecek, merakla bekliyorum... Bu taksi plakaları kaç para... Şöför ne alıyor, sahibi ne alıyor... Taksicilerin sigortası var mı? Bunların giderleri, gelirleri göstermelik mi? Niye defter tutmazlar, niye benzine fatura almazlar... Normal... Türkiye'de korsan kitap ve kasetten yapılan haksız kazançtan, bir milyon kere fazla kaçak sebze ve meyveden kazanılıyor. Trilyonlar uçup gidiyor... Türkiye'deki pazar yerlerinde satılan malların yüzde 85-90'ı kaçaktır beyler...
Bu çocuk uslanmıyor
İLHAN Mansız sakatlıktan çıktı, iki golle sahalara döndü...
‘‘Hoş geldin’’ dediler...
Peki... Bursaspor ile oynanan hazırlık maçında rakibe attığı tokattan sonra kırmızı kart görseydi, oynamadan ‘‘Güle güle’’ mi diyecektik...
Hayret... Bu çocuk uslanmıyor...
Yazının Devamını Oku 3 Eylül 2003
Hayatta 4.5 denen bir olay vardır. Bu öğretmenin verdiği nottur. O 4.5 bazen kanaate göre 5 olur, bazen de 4. Bu ticari hayatta da böyledir, futbol sahasında da, evlilikte de, arkadaşlıkta da. HAYATTA önemli çizgiler vardır... Bunlar hayatınızın akışını değiştirirler... Anlık da olur, çalışmayla da...
Ama şu bir gerçek... Hiçbir şey tesadüfen olmuyor... Ama hiçbir şey tek başına da olmuyor...
Mesela... Fatih Terim önderliğindeki Galatasaray rüya takımı, sadece Terim'le mi oldu... Koskocaman bir hayır... Logo gibi herşey yan yana geldi, güzel bir tablo çıktı.
Hafıza kaybı
Niye aynı tablo şimdi çıkmıyor?
Aziz Yıldırım tek bir oy farkıyla Fenerbahçe'ye başkan oldu. Yani Yıldırım'a oy vermeyecek iki kişi kongreye gelse, belki de Yıldırım bugün o koltukta oturmayacaktı.
Peki bu tesadüf mü? Hayır, bir çalışma ürünü... Ama insanlar bir yerlere geldiklerinde ve yürüdüklerinde aradan biraz da zaman geçince hafıza kaybına uğruyorlar...
Herşeyi kendilerinde görüyorlar.
Yani onlar olmasalar dünya dönmeyecek... Mübarek dünya onların sırtında dönüyor...
Cumartesi gecesi Diyarbakır'da ilginç bir olay yaşandı.
Fenerbahçe özel uçağına binen yayıncı kuruluşun dört elemanından birini, hem de Fenerbahçe'yi kovalayan en fazla emeği geçen muhabiri Deniz'i, Aziz Yıldırım uçaktan indirdi. İşin çirkinliğini yazmak istemiyorum... Bu yüzden de savunmaya geçip, bin tane bahane uydurabilirler...
Yalnız şu bir gerçek... Fenerbahçe başkanı ve yönetim kurulu üyelerinin hepsi ayrı telden çalıyor...
Murat Özaydınlı ayrı hareket edip konuşuyor, başkan ayrı, diğerleri de ayrı söylüyor...
Uzatmak istemiyorum, sadece bu kadarını yazıyorum...
Şansal'ın ekibinden kimseyi bir daha Fenerbahçe uçağına bindireceğini de zannetmiyorum...
Muhabirimizi uçaktan indiren Aziz Yıldırım, uçağa binmeden önce naklen yayın arabasına binip, Uğur'a pozisyonu oynattırabiliyor. Uğur da onu arabadan indirseydi, şık mı olurdu.
İnmeniz yasak...
Olaya tepki gösteren Rıdvan Dilmen, Melih Şendil ve Oynatalım Uğur'un uçaktan inmek isteme tepkileri çok güzel. Ama THY hostesi ''Eğer inerseniz, bütün uçağın inmesi lazım. Çünkü inen yolculardan birisi bomba koymuş olabilir. İnmenizi o yüzden kabul edemeyiz'' diyor...
Dediği bir yerde doğru, bir yerde de yanlış... Muhabir Deniz'in uçağın içine girdikten sonra Aziz Yıldırım'ın ayağa kalkarak, ‘‘İneceksin arkadaş’’ dedikten sonra inmesinden sonra aynı bombanın konma ihtimali yokmuydu...
Ama Türkiye'de ne bombalar var, herkes heryere koyuyor, sonunda da kendi ellerinde patlıyor.
Bakın arkadaşlar... Hayatta 4.5 denen bir olay vardır. Bu öğretmenin verdiği nottur. O 4.5 bazen kanaate göre 5 olur, bazen de 4. Bu ticari hayatta da böyledir, futbol sahasında da, evlilikte de, arkadaşlıkta da.
O, 0.5'lik kanaat insanları ya adam yapar, ya yapmaz...
