Erman Toroğlu

G.Saray küçülüyor

1 Ekim 2003
<B>HÜRRRİYET </B>Gazetesi'nden Olimpiyat Stadı, normal trafik şartlarında ya 7 dakika sürer ya da hadi bilemediniz 10 dakika. Biz 1 saat 10 dakikada ulaştık. Bu stadın yol sorununun düzelme şansı da yok. Çünkü, temel sorunu çözmek için büyük paralar lazım. Özellikle sarı kırmızılıların maçı olduğu gün havalimanına gidecek vatandaşların dikkatli olması gerekir. Belki yerliler uyanabilirler, yabancılar ne yapsın, onu bilmem. Çünkü, Galatasaray'ın maçı olduğu gün, şehrin o tarafı felç oluyor. Maçın çıkışında eğer trafik polislerinin o fosforlu giysileri olmasa, boş tarlalara girmek içten değil. Zaten bir daha Galatasaray'ın bu stattaki maçlarına gideceğimi de zannetmiyorum.

Günün adamı Tamas!

Biz yolda iken Kovaçeviç golünü atmıştı. Stada girdiğimde herkes, ne Kovaçeviç'ten bahsediyordu, ne Nihat'tan, ne Real Sociedad'dan, ne de Galatasaray'dan... Herkes Tamas'ı konuşuyordu. Sonradan duyuyorum, Fatih Terim de Tamas sorusundan sonra canlı yayını terketmiş. Niye, normal değil mi? Soracaklar tabii... Bu adam Galatasaray'a kaç paraya mal oldu? Galatasaray'da oynayabilir mi? Onun ayarında Türkiye'de futbolcu yok mu?

Neyse, biz gene maça dönelim. Tamas'ı bilmem ama, Galatasaray'da ne olursa olsun, Batista'nın ölüsü oynar. Ama o, kulübede, Fatih'in yanında. Aslında Hasan oynamış, Veli oynamış, Ahmet oynamış, önemli değil. Şu bir gerçek, Galatasaray takımı küçülmeye başladı. Real Sociedad aman aman bir takım değil. Bizim Beşiktaş'ın sistemine benzer bir şekilde oynuyorlar. İleride Kovaçeviç, Nihat son derece serbestler, fazlaca hücum pres yapmıyorlar. Hücumda yüzde yüz etkililer, defansa rahat rahat dönüyorlar. Ama onların haricindeki dokuz kişi hem defansı, hem hücumu eşit şekilde yapıyor. Bakın bakalım, Galatasaray'ın 90 dakika boyunca kaç tane pozisyonu var? Ama Real Sociedad hücuma çıkarken, hem sahadaki oyuncular tedirgin, hem de tribünler...

Hasan Şaş güçsüz

Biz, kabadayılığı iyi yapıyoruz, üstümüze yok! Hasan'a rakibi faul yaptı, hatta sarı kart görecek. Hasan, adamın boğazına dalıyor. Bunun sebebi ne bilir misiniz? Hasan, fizik ve psikolojik olarak böyle bir müsabakaya hazır değil. En ufak bir etkide çok büyük tepki gösteriyor. Çünkü Hasan güçsüz. Peki futbolcusu güçsüz de, teknik direktörü güçlü mü, hayır. En ufak bir soruda o da spikeri bırakıp gidiyor.

Aslında, belki de futbolculardan çok şeyler bekliyoruz veya haksızlık yapıyoruz. İstanbul diyorsun, dünya şehri diyorsun, maça gitmek için üç saat önce yola çıkıyorsun, yarım saat önce giriyorsun... Maçtan sonra nereye gittiğin belli değil, toz duman bir yol... ‘‘Benim stadım’’ diyorsun, sonra da soruyorsun, ‘‘Niye Galatasaray, Real Sociedad'a yenildi?’’ Geçiniz arkadaşlar, Galatasaray üç sene evvel Şampiyonlar Ligi'nde tepelerde mücadele ederken, iyi hatırlıyorum, numaralı tribününün kadınlar tuvaleti taşmıştı. Erkekler tuvaletinde sıra 20 metreydi. Nöbet tutarak, önce bayanlar ihtiyaçlarını hallediyor, sonra erkekler giriyordu. Normal bir bünyemiz yok. Ya kafamız büyük, ya kollarımız kısa, ya bacaklarımız uzun. Onun için de ne Fatih Terim suçlu, ne Hasan Şaş, ne de biz haklıyız....
Yazının Devamını Oku

Şansıyla kazandı

28 Eylül 2003
HANİ Avrupa kupalarında oynamazsan diri kalırdın? Hani rakiplerin yorgun olurdu? G.Birliği, çarşamba akşamı Blackburn'ü mükemmel oynadığı maçla yendi. Skor daha da farklı olabilirdi. Belli ki Daum, kırmızı siyahlılardan korkuyordu. Özellikle de Youla'dan. Fener defansı maç boyunca hep dörtlü oynadı. Tuncay'ı en uçta oynatmak bence yanlış. Çünkü, topu önüne alıp, dönüp, hareketlenene kadar zaman geçiyor. Tuncay, aman aman çabuk bir oyuncu değil, süratli bir oyuncu. O da, ilk çıkıştan sonra tempolu olarak artıyor.

Damir tecrübesiz

Daum, ‘‘G.Birliği 60'dan sonra yorulur, ben de Serhat'ı oyuna sokar işini bitiririm’’
dedi. Orta sahaya Yusuf'u da alarak bu alana hakim olacağını zannetti. Ama tam tersi, G.Birliği oyuna daha fazla asılmaya, daha fazla Fener'in üstüne gelmeye başladı. Ne zamana kadar? Serhat'la Baki düello ederlerken kalecinin hiç gereksiz yere, körlemesine topa çıktığı ana kadar. Bu gereksiz, acemice hatalı çıkış, F.Bahçe'yi belki de ipten aldı. Çünkü, sarı lacivertliler dün gece galibiyeti kesin olarak hak etmedi. Oyunun başından sonuna kadar direksiyon G.Birliği'nin elindeydi. Ersun Yanal, geçen yılki hatalarını bu yıl yapmıyor. Geçtiğimiz üç haftada kırmızı siyahlılar hiç gol yemedi. Demek ki, Türkiye 1.Ligi'nde iyi şeyler yapmak istiyorsan, aynı ayarda, kalitede ve tecrübede iki kalecin olacak. Damir aslında kötü bir kaleci değil. Ama tecrübesiz.

