Ergi Şener

Dr. Dilistan Shipman ile Gastronominin Yeni Normali Üzerine  

27 Temmuz 2020
Son yazımda, restoranların yeni normalde hayatta kalmaları, hatta bu süreçten gelişerek çıkmaları için gerçekleştirdikleri uygulamaları paylaşmış ve “restoranların geleceği” adına öne çıkan çalışmaları ele almıştım. Ayrıca, yazımda restoranların günlük hayatımızdaki yerine ve önemine de değinmiştim (https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ergi-sener/restoranlarin-yeni-normali-41568246). Bu konuya yönelik, gastronomi alanında önde gelen isimlerin de sektörün değişimine yönelik düşüncelerini almak istedim. 

Bu doğrultuda, ilk olarak işletme doktora eğitimim sırasında tanıdığım ve çok sevdiğim bir arkadaşım olan; şu anda İstanbul Bilgi Üniversitesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölüm Başkanı Dr. Dilistan Shipman ile bir söyleşi gerçekleştirdim. Dr. Shipman, kurumsal kariyerini gastronomi tutkusu nedeniyle bırakıp, tamamen bu alana odaklanarak oldukça önemli çalışmalara imza atıyor ve genç yetenekleri sektöre hazırlıyor. Eşi, değerli şef David Shipman ile, üniversitelerde gastronomi bölümünü hayata geçiren ilk kişilerden olmasının yanı sıra; kendi yemek kitapları ile klasik tariflere kafa tutup, ezber bozan ve kişisel girişimleri ile de son derece ses getiren bir isim. Ayrıca, son derece neşeli, etrafına enerji saçan, motive eden, konuşurken çok şey öğrenebileceğiniz, vatansever bir insan. Pazarlama doktorasını ve kurumsal deneyimini de mutfağa taşıdığı için hem öğrencileri için çok büyük bir şans, hem de sektöre getirdiği renk ve yenilikler ile ülkemizin gastronomi kültürünün gelişmesine katkı sağlayan bir öncü. Gelin, gastronominin yeni normalini Dr. Dilistan Shipman’ın değerlendirmeleri doğrultusunda inceleyelim…

 

 

Ergi Şener: Ülkemizde, gastronomi dünyasının kanaat önderlerinden biri olarak, koronavirüs sürecinin sektöre genel olarak nasıl etki ettiğini düşünüyorsunuz?

Dr. Dilistan Shipman: Bu “pandemi” sürecinin en çok etkilediği sektörlerden biri maalesef yeme içme sektörü oldu. Haklı olarak alınan tedbirler insanların dışarı çıkmasını engelledi. Dolayısıyla da en az haftada bir ya da iki kere dışarı çıkan, restoranlarda yemek yiyen insanlar hem korku nedeniyle hem de uygulanan kararlar nedeniyle bir yere gitmemeye başladı. Zaten daha sonra restoranlar da kapatıldı. Buradaki amaç bu virüs tam tanınmadığı için ve nasıl bulaşır tam olarak bilinmediği için, insanların yan yana oturduğu ve yakın temas olan yerlerden kişileri uzak tutmaktı ve son derece yerinde bir karardı. Ancak bir süre teşvikle desteklenmelerine ve maddi yardım da almalarına rağmen, restoranların geliri olmayınca, çalışanların çoğu işsiz kaldı ve çok daha önemlisi tüketicilerin güveni sarsıldı ve ne yapmaları gerektiğini bilemediler.

 

Ergi Şener: Sürecin tüketici tercihlerine etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Yeni normal ile birlikte restoranlar ile olan alışılageldik ilişkimiz değişim gösterecek mi?

