Paylaş
Kimisi regülasyonların gevşetilmesini, kimisi iflas ertelemelerin yarattığı sıkıntıyı dile getiriyor, hepsi karlılıktaki düşüşe değiniyor ama hiç biri açıkça konuşamıyor.
Kendileri dolaylı biçimde dile getirseler de sorunun genel başlığını “popülist yaklaşımlarının artması ve bunun açtığı sonuçlar” olarak özetleyebiliriz.
Her alanda yaratılan iktidar baskısı bankalar üzerinde de bir süredir uygulanıyor ve artık dayanılmaz noktalara geliyor.
Eğer büyüme yüksek devam etse, kârlılıkları sermayeye kıyasla makul seviyede kalsa yine seslerini çıkarmayabilirlerdi ama artık işler tersine döndü ve tüm alanlarda sıkıntıları büyüdü.
İşlerin tersine dönmesinin tabi ki çok nedeni var ama neredeyse hemen hepsi iktidarın yanlış politikalarından kaynaklanıyor.
Her şeyden önce faizin yine baskı altına alındığı bir dönem yaşanıyor.
Bu eğilim bankaların kârını doğrudan etkilemiyor hatta biraz olumlu etki yapıyor ama yanlış faiz politikası nedeniyle artan ve istikrarsız seyreden kurlar hem kendi sermayelerini hem de kredi verdikleri müşterilerinin sermayelerini eritiyor.
Bunun yanı sıra son yıllarda haklı-haksız kamunun yüklü miktarda vergi ve ceza salmalarına maruz kaldıkları için kârları doğrudan etkilendi.
İktidarın bazı büyük bankalara karşı ideolojik tavır takınması da sadece o bankayı değil, sistemin tümünü rahatsız eder noktalara geldi.
İktidarın popülizm ve oy için “bunlar çok kâr elde ediyor, vatandaşı koruyalım” gibi göstermelik popülist bir anlayışla, bankaların geçmişte yaptıkları abartılı uygulamaları da bahane ederek, faiz dışı gelirlerindeki artışı da büyük ölçüde törpülediler.
Bazı bankacıların artık dayanamayıp üstü kapalı biçimde söylediği gibi; iktidarın bazı büyük altyapı yatırımlarına sadece kamu değil özel sektör bankalarını da zorlayarak verdirdiği büyük krediler, gelinen noktada sıkıntıyı büyüten rol oynuyor.
Bir yandan büyük kredilere zorlanıp öte yandan “niye özel sektöre kredi vermiyorsunuz” gibi bir yaklaşımla karşı karşıya kalmış olmaları, bankaları ciddi biçimde şaşırtıyor. Büyük kredilerde kamudan hareket bekliyorlar.
‘ASLINDA KÜÇÜLMEMİZ GEREK AMA…’
Bütün bunların üzerine hükümetin dış politika ve iç siyasette yaptığı yanlışlar nedeniyle, turizmin durması, ihracattaki sıkıntının büyümesi ,terör olaylarının artması ve Batı’da demokrasideki sıkıntı nedeniyle bozulan bir Türkiye algısı eklenince, ortamın giderek bozulması ve bankaları da etkilemesi kaçınılmaz oldu.
Dün Bankalar Birliği Başkanı Hüseyin Aydın, AA’nın sorularını yanıtlamış ve “idare edilemeyecek düzeyde değil ama” diyerek sermaye yeterliliği, sorunlu kredi, karlılıktaki düşüş ve iflas ertelemelerdeki sıkıntıları dile getirmiş.
Merkez Bankası’nın işaret ettiği turizm, inşaat ve enerji dışında başka sektörlerde de kur riski var mı diye sorulduğunda “Var ama ben söylemeyeyim” demiş.
Geçenlerde sohbet ettiğim bir üst düzey bankacıya, işin aslını, sıkıntının büyüklüğünü sordum.
Mevduat kredi oranının yüzde 120’yi bulduğunu bunun üzerine artık çıkamayacaklarını, dış kaynak kesilince bu oranının düşmek zorunda olduğunu, sıkıntılı şirketleri formül bulup şimdilik yüzdürmeyi seçtiklerini, kredilerde sıkıntının görünenden büyük olduğunu, faiz dışı gelirlerin azaldığını, tüm bu nedenlerle artık bankaların küçülmek zorunda olduklarını söyledi.
Peki küçülebilecek misiniz diye sorduğumda ise politik kaygı nedeniyle BDDK’nın küçülmeye izin vereceğini sanmadığını da kaydetti.
Yani bankacılıktaki sıkıntı, açıkça söylenenlerden daha büyük...
Paylaş