Erdal Sağlam

Enflasyonu zıplatacak başkan aranıyor

10 Nisan 2016
19 Nisan’da görev süresi dolacak Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın gidiş tarihi yaklaşırken, spekülasyonlar da doğal olarak arttı.

Bunun nedeni de önceden bir atamanın yapılmamış olması, en azından yeni ismin açıklanmaması. Şimdi ister istemez spekülasyonlar artacak, buna bağlı piyasalarda artı bir dalgalanma yaşanacak.


Yeni gelecek Merkez Bankası Başkanı’na ilişkin nabız yoklamalarına ve piyasa oyuncuları nezdinde yapılan anketlere bakınca durum anlaşılıyor. Her şeyden önce Başçı’nın yeniden bu göreve atanmayacağı konusunda genel bir kanı var. Herkes biliyor ki; Başbakan Davutoğlu, Başçı’nın yeniden atanmasını istiyor ama Cumhurbaşkanı istemiyor, bu nedenle de olmayacak.


Kim gelecek derseniz; son günlerde Banka içinden daha doğrusu, Para Politikası Kurulu içinden başkan atanacağı beklentisi arttı ama şahsen hala dışarıdan atama ihtimalinin bitmediğini düşünüyorum.

Yazının Devamını Oku

Risk iştahı ve terör enflasyona olumlu katkı sağladı

4 Nisan 2016
Mart ayı enflasyonu piyasa beklentilerinden çok daha olumlu geldi. Mart sonu itibariyle tüketici fiyatları bazında yıllık enflasyon yüzde 8.8’den yüzde 7.5’e geriledi.

Bu gerilemede en önemli faktör gıda fiyatlarındaki gerileme oldu.Gıda fiyatlarındaki gerileme oldukça istisnai bir durumu gösterdi. Mart ayında yüzde 1.75 gerileyen gıda fiyatları yıllık bazda yüzde 8.7’den yüzde 4.1’e kadar düştü. Gıda fiyatlarındaki bu gerilemede en önemli faktörün tıkanan Rusya pazarı başta olmak üzere ihracatın azalmasıyla içeride gerileyen fiyatlar olduğu belirtiliyor. Buna karşılık Antalya’da 10 gün önce yaptığımız görüşmelerde, yeni pazarlar nedeniyle ihracatın bir miktar kıpırdamaya başladığını biliyoruz.Enflasyondaki olumlu gelişmede en önemli faktörlerden biri de küresel risk iştahına bağlı olarak kurlarda meydana gelen duraklama. Daha önceki aylarda yaşanan yüksek kur artışlarının fiyatlara yansımasının artık durduğu gözleniyor. Son 1 ay içinde, FED’in faiz artış sayısının 4’den 2’ye ineceği beklentisi yaygınlaşınca, bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin hemen hepsine sermaye girişi yaşanmaya başladı. Gelişmiş ülkelerdeki negatif faiz, sermaye sahiplerinin en azından yılın ilk yarısında riskli de olsa gelişmekte olan ülkelere yatırım yapıp, yıllık kar oranlarını artırma çabası yarattı. Bu nedenle hem hisse senedine hem tahvillere yatırım yapan yabancı sermaye kurların gerilemesine neden olurken, aynı zamanda enflasyona olumlu katkı yaptı.Sadece Rusya ile yaşanan krize bağlı ihracattaki duraklama değil, terör olayları nedeniyle Rusya ve diğer ülkelerden gelen turist sayısındaki azalma da gıda fiyatlarına yansıda. Turist sayısındaki azalmaya bağlı, otel ve restoran fiyatlarında da gerileme yaşandı. Yine petrol fiyatlarındaki düşüşün yan ısıra, kurlardaki gerileme nedeniyle enerji fiyatlarında yaşanan düşüşün de olumlu katkı yaptığı görüldü.  Tüm bu nedenlerle Mart ayında yatan seyreden fiyatlar yıllık enflasyonda düşüşü sağladı. Piyasa uzmanları gıda fiyatlarındaki gerileme etkisinin Nisan ayıyla birlikte artışa geçmesini bekliyorlar. Baz etkisi nedeniyle yıllık bazda Nisan’da da küçük de olsa düşüş görülebilir ama Nisan’dan sonra yıllık enflasyon oranlarının yeniden artışa geçeceğine kesin gözüyle bakılıyor.

