Erman Toroğlu

Alışkanlık yapmasın

29 Haziran 2003
<B>ÇOK</B> yeni bir takımla oynadık. Çoğu Ümit Milli Takım'dan gelme oyuncular. Fazlaca takım oyunu oynamadık. Bireysel güzel hareketler yaptık. Rakip Kolombiya bize göre daha kontrollü oynadı. Kolombiya, teknik olarak da iyi oyunculardan kurulu.

Rahat bir maç oldu. İki taraf da öyle fazla defans anlayışına girmedi. Yani halı saha maçından biraz daha ciddi bir 90 dakikaydı. Enerjimizi ekonomik kullanmadık. Yalnız şu net biçimde gözüküyor; Tuncay, Selçuk, Gökdeniz ve İbrahim Üzülmez A Milli Takım'da oynayabileceklerini ispat ettiler, mühürlediler.

Volkan ve Necati zayıf, Deniz çabuk, fena değil. Servet daha ister. İbrahim Toraman derseniz o da tam hazır değil. Ama istikbal var. Serkan zorlar. Bizim çocuklar, Cordoba'nın ne zaman ne yapacağını biliyorlar. Onun için de o kaleciye pası iyi takip ettiler ve Tuncay'la golü bulduk.

İkinci yarı 18. dakikada 5 kişiyle hücuma çıktık, rakip 3 kişi. Top Volkan'da, yine kötü kullandı. Dönemedik, golü yedik.

Tuncay'a iyi toplar atamadık. Çok iyi yerlere girdi. Defansa yardım etti, hücuma çıktı. Resmen iki kişilik, üç kişilik oynuyor. Tabii, sizler ekranda tam sahayı izleyemediğiniz için topun olmadığı yerlerde Tuncay neler yapıyor, göremediniz. Hiç durduğunu görmedim. Yalnız onu seyredin, yorulursunuz.

Sağ kanatta sorun var

Sağ tarafta Fatih Sonkaya çok zayıf. Abisi Fatih Akyel, son bir yıldır milli maçlara baktığımızda, o da zayıf. Yani bu sağ tarafta ne yapacağız belli değil. İki Fatih'ten bir Fatih çıkaramıyoruz.

Şenol Güneş, herhalde Fatih Akyel için şimdi Daum'u bekliyordur. O da toparlayamazsa herhalde yeni birisini bulur buraya.

Üçüncü olduk. İnşallah alışkanlık yaratmaz. Ama bir detayı unutmayacağız. Büyük takımsak, etkili takımsak, gelen fırsatları kaçırmayacağız. Yani Okan, o penaltıyı atacak. Çünkü o, bir defa olur. Dünya Kupası'nda şampiyon olacağımıza inanmadık, üçüncü olduk. Aradan üç ay geçti, çok futbolcu ‘‘olurmuşuz’’ demeye başladı.

Hedefimize ulaştık

Şimdi bu turnuvada yine üçüncü olduk. Birinci olabilirdik. Ama burada bir su götürür yanımız var. Çok genç oyuncularla oynadık. Bence bu turnuvaya katılmakla, yeni oyuncular bulmakla Türk Milli Takımı hedefine ulaşmıştır. Bence de bu turnuvanın parlayan yıldızı Tuncay Şanlı'dır.

Aklıma gelmişken hatırlatayım dedim. Niye bir hakemimiz yok? Bu kadar genç futbolcumuz çıkıyor da niye hakemimiz çıkamıyor? Onu da hakemler kendilerine sorsunlar. Hata nerede bulurlar.
Yazının Devamını Oku

Tecrübe kazandı

27 Haziran 2003
Bu Stade de France'ın soyunma odalarında bir anormallik var. Özellikle ikinci yarıda bu odaya girip çıkan bizim takıma sanki sihirli bir değnek dokunuyor. Ve o kötü oynayan Milli Takım, ikinci yarı mükemmel mücadele ediyor. Böyle bir maçı kazanıp, kaybetmek önemli değil. Önemli olan iyi futbol oynamak. Fransa takımı eğer bu futbolla kupayı alacaksa alsın. Çünkü 90 dakika boyunca hiçbir şey yapmadılar. İnsan böyle bir takıma karşı bu tarz kaybedince üzülüyor. Yediğimiz 3 gole bir bakın. İnanılmaz defans hataları var. Birinci golde Selçuk, ikinci golde İbrahim, pozisyon bitmiş onlar seyrediyorlar ve ofsaytı bozuyorlar. Attıkları birinci ve ikinci gol, resmen araya kopya kağıdı konmuş gibi. İkisinde de Fatih, bölgesinde değil. Yani, adamlar çatır çatır pozisyona girseler, atsalar insanın yüreği yanmayacak. Ama işte tecrübe denen faktör burada ortaya çıkıyor.