Yazının Devamını Oku

Restoranların Yeni Normali

21 Temmuz 2020
Günlük yaşamımızda, restoranların önemli bir yeri vardır. Yemek yiyip, karnımızı doyurduğumuz yerler olması dışında; sosyalleştiğimiz, arkadaşlarımız, sevdiklerimiz ile hasret giderdiğimiz, iş toplantılarımızı gerçekleştirdiğimiz, bazen gelip geçen insanları ve günlük koşturmayı izlediğimiz, kısacası hayatımızın önemli ritüellerini içeren yerlerdir restoranlar. Hatta, bir sohbet esnasında spesifik bir bölge ya da şehir gündeme geldiğinde, o yere yönelik aklımıza ilk gelenlerden biri bildiğimiz, güvendiğimiz ve sevdiğimiz restoranlardır ve bunları paylaşmaya gayret gösteririz.

Korona ile birlikte, restoranlar küresel olarak, benzeri görülmemiş bir duraklama sürecine girdi. Yeni normal ile birlikte, alışkın olduğumuz restoran deneyimi de oldukça farklı olmaya başladı. Restoranlar hızlı bir şekilde sağlık odaklı, temassız uygulamaları devreye almaya, dijital kanallara yatırım yapmaya ve müşterileri ile doğru iletişimi kurmaya odaklandı. Ben de bu yazımda, restoranların yeni normalde, hayatta kalmak ve bu süreçten gelişerek çıkmak için gerçekleştirdikleri uygulamaları ve “restoranların geleceğini” ele aldım.

 

Restoranlarda dijitalleşme, daha çok hızlı servis odağında başlamıştı.

Korona öncesinde de, özellikle hızlı servis restoranları ve kahve zincirleri müşteri deneyimini zenginleştirecek ve müşterilere daha hızlı servis sağlayacak teknolojik uygulamaları denemeye başlamıştı: Kioskların kasiyerlerin yerini alması, menülerin ekranlara taşınması ile müşterilere kişisel deneyimler sunulması, mobil sipariş deneyiminin geliştirilmesi, vb… Ancak pandeminin bir sonucu olarak ortaya çıkan sağlık ve güvenlik endişeleri, bu dijital yeniliklerin pek çok restoran için standart hale gelmesine yol açtı.

 

Özellikle, restoranların kapalı kaldığı ve kontrollü olarak sadece eve sipariş hizmetleri ile kısıtlandığı dönemde, oldukça yaratıcı iş modelleri ile birlikte restoranlar açısından artık “de facto” olacak bir takım kavramlar da hayatımıza girmeye başladı.

 

İşlerin azaldığı dönemde birçok yaratıcı fikir ortaya çıktı

Yazının Devamını Oku

Cenk Bayrakdar ile “Girişimcilik Ekosisteminin Yeni Normali” üzerine II

14 Temmuz 2020
Revo Capital kurucusu ve yönetici ortağı Sn. Cenk Bayrakdar ile yeni normalde girişimcilik ekosistemindeki değişimi, yeni yatırım alanlarını ve bu süreçte dikkat edilmesi gerekenleri görüştüğümüz keyifli söyleşimizin ikinci bölümü Sizlerle…

Ergi Şener: Ülkemizdeki önemli start-up’lardan Bitaksi ve Getir’in kurucusu Sn. Nazım Salur, Korona sürecinin girişimcilere etkisini anlatırken: "Çok sayıda start-up mevcut durumdan gerçekten kötü etkileniyor. Hayat şu an girişimcilere penaltı atıyor. Kurtarırsanız süper ama olmazsa zaten yapacak bir şey yok. Penaltıdan gol yemenin bir ayıbı olmaz. Olmadı ilerideki maçlara bakmak gerekecek. " şeklinde bir ifade kullanmıştı. Covid-19'un girişimcilere etkisini Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Cenk Bayrakdar: Pandeminin küresel ve yerel pazarlar üzerindeki etkisinin derinliği ve kapsamı  daha önce deneyimlenmiş tüm krizlerden çok farklı boyutlarda gelişti, gelişiyor.  Hiç bir kurumun ve hiçbir girişimcinin daha önce kaşılaşmadığı bu çok boyutlu krizde, yatırımcıların düşünce sistematiğinin de nasıl etkilediğini hepimiz ilk defa bizzat yaşıyoruz, görüyoruz. Girişimciler açısından bu dönemde giderlerini yani nakit akışlarını daha iyi kontrol etmenin ve zaman kazanmanın önemli olduğunu söyleyebiliriz.