ÇEKİRDEK YÜKSEK AMA FAİZLER DÜŞEBİLİR


Manşet enflasyon oranlarında yaşanan bu önemli gerilemeye karşın gıda, enerji, alkollü içkiler, tütün ürünleri ve altını dışarıda tutan çekirdek enflasyonda
ise çok düşük bir gerileme olmadı. Yüzde 9.7’den yüzde 9.5’e düşen çekirdek enflasyon hala çok yüksek düzeylerde bulunuyor.Merkez Bankası’nın faizlerle ilgili karar alırken baktığı en önemli endeks çekirdek enflasyon. Dolayısıyla bu oran Merkez Bankası’nın alacağı faiz kararları ve uygulayacağı para politikalarında belirleyici olan bir oran.Son enflasyon oranlarının açıklanmasından sonra, doğal olarak 20Nisan’daki Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında alınacak karar için tahminler yapılmaya başlandı. Normal olarak temkinli bir Merkez Bankası’nın bu rakamlara bakarak bir faiz indirim kararı vermesi pek beklenmez. Ancak geçen ay tavan faizde yapılan indirimde de görüldüğü gibi; Merkez Bankası’nın simetrik indirim yapmaktan vazgeçmesi ve işin siyasi bir tavır haline dönüşmesi söz konusu. Eğer faiz indirimi niyeti varsa, mevcut enflasyon rakamlarının Merkez Bankası yönetiminin elini rahatlatacağı ise açık. Tabi ki 19 Nisan’da mevcut başkan Erdem Başçı’nın süresinin dolacağını unutmamak gerekiyor. 

Yazının Devamını Oku

Taşeron düzenlemesi büyük sorunlar yaratacak

3 Nisan 2016
Taşeronluk sisteminin yanlışlığı, özellikle işçi açısından büyük haksızlıklar yarattığı ve kaldırılması gerektiği ortadaydı.

AKP Hükümeti, CHP’nin vaadinin ardından, geçen yılki ikinci seçime girerken kaldırılacağı konusunda söz verdi.


Yeni bir düzenleme yapılması zaten bekleniyordu ama hükümetin açıkladığı düzenleme iyi düşünülmemiş, ileride mali disiplin dahil çok sorun yaratacak, sonunda belki kendisini de siyasi olarak vuracak bir popülist karar olarak karşımıza çıktı.


Şu kadarını söyleyeyim; Bakanlar Kurulu toplantısı sonrası Başbakanın açıkladığı “tüm taşeronlar kadroya alınacak” sözü, ilgili tüm bürokratlar için de sürpriz oldu. Çünkü hazırlanan taslakta 150 bin civarında asıl işte çalışan taşeron işçinin kadroya alınması öngörülüyordu. Ama belli ki bazı bakanların evvelden beri süren ısrarı devam etmiş ve Başbakan da bu sıkıntılı siyasi süreçte kendisine prim yaptıracağı için bunu kabul etmiş. Bürokratlar Maliye Bakanı Ağbal’ın da bu karar üzerine, sistemi iyice karmaşıklaştıran ama kamuya yükünü azaltma amacı taşıyan “özel sözleşmeli personel” formülünü bulduğunu tahmin ediyor.