Bazen bir oyla, bazen 0.5 ile, hiç farketmez...
Ama ben hayatım boyunca kimsenin kimseye birşey yaptığını görmedim. Kim ne yapıyorsa, kendine yapmıştır.
Dönün arkanıza bakın veya karşıya aynaya bakın...
Arabın sıkıyönetimi
AKRABANIN, akrabaya yaptığını yılan yapmaz derler.. Atasözleri güzel... Uygulayın, hakemlikte de aynı şeyi görürsünüz.. Sezon başı hakeme itiraz, hakemi aldatma, hakeme küfür, rakibi sakatlayıcı pozisyonlar, hücum ederken elle oynama ve rakip tribünleri tahrik etme gibi, ayrıcalıklı futbolcuları belirleyen MHK, hakemlerini uyardı. İcraata başlandı. Bir kaç hafta iyi gitti. Yine bir atasözüyle devam edelim. Arabın sıkıyönetimi üç gün olurmuş... Yine aynı hakemler gibi...
Mustafa Çulcu, Zago'yu atamadı, Selçuk Dereli, Ömer Rıza'ya sarı kart gösteremedi.
MHK de delindi, hakemler de...
Benim bildiğim Bülent Yavuz da bu işi burada bırakmaz... Çünkü ‘‘Ya bunu yapamayanları götüreceğim, ya da...’’ diyordu... Görelim bakalım...
Savunma hazır
SAYIN Tayyip Erdoğan açıklama yaparak, ''Fenerbahçe'ye verilen ceza haksız'' dedi...
Bence bir başbakanın öyle bir cümle telafuz etmesi yanlış... Bakın, Fenerbahçe yönetimi kendini doğru savunabilirse, bu ceza Tahkim Kurulu'ndan döner... Nasıl mı?
Eğer, savunmalarına ‘‘Alın yayıncı kuruluşun kasetlerini seyredin, bizim seyircinin oturduğu yerin sağ tarafına yapılan güvenlik şeridi kadar bir şerit, sol tarafa da yapılsaydı, bu olaylar olur muydu? Burada Trabzon valisinin ve emniyet müdürünün büyük hatası vardır... Onların güvenlik konusundaki vurdum duymazlığını biz ceza olarak çekemeyiz...Ama ne olursa olsun, kendi seyircimizin de tahrik bile olsa, sandalyeleri fırlatması doğru değildir. Bu ihmal ve sonuç ancak para cezasını gerektirir, saha kapatmayı değil’’ derlerse kurtarırlar.
Geçen yıl ‘‘I Love You Şenol’’ diyen, Galatasaray seyircisiyle Tahkim Kurulu ile Disiplin Kurulu ceza konusunda ters düşmüştü. Bakalım yine aynısı mı olacak?
NOT: Bir avuç seyirci, bir camiayı bağlamaz cümlesi kadar saçma şey olmaz... Bal gibi bağlar.
Parti mi? Aday mı?
ANKARA'dan ayrılaları 2.5 ay oldu... Önceki gün geldim, yine gözlerime inanamadım...
Bu Melih Gökçek denen adam her halde deli... Veya bu zamana kadar gelenler bizi aldattılar, yalan söylediler...
En az 10 tane kavşak açmış, başlama ve bitme süresi iki ay.. Sayamadığım kadarı da devam ediyor...
Bundan sonraki seçimlerde hangi partide olursa olsun oyumu ona vereceğim...
Aslında biz yıllardır Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaray takımlarını tutar gibi, partilere oy verdik... Bundan sonra partiye değil, adaylarına oy vereceğim..Milletvekili ve belediye seçimlerinde şahıslara bakacağım...
NOT: Unutmadan, Meşrudiyet Caddesi'ne yaptırdığı hiç bir işe yaramayan, rezalet ve demir üst geçitler, yaptığı güzellikleri çirkinleştiriyor.
10 numara transfer
GEÇEN gün Rıza Çalımbay ile karşılaştık... Öyle güzel oldu ki, kafamdaki soruyu hemen yapıştırdım...
Rıza, Servet için ne diyorsun. Ne yapar? dedim...
Çünkü bu sorunun Türkiye'deki en doğru muhatabı eski hocası olarak Rıza Çalımbay olmalıydı...
‘‘Erman abi, kendisini çok geliştirdi. Mükemmel bir oyuncu oldu, kim alırsa 10 numara bir transfer yapmış olur...’’ dedi. Demek ki, Fener doğru iş yaptı...
Birinci Ordu el koymalı
GALATASARAY'ın Olimpiyat Stadı'nda çevre yolundan maça gelene kadar mesafenin uzunluğu yol ve çevre şartları yüzünden gasp olayları başladı. Oynanacak olan Galatasaray- Fenerbahçe maçı eğer hadisesiz, vızıltısız oynanacaksa, Birinci Ordu'nun olaya el koyması lazım. Çünkü polisin gücü ve alacağı önlem bu maçın salimen oynanmasına yeterli değil. Onun için herkes bir defa daha iyice düşünsün.