Renksiz ve etkisiz

Selçuk
yine renksiz ve etkisiz. Ümit bu alanda oyunu tam anlamıyla yönlendiremiyor. O zaman Fener'de kim idare edecek? Hiç kimse. Yusuf var, o da kenarda.

Filip Daems sakatlandıktan sonra Ersun, mecburen taşlarla oynadı. Ve kırmızı siyahlıların akordu biraz bozuldu. Nitekim, gol de oradan geldi. Deniz, yeni yerinde eski yerine göre çok daha başarılı. Baki de oynadığı yerde faydalı. Bu oyuncu, Ajax'ın alt yapısından çıkma. Geçen yıl İngiltere Premier Ligi'nde Sunderland'da forma giydi, tekrar geri döndü. Skoko, faydalı transfer. Aslında kırmızı siyahlılar, bayağı iyi bir takım. Ama, tek dezavantajları seyircileri ve basını yok.

İsmet Arzuman, her gün kendisini yenileyerek devam ediyor. Askerlikten ayrıldıktan sonra daha bir kendine geldi. Mükemmel avantajlar oynatıyor, maça tempo veriyor. Bunlar iyi yanları. G.Birliği kalecisini o kıyafetle oynatmamalıydı. Penaltı yoruma açık. Verse de, vermese de kimse bir şey diyemez. Yalnız Hooijdonk topa vururken, ceza alanında kaç kişi var? Kırkpınar çayırı gibi. Bu konuda FIFA bütün ulusal federasyonlara daha yeni yazı yazdı, ‘‘Penaltı atışlarındaki ihlalleri görün’’ diye. Ve bizim hakemlere de Kuşadası seminerinde bu ikaz dikkatle anlatıldı. Ama henüz uygulayan yok. Veya biz görmüyoruz.

Futbolda çalışacaksın, her şeyi yapacaksın ama o şans denen meret yanında yoksa işin zor. Dünkü F.Bahçe'nin şansla aldığı 3 puan gibi.
Yazının Devamını Oku

İyi desem ayıp olur!

27 Eylül 2003
<B>KÖTÜ </B>değil, çok kötü oynayan iki takım... Doksan dakikanın sonunda tabelaya asılan 2-0'lık bir skor... Ve çok kötü bir maç... Aslında bizler, bu işten ekmek yiyoruz. Yani biraz iyi olsalar, pompalayacağız, ‘‘neler kaçtı, ne mücadele oldu’’ diye. Kötülersek, bir yerde bindiğimiz dalı kesmiş oluruz. Göstere göstere de iyi pompalarsan, ayıp olur.

Önce Adanaspor'dan başlayalım. Uzan Grubu'ndan dolayı bu kulübün kolu kanadı kırıldı. Gelirlerine el kondu. Peki, böyle bir maçın bilet fiyatlarını neden yüksek tutuyorsunuz? Şu anda sana en lazım olan etken seyirci değil mi? Hiç olmazsa o, seni motive edebilir. Çünkü, sahadaki Adanaspor, daha şimdiden düşmeyi garantilemiş gibi. Kafalarında herşeyi bitirmişler. Yalandan futbol oynuyorlar. Mücadele yok, dayanışma yok. Ama bir şey bana tuhaf geliyor. Uzan Grubu'nun iki takımı var; Adanaspor ve İstanbulspor. Onlar da (İstanbulspor) aynı durumdalar ama sahaya çıkıp haysiyet mücadelesi veriyorlar. Demek ki, iki kulüp arasında bazı ince ayrıntılar var. O da sahaya yansıyor doğal olarak. Bu Adanaspor, dün geceki görüntüsüyle 2. Lig’de zor tutunur... Adanaspor zaman zaman öyle bir iptidai ofsayt taktiği yapmaya çalışıyor ki, evlere şenlik.

Sabri: 2 - Adanaspor: 0

Adanaspor'dan sonra G.Saray'ı anlatmaya gerek var mı? Bir takım kötü oynayabilir, tamam. Gol de kaçırır, o da tamam. Ama bir takım dün akşamki G.Saray kadar kötü mücadele edemez. Hele bu, büyük takım olursa. G.Saray'da ne bir sistem var, ne de bir hazırlık? İlk yarı aynı yerden dört tane korner attılar, hepsi de ön direğe. Yani, rakibin ayağına. Bir tanesini rakip ıska geçti, gol oldu. Diğerleri leblebi gibi çıktı. Zorla kazanılan kornerleri futbolda bu kadar kolay harcamak düşündürücü.

İnanın, dün geceki 2-0'lık skoru tek cümleyle açıklayabiliriz; G.Saraylı Sabri: 2 - Adanaspor: 0. Bir tek o vardı. Gitti, geldi, bastı, vurdu, attı, yattı, kalktı... Volkan gol attı, 60'tan sonra yürüyecek hali kalmadı. Prates sahada tek başına. Zaman zaman onu unuttular. İstediği topları önüne atamadılar. Baskı olmayınca Bülent'le De Boer aralarında pas yaptılar. Adanaspor'un bir tane pozisyonu var. O da 35 metreden Necati vurdu, üst direkten döndü, o kadar. Yani hazırlanmış pozisyon değil. İkinci yarı soldan iki defa indiler, onda da arkadaki boştaki adama topu kaldıramadılar. O sırada Yılmaz Vural gözüme çarptı, hırsından göbeğini iki eliyle sıkıştırıyordu. Yarın o mıntıkalar kesin morarır.

Yakıştı mı size?