Vites büyütemedik

Dün gece Fransa hiçbir şey oynamadan kazandı. Biz çok yeni isimlerle mücadele ettik. Eğer Fransa böyle bir takımı yenip tatmin oluyorsa, onlara bravo. Ama biz niye ilk yarıları iyi oynamıyoruz, onu da Şenol'un çözmesi lazım. Bizim Milli Takım, özellikle ilk yarı geri vitesine takılmış araba gibi. Bir türlü ikiye-üçe geçiremedik vitesi, hep geri hep geri...

Bence Şenol'un Yıldıray'ı oyundan alması yanlıştı. Bu tip adamlar her an oyunu değiştirebilirler. Hele hele böyle tecrübeli takımlara karşı... Mesela penaltıya Yıldıray gelseydi, ne olurdu? Okan böyle penaltıyı yüz defa atabilir, ama böyle bir statta böyle bir rakibe karşı bu yükün altına onu sokmak son derece hataydı.

Ergün mükemmel oynadı. Tek başına bir maestro gibiydi. İnsan yenildiğine üzülmüyor. Bu Fransızlar, hem takımımızı, hem seyircimizi maymuna çevirdiler. Nasıl mı? Eskiden bir laf vardı; ‘‘Git-gel Konya altı saat’’ diye, Ankaralılar tarafından söylenen... Biz de ‘‘Git-gel Paris-St.Etienne altı saati’’ oynuyoruz. Ama aradaki fark, hızlı trenle gidip geliyoruz. Çünkü 550 kilometrelik mesafeyi bu tren 2,5 saatte alıyor. Ankara-İstanbul arasını hızlı tren yapmayan yılların hükümetlerine de buradan selamlarımı iletir, gözlerinden öperim!

Kazandığımız penaltı penaltıydı, ama attığımız birinci gol de ofsayttı.

Not: Bu saygı duruşundaki saygısızlığı herhalde dünyada tek yapan ülke biziz. Kamerun'lu futbolcu ölmüş, statta çıt yok. Yine arada çat-pat çıkıp bağıran yer bizim seyircinin olduğu yer. İnsan üzülüyor, yerin dibine giriyor. Bu saygısız az sayıdaki insanı, bizim seyircinin döve döve stadın dışına atması lazım. Bu terbiyesizleri...
Yazının Devamını Oku

Güneş devrimi

25 Haziran 2003
Dünya Kupası döneminde gerekli tavrı sergileyememişti. Ama şimdi kendini buldu. Futbolcuya dayalı düzeni değiştirdi. Artık dün yok, yarın var. Şenol Güneş doğru yolda.BU tip organizasyonlara katılmak çok iyi. Belki bazı futbolcular için angarya gelebilir. Ama özellikle bizim Milli Takım için çok yararlı oldu. Öncelikle şu gerçeği kabul edelim. Milli takım futbolcusu illa genç olacak diye bir şey yok. Gerekirse 40 yaşında olur, ihtiyacın vardır, adam profesyoneldir, oynatırsın. Ama bu futbolculardan başka oyuncu bulmakta zorlanıyorum dersen, ve özellikle teknik adam olarak bazı şeylere mahkum olursan, o zaman işin zor.

Bakın, Dünya Kupası öncesinde ve hemen sonrasında Şenol hoca neler yaptı. Bir Hakan konusu çıktı... Çok kötü olmasına rağmen oynatmakta ısrar etti. Bu ısrar Hakan'ı antipatik hale soktu. Bırakın Türkiye'de, dünyadaki görüntüsü de bozuldu. Hakan, Okan, Emre hepsi iyi oyuncular. Bir de Arif vardı. Bu üçlü Arif'in hem oynamasını hem de kadroda olmasını çok istiyordu. İyi arkadaş olabilirler ama bu tarz olaylar takıma olumsuz yansır.