Dengeler bozulur
BEŞİKTAŞ'ın kadrosu çok zenginleşti, ama bunların hepsi maç başına para alıyorlar. Yoksa Lucescu, herkesi oyuna alıp çıkararak, paraları mı dengeliyor... Ama öbür taraftan da takımın dengesini bozuyor...
Yedek sayısı daha fazla!
PAZAR günü Diyarbakır'dan dönerken, THY uçağı 90 kişilikti, yedek sayısı ise 96 kişi... Orası Türkiye sınırları içinde değil mi?
Yazının Devamını Oku 31 Ağustos 2003
<B>DİYARBAKIR,</B> 2 sezondur F.Bahçe Teknik Direktörü’nü götürüyordu. Aynı F.Bahçe çok yeni, genç ve toplama bir takım olmasına rağmen, dün gece sahadan galibiyetle ayrıldıysa bunu tek bir cümle ile izah edebiliriz; Mağlup duruma düştükten sonra panikleyip oyun disiplinini bırakmamaları. Ve sahada futbolcular eskisi gibi birbirlerine fırça atmadılar. Yani kulübedeki otorite, yani Daum eğri veya doğru takımın tek patronu. Bunu tribünden hissedebiliyorsunuz.
F.Bahçe, için de en önemlisi zaten buydu. Çünkü geçtiğimiz yıllarda yapılan hatalarda bütün futbolcular elleriyle, kollarıyla birbirlerini şikeyet eder, fırçalarlardı.
F.Bahçe çok iyi mi futbol oynadı? Hayır..
Sakıp Özberk'in hemen üzerindeki çatıdan maçı izledim. Defansının her aldığı topta avazı çıktığı kadar bağırıyordu, ‘‘Uzun oynayın, Ümit ile Luciano'nun üzerine atın’’ diyordu. Çünkü Bakadal'ı bu iki oyuncunun arasına sokup bir topla ikisinin oyundan düşmesini sağlıyordu.
Luciano da, Ümit de karşılarındaki adamı birbirlerine ikram ediyordu. Onunla teke tek kalmak istemiyorlardı. İkisi de ağır. Önlerinde ki Selçuk, O da ağırdı. O da kaçak döğüşüyor. Gelen rakiplerine ilk mücedeleyi yapıp Ümit ile Luciano'yu rahatlatamıyor. Yine bu üçlü, rakip hücumu kesip, topu ileri attığında arkadaşlarına ‘‘Çıkın’’ diye bağırıyorlardı. Uzaklaştırdıkları topa kendi arkadaşlarından pres yapan yoktu. Yani rakip onların üzerine rahat geliyordu.
Kaliteli Hooijdonk
Hooijdonk çok kaliteli bir oyuncu. Serhat ile Tuncay henüz bebekler. Hooijdonk'a ayak uyduramıyorlar. Hooijdonk mükemmel alanlara giderek ve top vererek hepsini pozisyona sokuyor. Ama onlar Hooijdonk'u pozisyona sokamıyorlar. Dün gece Semih'in, Tuncay'ın Serhat'ın yakaladığı poziyonlara Hooijdonk girse maç zaten altılık olurdu.
Serhat entresan, arı gibi vızır vızır ses çıkarıyor. Gidip geliyor. Topla giriyor, çıkıyor. Çok çalışıyor, hepsi tamam. Ama iktidarsız bir arı gibi sokamıyor. F.Bahçe takımında oynayan bir hücum oyuncusunun bu kadar gol kaçırmaya hakkı yok. 71. dakikada Semih bomboş. Belki de topu alıp ağlara girecek ama O, Şenol'un üzerine topu atıyor. Bu sadece bir örnek.
Tuhaf Penaltı
54. dakikada yani penaltıdan hemen sonra, belki de D.Bakırspor maçı kazanacak bir gol pozisyonu yakaladı. D.Bakır seyircisinin attığı bir madde topa geliyor ve yön değiştiriyor.
Ali Aydın fiziği ile otoritesiyle oyuna hakim. İki büyük hatası vardı. Birincisi topla oynayan oyuncuların görüş alanına girerek onları etkiliyor. İkincisi düdüğü hakem gibi değil, bekçi gibi kullanıyor. Bir pozisyon için düdüğü 5-6 kere öttürüyor. Luciano’nun, Bakadal ile girdiği ikili mücedelede ikisinin de ayakları yerde. Luciano, Bakadal'a yükleniyor, bu yüklenme gücüyle iki ayağı yerde olan oyuncu o pozisyonda düşer mi? Ali Aydın o pozisyonu kesitten gördü. Yeri güzeldi, tereddüt etmeden çaldı. Yani takdirini penaltı olarak kullandı. Bana tuhaf geldi. Yani penaltı gibi penaltı mıydı?