 

Ergi Şener: Tüm olumsuzlukların yanında, bu sürecin bir yandan girişimcilik ekosistemini güçlendirdiğini de düşünüyorum. Potansiyel içeren, süper gençler bir yandan yaşadığımız problemlere çözüm geliştirmeyi sürdürüyor. Kendi girişimlerini gerçekleştirmek isteyen gençlere önerileriniz neler olur? Kendilerini nasıl yetiştirmeliler? Kimler ile çalışmalı, kime güvenmeli, planlamalarını nasıl yapmalılar?

 

Cenk Bayrakdar: Bu zamana kadar başarılı olmuş girişimlere baktığınızda müşterinin ihtiyacından doğmuş ve daha önce başkasının çözemediği bir problemi, mükemmel müşteri deneyimi ile sunmuş olan girişimler olduğunu göreceksiniz.

O nedenle ilerlemek için daha net bir vizyona ihtiyaç var. En iyi sonuçları elde etmek için de geriye dönük çalışmak gerekecek. Pazarın ve sunulan ürün/hizmetlerin önümüzdeki 12, 15 ya da 18 ay içinde hangi noktada olacağına dair bir fikriniz olmalı ve buna göre atılması gereken adımları belirleyip, geriye dönük olarak çalışmalısınız. Hangi araçları kullanıyor olursanız olun, ileriye dönük nakit akışını belki de günlük olarak değerlendirebilmeniz için bu metrikleri mümkün olduğunca zamanında elde ettiğinizden emin olun.  Öte yandan, müşterileriniz için doğru olanı yaparsanız, bunun sonucu olarak daha sadık müşterilere sahip olursunuz. Bu konuyu yatırım getirisi (ROI) yaklaşımıyla ele alın. Genellikle en yüksek maliyet, öncelikle müşteriyi kazanmaktır. Daha sonra ek satış yapmak, daha düşük maliyetli ve genellikle daha düşük kaynak gerektiren bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım gelirleri arttırmanın ve müşteri sadakati yakalamanın en düşük kaynaklı ve en düşük maliyetli yolu olacaktır.

 

Yazının Devamını Oku

Cenk Bayrakdar ile “Girişimcilik Ekosisteminin Yeni Normali” üzerine

12 Temmuz 2020
Herkesin iş hayatında önemli insanlar, örnek aldığı liderler vardır... Sn. Cenk Bayrakdar’ın da benim iş hayatımda ayrı bir yeri vardır ve bana göre çok özel ve gerçek bir liderdir.

Cenk Bey ile ilk defa 2010’da, o dönem Turkcell bünyesinde yeni kurulmakta olan Mobil Finansal Servisler’e katılmam ile tanıştım. Sn. Cenk Bayrakdar, beni Turkcell’de işe alan kişiydi ve Turkcell’deki çalışma dönemim boyunca uzun süre Cenk Bey’in ekibinde yer aldım. Cenk Bey’den işin yönetimi, takibi,sunumu; rekabette fark yaratmak için yapılması gerekenler; farklı ekipler ile çalışma disiplini konusunda çok şey öğrendim. Ama, asıl “tavır ve hayatta duruşa” yönelik çok önemli dersler aldım… Hepimiz insanız, bazen, ister istemez, başarılı çalışmalar sonrası bulutların üzerine çıktığımız dönemler olabilir. Böyle durumlarda, Cenk Bey hemen devreye girer, (Obradovic’in liderlik özelliklerinde  de belirttiğim gibi) asıl önemli olanın sürdürülebilir başarı olduğunu belirtip, hemen gerçek hayata dönüp, çalışmayı sürdürmenin önemine değinirdi. Bunu yaparken, biraz sert olduğu için bazen kalbimizi de kırdı, ancak yapmaya çalıştığının önemini şimdi çok daha iyi anlıyorum…