Yazının Devamını Oku

Derin ilişki için 4 şart

1 Nisan 2016
ABD Ticaret Bakan Yardımcısı Michael A. Lally, Türkiye ile ticaret hacminin 20 milyar doların çok üstüne çıkabileceğini belirterek, “Ancak tarım, ilaç, fikri mülkiyet hakları ve kamu alımlarındaki politikalarda sağlanacak gelişmelerle daha derin ilişkiler kurulabilir” dedi.

ABD Ticaret Bakanlığı Avrupa, Ortadoğu ve Afrika’dan sorumlu Bakan Yardımcısı Michael A. Lally geçen hafta Türkiye’de bir dizi görüşmede bulundu. Bu hafta başında ABD’ye dönmeden önce ziyaretleri hakkında görüşme imkanı bulduk. Kendisi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Washington’da yatırımcılarla yapacağı toplantıya katılmak üzere ülkesine döndü. Lally, Türkiye ile ABD arasındaki son siyasi gündem maddelerine ve ABD’nin örneğin İran’la ilişkileri gibi siyasi konulara girmekten kaçınırken, sadece Türkiye ile ikili ticaret ve işbirliği imkanlarına odaklanmak istediğini söyledi. 20 milyar dolara çıkarılan ticaret hacminin bunun çok üstüne çıkabileceğini kaydeden Lally, tarım, ilaç, fikri mülkiyet hakları ve kamu alımlarındaki politikalarda sağlanacak gelişmelerle daha derin ilişkiler kurulabileceğini kaydetti. Lally’nin sorularımızı verdiği yanıtlar şöyle:

Görüşmeleriniz hakkında genel bir çerçeve çizer misiniz?
- Türkiye ziyaretimin nedeni Amerika ve Türkiye arasındaki ekonomik bağlara yeni bir soluk katmak. Bildiğiniz gibi, 18 milyar dolar hacminde bir ticaret ilişkimiz var. Biz bunu büyütmek ve Amerika ile Türkiye arasında daha fazla sayıda ortaklıklar oluşturmak istiyoruz. Şu noktayı hatırlatmak isterim ki, Türkiye’de 1400’ü aşkın Amerikan şirketi bulunuyor. Bu şirketler 60 bin Türk’e istihdam sağlıyor. Geçtiğimiz yıl, Türkiye’nin ABD’ye olan ihracatı yeni bir rekora ulaşarak 8 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti. Bizler bu alanda daha fazla fırsatın olduğunu görüyoruz.

Türkiye’de sınai mülkiyet hakları kanunu hazırlandı, fikri mülkiyette gelişmeler var. ABD’li şirketlerin bu konuda talepleri vardı. Bu düzenlemeler ilişkilerin geliştirilmesine imkan verecek mi?
- Amerikan-Türk iş ortaklıkları için daha fazla geliştirebileceğimizi düşündüğümüz alanlarla ilgili olarak, Türk hükümeti ve özel sektörümüzle çok etkin bir diyalog içindeyiz. Ticaret ve yatırımın artması konusunda özel sektörün görüşünü anlamak için TOBB ile, İstanbul’da bulunan Amerikan Ticaret Odası ile çok yakın şekilde çalışıyoruz. Daha spesifik olarak, ABD Ticaret Bakanı Sayın Pritzker’ın Eylül 2014’teki ziyareti kapsamında, Amerikan ve Türk özel sektörüyle son derece iyi geçen görüşmelerimiz oldu. Bu görüşmelerde, iş ilişkilerimizi gerçek anlamda geliştirebileceğimiz yirmiden fazla alanı ele aldık.

Yazının Devamını Oku

Biriken sorunlar bankaları zorlamaya başladı

28 Mart 2016
BANKACILARIN sıkıntısı, çok açıkça söyleyemeseler de, artmaya devam ediyor.

Kimisi regülasyonların gevşetilmesini, kimisi iflas ertelemelerin yarattığı sıkıntıyı dile getiriyor, hepsi karlılıktaki düşüşe değiniyor ama hiç biri açıkça konuşamıyor.