Hakan Şükür
itimat kaybettirmeye başladı. Yalandan kendini yere atıyor. Aklınca ya penaltı kazanacak ya da rakibine sarı veya kırmızı kart göstertecek. Seyretsin bakalım kendini, Hakan Şükür'e yakışıyor mu yaptıkları? Bir futbolcu, futbolu bıraktıktan sonra bu imajla anılmamalı.

Ali Aydın kötü maç yönetmedi. Ama benim dikkatimi iki önemli şey çekti. Birincisi; sen Türkiye'nin iyi birkaç hakeminden birisin. Ama yardımcı hakemin oyuncağı olur, onun bayrağına teslim olursan taçtan gelen ofsayt düdüğünü üfleyiverirsin. İkincisi 48. dakikada G.Saray taraftarları ‘‘S... F.Bahçe’’ diye bağırmaya başladı. Takriben de 10 dakika sürdü. Hem de tempo bayağı yüksekti. En az 100 kişi de arka arkaya geçmiş, zıplaya zıplaya tellerin arkasından trencilik oynuyordu. Ali Aydın'dan tık yok. Baktılar ki, tepki gelmiyor, bu sefer 58. dakikada ‘‘O.... çocuğu Mustafa Çulcu’’ diyerek hedef değişti. Ali Aydın, hakem arkadaşına küfür edilince akan suları durdurdu. Hemen 1 numaralı anonsu çekti, küfürler de durdu. Yani, hakemler kendilerine olunca hassas oluyorlar. Başkalarına küfür hiç önemli değil!
Yazının Devamını Oku

Açıkla Yavuz

24 Eylül 2003
Bülent Yavuz, bıraksın kendinden önceki dönemi, kendi MHK başkanlığı döneminde hakem Muhittin Boşat'ı nerelerde fiziksel teste tabi tuttu? Neticeleri nedir? HAYATTA hiçbir şey şans değildir. Eğer piyango bileti alırsan, sana ikramiye çıkar veya eğer altılı oynarsan kazanabilirsin.

Şimdi size hakemliğimde başımdan geçmiş bir olayı anlatacağım. Tarihini hatırlamıyorum. O zamanlar Avrupa'da Kupa Galipleri Kupası ve Şampiyon Kulüpler Kupası vardı. Kiev'e Dinamo Kiev'in Şampiyon Kulüpler Kupası'ndaki maçını yönetmeye gittim. Yan hakemlerden biri Bülent Yavuz diğeri Ali Kunak'tı. Şimdi biri MHK Başkanı, diğeri de çok etkili bir görevde.

Maç bitti... Ertesi sabah aktarmalı bir uçakla Moskova'dan İstanbul'a geldik. İç hatlara geçip, Ankara'ya eve döneceğiz. Uçağın kapısı açıldığında genç bir hakem arkadaşımızı gördük, ‘‘Erman abi, Doğan Babacan'ın emri var. Yarın sabah saat 09.00'da Bülent abi ile İnönü Stadın'da olacaksınız’’ dedi. ‘‘Niye’’ dedim. ‘‘FIFA Hakem listesinin fizik test sınavı varmış’’ yanıtını verdi.

Ben zaten FIFA hakemiydim. Bülent de kokart takmaya aday. Ali Kunak Ankara'ya devam etti, biz inip otele gittik. Sabah 09.00'da İnönü Stadı'na geldik. Karşımızda Doğan Babacan ile Özcan Gürkaynak vardı. Nasılsınız muhabbeti ve ardından benden bir soru; ‘‘Diğer hakemler nerede.’’

Cevap: ‘‘Biz İstanbul'luları başka bir yerde koşturacağız. Burada değil.’’

Bülent sesini çıkarmıyor

Anormal sinirleniyorum ve 2 hakem abimle bayağı tartışıyorum. Bülent daha yeni olduğu için gıkını çıkartamıyor. Yıllardır hep böyle gitti. İstanbullu hakemleri sağa sola kaçırdılar. ‘‘Koşturduk’’ dediler, yürüttüler. Sonra da, ‘‘Niye İstanbul'un derbi maçlarına dışarıdan hakem veriyorsunuz?’’ diye kazan kaldırdılar.

Bülent iyi hatırlar, ‘‘Helal olsun abi, iyi yaptın. Ben sesimi çıkaramadım’’ demişti.

O Bülent Yavuz, şimdi Merkez Hakem Komitesi'nin başında. Ve hakemin fiziksel yapısına çok önem veriyor. Doğru da yapıyor. Peki aynı Bülent Yavuz, bıraksın kendinden önceki dönemi, kendi MHK başkanlığı döneminde Muhittin Boşat'ı nerelerde fiziksel teste tabi tuttu? Neticeleri nedir?

Boşat, seminerlerden sonra yapılan genel testlere gitmek istemiyor, rapor getiriyor. Sonra da tek başına koşuyor. Nerede koşuyor? En son Burhan Felek'te koşturdunuz. Koşturan da Serdar Çakır'dı.

Benim duyumlarıma göre Muhittin Boşat, 12 dakikalık koşuyu istenilen şekilde bitiremedi. Peki, bu kadar adamın gözü önünde yapılan bu olay diğer hakemleri yaralamıyor mu, otoriteyi zedelemiyor mu?.

Eğer Serdar Çakır, konuşabilirse konuşsun. Zannetmiyorum. Çünkü kendisinin şöyle bir cümlesini dolaylı yollardan duydum: ‘‘Muhittin koşamadı, ama bunun neticesini ben açıklayamam. Bülent Yavuz açıklar.’’

Bakın nerelerden nerelere geldik. Maçtan evvel ‘‘Muhittin Boşat bu maçın hakemi olmaz’’ demiştim. Sebepleri vardı. Hala bir kısım diyor ki, Luciano'nun eline kadar Muhittin Boşat maçı iyi yönetti. Hadi canım sizde... Bülent'in Fatih Akyel'e yaptığı hareket net bir penaltı. Yoruma açık değil. Ve net bir kırmızı kart. Dakika 38, yani bundan sonra Galatasaray 10 kişi.