VOLKAN'IN RESTİ

Şenol,
o sıralar gerekli tavrını koyamadı. Bakın, şu turnuvayla beraber o da kendini bulmaya başladı. Özellikle milli takımlarda futbolcuya dayalı düzen olmaz. Mesela Volkan, Kamerun maçında daha onuncu dakikada çok kötü işler yapmaya başladı. Kötü işler yaptıkça kasıldı ve sinirlendi. Ve bu durum daha kötü oynamasına neden oldu. Artık öyle bir hale geldi ki, bu sefer seyirci başladı üstüne oynamaya. Ve Şenol, treni ve oyunu kaçırdıktan sonra Volkan'ı sahadan aldı. Ve aynı Volkan, Can Çobanoğlu'nu da eliyle restleyerek yedek kulübesine bile oturmadan soyunma odasına gitti. Bahanesi de hazırdı. ‘‘İdeal yerimde oynamadım’’ diyordu.

Brezilya maçında ideal yerinde oynadı da ne oldu? Bu sefer Şenol doğru bir tercih yaparak onu 35. dakikada oyundan aldı. Ergün gibi adamın bu kadar top kaybıyla oynamaya hakkı yok. Şenol onu da oyundan alarak Brezilya maçını döndürdü.

SEYİRCİ İYİ AMA

İşte bir teknik adam nasıl maç kaybeder, nasıl maç kazanır, iki canlı örnek Kamerun ve Brezilya maçında görüldü.

Avrupa'daki seyircimiz, Milli Takımı candan destekliyor. Hem de Türkiye'deki gibi saçma sapan bağırıp tezahürat yaparak değil. Hakeme de yüklenecekse, rakibe de yüklenecekse zamanlamasını çok güzel ayarlıyor. Ama öyle ters iki şey yapıyorlar ki, bütün güzellikleri berbat ediyorlar. Sahaya ellerine ne gelirse atıyorlar. St. Etienne Mahkemesi ABD maçında sahaya yabancı madde atan bir Türk seyirci için 3 yıl müsabakadan men ve 1000 Euro para cezası verdi.

Brezilya maçında ikinci golü attıktan sonra sahaya giren seyirciler yüzünden maç 4 dakika durdu. Biz Brezilya'dan ikinci golü o 4 dakikalık ilavenin bitimine 20 saniye kala yedik. Yani kendi kendimize gol attık. Burada seyirci çok şeyi bilinçli yapıyor. Polis sahaya atlayanı alıp götürürken, kalabalık seyircimiz polisin elinden arkadaşlarını kurtardı. Ama merkeze gitseydiler, en az 3 yıl ceza alacaklardı.

SEN İŞİNE BAK

Futbolda dün yoktur, yarın vardır. Şenol Güneş'in şu anda gittiği yol doğru. İnşallah devam eder. Zor da olsa bu yolu yakaladı. Tamam, A Milli Takım’a herkesi bir anda alıp oynatamazsın. Mesela bir Fatih Akyel ne zamandır bozuk, düzelmeye de pek niyeti yok gibi. Fatih Sonkaya oynadı, o da yeterli değil. Sağ taraf aksıyor. Alpay'ın artık bir kulüp takımında maç eksiğini giderdikten sonra oynaması gerekiyor. Çünkü bu eksiklik onda çok sırıtıyor. Ne de olsa fiziğe dayalı top oynayan bir futbolcu.

Ne kadar iyi veya çok antrenman yaparsan yap, maçın verdiğini vermez. Şenol Güneş bir de şunu unutmasın, hala Hasan bunu dedi, Hüseyin böyle yaptı, Veli şunu diyor peşinde. Sen kendi işine bak kardeşim. Hata yaptığın zaman nasıl eleştiriliyorsan, iyi olduğun zaman da senin yanında olacaklar. Yeter ki şartlı olmasınlar.
Yazının Devamını Oku

İstedik, BAŞARDIK

24 Haziran 2003
<B>TÜRK </B>Milli Takımı son Dünya Kupası dahil, Brezilya'ya karşı ikinci yarıdaki mücadelesini ve oyununu hiçbir karşılaşmada sergileyemedi. İlk 45 dakika inanılmaz bir Brezilya, çok kötü bir Türkiye vardı sahada. Sambacılar, ne gerekiyorsa onu yaptılar. Müthiş bir futbol oynadılar. İlk yarının 1-0 bitmesi bizim için büyük şanstı. Özellikle Ergün gibi takımı toparlayacak bir oyuncunun inanılmaz top kayıpları pasif oynamamıza neden oldu.

İki takım da son Dünya Kupası'na göre 5'er oyuncusunu oynatmıyordu. Yani geri kalan 6'lar sahadaydı. Bu yarı biraz Bülent iyi mücadele etti. İki takım soyunma odasına gidip geldiler. İkinci yarı mükemmele yakın bir Türk Milli Takımı ve çok kötü bir Brezilya takımı vardı. Yalnız bu Brezilya takımının kötü oynadığı için bizim milli takımın iyi oynadığını zannetmeyin. Biz iyi oynadığımız için onlar kötü oldular.