 

Kendileri dolaylı biçimde dile getirseler de sorunun genel başlığını “popülist yaklaşımlarının artması ve bunun açtığı sonuçlar” olarak özetleyebiliriz.

 

Her alanda yaratılan iktidar baskısı bankalar üzerinde de bir süredir uygulanıyor ve artık dayanılmaz noktalara geliyor.

 

Eğer büyüme yüksek devam etse, kârlılıkları sermayeye kıyasla makul seviyede kalsa yine seslerini çıkarmayabilirlerdi ama artık işler tersine döndü ve tüm alanlarda sıkıntıları büyüdü.

 

Yazının Devamını Oku

‘Türkiye satışta ama şirket alımları için dip beklenir’

27 Mart 2016
SON dönemde yavaşlasa da yaşanan yüksek devalüasyon ve yetersiz büyüme nedeniyle kredilerde beklenen sıkıntı, reel kesimde konsolidasyon, yabancı sermayenin Türkiye’den şirket alımı yapıp yapmayacağı tartışmaya açıldı.

Şahsen bölgemizdeki normalleşmeye bağlı olarak, bu ülkelere Batı sermayesinin girişinde Türk şirketlerinin kullanılacağını, o nedenle bizde yabancı sermaye alımlarının bir süre sonra başlayabileceğini düşünüyorum.

 

Konuya ekonomiye küresel hem şirketler bazında bakan, Avrupa Birliği (AB) tartışmaları için bu ay TÜSİAD’ın düzenlediği Paris Bosphorus Enstitüsü toplantıları için İstanbul’a gelen Euler Hermes Grubu Baş Ekonomisti Ludovic Subran’a bunu sordum. Toplantıda AB ile ilgili sert eleştirileri nedeniyle yeni tartışmalar açan Subran ile daha çok Türkiye ve bölgeyi konuştuk. Mülteci sorununun çözümü için atılan adımları “Türkiye ile AB arasında stres testi” olarak gören Subran, Türkiye’nin ekonomide ciddi adımlar attığını, orta sınıfın durumunu düzeltecek reformlar yaptığını, bir süre iyi büyüdüğünü ama son dönemde ciddi sıkıntılar yaşadığını belirterek, orta dönemde Türkiye’nin önünün yine açık olacağını söyledi.


Türkiye’nin en büyük hatalarından birinin Suriye’de yanlış politikalara girmek olduğunu kaydeden Subran, “Bugün kısa vadeye bakıldığında ekonomide iflaslar ve ödeme zorluklarının öne çıktığını, ödeme vadelerinin çok uzadığını görüyoruz” dedi. Alacak sigortası alanında çalıştıkları için bu alanı yakından izlediklerini kaydeden Ludovic Subran, Türkiye’de iş ortamında başlayan sıkıntının büyüdüğünü kaydetti. Orta vadede işlerin düzelebileceğini ama Türkiye’nin büyük bir ülkenin ihtiyacı olan yapısal reformları yerine getirmek durumunda olduğunu kaydeden Subran, “Orta vadede işlerin düzelmesi ile yine döviz girişi yaşanacağını ama politik çalışan şirketlerin orta vadede sıkıntı yaşayabileceğini” söyledi. Terör hareketlerinin cari açık sorununu büyütüp döviz girişini engelleyeceğini kaydeden Ludovic Subran özellikle ticari gelirlerde meydana gelen düşüşlere dikkat etmek gerekeceğinin altını çizdi.

 

Türkiye’de şirket alımları için yabancı sermayenin ne zaman geleceğini sorduğumda ise “Türkiye zaten satışta bir ülke. 3 yılda yüzde 40 devalüasyon yaşamış ülke doğal olarak varlıkları satışta olan bir ülkedir. Satışta bir ülke ama sermaye şirket alımları için varlık değerlerinde dibi görmek ister” dedi. Subran “politik gerilim sürdüğü müddetçe varlık değerlerinde daha da düşüş beklediğini” hükümet politikasının TL’nin değer kaybını belirleyeceğini kaydetti.