Yazının Devamını Oku 30 Ağustos 2003
Beşiktaş, Şampiyonlar Ligi’nde bu hataların yarısını yapsa, havlu atar. Sergen-Tümer ikilisi kenarda olunca, orta alanda pas yapma, rakip eksiltme hak getire. Dünkü maç berabere de bitse, Denizli de kazansa, sürpriz olmazdı. LUCESCU, ilk yarı orta alanı Giunti, Pancu ve Tayfur'dan kurmuş. Sergen-Tümer ikilisi kenarda olunca, orta alanda pas yapma, rakip eksiltme hak getire... Arkadan kaldırıyorlar uzun uzun, Ahmed Hassan koşacak, Sinan koşacak, gol bulacaklar! Selçuk Dereli, ilk 20 dakikada verdiği kararların çoğunda, kendisi 4-5 metre mesafede olmasına rağmen, yardımcılarına baktı. O arada iki tane kornere aut verdi, hem futbolcuların, hem seyircinin itimadını kaybetti. Olabilir, hakem de zaman zaman hata yapabilir, diyoruz. İşte bu 20 dakika içinde Denizlisporlu futbolcular gereksiz yere sinirleniyor. Bu sinirlilik Beşiktaş'a yarıyor. Halbuki, ilk 45 dakikaya genel baktığınızda Denizlispor'un gol pozisyonu daha fazla.
Hakem cesur olmalı
İki haftadır siyah beyazlılar, rakibe inanılmaz gol pozisyonu veriyor. Eğer Şampiyonlar Ligi'nde bunun yarısını verseler, havlu atarlar. İlk 45 dakika tedirgin kararlar veren Selçuk Dereli'nin temel pozisyonlarda çaldığı düdükler doğruydu. Mesela Sinan, hücum-pres yaptı, topu eveleyip geveleyen İsmet'in ayağından aldı, o top gitti gol oldu. Ama işte hakem cesaretli olacak, diyoruz ya. Öyle bir hata yaptı ki, kendi doğrusunu yanlışa düşürdü. Ömer Rıza, sağdan Beşiktaş ceza alanına girdi ve kendini Cordoba'nın yanından ve yalandan yere fırlattı. Zannedersiniz ki, Cordoba onun ciğerlerini söktü. Ve bütün seyirci döndü, hakeme bağırmaya başladı. Yapacağı tek hareket vardı, maçı durdurup Ömer Rıza'ya sarı kartı göstermek ve oyunu Denizlispor aleyhine endirekt vuruşla başlatmak. Hakemlik bu. Bu Ömer Rıza'ya iki hafta evvel Samsun maçında Metin Aydoğan buna benzer pozisyonda sarı kartı yapıştırdı.
En iyisi Kaan'dı
Dün, Beşiktaş'ın en iyi adamı Kaan Dobra'ydı. İlk 45 dakika oyunu geride Ronaldo kurmaya çalıştı. İbrahim, önceki maçlara göre daha fazla gitti geldi. İyi gidiyor geliyor ama, kafayı kaldırıp arkadaşına orta atamıyor. Dün gece yine öyle bir orta attı, rakip telaştan kendi kalesine gol yaptı. İbrahim'i biraz tanıyan defans oyuncusu, hiç telaşlanmadan onun getirdiği topları fındık fıstık gibi toplar.
Emre, ilk yarı bir hava topunu uzaklaştırdıktan sonra Ersen Martin'in boğazını sıkarak yere yapıştırdı. Sorarım ona, hakemin biri yakalayıp penaltı düdüğü çalsa ne yapabilir? Denizlispor iki golü son iki dakikada buldu belki ama, dünkü maç berabere de bitse, ev sahibi takım da kazansa, sürpriz olmazdı.
Yazının Devamını Oku 27 Ağustos 2003
Kadıköy'deki maçlar çok keyifli geçecek... Çünkü Fener defansı takımın yumuşak karnı... Teknik Direktör Daum da bunu bildiği için deplasmanda fazla açık oynatmıyor. Eğer Fenerbahçe'nin şansı yaver gider, 2-3 maçı daha hasarsız veya az hasarlı atlatırsa, lig şampiyonluğunu sonuna kadar kovalar...
Olur veya olamaz...
Ama şu bir gerçek ki, bu Fenerbahçe'nin Kadıköy'deki maçları çok keyifli geçer... Çünkü Fener defansı takımın yumuşak karnı... Daum da bunu bildiği için deplasmanda fazla açık oynatmıyor... Aynen Lucescu'nun kafasında...
Rakibin üstüne gidiyor
Kadıköy'de de rakibin üstüne gidiyor... Elinde Fatih Akyel gibi bir silah var... Belki de Avrupa'nın en çabuk ve süratli adamı... Ama bu Fatih, yine de Avrupa'nın en çabuk ve süratli kırmızı kart görebilecek adamı...
İyi kullanılırsa, büyük silah...
Tabi kendi de, sorumluluğunu artık anlayıp, ‘‘Ben biraz sporcu olayım’’ derse...
