Erdal Sağlam

Halkın çıkarı boş sözlerle değil kuralla korunur

1 Mart 2016
PİYASA ekonomisi doğası gereği spekülasyona açıktır ve bu nedenle aşırı kâr hırsının tüketici yani halkın lehine dengelenmesi gerekir.

Demokrasinin derinleşmesi ve kurallı piyasa kavramları tam da bu nedenle doğmuştur.

 

Devleti yönetenlerin görevi bir yandan demokrasiyi derinleştirip özgürlükleri arttırmak, öte yandan kural koyup adil biçimde uygulayarak, düzenleyici kurum yardımıyla, piyasa ekonomisi içinde kalarak halkın çıkarlarını savunmaktır.


Bunu yapmak yerine popülizm yani halkın yanında görünmek için içi boş sözler ederek tüketiciyi koruyamazsınız. Son dönemde gördüğümüz ekmek ve et fiyatlarına tavan fiyat getirmenin, düşen üretici fındık fiyatlarının yükselmesini istemenin, marketlerin yüzde 500 kâr ettiğini söylemenin sonuç almak yerine ortalığı karıştırmaktan başka bir işe yaramayacağı belliydi. Yaptırımı olmayan, sözle yapılan müdahaleler ne üreticiye ne de tüketiciye hiç bir yarar sağlamaz.


Fiyatları uygulanamayacak tavanlarla sınırlandırsanız bile piyasa bildiğini okur. Çünkü piyasa dinamiği arz ve talebe göre şekillenir.


Yazının Devamını Oku

Güven sıkıntısı

1 Mart 2016
Son günlerdeki küresel ekonomideki olumlu havadan Türkiye bir türlü nasibini alamıyor.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun dün açıkladığı Ekonomi Güven Endeksi şubatta yüzde 14.8 düştü ve 71.4 ile 2012’den beri en kötü seviyesini gördü. 

 

KÜRESEL ekonomik iklim son dönemde Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin lehine seyrediyor. Buna rağmen Türkiye’deki aktörlerin ekonomik gidişat hakkındaki beklentileri ise her geçen gün daha kötüye gidiyor.

 

ABD’nin faiz artışlarına başlaması ile birlikte gelişmekte olan ülkelerden beklenen para kaçışı başlamışken, Çin’deki düşük büyüme, Avrupa’nın bir türlü iyileşememesi nedeniyle Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) faiz artışlarını öteleyeceği beklentisi oluştu. Bu gelişmeler üzerine yılbaşından bu yana gelişmekte olan ülkelere yeniden para akışı yaşanmaya başladı. Bunun istisnası Rusya ve Brezilya başta olmak üzere, enerji ve emtia ihracatçısı ülkeler idi.

 

Çünkü küresel büyümenin başlamaması ve İran gibi yeni arz kaynağının devreye girmesiyle, petrol ve emtia fiyatlarındaki düşüş devam ediyor. O nedenle Rusya, Brezilya gibi ülke ekonomileri düşüşe geçti, Türkiye gibi ithalatçı gelişmekte olan ülkeler yeniden cazip hale geldi.

 

Yazının Devamını Oku

Merkez’e ‘yeni faiz söylemi’ne uygun biri mi

28 Şubat 2016
CUMHURBAŞKANI Tayyip Erdoğan, uzun zamandır geri durduğu faiz ile ilgili tartışmayı yeniden alevlendirdi.

Faizlerin seviyesi ile ilgili eleştiri dozunu artırıp bir adım öteye geçti; faize sistem olarak karşı çıktığını ima eden sözler etti.

Faizle ilgili bu söylem piyasaları eskisinden fazla rahatsız etti. Çünkü iki aydan az bir süre kalan Merkez Bankası Başkanlığı’na yapılacak atama ile bu söylemi birleştiren piyasacılar, atanacak kişi konusunda iyice korkmaya başladılar.
Kamu bankalarının katılım bankası kurma furyasının ikinci örneği olan Vakıf Katılım’ın açılışında konuşan Erdoğan’ın “Bu kuruluşların banka olarak bile anılmaması gerektiğini” söylemesi ve ardından faizle ilgili söyledikleri, ağır bir müdahale olarak görüldü. Henüz katılım bankası kurmadığı için Halk Bankası yönetimine de sitem eden Erdoğan’ın katılım bankacılığının sistem içindeki payı ile ilgili söyledikleri de “giderek neredeyse tümüyle faizsiz bankacılığa geçiş niyeti” olarak yorumlandı.