 

Bununla birlikte, Cenk Bey, işini hakkıyla yapan, şirketi ileri götürmek için uğraşan ve fark yaratan herkesi bizzat tanır, takdir eder, onlara yatırım yapar ve arada ne kadar hiyerarşi olursa olsun, işi bizzat sorumlusu ile takip ederdi… Ekibinde ne kadar fazla kişi olursa olsun, kimin gerçekten iş çıkarıp çıkarmadığını bilir ve herkesin hakkını vermeye çalışırdı. Henüz Turkcell’de bile çok yeniyken, GSMA’de (global mobil operatör birliği) dünyanın lider operatörlerinin deneyimli çalışanlarından oluşan (yaş ortalaması 40+'dır), tüm sektöre yön veren, yeni teknolojilerin standartlarını belirleyen çalışma gruplarından birine beni atadı (normal şartlar altında, benim o dönemki pozisyonum bu görev için yeterli olmasa da, o teknolojiye yönelik en iyi bilgiye sahip olduğumu görüp, bu süreci benim götüreceğime inandı ve sonuna dek arkamda durdu). Ben de bu uluslararası çalışma gruplarında edindiğim tecrübe ve fırsatları doğru analiz etmeye çalışarak, mobil ödeme alanında, Cenk Bey’in liderliğinde, dünyada ilk olarak pek çok ürün ve servisi ekiple birlikte geliştirip hayata geçirdim. Bugün, pandemi ile birlikte önemi daha da artan ve kullanımı geniş kitlelerce benimsenen mobil ödeme, mobil cüzdan, mobil bilet gibi çözümleri, bırakın Dünya’da öncü diğer operatörlerden; Apple, Google gibi teknoloji devlerinden bile çok daha önce devreye almış ve müşterilerin kullanımına sunmuştuk.

 

 

Turkcell’in ardından Cenk Bey, bugün Türkiye’de yatırım fonu, risk sermayesi denince ilk akla gelen şirketlerden Revo Capital’ı kurdu.Aynı zamanda Türk teknoloji dünyasının kanaat önderlerinden biri. İçinde bulunduğumuz süreç, pek çok işletme ve sektörü olduğu kadar, yatırımcılık ve girişimcilik ekosistemini de ciddi olarak etkilediği için, bu odakta yeni normali Sn. Cenk Bayrakdar ile tartışmak istedim. Bu süreçte işini büyütmek isteyen, yeni iş kurmayı planlayan ya da girişimcilik odaklı bir kariyer planlayan herkes için oldukça önemli notlar barındıran bu söyleşiyi 2 bölüm olarak sizlerle paylaşmak isterim.

 

Yazının Devamını Oku

Yeni Normalde Değişen Ofis Alanları

8 Temmuz 2020
Bugünlerde, kontrollü bir şekilde ofislere dönüş devam ediyor. Karantina döneminde, kurumsal firmalar, ilk defa bu kadar uzun bir süre ve kapsamlı bir biçimde evden çalışmayı deneyimleme imkanı buldu. Bu süreç, evden çalışmanın en azından belirli koşullarda standart hale gelebileceğini de gösterdi. Öyle ki, ülkemizde ve dünyada, çoğu firma evden çalışmayı bir opsiyon olarak sunmaya başladı bile.

Bundan böyle, tüm çalışanların aynı anda ofiste olmalarını beklemek pek gerçekçi olmayacak; belirli birimler evden çalışmaya devam ederken, bazı şirketler dönüşümlü evden çalışma uygulamasını devreye alıyor. Ofislere tamamen dönmek zorunda olan çalışanlar ise sağlık odaklı ve bireysel çalışmayı destekleyecek ofis düzenlemeleri konusunda beklenti içerisinde. Pandemi öncesi, oldukça popüler olan, herkesin birlikte çalıştığı büyük ofis ya da açık ofislere artık oldukça mesafeli yaklaşılıyor. Evden çalışma ile birlikte “home office” kavramı da hayatımızın bir parçası olmaya başladı. Bu kapsamda, evlerimizde de bir takım değişiklikler gerçekleştirmemiz gerekiyor, hatta evlerimizin seçim kriterlerinde bile değişim söz konusu.