Hakemler ders verdi

İkinci yarı bizim milli takımda kötü oynayan oyuncu yoktu. Şenol Güneş, Volkan'ı da, Ergün'ü de tam zamanında oyundan aldı. Bence Güneş ilk defa takımına bu kadar hakim oldu. Tuncay rakip defans için son derece tehlikeli bir oyuncu. Bu genç, çok modern bir Türk futbolusu olma yolunda hızla ilerliyor. Selçuk, Tuncay ve Gökdeniz artık A Milli Takım'ın temel oyuncuları oldular. Yalnız bir de Alpay'la Bülent'ten biri oynamadığı zaman oraya bir adam lazım. Alex oyuna niye sonradan girdi anlamak mümkün değil.

Markus Merk, hakemi aldatmaktan dolayı Ronaldinho ve Alex'e ders niteliğinde sarı kartlar gösterdi. Brezilya takımında Ronaldinho çok çalıştı ama Markus Merk'in ders niteliğinde gösterdiği sarı kart yüzünden kırmızıyı aldı. Bizim hakemler inşallah bundan ders alırlar. Bir nolu yardımcı da Brezilya'nın attığı golde bir yardımcı hakem dersi verdi.

Onlar bir devre, biz bir devre mükemmel oynadık. Ama biz yarı finale kalmayı onlardan daha fazla istedik. Onun için biz bir üst turu kazandık.
Yazının Devamını Oku

Acemilik

22 Haziran 2003
<B>AB</B> bizi istediği kadar üye yapmasın. Biz bu kuruluşun bence tabii üyesiyiz. 35-40 bin kişi ile Avrupa'da her statta hazır seyircisi olan tek ülke biziz. Zaten bu turnuvaya bizi almalarında en büyük etken dünya üçüncüsü olmamızın yanı sıra, bu tip turnuvalara çok seyircimizin gelmesi. Hem de 15-20 bin kişiyi öyle güzel gezdiriyorlar ki, resmen paralarımızı göstere göstere cebimizden alıyorlar. 20 milyon lira verilmeyecek odalara 130-140 milyon lira para yatırıyorsunuz. Yemekler deseniz, o da öyle...

Bu turnuvaya başından beri kupayı almak için gelen ve tam takım oynayan tek ülke Kamerun. Diğerleri, oyuncu denemeye gelmiş.

Biz bir teknik hata yaptık, son 20 dakika beraberliği kafi gördük. Aslında beraberliğe Kamerun da razıydı ama, onların son oynayacağı takım bu grubun en zayıf halkası ABD. Ama bizimki öyle değil, Brezilya.

Rakibimiz teknik olarak iyi bir görüntü çizdi. Hiçbirisi zaten Kamerun'da oynamıyor. Avrupa'nın üst düzey ülkelerinin birinci lig takımlarında mücadele ediyorlar.

Şenol yine geç kaldı

Özellikle ilk yarı topu oyuna geriden iyi sokamadık. Bunda, defansta oynayan oyuncuların acemiliği kadar orta sahada görev alan futbolcularımızın boşa çıkıp kendilerini göstermeleri de önemli rol oynadı. Volkan oyuna kötü başladı, kötü devam etti. Daha 20'nci dakikada Şenol'un onu oyundan alması gerekirdi. Ama, o gene her zamanki gibi ağır hareket etti. Volkan'ı oyundan alırken, bu sefer seyirci de çocuğu ıslıklamaya başladı. O da, teknik heyete tavrını koyarak, direkt soyunma odasına gitti. Anlayacağınız, iki taraf da hatalıydı.

En iyisi Rüştü'ydü

Ergün, Yıldıray, Tuncay
iyi şeyler yaptılar. Diğerleri için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Rüştü derseniz, sahanın en iyisiydi. Rüştü için bu cümleleri yazıyorsak, bu Kamerun'un bizden daha iyi olduğunu gösterir. Ama biz de iyi pozisyonlar yakaladık.