Futbolu bilmiyor

Hakan Şükür
aynı pozisyonda Luciano'nun altına kanbura yatıyor. Luciano'nun tek suçu koşarak gelip, Hakan'dan daha fazla yükselmesi. Eğer faul varsa, Hakan Şükür aleyhine var. Ama Boşat ters karar veriyor. Aslında en önemli olaylar bunlar. Yani Muhittin Boşat futbolun ruhunu bilmiyor.

Sakın edebiyat yapmayın. Her futboldan gelen iyi hakem, iyi teknik direktör olur diye kanun yok. Eğer kabiliyetliyse ve özellikleri varsa, bu iki meslek dalında da futbol oynamanın büyük avantajları vardır.

Geçen yıl ikinci devrede Fenerbahçe-Galatasaray maçında görev yapan Selçuk Dereli için de ‘‘Bu maçı kaldıramaz’’ demiş, yüzde 10 şans vermiştim. Bu seneki Fenerbahçe ile Galatasaray, ikinci yarı Şükrü Saraçoğlu'nda oynansın, Selçuk Dereli'yi bu maça tayin edin, yönetme şansı yüzde 5'e kadar düşer, benim ölçülerime göre. Müneccim miyim? Hayır. 20 sene futbol oynayıp, 10 sene hakemlik yaparsan, bu işleri çözme şansın fazla olur.

Dans etmeden dansı yazarsan, futbol oynamadan futbolu yazarsan, basket oynamadan basketi yazarsan, voleybol oynamadan voleybolu yazarsan, kadından anlamadan kadını yazarsan baltayı taşa vurursun. Milletin gözü açıldı artık.

İddia ediyorum...

Hakemi Bülent Yavuz atamadı

İDDİA
ediyorum bu maçın hakem tayinini Bülent Yavuz yapmadı. Benim bildiğim Yavuz, bu maça onu vermezdi. Hakemlerin şehir tayini kavgasından mı? Yoksa başka yerlerden gelen baskılarla mı? Her neyse ama bu işte bir bit yeniği var. Bence Bülent Yavuz bir taşla iki kuş vurdu. Bu ikisinden çabuk kurtuldu. Zago'yu atamayan Mustafa Çulcu'yu da zaten silmişti. Onu onun yanına dördüncü verdi. O da gitti.

Siz bakmayın Bülent Yavuz'un üzgün gözüktüğüne. Tahmin ediyorum, zil takıp oynamadığı kaldı. Yalnız verdiği beyanat son derece talihsizce, ‘‘Galatasaray'ın hakkı yenmiştir.’’ Fener'in yenmedi mi? Son zamanlarda Bülent fazla konuşmaya başladı. Dikkat et, fazla öten horozun da boynunu koparırlar Bülent. Yarın sen de Muhittin Boşat ile Mustafa Çulcu'nun düştüğü duruma düşersin. Seni de badem yaparlar.

Zavallı amigolar!..

FUTBOLCULAR, hakemler, antrenörler. Yani futbolun içindeki 3 ana unsur. Birbirleriyle tartışır. Hatta, zaman zaman da kavga da edebilirler. Ama hiçbir zaman terbiyesizlik yapmazlar. Ve yarın birbirlerinin yüzüne bakamayacak sözler etmezler.

Ortalığı bozan kim? Kendini bilmez yöneticiler ve basının içindeki bu işten nasibini almamış zavallı kişiler. Basın camiasının içinde bunların çok şeyleri konuşulur. Ama dışarıya fazla anlatmazlar.

Mesela birisi diğerinin kebapçı dükkanına gider, avanta kebapları yer. Hatta devam eder, ‘‘Hanım bekliyor. Onun da karnı açtır. 2 porsiyon sar da ona da götüreyim’’ der. Yıllar geçer, o kebap dükkanını işleten arkadaş için yani ticaret yapan insan hakkında ‘‘yorum yapan kebapçı’’ tabirini kullanır.

Ruh hastaları

Bir diğeri insan hakları, işçi hakları diye atar tutar. Çalıştığı o zamanki gazetenin patronuna şirin gözükmek için Ankara'daki gazete binası önündeki grev çadırının içine girer, elindeki silahını çekerek, karı koca iki grev gözcüsünü ‘‘Çalışmazsanız sizi vururum’’ diye tehdit edebilir. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Ama inanın bunlar şöhret olmak için, birşeyler yapmak için ortada gezen ruh hastalarıdır.

Nerede olay var, onlar oradadırlar. Aslında İçişleri Bakanlığı'nın, emniyet müdürlerinin bunlar hakkında takibat yapmaları gerekir. Biz zavallı amigoları zaman zaman şuçluyoruz. Tribün terörü diyoruz. Esas terör Şereflilerin Tribünü'nde, şereflilerin localarında oluyor. Ne dersiniz?...

Süreyya'nın hırsı

SÜREYYA Ayhan
çok hanımefendi bir bayan. Yücel Kop da çok beyefendi bir adam. Bizim ulemaların ikisi hakkında yazdıklarına, onların çıldırması lazım. Kızcağız onları düşüne düşüne hırslanıp, yere sağlam basa basa birinci geliyordu. Özellikle Hıncal hep aleyhindeydi, kız da hep birinci geliyordu. Dünya Şampiyonası'ndan 3 gün önce kız çok büyük bir talihsizlik geçirdi. Siz şimdi kızın hastalığını yazacağımı sandınız. Hayır yanıldınız, Hıncal kızın yanına geçti, lehine yazmaya başladı. Kız, o gün mahvoldu. O şampiyonadan sonra yine aleyhine yazmaya başladı, kızımız bu sefer yine kendine gelip birinci gelmeye başladı.

Trafik polisinin ANONSLARI

ŞEHİR, İstanbul. Yer Talimahane Caddesi. Zaman akşam üstüne doğru. Bir trafik ekibi megafonla trafiği açmaya çalışıyor; ‘‘34 AC yürü kardeşim’’, ‘‘Konyalı Konyalı bekleme yapma’’, ‘‘Ticari sen de kalk, çek oradan arabanı’’, ‘‘Travesti kaldırımda bekleme yapma. Sen de yürü trafiği aksatıyorsun.’’