Bankacılar eskiye kıyasla faizsiz bankacılığa daha toleranslı bakıyorlar ama bunun sadece bir tasarruf çekme aracı olmaktan çıkıp, sistemin tümüyle faizsiz bankacılığa geçişinin Türkiye’yi küresel piyasalardan soyutlayacağına dikkat çekiyorlar. Citibank gibi uluslararası bankaların da çeşitli enstrümanlarla İslami sermayeyi çekmeye çalıştığını, bu tasarrufların kullanılması açısından bu enstrümanın denenebileceğini kaydeden bir bankacı, “Bizde de zaten uzun yıllardır bu sistem var, gelişmemesinin nedeni bu kurumların iyi yönetilmemesi. Türkiye bölgeden sermaye çekmek için bu sistemi geliştirebilir ama tümüyle faizsiz bankacılığın resmi İslam devletlerinde bile olmadığı görülmüyor” dedi.
Aslında Cumhurbaşkanı’nın geçmişte benzerlerini kullandığı bu yeni faiz söylemi, normal bir zamanda sadece piyasaları tedirgin etmekle kalırdı. Ancak Merkez Bankası’na atanacak yeni ismin bu anlayışa sahip olmasının isteneceği beklentisi piyasa oyuncularını eskisinden daha fazla tedirgin etti.

Yazının Devamını Oku

Piyasalar enflasyonda çift hane ve Fitch için iyimser

24 Şubat 2016
MERKEZ Bankası’nın dün banka iktisatçılarla yaptığı toplantıda öne çıkan iki mesaj; enflasyonda tepe noktasına gelindiği ve para politikasında sadeleştirme amacından vazgeçilmediği, bunun için TL’nin değerine bakılacağı olmuş.

Bankacılarla yaptığımız görüşmelerde kendi hesaplarının da enflasyonun tepe noktasına erişildiğini gösterdiğini söylediler. Dolayısıyla enflasyonda çift haneye çıkılmayabileceğini, bir-iki aylık yüksek seyirden sonra enflasyonun aşağı gelme umudunun bulunduğunu kaydettiler. Merkez Bankası’nın enflasyon konusunda verdiği mesaj, bankacılara inandırıcı gelmiş.


Ancak Merkez’in sadeleştirme konusundaki mesajı konusunda güvensizlik olduğunu gördük. Merkez Bankası’nın daha önce sadeleştirme konusunda verdiği sözleri tutmaması bu güvensizlikte en büyük etken. Merkez Bankası yöneticilerinin önümüzdeki dönem kurlara daha dikkatle bakacağının anlaşıldığını kaydeden bankacılar, TL’nin değer kazanıp istikrarlı seyretmesi halinde sadeleştirmeye başlanacağı izlenimi aldıklarını söylediler. Bankacılar, bunun yine bir oyalama taktiği olabileceğini, yine likidite oynaklık endekslerine bakılacağı söylense de, bu kez başka bahane çıkabileceğini söylüyorlar.


Bankacıların aldığı izlenim; istedikleri ortam oluştuğu takdirde Merkez Bankası yönetiminin hala, üst bantı düşürerek sadeleştirmeye başlamak niyetinin bulunduğu yönünde. Bir başka deyişle; Merkez Bankası’nın ortamı iyi görür görmez yeniden gevşeme eğiliminde olduğu, bu noktada siyasi etki konusunda bir değişiklik olmayacağı yorumunu yapıyorlar.


Bankacılar, küresel iklimin çok iyi gittiğini belirterek, bir yandan petrol fiyatlarındaki düşük seyir, diğer yandan likidite bolluğunun devam edeceği beklentisinin küresel iklimi olumluya çevirdiğini, bir süre daha devam etmesinin beklendiğini kaydettiler. Aslında Türkiye’nin böyle bir iklimden çok daha iyi yararlanması gerekirken yapamadığını kaydeden bir bankacı, “yurt dışı raporlarda gelişmekte olan ülkeler için yeniden alım zamanı ama Rusya, Güney Afrika ve Türkiye’den uzak durun tavsiyesi yapılıyor” dedi.


Yazının Devamını Oku

Merkez hareketsiz kalınca not tehlikesi kapıya dayandı

22 Şubat 2016
BUGÜN Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) yılın ikinci toplantısını yapacak ama piyasaların pek umurunda değil.

Gelişmeler ne olursa olsun, kimse Merkez Bankası’nın harekete geçmesini beklemiyor. Başka bir deyişle Merkez Bankası yönetiminden umut kesilmiş durumda.