Ne olursa olsun, maçı böyle bir penaltıyla kaybetmek insanı üzüyor. Ama Servet, hiç gerek yokken rakibin bileğine elini uzattı. Uzatma, çek elini. Adamın art niyetini hakeme göster. Ama işte acemilik çok önemli, kolay değil. Öyle veya böyle bu tip turnuvalar bile olsa bazı yerlerle bu kadar oynayamazsın. Bülent-Alpay ikilisinden birini oynatmaya mecbursun. Form durumuna göre de Bülent'i. İkisini birden denemeye kalkarsan, sonuç böyle olur. Çünkü kaleci ve çift santrhaf dediğin yer takımın belidir, belkemiğidir. Karşımızda ve kaderde yine Brezilya var. İki sefer bizi tokatladı, bakalım, görelim...
Yazının Devamını Oku

Tuncay ve Selçuk

20 Haziran 2003
Amerika takımının tek özelliği var; çok koşuyorlar. O zaman bizim ayağa çok çabuk top yapmamız lazım. Türk futbolcusu, fizik olarak eskisi gibi yerlerde sürünmüyor. Çünkü bizim takımlarımız artık iyi çalışıyorlar. İlk yarıda İbrahim, karşısındaki rakibe çok alan bıraktı. Bu yarıda en faydalı oynayan adam, Selçuk'tu. Aldığı her topu iyi kullandı. Soğukkanlıydı. Sanki 40 yıldır A Milli Takım'da oynuyormuş gibiydi. Volkan çok fazla şeyler yapmaya kalktı. Onun için de ilk 45 dakikada etkili olamadı. Halbuki ikinci yarıdaki gibi basit oynasa, daha iyi olacaktı.

Tuncay, Milli Takım için her zaman lazım bir oyuncu. Çünkü Türkiye'de onun kadar araya atılan ilk toplara çıkan, kaleye vurulan ve dönen her topta yine hazır olan bir oyuncu yok. Sağda oynayan Fatih Sonkaya çok rahat değil.

İkinci yarıda daha derli toplu oynadık. İlk defa yan yana gelen bu oyunculara göre ikinci yarı oynadıkları oyun bayağı iyi. Tabii, ilk yarı rakibe çok top kaptıran Ahmet Yıldırım'ın yerine giren Ergün'ün de bu uyumda payı büyük. Çünkü, ona gelen top kolay kolay rakibe geçmez. Aslında bir şeyi eksik yaptık. Voleybolda ‘‘rakip takımda zayıf bir adam bulursan, herkes onun üstüne çalışsın, maden bulduk’’ derler ya, Amerika takımının da madeni defansın ortasında oynayan iki adamı. Uzun at, yerden at, kısa at, araya at, verkaç yap, nereden atarsan at... Bu işin içine girdin mi direkt golü bulman kolay. Ama biz oradan yeterince faydalanamadık.

Penaltı değildi

Klasik takımdan dün iki kişi sahadaydı. Yeni oynayanlardan iki veya üç kişiyi ilk etapta eskilerin içine sokabilirsek, mükemmel olur. Dünkü görüntüye göre Tuncay ve Selçuk hazır gibi. Gökdeniz derseniz, ona istediği toplar atılmadı. Klasik tertipte oynayan bir Gökdeniz'in ben çok daha verimli olacağını zannediyorum. İkinci yarıda anlayamadığım bir şey vardı. Güneş olduğu gibi bizim kaleye vuruyor. Ömer, sağ eliyle gölgelik görevi yaparken, sol eliyle topu almaya çıktı. Nitekim iki topu da kaçırdı. Acaba şapka takmayı mı sevmiyor. Yoksa Milli Takım böyle bir duruma hazırlıksız mıydı?

Uruguylı hakem sert futbolu seven bir yapıda. Bu normal. Çünkü Uruguay'da futbol sert oynanıyor. Bizim oyuncular hakeme alışana kadar zorlandılar. Okan'la kazandığımız penaltı vuruşundan önce tribünden göründüğü kadarıyla Tuncay topu sağ pazusuyla düzeltip, götürdü. Yani hem sarı kart, hem aleyhimize serbest atış verilmesi gerekirken penaltı kazandık. İkinci attığımız golde de bence aslan payı en az Tuncay kadar, araya zamanlaması güzel top sokan Volkan'ındı.
Yazının Devamını Oku

Fener çok ara

18 Haziran 2003
<B>FUTBOLA</B> olaylı başladı... Antalya'da trafik kazası geçirdi, arabadaki bir arkadaşı vefat etti, o kırıklar içinde kurtuldu. Kazadan sonra Beşiktaş almaktan vazgeçti. Fenerbahçe'de harikalar yarattı. Bir ara dahili hatalar yaptı. Mesela eşi statta fazla gözüktü. Aile içi tartışmalar, ayna kırılma olayı basına yansıdı. Zeki çocuk çabuk toparladı.