Yer Sıraselviler. Gecenin ilerleyen saatlerinde bir başka trafik ekibi yine megafonla trafiği düzenlemeye çalışıyor. Sağdaki dönerci ve dürümcüler tarafına dönerek, ‘‘Yaltalı... Yaltalı... Memura 2 dürüm çek.’’

İşte size benim güzel ülkemin, güzel trafik polisinden, bağıra bağıra trafiği düzenleme anonsları.

Ne insanlar var!

İNSAN öyle şeyler duyuyor, inanası gelmiyor. Tunalı Hilmi Caddesi'nde bir kafede oturuyorum. Arkadaşım geldi, Ermancığım dedi ve ekledi: ‘‘Benim bir tanıdığım var. Haluk Ulusoy'u hiç sevmiyor. İngiltere maçına gidecek. Sırf Haluk Ulusoy istifa etsin diye cep telefonundaki pili sahaya atacakmış. Cep telefonu pahalı gelip onu atamıyormuş.’’

Böyle bir şey duymak bile inanılmaz bir olay. Haluk Ulusoy'un İngiltere maçı ile ne alakası var? O zaman, o stada gelecek her seyirciye büyük iş düşüyor. Bu tip düşünenleri çabuk ve ani olarak stattan yok etmeleri gerekir. Yani, o maçta 60 bin kişinin otokontrol sistemini mükemmel işletmesi lazım.

Vatandaşın dikkatine

DUYRULUR! 19 sene futbol oynadım. 10 sene hakemlik yaptım. 18 sene de kabzımallık yaptım. Şu anda hiçbirisini yapmıyorum. Sadece yorumcuyum. Olayları yakından takip eden bazı basın mensubu vatandaşlara duyrulur!
Yazının Devamını Oku

Şerefsizler

22 Eylül 2003
Başlığı okudunuz, anlayamadınız. Aslında bütün bunları<B> ‘Şerefsiz spor medyası’ </B>tezgahladı. Bu maçı hazırladı ve penaltıyı verdirmedi. YILLARDIR yaşananlar, Olimpiyat Stadı'nın konumu, derbi maçı korku filmine döndürdü. Ben bu maçı, televizyon görüntüleri ile yazıyorum. Çünkü, bu Olimpiyat Stadı'nın güvenlik, yol sorunu halledilmediği sürece çok maça gideceğimi de zannetmiyorum.

Dakika 89... Bir korner atışı, top havada. Herkesin gözü de topta. Çünkü, o meret, ya auta gidecek, ya gol olacak, ya oyuna dönecek, ya birisi onu eliyle tokatlayacak. Kısacası bir şey olacak. Top, kafaya yükselen futbolcuların arasında bir yere dokunup, yön değiştiriyor. Görüntüyü durdurun ve dondurun. Şimdi ben size bir soru yönelteceğim; ‘‘Kaç tane G.Saraylı futbolcunun eli havada? Penaltı itirazı için.’’ Dönün, orada bulunan en az 9 tane futbolcuya sorun, ‘‘Pozisyonu gördünüz mü?’’ diye. Gene dönün, o yarım sahanın sorumlusu olan yardımcı hakeme sorun. Hatta dönün, öbür yarım sahanın yardımcı hakemine de...

Hakem nerede arkadaş?

G.Saraylı futbolculardan görüp de elini kaldıranlar zaten görüntüde. Peki, diğerlerinin kaç tanesi acaba, ‘‘Evet, arkadaş, elle oynadı’’ der. Peki beyler, bu kadar çift gözün hakim olduğu ve pozisyonu süzüp, gördüğü bir yerde, hakem ne iş yapar? Bu kadar adamın gördüğü yerde o nasıl göremez?

Haa, ilk yarı Bülent'in Fatih Akyel'e ceza alanı içinde yaptığı hareket de bana göre penaltı. Çünkü son anda ayağını kaldırdı. Yalnız bakın, ‘‘Bülent'in yaptığını ‘‘bana göre’’ diyorum. Ama Luciano'nunki ne bana göre, ne sana göre ne de Allah'a göre...

Allah'ın tokadı yok!

Arkadaşlar, Allah'ın tokadı yok. Sen yıllardır ‘Cooper Testi'nden kaçarsın, seni koştururlar, sen koşamazsın, ‘‘koştu’’ diye rapor verirler. Hakemlik kapasiten bu maçı idare edecek düzeyde değil. Her eskiden futbol oynayan, ‘‘iyi hakem olur’’ diye de bir kural yok. Avantajdır, ama yeterli değildir. Her eski futbolcu çok iyi teknik adam veya hakem olsaydı, şu anda yüzlerce olurdu. Demek ki, bu tez doğru değil. Ama dedim ya, işte tokadı insan böyle yer.

Fazla uzatmayalım. İşi de eveleyip gevelemeyelim. Maçın geneline baktığımız zaman F.Bahçe, G.Saray'a göre daha bir diri, daha fazla mücadele ediyor. G.Saray takımı isim olarak Fener'e göre daha iyi. Maçın sonuna baksan, hangisi kazansa, diğerine yazık olur. Ama bu hakem kararıyla oldu mu, olmuyor.

Maçın tek başına kahramanı Kemal. Ve bu Kemal'den bu F.Bahçe dün yüzde 40-50 faydalandı. Yüzde 100'e gitseydi, maçı koparırdı. İki hafta evvel ‘‘bu Hooijdonk'a ayak içi toplar gelse, hepsini leblebi gibi atar’’ demiştik, hata yapmışız. Bence o hareketli topları ceza alanı dışına alıp, oyunu durdurup serbest vuruş vermek lazım. Ancak, o zaman atıyor demek ki.

Çizgi film komedisi!

Hakan Şükür
'ün attığı gol, tam bir çizgi film komedisi. (Hazırlanış ve yapılış itibariyle mükemmel bir gol.) Ve üzerine 100 kişi atlayıp, tekme tokat dövecekler, dayak yiyeceksin. Daum, F.Bahçe'de bazı şeyleri değiştirdi. Her şeyden önce bu takım sahada kavga etmeye başladı, mücadele etmeye başladı. G.Saray, Juventus maçında yaptığı mücadeleden biraz daha kötüsünü bu maçta sergiledi. Ama G.Saray, hala kopuk kopuk.