 

Kaldı ki, küresel piyasalardaki son gelişmeler, geçen aylara kıyasla çok daha ılımlı seyrediyor.

 

Yani daha önceki toplantılarda faiz kararı almayan Merkez Bankası’nın bu ay karar alması çok daha küçük bir ihtimal.

 

O nedenle de piyasalarda PPK öncesi beklentinin sıfırlandığını söylemek mümkün.“Küresel piyasalar iyiyse, piyasaların beklentisinin tersine bu kez faiz indirir mi?” derseniz; bugünkü siyasi ve ekonomik koşullarda bir de faiz indirirse, o zaman piyasalar herhalde tutulamaz. 

 

Yazının Devamını Oku

Turizm paketinin talepleri karşılaması zor

21 Şubat 2016
TURİZMCİLER büyük bir merakla, bugün Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun açıklayacağı teşvik paketini bekliyor.

Açıklanacak pakette turizmin ihracat sayılıp Eximbank kredilerinden faydalandırılması, uçak başına verilen 6 bin dolarlık desteğin kapsamının genişletilmesi, tanıtım bütçesinin artırılması, THY’nin yeni seferler ve charter seferleri düzenlemesi gibi maddelerin yer alması bekleniyor.

 

Bu teşvik tedbirlerinin turizm sektörünün içinde bulunduğu büyük sıkıntıya çare olup olmayacağı ise tartışmalı. Örneğin ihracat sayılıp aynı zamanda vergi iadesi verilmesi, krediler için kefalet sorununun çözülmesi gibi önemli talepler var. Ayrıca büyük uçaklar için 6 bin dolarlık teşvikin  artırılması, sektördeki istihdam üzerindeki yüklerin hafifletilmesi, Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) oranlarında indirimler de isteniyor.

 

Bugün açıklanması beklenen paketin öncesinde, CHP Genel Başkan Yardımcısı Çetin Osman Budak da, sektörün ihtiyaçlarına ilişkin bir raporu geçen hafta Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal’a sundu. Budak, Bakan Ünal’ın iyi niyetle çözüm için çalıştığı izlenimi aldığını ama özellikle Maliye’nin itirazları nedeniyle, sektörü tümüyle tatmin edecek bir paketin açıklanmasını pek beklemediğini söyledi.

 

Çetin, kendilerinin “Turizm ve bağlantılı sektörlerdeki çöküntünün boyutlarıyla örtüşen bir paket hazırlanması”nı istediklerini, CHP’nin konuyla ilgili görüşlerini ilettiklerini söyledi.Ocak 2016’da Rus turist sayısında Antalya’da yüzde 81, İstanbul’da ise yüzde 48’lik bir gerileme yaşandığını, Avrupa ülkelerinde de yüzde 40-50 oranında gerileme olduğunu belirten Budak, krizin aslında ekonominin sorunu olduğuna, kuyumdan tekstile, dericilikten taşımacılığa, tedarikçiden üreticiye, rehberlerden turizm bölgelerindeki mahalle bakkalına kadar tüm ekonomik faaliyetleri olumsuz etkilediğine dikkat çekti.

 

Yazının Devamını Oku

Petrol anlaşması Türkiye’nin yalnızlığını arttırıyor

17 Şubat 2016
SUUDİ Arabistan ile Rusya’nın petrol arzını dondurma konusunda uzlaşması, hem küresel petrol piyasalarında ciddi etkiler yaratacak, hem de ülkelerin uluslararası ilişkilerini yani siyasi gelişmeleri ciddi biçimde etkileyecek

Rusya ile Suudi Arabistan’ın anlaşmasının Türkiye’nin bölgedeki yalnızlığını iyice artıracağı tahmininde bulunmak da mümkün. İlk sinyaller de Türkiye’nin Suriye operasyonu için birlikte hareket etmeyi planladığı Suudi Arabistan’ın artık bu plandan vazgeçmiş olabileceğini gösteriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önceki gece bu anlaşmadan sonra Suudi Arabistan Kralı ile yaptığı telefon görüşmesinin de bu kapsamda olabileceği tahmin ediliyor. 