Pendik maçından sonraki dayağı hiç unutmadı. Aziz Yıldırım onun için hep ‘‘Parayı getirsin, gidebilir’’ dedi. Ama o Rüştü, kaptanlık bandını geri vermekle, topyekün dayakçılara zaten gerekli dersi verdi. Bakmayın siz Rüştü'nün bazı sözlerine. O Fenerbahçe'de çok kırıldı. Şu anda da kırgın gidiyor. Aziz Yıldırım'ın da bu işten üzüldüğünü hiç zannetmiyorum. Onun da bakmayın perdenin önünde konuştuğuna. Arka tarafta zil çalıp oynuyordur. (O bu cümleleri yine de yalanlar.)

Rüştü
'nün gitmesi Fenerbahçe için de, kendi için de hayırlı oldu. Artık takım kaptanı Rüştü'nün altında ezilmeyecek. Futbolcular arasında iki başlılık olmayacak. Keşke 2-3 sene evvel böyle bir transfer yapılsaydı.

Yalnız şu bir gerçek, bu Rüştü'yü kaleci olarak Fenerbahçe çok arayacak. Dikkat edin Rüştü çok konuşulacak şeyi konuşmamış ve yutkunmuştur. İçine atmıştır. Aslında bu çok zor bir olaydır. Ama Rüştü zoru başarmıştır.

Başkan’dan Erman Toroğlu'na cevap

SAYIN Erman hoca...

Bugün yazmış olduğun yazıyı okudum.

Benim söylediğimi ifade ettiğin sözlerin tamamen yalan olduğunu söylemek istiyorum. Çünkü Serhat ile ilgili bu sözleri hiç bir zaman söylemedim. Yazdığın sözleri ya rüyanda gördün, ya da söyleyenler seni işletiyorlar! Bu konudaki düşüncemi beni arasaydın söylerdim.

Ayrıca yine Fenerbahçe yönetimindeki arkadaşları kavga ettirmek için kendince oyunlar oynamaya başladın. Karıştırıcılığı bırak. Kendi işin olan hakem yorumculuğunu yapmaya çalış.

Biliyorsun, geçen yıl futbol takımı kadrosuyla ilgili sayın Oğuz Çetin'in sayın Ali Yıldırım'a faks çektiğini ve bu faksın elinde olduğunu söylüyordun. Bu faksı bize göndermeni bazı dostların vasıtasıyla istemiştik. Ancak bugüne kadar henüz bize bu faks ulaşmadı. Bu faksı bekliyorum, yoksa o gün söylemiş olduğun sözler de mi yalandı?

Sevgilerimle, Aziz Yıldırım.

Yukarıdaki faksı geçen haftaki Serhat yazısından sonra Aziz Yıldırım yolladı. Ben de aynen yayınladım.

Erman Toroğlu'ndan Aziz Yıldırım'a cevap

SAYIN Aziz
başkan...

Serhat bir tabut bulsun, önünde resim çektirsin, altına 'Bu Fenerbahçe'den benim ölüm çıkar' yazsın, o zaman affedilir, cümlesini söylemediğini ifade ediyorsun.

Senin gönderdiğin faks elime geçmeden iki saat önce, senin idarecin Mahmut Uslu telefonla beni aradı. F.Bahçe kulübüyle ilgili bazı konuları bana aktardıktan sonra bu cümlenin sizin tarafınızdan ifade edildiğini dile getirdi. Bazı gazete ve TV kuruluşları gibi konuşmaları kasete almıyorum. Yarın bu telefon konuşmasını da Uslu, ben söylemedim diye inkar edebilir.

Fenerbahçe yönetimindeki arkadaşlarını kavga ettirmek gibi bir düşüncem olmaz, olamaz. Karıştırıcılığa gelince, yani mikserliğe...

5.5 yılda 50 yönetici

Benim seni sollama şansım yok. Görev aldığın 5.5 yılda 50 yönetici değiştirdin. Onları birbirine vurdura vurdura kırdırıp, istifa ettiren sensin. Bu işte senin üzerine kimsenin olacağını tahmin etmiyorum. Ben senin yanında solda sıfır kalırım. Aslında kendi işin olan müteahhitliği yapmaya çalışsan daha iyi edersin.

İstanbul'da oynanan meşhur Feyenoord maçındaki ‘‘Revivo mu, Johnson mu oynayacak?’’ muhabbetine gelince...

Ben sana elimde faks var demişim. Bunu nereden uydurdun bilemiyorum. Belki de bazı dostların seni işletiyorlar!