Başlığı okudunuz, anlayamadınız. Aslında bütün bunları tezgahlayan şerefsiz spor medyası! (herhalde ben de dahilim Spor Yazarları Derneği'ne üye değilim, ama televizyonlara program yapıyorum.)

Bu şerefsiz! spor medyası, bu maçı hazırladı ve bu penaltıyı verdirmedi. Bakın, size şimdi tuhaf gelecek; bu cümleler bana ait değil, bu şerefsiz! spor medyası sözünü kullanan Fatih Altaylı. Biz sporculara da, teknik adamlara da, hakemlere de, yani sporun üç ana emekçilerine bu cümle ters gelir. Ama maalesef, futbolda düşmanlığı getiren Fatih Altaylı'nın manevi abisi Hıncal Uluç. Ama maalesef, spora ‘şerefsiz spor medyası!’ sözünü sokan da Hıncal'ın manevi kardeşi Fatih Altaylı.

Tehlikeler bekliyor...

Biz spor camiası olarak topyekün bunları aramızdan ayıklayamazsak, bizi büyük tehlikeler bekler. Ama dünya ters, dünya bir tuhaf. Fatih Terim, aynı cümlenin bir kelimesini hatırlıyorum, aylar önce Fatih Altaylı için söylemişti isim vermeden. Hıncal Uluç, Fatih Terim için yıllar önce neler yazmamıştı. Ama kader böyle işte arkadaşlar. O Fatih Terim, şimdi biriyle can ciğer kuzu sarması, diğeri ile haber programı yapıyor. Allah hepsini mesut etsin.

Herkes bu alemde demek ki, şerefli biçimde yaşamaya devam ediyor. Bu son cümleyi yazınca aklıma rahmetli Zeki Müren'in bir şarkısı geldi. Şöyle bitiyordu; ‘‘Adım Mesut... Soyadım Bahtiyar... Yıllarca siz, Mesut Bahtiyar'dan şarkılar dinlediniz.’’ Aynen onun gibi Allah herkesi onun gibi Mesut ve Bahtiyar etsin. Özellikle futbol camiası içindekileri. Bazıları birbirine çok yakışıyor!
Yazının Devamını Oku

Kapıdaki tehlike

21 Eylül 2003
Beşiktaş'ın yönetiminde kopmalar oldu, huzursuzluk var. Nikah bir defa bozulur, bir daha aynı tadı vermez. Eğer kontrol edilmez veya es geçilirse, yarın öbürsü gün aynı orman yangınları gibi takıma da sıçrayacak. TÜRKİYE Süper Ligi'nin birincisi ile ikincisi oynuyor, statta seyirci yok. İddia derseniz, iddia var. Kalite deseniz, iki takım da Türkiye Ligi'nin en iyileri... Peki, niye o zaman seyirci az? Çok kestirmeden söylemek gerekirse, biz kaliteden anlamıyoruz. Saçma sapan başka bir maç olsa, belki de seyirci rekoru kırılır. Ama böyle maçlara gelen yok.

Kocaman işi biliyor

Aynı tarz futbol oynayan iki takım karşı karşıya geldi. İstanbulspor, büyüklerden, özellikle de F.Bahçe'den arta kalan futbolculardan kurulu bir ekip. Bayağı da yaşlı oyuncuları var. Ama Aykut Kocaman ne yaptığını, ne yapması gerektiğini iyi biliyor. Araya gençleri serpiştirmiş, kimisinin beyninde, kimisinin vücudundan faydalanıyor.

Maç başına sözleşme yapmanın kulüpler için avantajları olduğu gibi dezavantajları da var. Teknik direktörlerin çoğu dengeyi sağlamak için genelde üç oyuncu değişikliğini kullanıyorlar. Herkes para kazansın istiyorlar. Dün Beşiktaş takımında oyundan hiçbir şekilde alınmayacak oyuncu Ahmed Hassan'dı. Beşiktaş takımının içinde de gönül bağları var. Mesela, İlhan, Tümer'i arıyor, Tümer de İlhan'ı. Hatta daha ileri gidelim, İlhan Mansız, gol pozisyonunda Ahmed Hassan yüzde 80 atacak durumda bile olsa, yüzde 30 şansı olan Tümer'i tercih ediyor. Hatta ona da atamıyor, auta yolluyor.

Beşiktaş’ta yağ çok

İstanbulspor kendi yağı ile kavrulmaya çalışan mütevazı bir takım. Zorlaya zorlaya bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Beşiktaş'ta yağ çok, sürecek yer bulamıyorlar. Onun için de huzursuzluk var. Yönetim kurulları delindi. Nikah bir defa bozulur, bir daha aynı tadı vermez. Eğer kontrol edilmez veya es geçilirse, yarın öbürsü gün aynı orman yangınları gibi takıma da sıçrayacak. Ve kopmalar takımın içine sıçrarsa, özellikle bu Beşiktaş takımında hasar büyük olur. İyi giderse gözükmez. Canım ciğerimle götürürler. Aynen geçmişte dört yıl üst üste şampiyon olan G.Saray'da olduğu gibi!

İlk yarı İstanbulspor üç tane net gol pozisyonu yakaladı. Büyük takımlara bunları atamazsan, galip gelmen zor. Aynı pozisyonları Şükrü Saraçoğlu Stadı'nda Fener'e karşı yakaladı, hepsini attı. Beşiktaş defansı çok kontrolsüz oynamaya başladı. Laubalilik var. Özellikle kaleci Cordoba, rahatlıkla laubalilik arasındaki sınırı kaçırıyor. Siyah beyazlılarda dün işi ciddi tutan tek adam İbrahim'di.

Ters kararlar verdi

Hakem Ali Aydın, ikili pozisyonlarda çok ters kararlar verdi. Avrupa standardında bir hakem, dün onun çaldığı en az 12 faul düdüğünü üflemezdi. Bir de çaldığı düdüklerden sonra fazlaca oyunculara pozisyon izahı yapıyor.