Bence ikinci adam da Yusuf... Daum'un ona da çok ihtiyacı var... Ama maalesef O da aynen Fatih gibi... Kendiyle sorunlu... Daha hala kıymetini bilmiyor... Nasıl bir futbolcu olduğunun farkında değil... İyi bir Yusuf ligde en az 7-8 maçın yönünü değiştirir...
Fatih Terim'in işi çok zor...
Eskiler ile yeniler arasındaki balansı nasıl ayarlayacak, bu belli değil... Galatasaray'da serbest atışları, nerelerden kimler kullanacak... Bir serbest atış öncesi topun başına 5 kişi birden geliyor... Sanki o anda ‘‘Ben atacağım’’ diyen vuruşu yapıyor, gibi geldi bana...
Luca zorda...
Lucescu bakalım bu geniş kadroyu nasıl idare edecek... Kulübenin zengin olması, ne kadar avantaj ise, o kadar da dezavantaja dönüşebilir... Yani, sinirlenen bir futbolcu bir gün eşofmanın üstünü teknik adamın kafasına yerleştirebilir...
Mesela son maçta Ahmet Dursun, Ahmed Hassan, Tümer ve Sergen arasında sahanın içinde ve seyircinin önünde enteresan tartışmalar oldu. Zaten tehlike aniden gelmez, ‘‘Geliyorum’’ der...
Rüzgargülü gibisiniz!
SAYIN beyler... Daha doğrusu siz ikiniz, Uluç ve Altaylı... Sizler kibar, kültürlü insanlar, araştırmacı gazetecilersiniz...
Biriniz dağlara taşlara yapıyorsunuz, cevap veremiyorsunuz, bu sefer öteki cevap veriyor, ama eksik ve yanlış...
Genç olanı, ‘‘Forma çıkarmaya sarı kart uygulaması kuralı kalkalı bir yıl oldu’’ diyor...
Hayır iki yıl oldu...Peki, çıkaran futbolcuya kart gösterilecek mi?
Buna neden cevap veremiyor...
Ama sizler için bunlar normal... Spor konusunda sizden zaten çok da fazla bir şey beklemiyorum...
Geçtiğimiz iki yıl zarfında Süreyya Ayhan ve antrenörü Yücel Kop hakkında yazdıklarınızdan ben sporcu olarak utandım... Sizin namınıza yüzüm kızardı... Şimdi rüzgargülü gibi döndünüz... Yaşlı olanınız, Fransa'ya bile gitti...
Pes vallahi...
Semazenler bile sizin gibi dönemiyor...
Kimin köpeği!..
GEÇEN gün Bodrum'da yürüyorum... Yaşlıca bir adam gülerek yaklaştı...
‘‘Erman hocam benim bahçedeki köpek karşı tarafa havlarsa, o köpek benim köpeğimdir... Karşı bahçedeki köpek bana havlarsa, o da karşı tarafın köpeğidir... Ama Erman hocam, köpek her zaman köpektir’’ dedi ve iyi akşamlar diye elimi hararetle sıkıp, yürüdü gitti.
Olaylar çıkacak
MAÇLAR ilerlesin, biraz daha kızışsın, İnönü Stadı'nın basın tribününde olaylar çıkacak... Daha şimdi bile, seyirci bazı şahıslara sarmaya başlamış...
Mesela Digitürk yorumcusu Rıdvan Dilmen'e dolaylı gönderme yapmışlar...
‘‘Haşmet, Rıdvan'ı hallet‘‘ diye... Bu arada Haşmet'ten de fazla bir tepki gelmemiş...
Niye basın tribünü oraya alındı, anlamak mümkün değil...
Eskisi gibi Şeref Tribünü'nün yanında kalsaydı, çok daha güzel olurdu...
Belki de Serdar Bilgili, ‘‘Aman basın benden uzağa gitsin mi’’ dedi acaba...
Ayrıca bir grup Beşiktaşlı seyircinin localar konusunda Serdar Bilgili'ye, tavır koyup aleyhte tezahürat yapması son derece yanlış...
Bilgili, bu localar sayesinde Beşiktaş Kulübü'ne yılda 7 milyon dolar kazandırdı. Eğer candan taraftar isen, ‘‘Helal olsun’’ diye bağırman lazım...
Ey Bülent Yavuz
DAKİKA 14... Zago rakibine önce dalıyor, sonra da tekmeyi yapıştırıyor... Bizim Mustafa Çulcu, geliyor lütfen bir sarı kart gösteriyor... Bunun üzerine de Zago (her halde memnun olmuş ki) kendisini alkışlıyor...
Hem de burnunun dibinde... Alkışı görmesen sesini duymaman mümkün değil... Sanatçıyı böyle alkışlasan, sana dönüp ‘‘aslanım’’ diye bağırır...
Bülent Yavuz'un sezon başı dediklerine göre, bu alkış kırmızıya dönmeli... Ama Çulcu atamaz.
DAKİKA 23... Aynı Çulcu bu kez bir penaltı düdüğü çaldı ki, muazzam... Bırak pozisyona 5 metre mesafede bulunan Çulcu'yu, stattaki bütün Beşiktaşlılar kahkaha ile gülüp ‘‘Böyle rezalet olmaz’’ diye isyan etti.