Yeni normal ile birlikte ofis alanlarımızdaki ve evlerimizin çalışmaya uygun hale gelmesi için gerekli değişimi, Bahçeşehir Üniversitesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Öğretim Üyesi Dr. Suzan Girginkaya Akdağ, yeni nesil tasarım firması Esco Design kurucusu, İç Mimar İrem Meydan ve uluslararası ticari gayrimenkul danışmanlık şirketi Cushman & Wakefield Türkiye ortakları Murat Can Elmalı ve Savaş Gürbüz ile birlikte detaylı olarak tartıştık. Ayrıca, değerli yönlendirmeleri ve desteği için Bahçeşehir Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Öğretim Üyesi Dr. İrem Şanal Hoca’ya da çok teşekkür ederim.

 

Ergi Şener: Koronavirus sürecinde, şu ana kadar gerçekleşen en büyük “evden çalışma” deneyimini yaşadık. Yeni normal sürecinde de pek çok firma, evden çalışmayı kalıcı hale getireceklerini açıklama yarışındalar. Evden çalışmaya tamamen geçmeyen firmalar bile, haftanın belli günlerinde bu esnekliği sunmayı planlıyor. Peki, ofis ortamını evlerimize taşırken, genel trendler neler? Mimari açıdan "home office"ler için tercih edilen özelliklerden, evlerin seçimine, ofislerin değişimine kadar neler değişiyor?

 

Dr.

Yazının Devamını Oku

Obradovic’in ardından…

1 Temmuz 2020
Basketbol tarihinin gelmiş geçmiş en büyük basketbolcusu kabul edilen Michael Jordan’ın Netflix’te yayınlanan ve rekor kıran “The Last Dance (Son Dans)” isimli belgeseli gençler ve iş dünyası için de pek çok ders içeriyor.

Bu belgeselin her bölümünde, başarıların nasıl kazanıldığına yönelik, Jordan’ın yanı sıra, koçlarından, yöneticilerinden, ekibinden ve takım arkadaşlarından da üzerinde düşünülmesi gereken tespitler ve tavsiyeler yer alıyor. Beni en çok etkileyen paylaşımlardan biri, belgeselin 8. bölümünde, Jordan’ın kişisel  antrenörü Tim Grover’ın söyledikleri oldu.

'The Last Dance' Ep. 8 - Tim Grover on MJ: 'I'll see you tomorrow'

Grover, Michael Jordan’ın beyzboldan tekrar basketbola döndüğü ve şampiyon olamadıkları sezonda, elendikleri son maçın ardından yaşadıkları diyaloğu, o anı tekrar yaşarcasına, gözleri dolu dolu, şu şekilde aktarıyor: “Normalde, her sezon sonrası dinlenmek için kısa bir ara verirdi. O gece, maçın ardından yanına gidip ne zaman buluşacağımızı sordum. Yarın, sabah görüşürüz dedi…”

Sonrasında da Jordan’ın karakterini daha iyi anlamamıza yardımcı olacak şu paylaşımı yapıyor:

“Michael'ın kendisine, taraftarlara, takım arkadaşlarına, organizasyona, ailesine, herkese karşı bir sorumluluğu vardı. Oturup televizyonda ya da tribünde beni izlemek için 3 saatinizi harcayacaksanız, size en iyisini sunma sorumluluğum var derdi. Size her zaman elimden gelenin en iyisini sunma…”