Bakın sayın okuyucular... Size olayı anlatayım. Değerlendirin sonra sonuca gidelim. Naklen yayın Show TV'de. Maçtan önce Fenerbahçe muhabirimiz Deniz, yayında olan Şansal Büyüka ve benim yanıma gelerek bilgi veriyor. Lorant maç kadrosuna 1 kişiyi yazmadı, bu Revivo da olabilir, Johnson da diyor. Ben Deniz'e güvenirim. Verdiği bilgiler doğrultusunda yorum yaptım. Maçtan ve yayın bittikten sonra telefonum çaldı. Açtım karşımda Aziz Yıldırım. İlk cümlesi şuydu. ‘‘Bu konuda nasıl konuşursunuz?’’

Bir anlık şaşkınlıktan sonra cevabı ‘‘Sizden icazet mi alacaktım?’’ diye verdim. ‘‘Bu haberi kimden aldınız?’’ diye devam etti. Muhabirimiz Deniz'den dedim. Cevap daha ilginç geldi... ‘‘Biz onunla kafa yaptık. Onun verdiği bilgi doğru değil.’’

Benim muhabir arkadaşımla kafa yapamayacağını söyledim. O sırada telefon kapandı.

Faksla ilgili cümleler nereden çıktı, olacak şey değil. Sayın Yıldırım, gün geçtikçe, sinir sisteminiz ve hafıza yapınız terse gitmeye başladı. Aman dikkat sağlık herşeyin önündedir. İki yıl önce şampiyon olduğunuz gece, ‘‘Fenerbahçe'ye gelmiş geçmiş en büyük başkan Aziz Yıldırım’’ demiştim. Demek ki orada bir ayrıntıyı unutmuşum. ‘‘Müteahhitlik işini en iyi yapan başkan’’ demeliydim. Sevgilerimle Erman Toroğlu.

Kapkaç yasası

ALLAHIM
diyorum... Ne olursun diyorum... Zaman zaman ona yalvarıyorum. İnanın bunu bütün samimiyetimle diliyorum.

Bir gün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Meclis Başkanı Bülent Arınç'ın, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun eşleri veya kız çocuklarından bazılarını şu kapkaççılardan bir kaçı taciz etse. Onların çantalarını alıp kaçmaya çalışsalar. Yere düşseler, bir yerleri kırılsa. Acaba bu kapkaççılarla ilgili yasa meclisten kaç günde geçer? Hiç düşündünüz mü? Eğer onlara birşey olsun, iki günde geçmezse ben de ne olayım.

Bu ne perhiz

DAUM
kokain kullandı. Bir sporcunun veya örnek alınacak insanların uyuşturucu kullanmaları toplumun geleceği açısından tehlikelidir.

Bu örnek alınacak şahıslar spor camiasından değil de, Türkiye'nin önde gelen ses ve film sanatçıları olursa, veya üst düzey gençliğin gittiği bütün Türkiye'nin gözleri üzerindeki eğlence yerlerinin sahipleriyse.

Hepsi aynı kefeye konulmaz mı? Hepsi de başarılı insanlar. Ama sütunlarınızda Daum kaka, bilmem hangi sanatçı süper, bilmem hangi eğlence mekanı sahibi harika diye yazarsanız, bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu olmaz mı?

NOT: Hala soruyorum, var mısınız, saç örneği vermeye. Hiç kimseden ses çıkmadı, grip mi oldunuz, boğazınız mı ağrıyor, yoksa boğazınıza birşey mi kaçtı!

Bizi bağlamaz!

A
MİLLİ Takım, Ana Okulu değil. Yani illa genç futbolcu oynatacaksın diye bir durum yok.

İyiyse 36 yaşındaki Bülent de oynar, 21 yaşındaki Tuncay da. Yeter ki zamanlaması doğru yapılsın, rekabet ortamı yaratılsın. Bugünkü maç kurtarılsın ama yarın da düşünülsün.

Kazanan daima haklıdır. Ama nereye kadar?

Tabii futbol takımımıza konuşuyoruz. Seyircimiz ne olacak? Hangi stadımızda seyircilerimizin arasındaki güvenlik yolları açık maç oynanıyor. Hiç birisinde. Sonra da kızıyoruz. Önce kapımızın önünü süpüreceğiz. Kötüyü örnek göstermeyeceğiz. Sonra da kulüp maçlarında diyoruz ki, bunu yapan kulübü bağlamaz.

