Sorulardan bunalan milletvekili, her zamanki üslubuyla, “Bak yarın Erdal Sağlam barış sürecine karşı diye açıklama yaparım, sen o zaman görürsün” dedi. Hep birlikte gülüştük ama milletvekilinin şakası o dönemki havayı çok iyi yansıtıyordu.
Çünkü estirilen kuvvetli rüzgarda iyice düşünülmeden, sonuçları tartışmadan üst üste aceleyle adımlar atılıyor, kimse de sesini çıkaramıyordu.
Fetullahçıların örgütlenmesi, AKP’nin kadrolaşması için yapılan eleştiriler de göz önüne alınmadığı için bu vahim noktaya gelindi. Şimdi ise tam tersi açıdan yine aceleyle, tartışılmadan aceleyle bir çok adım atılıyor.
Bunu hem siyasi hem ekonomik kararlarda görüyoruz. Vergi affı gibi her zaman karşı olduğumuz bir uygulamayı yine eleştiriyoruz ama sanki vergi affını eleştirmek gidişata çomak sokmak gibi gösterilebiliyor. Halbuki o eleştiriler göz önüne alınsa 2 yılda vergi affı yapan noktaya gelmezdik, vergi adaleti ayaklar altına alınmazdı.
Piyasa analizlerinde yüzde 8 veya biraz üstü olan yıl sonu enflasyon tahminlerinin dün yüzde 9’a çıktığı görüldü. Dün açıklanan temmuz ayı tüketici fiyat artışı (TÜFE) beklentilerin çok üzerinde, yüzde 1.16 olarak gerçekleşti. Son 1 yıllık TÜFE artışı ise yüzde 7.6’dan yüzde 8.79’a çıktı. Son aylarda yumuşama eğilimi görülen çekirdek enflasyon da beklentilerin üzerinde arttı.
Merkez Bankası’nın son Enflasyon Raporunda temmuz ayı tüketici fiyat artışının, sigara zammının da etkisiyle, yüksek çıkacağı söylenmişti. Ancak buna rağmen piyasalar bu kadar yüksek bir rakam beklemiyorlardı. Aynı raporda daha sonraki aylarda bu artışın gerileyeceği belirtilmişti ama piyasa oyuncuları bunu pek mümkün görmüyor. Gelinen yüzde 8.8’lik yıllık enflasyon oranının yıl sonunda bu oranın altına düşeceği düşünülmüyor. Daha doğrusu bir-iki ay içinde yüzde 8.5’lere geri dönülse bile, yıl sonu için yüzde 9 civarında bir rakam tahmin ediliyor. Bazı piyasa oyuncuları tahminlerini “Yüzde 8.5-9 arasında gerçekleşir” diye yumuşatmaya çalışıyorlar.
DÜŞÜŞ GÖRÜLEBİLİR
Şahsi kanaatim piyasa oyuncularının aslında tahminlerinin yüzde 9’un da üzerinde olduğu yönünde. Piyasa analiz raporlarının son dönemde BDDK ve SPK’nın yakın gözetiminde olduğu bilindiği için, karamsar yorumlar yapmaktan kaçınma adına tahminlerini resmi olarak daha düşük yazdıklarını sanıyorum.
15 Temmuz günü Gaziantep’te sunulan OECD Türkiye Raporu önemliydi ama, her şey gibi, bu rapor da gündeme gelemedi. Bence ekonomide mevcut sorunlar ve yapılması gerekenler konusunda hükümete rehberlik etmesi gereken bir rapordu.
“Verimlilik Darboğazlarını Gidermek” başlığını taşıyan raporun mimarı OECD Baş iktisatçısı Rauf Gönenç ile temasımda, kendi deyimiyle incelemenin kalbini oluşturan “makro ekonomik yeniden dengeleme-mikro ekonomik güçlendirme” ilişkisini özetleyen kısa bir sentez metnini edinme fırsatım da oldu.
Raporda durum saptamasının ardından katı istihdam düzenlemeleri, kısıtlayıcı ürün piyasası düzenlemeleri, yabancı firmaları etkileyen yatırım engelleri, düşük eğitim donanımı, sınırlı profesyonel yönetim, eksik bilişim teknolojileri gibi darboğazların aşılması gerektiği belirtiliyor.