DAKİKA 40... Aynı Çulcu, Ramadan kendisine tavır koydu diye, bir anda cesaretlenip sarıdan kırmızıyı yapıştırıverdi...
Ey Bülent Yavuz... Sen istediğin kadar bağır çağır, senin hakeminin kapasitesi bu... Ama sen de haklısın, Mustafa Çulcu da haklı... İki gündür basına bakın, birer satır okursunuz, o da mercekle...
Aynı pozisyonlar Beşiktaş'ın aleyhine olsaydı, Mustafa Çulcu, bırakın spordaki ana sayfayı, ön sayfalara bile taşınırdı. İşte bu yüzden bu hakemler Avrupa'da bir yerlere gelemiyorlar.
Yazının Devamını Oku 24 Ağustos 2003
<B>HAGİ'</B>nin Bursaspor'da iyi şeyler yaptığı gözüküyor. Yalnız, <B>Hagi'</B>nin kenarda teknik adam olarak oturduğu bir takımda, futbolcu olmak çok zor. Çünkü her pozisyon, teknik alanda elleriyle-kollarıyla işaretler yapıyor ve bütün futbolcular da ona bakıyor. Bu, Hagi'nin dezavantajı. Futbolcusundan da kendi yaptıklarını istiyor. O da çok zor. Yeşil beyazlılar, oyundan hiç düşmüyorlar. Hagi'nin en büyük özelliği ve artısı, kendi takımı rakip ceza alanı içindeyken defansı ne yapıyor, onu ikaz ediyor. Desteklenmesini istiyor veya defanstayken hücumun pres yapmasını.
20 numaralı Fransineanu mıdır nedir; adı tren gibi olan bir oyuncu var. Mükemmel işler yapıyor. Oyunu ters yöne taşıyor, dan-dun topa vurmuyor. Tam bir maestro. Herhale Hagi onda kendini buluyor. Kalecisi 20 tane yan topun ancak 2'sine çıktı. Çıkmadığı bu toplar da mesela Hasan'ın kafasını şansına kurtardı. Çünkü üstüne geldi. Pratez 40 metre taç atıyor, havan topu gibi. Çık bu topları, ağaçtan armut toplar gibi topla. Araya oyuncu girince de tık diye bir kafayla bütün defans oyundan düşüyor.
Misafirler aranmıyor
G.Saray, Bursa'ya göre daha etkili oyunculardan kurulu bir kadroya sahip. Ama Bursa kadar mücadele etmediler ve oyun disiplinine uymadılar. Özellikle hücuma ağır çıkıyorlar. Ya arkadan takviye gelmiyor, çıktıkları hücumdan geriye ağır dönüyorlar. Yedikleri ilk golde De Boer, kornere gitti, daha o yarı sahaya gelirken, geride organize olamadıkları için Okan golü yaptı.
Bursaspor çok uğraştı, iki ayrı gol yaptı. G.Saray fazla uğraşmadan iki aynı gol attı. Öyle veya böyle, sezon başlayalı üç hafta olmuş. Hava sıcak, özellikle nemli. Sahada 90 dakikada dört tane gol var ve iyi mücadele... Kaçan ve kaçırılan goller de cabası. Yani maça gelenler verdikleri parayı helal ettiler. Hayrettir, Bursa Stadı'nda yine meşaleler vardı. Yanan yerler de misafir G.Saray tribünlerinde oldu. Onlar da aranmadılar. Veya Türkiye'de yeni bir şey çıktı; misafirler aranmıyor. Aslında G.Saray için iki deplasman arka arkaya oynamak avantaj. Çünkü, sezon başı takımlar daha tam hazır değil. Şu aralar ne alırsan kár.
Kadro araştırıyor
Dün gece G.Saray defansında Bülent'in olmaması yine net bir şekilde hissedildi. Bence burada ikinci sorun da, oyunu defansın önünden ilk başlatacak ve defansın üstüne gelen rakibin akınlarına ilk hamleyi yapacak adam noksanlığı. Ne Volkan, ne Batista burada keyif vermiyorlar. Hakan Ünsal eski Hakan Ünsal değil. Fransa'daki Mini Dünya Kupası'nda fazla yorulan Ergün de tam hazır değil. Hasan Şaş, yüzde yüz kendini oyuna vermiyor. Kafasından başka şeyler geçiyormuş gibi. Hakan Şükür'ün yanına da fazla yanaşan yok. G.Saray'da hala kadro arayışı var. Serdar Tatlı'nın biraz daha oyuna girmesi lazım.
Yazının Devamını Oku 20 Ağustos 2003
Trabzon'da olay çıkaran seyircisine rağmen Fenerbahçe'ye seyircisiz oynama cezası verebiliyor musun? Antep'te olay çıkaran Galatasaray seyircisine rağmen Galatsaray'ın İstanbul'daki bir maçını seyircisiz oynatabiliyor musun? Hayır, ona gücün yetmiyor.