O zaman Makedonya maçında da sahaya atılanlar, Türkiye Cumhuriyeti'ni bağlamaz. Sizin mantığınıza göre sonuç bu olmalı.

Ne kadar kolay değil mi?

Konuşamazlar

ŞİKE
Tahkik Komisyonu Diyarbakır-Elazığ maçını temize çıkardı. Zaten birşey beklemiyordum. Maçın tam kasetini izledim... Dikkatimi birşeyler çekti. İlk yarı bitiyor, teknik heyet ve futbolcular topyekün soyunma odasına gidiyor. Burdan sonrası çok enteresan. İkinci yarı yedek kulübesinde ne teknik direktör Ümit Kayıhan var, ne de yardımcısı. Peki o zaman devre arasında neler oldu? Kaç futbolcu oynamak istemedi? Sonra nasıl sahaya çıktılar? Ve maç nasıl bitti?

Ey Şike Tahkik Komisyonu, ey Futbol Federasyonu, ey Türkiye Cumhuriyeti devleti. Var mısınız, o soyunma odasında olan teknik adamlar, masör, malzemeci ve futbolcuları konuşturmaya. Onların ifadelerini almaya. Ama onların hayatlarını da koruyacaksınız. Çünkü ancak bu garantiyi verirseniz, konuşurlar. Ama merak etmeyin, konuşamazlar, konuşmazlar. Çünkü bu devletin vatandaşını koruma gücü ve etkinliği yok.
Yazının Devamını Oku

Memnun olmadım

12 Haziran 2003
<B>DÖRT </B>gün önce Slovaklarla oynadık... Milli Takımımız’ın neresi eksik, neresi fazla herkes gördü. Bu sefer Makedonlarla oynuyoruz... Şimdi size soruyorum... Makedon takımından Türkiye liglerinde oynayan futbolcular var. Bir de 7 numaralı Stojkov diye bir adam... En iyi futbolcuları da bu. Peki Türkiye Ligi'nde şampiyonluğa oynayan hangi takımda bunları alıp oynatırsınız. Belki 7 numaralı Stojkov...

Formları tartışılır

Fatih Akyel, Hakan Şükür, Tayfun Korkut
ve Alpay Özalan'ın futbolculuğuna kimse bir şey söyleyemez. Kaliteli oyuncular ve Milli Takım’ın formasını her zaman giyerler. Ama bu dört oyuncunun uzun zamandır form durumları tartışılır. Bırakın form durumlarını tartışmayı, Fatih'in haricindeki üç oyuncu takımlarında oynamıyor. Bu şu demek... Şenol Güneş diyor ki, ‘‘Türkiye liglerinde bu üç oyuncu oynamasalar da, yerine oynayacak oyuncu yok.’’ Yani Türkiye ligleri, Makedonya ve Slovakya Ligi’nden daha kötü. Alternatifi olmayan bir lig demek. Hakan galibiyet golünü attı. Rakipten seken bir toptaki fırsatçılığı tamam. İkinci golde asisti de var. Peki bir de oynadığı futbola bakın... Dönün yediğimiz iki gole bakın, başrolde Fatih, yardımcısı Alpay...

Kazanan haklıdır

Diyeceksiniz ki futbolda kazanan haklıdır... Tamam orada haklısınız... Peki dün gece stadı dolduran o kadar seyirci, bu Milli Takım’ın ortaya koyduğu futboldan memnun mu? Hani o dünya üçüncüsü olan takımdan... Ben memnun olmadım...

Bırakın Türkiye Ligi'nden çıkacak bir Milli Takımı, vasat bir lig karması çıksa, o Makedonya'yı tahta kurusu misali ezmesi lazım. Sakın İngiltere, Slovakya karşısında ne yaptı demeyin. İngiltere Milli Takımı da bişey oynamıyor ki... Türk Milli Takımı’nda rekabeti yaratamadığınız müddetçe, başarı şansınız sıfır.

Gökdeniz girdi, Okan girdi biraz hareketlendik. Başkaları girmez mi? Çok futbolcu girer. Aynı Şenol Güneş, Dünya Kupası finallerinde Nihat'ı oynatmadı. Şimdi kurtarıcı olarak Nihat'a sarıldı. Aslında Türkiye Ligi’nde ne futbolcular var. Şunu net söylüyorum. Şenol Güneş bu takıma birşey vermiyor. Bazı futbolcular iyi oynuyor ve maç kazanılıyor. Teknik direktörün takım üzerinde teknik ve taktik olarak ağırlığı yok. Dün gece bunu yine net bir şekilde gördük.
Yazının Devamını Oku