En iyi olmanın, başarısını sürdürebilir kılmanın; durmadan, daha iyi olmak için savaşmak olduğunun bilincinde bir lider olarak herkese göre iyi bir insan değildi, bazen çekilmez bir takım özelliklerini de yansıtıyordu. Belgeselde Jordan’ın bu farklı özellikleri de tüm çıplaklığı ile paylaşılmış, zaten çoğunu bizzat kabul ediyor: Ego, bitmeyen kazanma hırsı, kaybetmeyi kabullenmeme, motivasyon, sürekli bir meydan okuma, bazen zorbalık, farkındalık, adanmışlık, vahşilik, maneviyat, insanlık (kupaları kazandığında ağlaması), kısacası çok farklı duygu yansıtılıyor belgeselde… Bununla birlikte, hep var olan liderlik özellikleri: Bitmek bilmeyen, tamamen başarı odaklı çalışma arzusu ve bu doğrultuda etrafındaki herkesi bu vizyonda birleştirmesi, herkesi yukarı çekme sorumluluğu ve hangi engelle karşılaşırlarsa karşılaşsınlar, takım olarak bunların üstesinden gelme becerisi (gıda zehirlenmesi geçirip ertesi gün final serisine çıkıp, maçı kazandırması gibi)…

Jordan’ın şu paylaşımları, kişiliğini zaten oldukça açık bir şekilde ortaya koyuyor:

Yazının Devamını Oku

Gençlere Kariyer Yolculuklarında Tavsiyelerim

28 Haziran 2020
“Yeni Normal” ve Korona sonrası değişime yönelik Genç Fütüristlerin düşüncelerini bu hafta Sizlerle paylaşmıştım.

Yaklaşık iki hafta önce, söyleşiyi gerçekleştirdiğimiz Genç Fütüristler’den biri olan Bahçeşehir Üniversitesi öğrencisi Halit Danagöz arkadaşları ile “Yeni Nesil Kariyer” isimli bir kitap çıkaracaklarını ve bu kitap için benim de bir bölüm yazmamı rica etti. Bu kitap ile amaçladıklarının, kendilerinden daha genç, lise öğrencileri için “gençlerin gözünden kariyer tavsiyeleri paylaşmak” olduğunu belirterek; kitaptan elde edecekleri geliri de köy okullarını desteklemek amacıyla kullanacaklarını söylediler. Bu güzel projede “tuzum olması” adına, bugün Sizlerle paylaşacağım, kendi kariyer yolculuğumda öğrendiklerim, tecrübelerim ve tavsiyelerim doğultusunda bir makale kaleme aldım. Bugün, pek çok genç, gelecekleri için oldukça önemli bir dönüm noktası olan, Yükseköğretim Kurumları Sınavı’na girecekleri için de tavsiyelerimi içeren makalenin bir bölümünü bugün yayınlamak istedim.

Bunu paylaşmadan, önce hurriyet.com.tr için kaleme aldığım ilk yazım olan “Üniversitelerin Geleceği”nde (https://www.hurriyet.com.tr/gundem/universitelerin-gelecegi-41392631) belirttiğim şu iki analizi hatırlatmak isterim:

- Geleceğin üniversite eğitiminde “amaç odaklı eğitim” öne çıkacak. Alınacak olan “lisans derecesinden” ziyade, üniversite eğitimi sonrasında öğrencinin benimseyeceği “misyon” daha önemli hale gelecek. Bu doğrultuda, sosyal sorumluluk projelerinde yer almak, topluma fayda sağlayacak çalışmalarda bulunmak, üniversite eğitiminin öğrencilere aşılaması gereken özellikler olacak.