CEZA Kurulu başkanıyla, Tahkim Kurulu başkanı şikayetçiler. İstanbul'da iyi bir restauranta 5 kişinin ödediği yemek parası, kulüplere ceza olarak veriliyor. Bazı kulüpler, özellikle olay yapıyorlar, yaptırıyorlar. O kulübe ceza veremedin, bize de veremezsin diye. Para cezası da komik bir rakam olunca, olaylar hem devam ediyor, hem de büyüyor. Bunların aynı trafik cezası gibi otomatiğe bağlanması lazım. Tabii ki miktarlarının artarak. Bu miktarları belirlemenin gücü Futbol Federasyonu'nu aşıyor. Kanun gerekli.
Kim bunlar?
Trabzon'da olay çıkaran Fenerbahçeli seyirciler. İstanbul'da olay çıkaran Bursalı seyirciler. Gaziantep'te olay çıkaran seyirciler. İddia ediyorum ve bu iddiamda da ciddiyim, bunların hepsi aynı seyirciler. Hangi aynı seyirci mi? Kulüplerin bildiği ve kullandığı seyirciler. Uçağına binip adam gibi Trabzon'a gidip, biletini alıp, stada giren seyirci bu olayları çıkarmaz. Hangi seyirci çıkarır? Kaybedecek bir şeyi olmayan seyirci. Kim bunlar? Geriye dönüp araştırın. Trabzon'a kaç otobüs Fenerbahçeli geldi? Bu otobüsleri kim kiraladı? Bunların yemek paralarını kim finanse etti? O zaman işin çıkış noktasını net bir şekilde bulursunuz.
Futbol Federasyonu nerede eyyam yapıyor? Saha kapatmada. Karşıyaka-Göztepe maçından sonra 3'er maç cezayı iki takıma da giydirdiler. Çok da doğru olarak.
Peki, Trabzon'da olay çıkaran bir avuç da olsa Fener seyircisine rağmen Fenerbahçe'ye seyircisiz oynama cezası verebiliyor musun? Veya İstanbul'da olay çıkaran bir avuç Bursa seyircisine ya da Antep'te olay çıkaran az sayıdaki G.Saray seyircisine rağmen G.Saray'ın İstanbul'daki bir maçını seyircisiz oynatabiliyor musun? Hayır, ona gücün yetmiyor. Yani, Futbol Federasyonu para cezası verirken, haklı olarak, ‘‘Ellerim kollarım bağlı’’ diyor. Peki, saha kapatma ve seyircisiz oynama cezası vermek için Futbol Federasyonu'nun ellerini kim tutuyor, onları merak ediyorum.
Forma farkı
G.SARAYLI Bülent, haksız olarak ikinci sarıdan kırmızı ile atıldı. Yer yerinden oynadı. Bülent, yaptığı hareketlerden dolayı bu kadar yılda belki de 100 kere atılırdı. Galatasaray forması sayesinde kurtardı. Şimdi bir kırmızıda her gün konuşuyor. Büyüklerin maçları iyi gitti mi, her şey sütliman. Aleyhlerine bir şey olsun, hakemler yandı. Gariban G.Birliği ne yapsın? Daha iki haftadır kolunu, bacağını, saçını, her tarafını doğradılar. Medyada ne kadar yer alıyorlar, sıfır. Yani olan onlara oluyor. Ogün, Trabzon'da, Fenerbahçe'de kaç defa atıldı. Belki orada yaptıklarının beşte birini Konya'da yaptı, oracıkta ümüğünü sıkıverdiler.
Ey uzmanlar
HAKEM Semineri'ne gidiyorum. Selçuk'tan Kuşadası'na doğru döndüm. Sağda bir tabela. Bizim için insan sağlığı her şeyden önemlidir. Onun için hormonsuz domates yazıyordu. Geçen sene hormon ve zirai ilaçlar yüzünden konuştuğumda, Türkiye'de 6 yerde aleyhime yürüyüş düzenlendi. İnsan sağlığı dünyanın her yerinde çok önemli. Yalnız yaş sebze meyvede mi? Bence hayır. Son zamanlarda bir moda var. Hindi yiyin, tavuk yiyin, balık yiyin, kırmızı et yemeyin.
Peki ben yine soruyorum. Suni olarak yetiştirilen bu hindilere, bu tavuklara iğne yoluyla hormon enjekte ediliyor mu? Ediliyorsa bunların oranı ne kadar olmalı? Ve bu müesseseler sıhatli ve muntazam denetleniyorları mı? Yoksa yalnız denizden çıkan balık ve üzerinde hiçbir oynama yapılamayacak olan kuzu etinin yağsız tarafından yiyerek mi beslenelim? Ne dersiniz ey uzmanlar...