Bu Güngören Stadı'na trafik olarak gidiş zor olabilir. Şu anda inşaattalar, ama stadın zemini çok güzel. Bırakın bunları, bu stat, devletten 1 lira alınmadan yapılan bir stat. Tamamen özel teşebbüs. Keşke herkes böyle statlar yapsa. Sallamaya gelince sallıyoruz da işin gerçeğini öğrenmek işimize gelmiyor.
Yazının Devamını Oku

Nielsen'i izleyin

19 Eylül 2003
Bizim hakemlerimiz niye Şampiyonlar Ligi'nde yoklar? Beşiktaş-Lazio maçını yöneten <B>Nielsen</B>'in maç kasetini izleyin, neden olduğunu görürsünüz. HANİ şu meşhur ‘‘Formayı çıkarmaya sarı kart’’ olayı var ya... Bazı yorumcularımız hala, iki yıl sonra bile sarı kart verilmeli diyorlar...

19 Ekim'deki FIFA icra kurulunda bu olay masaya yatırılıyor. Bizzat başkanın isteği üzerine...

Hani şu Fransız futbolcu gol attıktan sonra formayı çıkarıp, 15 dakika giyemedi ya..

Tartışma icrada büyüyor... Bir görüş ‘‘İki sene sonra forma çıkarmaya kart verelim’’ diyor. Bir görüş de ‘‘International Board'a götürelim’’ diyor...

Fakat başkanın ısrarı ‘‘Disiplin konusunda taviz vermeyelim ve uygulamaya geçelim’’ yönünde...

Ama ortada hala bir uygulama yok...

27 Haziran'daki olağanüstü FIFA icra komitesinde bu olayın neden ulusal federasyona bildirilmediği konuşulacak. Tuncay'ın yaptığı gibi golden sonra abartılı sevinme ve telörgülere tırmanma hala sarı karttır. Bizim futbolcular bilmese de...

Bizim hakemlerimiz niye Şampiyonlar Ligi'nde yoklar. Salı akşamı Beşiktaş- Lazio maçını yöneten Nielsen'in maç kasetini izleyin, neden olduğunu görürsünüz.

Hangi ikili mücadelelere çalıyor, hangisine çalmıyor... Bir tek pozisyona 4-5 kez düdük çalıyor mu? Veya çaldığı pozisyonda futbolculara iki saat izahat verip eliyle koluyla pozisyonu anlatıyor mu...

G.Saray-F.Bahçe maçının hakemi Muhittin Boşat'mış... Herkese hayırlı olsun... Maça hakem mi verdiler, yoksa hakeme mi maç verildi. Bu tayin şehirlerarası hakem tayini kavgası sonunda çıkan bir karar mı?

Pazar günü hepiniz göreceksiniz...

Ben inşallah iyi olur diyorum...

Selçuk Dereli için geçen yıl ‘‘Çok başarılı’’ dendi.

Hadi verseydiniz ya bu maça...

Başka yolu yok

GALATASARAY yönetimi, bence bu cümle biraz dar bir çerçevede kalıyor... Galatasaray camiası bir karar vermeli. Ve bu kararı da çok acele uygulamaya sokmalı...

Borç 130 milyon dolar... Her sene katlana katlana gidiyor...

Bir tek şekil var bundan kurtulmak için... Mülk satacaksınız... Mesela, Riva'ya çağıracaksın bir inşaat şirketini Kemer Cauntry gibi bir tesis yapıp pazarlayacaksın...

Bunun başka bir yolu yok... Çünkü her geçen gün Galatasaray'ın aleyhine işliyor...

Veya 15 tane Galatasaraylı büyük işadamı çıkacak ve verecekler 10'ar milyon dolar, iş bitecek... Ama maalesef akıl veren çok da para veren yok...

Paralı askerler!

GALATASARAY kafile uçağındaydım. Yeşilköy'e indikten sonra kapıdan ilk çıkanlardanım. Bir grup G.Saray seyircisi takımını bekliyordu. Beni görür görmez başladılar tezahürata... ‘‘Yine i.leşti Erman Toroğlu, zaten i.neydi Erman Toroğlu...’’

Benim için sürpriz olmadı. Aslında bu tezahüratın telif hakkı Beşiktaş taraftarının. Çünkü onlar bulup çıkardı. Ama belli bir grup ve belli bir hedef için, Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzonspor ve Ankaragücü hiç farketmiyor. Türkiye'de futbolu pisleten, altına dinamit koyan gruplar bunlar. Bakmayın siz, birisi bir renk, diğeri başka renk.

Sonuçta hepsi paralı askerler. Tutulmuş taraftarlar. Büyük çoğunluk bunları desteklemiyor. Maalesef bunlar hala etkili olmak peşindeler. Teknik adamlar ve yöneticiler bunlardan çekiniyor. Daha ileri gideyim, bazıları bunlarla net bir şekilde ortaklık içindeler. Bunların acısını ben değil, kamuoyu çok yakın zamanda çekecek. Ama o zaman sakın ‘‘Ah, vah’’ demeyin. Bu grupların benim karşımda olmaları çok doğal, eğer yanımda olurlarsa kendimden şüphe ederim.

Yatan uyanıyor!

HAKEMLE
, seyirciyle, rakip futbolcuyla oynanır mı? Bal gibi oynanır... Ama bunun şekli şemali ve sistemi vardır. Onu da profesyonelce düşüneceksin. Hakan Ünsal hiç gerek yokken rakiple dalaşıyor, uyuyan Juventuslu futbolcuyu ve uyuyan seyirciyi uyandırıyor. Rakip serbest vuruş kazanıyor, hakem düdüğü çalmış, iş bitmiş hala itiraz ediyorlar. Veya dönüp kalecileriyle, arkadaşlarıyla tartışıyorlar. Bunun üzerine rakip topu oyuna sokup, golü atarak işi bitiriyor.