 

Yazının Devamını Oku

Sadeleştirme değil göstermelik faiz indirimi

24 Mart 2016
PARA Politikası Kurulu (PPK) faiz koridorunun üst sınırında 25 baz puanlık indirim yaptı.

Merkez Bankası böylece daha önce söz verdiği “faiz koridorunda simetrik daralma” yerine sadece üst sınırda, sembolik indirim kararı almış oldu. Bir başka açıdan; Merkez Bankası yönetimi, Cumhurbaşkanlığı danışmanlarının isteği doğrultusunda karar verdi de diyebiliriz.

 

Uygulamada önemli olmayacak, uyguladığı fonlama faizi belirleyici olacak ama kamuoyunda “Merkez Bankası faiz indirdi” algısının yaratılması sağlanacak.


Bu kararın bir önemi de Başkan Erdem Başçı’nın son PPK toplantısı özelliği idi. Başçı bu kararla yeniden atanmasını sağlayabilecek mi, yakında göreceğiz.


Piyasa oyuncularının bir bölümü göstermelik de olsa indirim beklerken, bir kısmı simetrik olmazsa koridorda sadeleştirmeden söz edilemeyeceğini, üstüne üstlük küresel likidite bolluğunun geçici olduğunu bildiği için Merkez Bankası’ nın indirim kararı vermeyeceğini tahmin ediyordu.


Yazının Devamını Oku

Asıl sorun Zarrab’a izin veren fırsatçı anlayışta

23 Mart 2016
Reza Zarrab’ın (Rıza Sarraf) ABD’de tutuklanması tabi ki çok önemli ama Türkiye için önemini dava ilerledikçe göreceğiz.

Bu olay her şeyden önce bir şey gösterdi ki; Türkiye’de hukuka inanç o kadar kaybolmuş ki, ABD’deki bir davadan içerideki bir olayın aydınlatılması adına medet umar hale gelmişiz. Bence herkesten önce Türkiye’deki hukuk camiası geldiğimiz bu noktayı çok iyi düşünmek zorunda.

Olaya ekonomik olarak baktığımızda işin bir yolsuzluk boyutu var bir de uluslararası kurallara uyum problemi. Kamuoyunun daha çok ilgilendiği konunun yolsuzluk ve rüşvet olayı olduğunu biliyoruz. Tabi ki bu işlemlerden ötürü devleti zarara uğratan, haksız kazanç elde eden, makamın verdiği yetkiyi kötüye kullanarak kişisel menfaat elde eden birileri varsa bunların ortaya çıkması gerekir. Bu bakan olabilir, bürokrat olabilir ya da işadamı olabilir, kim böyle bir suç işlediyse ortaya çıkmalı ve gerekli cezaları almalı.

 

Bu olay nedeniyle yolsuzluk ve rüşvetin toplumsal olarak ne kadar zehirleyici bir unsur olduğunu bir kez daha tartışmak gerekecek ve bence bu olumlu olacak. Çünkü son yıllarda “yolsuzluk ve rüşvet suç değil de bu iddiaları gündeme getirmek suç” gibi bir algı var. Halbuki yolsuzluk ve rüşvet ucuz politik malzeme değil, devletlerin sağlıklı yönetimi için mücadele edilmesi gereken bir hastalık.
Hukukçular da adalet duygusunun bu kadar yitirilmesinde, bizde suç işleyene başka ülke mahkemeleri tarafından ceza verilmesinden tatmin olacak noktaya getirilmesinin, toplumsal etkilerini düşünmek zorunda. Toplumsal etkilerini ve çürümeyi düşünmüyorlarsa, en azından mesleklerinin gereği yerine getirmenin sorumluluğunun ne kadar önemli olduğunu görmeliler.

 

Yazının Devamını Oku