Postacı Hıncal'ın adresini şaşırmış
LİG TV'de bir program var. Adı, Derin Futbol. Melih Şendil yönetiyor, duayenlerden Hıncal Uluç ile Atilla Gökçe var. Bir de uzun bir iskemlede mini etek giymiş, uzun bacaklı güzel bir kızımız. Hatta bazılar da bu program için, ‘‘Neresi Derin Futbol, Derin Yırtmaç programı’’ diyorlar.
Samsun-Beşiktaş maçından sonra bu programda konuşulan bir mevzuyu bana aktardılar. Ben de programın kasedini alıp izledim. Gözlerime ve kulaklarıma inanamadım. A.Hassan, Beşiktaş'ın golünü atıyor. Seyircisine doğru koşuyor. Formasını üstünden çıkarıyor. Tam o sırada Hıncal Uluç, TV'de bir kahkaha, ‘‘Beyler işte şu anda A.Hassan'ın sarı kart yemesi gerekir’’ ve devam ediyor. Benim de gözlerim yuvalarından fırlıyor ve diyor ki, ‘‘Bakın, bakın beyler, arkadaşları A.Hassan ceza yemesin, hakem görmesin diye onun üzerine çullanıyorlar.’’ O atışa devam ediyor, ‘‘Görüyor musunuz, yönetmen Musa, A.Hassan ceza yemesin diye kameraları yedek kulübesine çevirdi.’’ Kahkahlar...
Hıncal futbol yazma
Atilla Gökçe de Hıncal'ın peşinden gidiyor. İyice donup kalıyorum. Bu işleri iyi bilen ve takip eden Melih'ten bir cümle bekliyorum. O'ndan da bir tık yok. Belki de iki ağabeyini taca çıkarmak istemiyor. Belki de Melih'e ‘‘Sen ağabeylerine karışma’’ dediler. Son bir gayretle mini etekli kızımıza bakıyorum. Hani O'ndan yardım gelir mi diye. O da giydiği mini eteği düzeltmekle meşgul.
Hıncal, ne olursun futbol konuşma, futbol yazma. Bu kural değişeli 2 yıl oluyor. Hani sana şu FIFA bültenleri geliyordu ya, demek postacı adresi şaşırdı, sana bırakmadı. Belki de sen vakit bulup okuyamadın. Demek ki, bundan sonra ben bir kural kitabını o oturan güzel kıza göndereceğim. Hiç olmazsa O öğrensin de olaya girsin. Yıllarca sana ders çalıştırdım, yine de halledemedin.
İstenir ve çalışılırsa
GEÇEN hafta Samsun'daki açılan sahil şeridini gördüm, bayıldım. Demek ki ilk defa bir belediye başkanı gelmiş Samsun'a. İstanbul'a bakıyorum, alt-üst geçitler yapıyorlar. Aylarca, yıllarca sürüyor. İşte en son örnek Balmumcu. Dönüyorum Ankara'ya. İstanbul'da yapılan geçitlerin daha büyükleri, daha zorları 2.5 ayda, 3 ayda, 4 ayda açılıyor. Demek ki istenirse, çalışılırsa ve takip edilirse yapılıyor veya süresi kısaltılıyor. Haliyle de bu çalışanlar oyları kapıp, ‘‘malı götürüyorlar.’’
Hem garson hem müezzin
HER Trabzon seyahatimde enteresan şeyler yaşarım. Maçtan sonra Horon Otel'in en üst katındayım. Bir otobüs Yunanlı var. Ve 15-20 tane Trabzonlu genç. Canlı müzik çalmaya başladı. Türkler ve Yunanlılar el ele karıştılar. Önce Horon teptiler, sonra Sirtaki yaptılar. Gözlerime inanamadım.
O gecenin sabahı saat 05.20. Trabzon Havalimanı'ndayım. Barda oturdum, çay içiyorum. İki arkadaşım da yanımda sohbet ediyorlar.‘‘Hoca’’ dediler, ‘‘Bu Amerikan Bar'da çalışan genç, hem self servis yapıyor, hem çay servisi, hem de votka-viski servisi. Başka ne işi yapıyormuş biliyor musun?’’ diye sorduklarında 4-5 tahmini cevap verdim. Hiçbirini tutturamadım. Bu genç ne iş yapıyormuş biliyor musunuz? Bilemezsiniz.Müezzin... Helal olsun, aferin.
Daha çok şey öğreneceğiz
İSTANBUL'a çok güzel metro yaptık. Ama daha yürüyen merdivenlerini kullanamıyoruz. Çok büyük ve uzun olan bu yürüyen merdivenlere binen vatandaşların, eğer yorgunlarsa sağa çekilip, durmaları gerekir. Sol tarafı da yürüyenlere açık bırakacaksın. Ama bazı aklı eveller, hem yürüyen merdivene biniyorsunuz, hem de yürüyorsunuz diye yorum yapıyorlar. Doğruyu söyleyip, ikaz edene de ‘‘terbiyesiz’’ diye cevap veriyorlar. Bu gösteriyor ki bu konuda bile daha öğreneceğimiz çok şey var.
Yazının Devamını Oku