Hem salı akşamı, hem de çarşamba akşamı İtalyan takımlarını dikkatle izlediyseniz, bu konularda ne kadar profesyonel olduklarını görürsünüz. Oyunu kuralına göre oynuyolar. Zaten onun için değil mi, biz hala İtalyan fayansı kullanıp, gömleğini, ceketini, pantolonunu giyiyoruz. O yıllarca hep bizden önce düşündü. Modaya tesir eden bu görüşün, futbola yansımaması düşünülür mü...

Ne gereği var

GEÇEN dönemin Spor bakanı Erdoğan Toprak ve Vedat Bayram çok güzel bir şey başlattılar. ‘‘Yarım kalan tesisleri bitir, ismini yazdır’’ dediler. Bence de çok faydalı ve güzel bir olaydı.

Ama yeni dönemde görüyorum ki, bu tesisleri yaptırıp isim yazdıranların isimleri tesislerden sökülüp atılıyor.

Ne gereği var, keşke herkes yaptırsa... Şu kompleksten bir arınsak, çok şeyi yapacağız...

Kim konuşmalı?

ERİKSSON bir beyanat veriyor... Kim bu adam, İngiltere Milli Takımı’nın teknik direktörü...

Buna cevabı kimin vermesi lazım...

Tabii ki bizim teknik direktörümüz Şenol Güneş'in...

Kim veriyor cevabı... Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy...

Söylediği yanlış anlaşılıyor veya anlaşılmıyor... Ne gereği var...

İngiliz Futbol Federasyonu başkanını hiç piyasada gördünüz mü...

Böyle başarı olmaz

TAKIM uçaklarına seyahatte binmeyi hiç sevmiyorum... Ama yurt dışı olunca, işin şekli değişiyor... Faydası da var, zararı da...

Geçtiğimiz 5 yılda zaman zaman yurt dışında G.Saray kafile uçağına bindiğim oldu. O zamanla şimdiki takımı karşılaştırıyorum... Arada büyük fark var. Futbolcular mutsuzlar... Arkadaşlık, sohbet dayanışma eskisi gibi değil... Eskiden cıvıl cıvıldı... Kaynaşma vardı. G.Saray için en büyük tehlike bu. Mutsuzluk olan yerde başarı olmaz.
Yazının Devamını Oku

Büyük balık kaçtı

18 Eylül 2003
<B>KONYA'</B>da 10 kişi kalmış rakibine karşı beraberliği bile hak etmeyecek bir mücadele ortaya koyan G.Saray, dün gece bu sefer Juventus'a karşı mağlubiyeti hak etmedi. Bu maçın hakkı beraberlikti.Fatih Terim'in artık bir ideal 11'i yakalamasının zamanı geçti bile. Yerler, üç aşağı beş yukarı belli ama Fatih hala takımla oynuyor. Sağ tarafta Prates, önünde Sabri ikilisinin alternatifi yok. Hakan Şükür mükemmel işler yaptı. Pres yaptı, hücum bölgelerine iyi girdi, golünü de attı. Bence hatasız oynadı. Hasan Şaş'ın öyle veya böyle mutlak süretle kazanılması ve oynatılması gerekir. Dün akşam Fatih Terim'in yaptığı en büyük hata, bence Hasan'ı oyundan almasıydı. Bu oyuncu, rakiplerinin üzerinde büyük bir korku oluşturuyor. Dünya Kupası'ndan sonra ondan çekiniyorlar. Topu ayağına aldığı zaman rakip, ikilem içinde. ‘‘Basıyım mı, bekleyeyim mi?’’ diye tereddüt ediyor.

Hasan oyunda kalmalıydı

Juventus'la rakip sahada oynuyorsun. Topun sende daha fazla kalması lazım. Nitekim, Hasan çıkana kadar G.Saray bunu başardı. Pinto da iyi top kullanıyor ama oyundan çabuk düşüyor. Eğer sıralamak gerekirse, onun oyundan daha önce alınması gerekirdi. Hakan Ünsal, eski gücünde değil. Şöyle bir bakıyorum, G.Saray'da, Batista, Prates ve Hakan Şükür mükemmel oynadılar. Diğerleri görevlerini yaptı. Arif, oyuna girdi ama ya ısınamadı ya da havaya giremedi. Böyle bir maçta Ergün'ün attığı ortaya kafayı yapıştıracaksın veya sağ dıştaki o topu aut çizgisini geçmeden çevireceksin. Belli ki, Arif'in kafası rahat değildi. Yoksa o işleri yapardı.

Juventus golü erken bulunca ve bir-iki pozisyona da girince laubaliliğe başladı. 2-0 yapmadan havaya girdiler. Bu sefer golü yiyince, paniklediler. İtalyan futbolcular enteresan. Onlar, bir sonraki, hatta iki sonraki maçı bile düşünüyorlar. Çünkü bu hafta sonu ezeli rakibi Roma ile oynuyorlar. 1-0 olduktan sonra herhalde onu düşünmeye başladılar. Yazık, G.Saray şuradan beraberlikle çıksaydı, çok büyük avantaj yakalayacaktı. Çünkü, şunu iyi bilelim, İstanbul'daki rövanşta, Juventus böyle oynamayacak. Deplasmanda, çok daha fazla açık alan bulacak.

Böyle goller yenmez

Galatasaray'ın yediği ikinci gol, yine acemice. Hakeme itiraz ederken, kendi aralarında konuşurlarken, belden aşağı gelen yan topta golü yiyorlar. Şampiyonlar Ligi'nde böyle gol yemeyeceksin. Bir yerde hava topu tamam, ama böyle gol değil. Prates dün gece belki sahadaki 22 oyuncunun en iyisiydi.

Hakem, çok kaliteli bir hakem değil. Avantaj kaidesinde bile acele edip, sonra ‘‘pardon’’ diyor. Şampiyonlar Ligi'nde düdük çalan bir hakemin ‘‘pardon’’ demeye hakkı yok. İki defa daha ‘‘pardon’’ desin, UEFA ona da ‘‘pardon’’ der. Yazık kaçan balık büyük oldu.
Yazının Devamını Oku