 -Öğretim görevlileri tek taraflı dersi anlatan uzmanlardan, interaktif eğitimi modere eden ve öğrencilere doğru mentorlük sağlayan birer danışmana dönüşecekler. Aynı şekilde, Üniversite öğrencileri de kendilerinden alt jenerasyonlar için bu rolü benimseyecek ve bilgilerini ortaokul/liseli gençlere aktarıyor olacaklar…

Yeni Nesil Kariyer” kitabının yazarları olan genç arkadaşlarım, belirttiğim iki konuyu da özümsemiş ve bu alanda aksiyon almışlar bile. Bu gençleri yetiştiren ailelerine ve hocalarına teşekkür ederim; ayrıca bugün sınava girecek olan tüm gençlere başarılar dilerim…

 

 

Yazının Devamını Oku

Genç Fütüristlerle “Yeni Normal” üzerine - II

27 Haziran 2020
Genç Fütürist’lerden Halit, İrem, Kaan, Alanur ve Hidayetullah ile “Yeni Normal” ve Korona sonrası değişime yönelik gerçekleştirdiğimiz sohbetin ikinci bölümü sizlerle

Ergi Şener: Ülkemiz Korona’ya yönelik, özellikle sağlık sektörü başta olmak üzere, oldukça başarılı bir süreç yönetti. Size göre, bu süreçte öne çıkan çalışmalar ve sektörler neler oldu? Sizce neler daha iyi olabilirdi?

Halit Danagöz: Ben de size katılıyorum, sağlık sektörü başta olmak üzere eğitim ve hizmet sektöründe başarılı bir süreç yönetildi. Bu süreçte hastaların her birine aynı reçete yazılmadı, aynı tedavi uygulanmadı; standart kalıplar kullanılmadı. Sağlık sektöründe “kişiselleştirilmiş tıp” çalışmaları yapıldı ve olumlu etkileri hızlı bir şekilde hissedildi. Eğitim alanında birçok ülkeden önce “online platformlara” geçtik ve kaliteli yazılım çözümleri ile eğitim alanında sorun yaşamadık. Bu süreçte büyük darbe alan tedarik zinciri daha iyi yönetilebilirdi.

İrem Tuana Deveci: Dijital eğitim adına çok yol kat ettiğimizi düşünüyorum. Üniversiteye gitmeden de yani diplomamız olmadan da birçok kaynağa ulaşabileceğimizi gördük. Hayatın sadece akademik eğitim değil gündeme ve geleceğe ayak uydurmak adına kazanılan sosyal yetkinliklerden oluştuğunu ve bu yetkinlikleri kazanmak adına online eğitimlerin katkısını birebir deneyimlediğimizi düşünüyorum. Altyapısı eksik eğitim kurumlarının bu süreçten ders çıkararak kendilerini ilerletmesi en büyük beklentilerimden biri.

Kaan Bilgin: Öncelikle bu kara dönemde, tüm sağlık çalışanlarımıza minnet ve şükranlarımı iletmekle beraber, bizleri iyileştirmek uğruna hayatını kaybeden tüm çalışanlara rahmet, sevdiklerine sabır diliyorum. Ülkemizin en değerli kaynağı sayılabilecek genç nüfusumuzu korumaya yönelik kısıtlamaların erken alınmasının çok yerinde bir karar olduğunu düşünsem de maalesef bu kısıtlamaların denetlenmesinin, özellikle kontrolsüz biçimde iç ve dış göç alan ve nüfus yoğunluğunun yüksek olduğu İstanbul gibi illerimizde zorlaştığını anlamamız; geç kalmış olsak da nüfus ve yerleşim planlarımızın tekrardan gözden geçirilmesi gerektiğinin de belirteci oldu.

Alanur Küçükaslan: Sağlık alanında ortaya koyduğumuz büyük özen ve fark gerçekten de ortadaydı. Hizmet sektörü de ihtiyaçlar açısından önemli ölçüde katkıda bulundu. Bu süreçte, sağlık sektöründe dijitalleşmeye vermemiz gereken önemin farkına vardığımızı düşünüyorum. İleride uzgörü teknolojisini sağlık sektörüne de uyarlayabilirsek, yaşayacağımız üzücü sağlık olaylarından daha az hasar ile çıkabileceğimizi düşünüyorum.

 

Ergi Şener: Sizlerin de içinde bulunduğu Z jenerasyonun baskın özelliklerinden biri, girişimci bir jenerasyon olması. Bu dönemi girişimcilik açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

Halit Danagöz:

Yazının Devamını Oku