Reuters’a bilgi veren Cumhurbaşkanlığı yetkilileri, bölgenin konuşulduğunu Suriye’de Esat yönetiminin gitmesi konusunda mutabakatın tazelendiğini söylemişler ama Suriye operasyonu konusunda haberde bir unsur yeralmıyor. Diplomatik kaynaklar ise “Rusya’nın böyle bir anlaşma için mutlaka Suudi Arabistan’ından Suriye konusundaki Türkiye ile birlikte takındığı tutumu değiştirmesini istemiş olabileceğini, bu mutabakat sağlanmadan Suudilerin ihtiyaç duyduğu petrol anlaşmasını imzalamayacağı” yorumunu yapıyorlar.

 

Daha önce Suudi Arabistan ve Katar ile Suriye’ye kara harekatı yapacaklarını söyleyen Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun bu söylemini değiştirip, önceki gün “Tabi ki Batı olmadan biz bu ülkelerle kara harekatı yapmayız” demesi de Suudi Arabistan’ın tavır değişikliğinin bir sonucu olabilir.

 

Özetle; YPG’yi Suriye’de vurmasıyla birlikte, herkesin karşı çıkmasıyla  bölgedeki yalnızlığını iyice artırdığı görülen Türkiye’nin, Suudi Arabistan’ın petrol anlaşması nedeniyle tek başına kalmış olma ihtimali ağırlık kazanıyor. Bu tablo bence hükümetin bölgedeki politikalarının yanlışlığını ve daha kötüsü gelinen noktada yanlış okumaya devam ettiğini ve ülkeyi göz göre göre sıkıntıya soktuğunu artık açıkça gösteriyor.

 

Yazının Devamını Oku

Güçlenmesi gereken TL’nin Suriye macerası başladı

15 Şubat 2016
DÜNKÜ piyasa gelişmeleri, şimdiye kadar fiyatlanmayan dış politika riskinin artık fiyatlanmaya başladığını gösterdi.

Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin ulusal para birimleri değerlenirken, aynı gruptaki TL’nin değer kaybına uğramasının en önemli nedeni Suriye’de artan sıcak çatışma ihtimali idi.

Dün haftaya değer kaybıyla başlayan, az sayıda da olsa, başka para birimleri de vardı ama küresel risk iştahının arttığı bir gündü. Türkiye’nin diğer gelişmekte olan ülkeler arasındaki yeri, bu dönem daha çok, emtia ithalatçısı ülke olarak sınıflandırılıyor. Petrol başta olmak üzere düşen emtia fiyatları bizim gibi ülkelerin ithal faturasını ciddi biçimde düşürüyor ve ister istemez ekonomide olumlu bir hava yaratıyor. O nedenle son dönemde Rusya, Brezilya gibi emtia ihracatçısı ülkelerin durumunun kötüleşmesi doğal görülürken, bizim gibi emtia ithalatçısı ülkelerin olumlu ayrıştığı görülüyor.
Aslında yılbaşından bu yana baktığımızda TL’nin değeri diğer para birimlerinden olumsuz ayrışmamıştı, nispeten iyi seyretti bile diyebiliriz.
Çünkü Türkiye hem emtia ithalatçısı idi dolayasıyla düşen faturası cari işlemler açığında iyileşmeye yol açtı. Ayrıca seçimden yeni çıkıp güçlü bir hükümet de kurduğu için uzun süre siyasi istikrar beklentisi vardı.
Buna karşılık “hendek operasyonu” denilen Türkiye’nin bazı bölgelerindeki sıcak çatışma havası piyasalar tarafından şimdiye kadar fiyatlanmadı. Rusya ile yaşanan uçak krizi ve bunun her geçen gün büyüyen ekonomik faturası ile Irak ve Suriye’ye ilişkin sıcak çatışmalara Türkiye’nin dahil olması ihtimali vardı ama bunları da piyasa şimdiye kadar fiyatlamamıştı.
İşte dünkü piyasa gelişmeleri Türkiye’nin iç ve dış politikasında oluşan risklerin ilk kez piyasalar tarafından fiyatlanmaya başladığını, bize gösterdi. Küresel risk iştahının artışa geçtiği, hem de işsizlik oranlarında küçük de olsa düşüş yaşanan bir günde TL’nin ciddi değer kaybına uğramasının başka bir nedeni yok.
Peki, TL’nin Suriye, daha doğrusu dış politika riskleri nedeniyle değer kaybı bundan sonra da devam eder mi? Görünen o ki; Rusya ile zaten anlaşamıyoruz ama ABD ile YPG meselesinde bir noktada uzlaşılır, YPG de buna uymayı kabul ederse bu riskin fiyatlanması durur, normale gelir.

 

Yazının Devamını Oku