Ardından da hukukun üstünlüğü, yargının bağımsızlığı ve yolsuzlukla mücadele, okul öncesi eğitim imkanının yurt çapında iyileştirilmesi, yabancı yatırımın önündeki engellerin kaldırılması, uzun dönemli yükümlülükleri içeren sürekli Maliye Politikası Notu yayınlanması, tüketici kredilerinin kontrol altında tutulması, para politikasının sadeleştirilmesi, enflasyon projeksiyonlardan daha hızlı gerilemezse para politikasının sıkılaştırılması, döviz rezervlerinin artırılması, özel emeklilik tasarruflarının teşviki, istihdam üzerindeki vergi yükü ve maliyetlerin düşük vasıflı çalışanlar için düşürülmesi, daha verimli ve daha büyük firmalarının vergi eşikleriyle karşılaşmaması, tüm firmalar için istihdam kurallarının esnetilmesi gibi tavsiyeler bölümü de bulunuyor.
BAŞARISIZ darbe girişiminin piyasalardaki etkisi azalmaya başlarken, gözler ekonomide asıl yapılması gerekenlere çevriliyor. Bu girişimden önce konuşulan ekonomide gereken reformları, gecikmeden yeniden konuşma zamanı geldi. Ekonomide yapılması gerekenler yeni hükümetle birlikte değişmedi ama değişen ekonomi yönetiminin yapısı, yapılması gerekenlerin önünde engel oluşturmaya başladı. Sözünü ettiğim sorun alanı; ekonomi yönetiminin koordinasyonu. Aslında böyle bir yazıyı geçen ay, şahit olduklarım üzerine yazmaya karar vermiştim ama İŞİD’in havaalanı baskını ve darbe girişimi, gündemi olağanüstü durumlara kaydırdı.
SİSTEM BAŞKAN YANLIŞTI
Geçen ay Yatırım Ortamını İyileştirme Kurulu (YÖİK) toplantılarından biri daha yapılacaktı , ekonomiyle ilgili bir bakanla konuşurken YÖİK toplantısının gündemini de sordum. Kendisinin bu toplantıdan haberi yoktu, Müsteşarına sordu ve Müsteşarından toplantıya Başkanlık edecek Başbakan Yardımcısının “Diğer bakanlara gerek yok” dediği bilgisini aldı. Bakan da şaşırmıştı, bir şey söylemedi ama gülümsemekle yetindi. Daha önce Bakanlar Kurulu toplantılarında ekonomiyle ilgili bakanların güç gösterileri ve sözlü takışmalarını duymuştum ama YÖİK örneği koordinasyon açısından vahimdi.
Her şeyden önce böyle bir dönemde siyasette olduğu gibi, ekonomide de hamaseti, popülizmi bir tarafa bırakıp uzlaşmacı olmak gerekiyor. Mümkün olabildiğince panikten uzak, rasyonel ve şeffaf karar alma mekanizmasının geliştirilmesi, özellikle yabancılara verilecek güven için büyük önem taşıyor.
Örneğin reyting kuruluşlarına kararları nedeniyle veryansın ederek, kızarak, suçlayarak ancak iç piyasalara politik mesaj vermiş olursunuz ama şu anda önemli olan dış piyasalarda bu üslubun bir getirisi olması mümkün değil. Tam tersine, zaten oluşan büyük güvensizliği daha da artırma riski bulunuyor.
Merkez Bankası Başkanı’nın bile reyting kuruluşları kararlarının önemli olmadığını söylemesi, bence “Kendi kendimize yaptığımız propaganda” kapsamına girer, dışarıda olumsuz etki yaratır. Teknik demeçler vermesi gereken bir makama yakışmadığı da açık.
Bunun yerine Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in yaptığı gibi, “gelip ne olduğunu bize sormaları lazım” deyip, sürekli iletişim içinde olmak, siyasi açıdan anlayamadıkları olayları detayıyla anlatmak, alınan önlemleri ve önümüzdeki dönem yapılacakları anlatmak sonuç almak için çok daha yararlı.
Ancak yabancı banka ve yatırımcıların Türkiye’ye bakışında hala ciddi sıkıntılar bulunduğu, özellikle alınacak siyasi tedbirler ve istikrar konusunda yabancıların hala ikna edilemediği görülüyor.
Konuştuğumuz bankacılar yabancıların yatırım için Türkiye’ye güvenebilmeleri için biraz zaman gerekeceğini çünkü söylenenden çok uygulamaları görmek istediklerini söylüyorlar. Hükümetin geçmişte demokratik hakların geri götürülmesine ilişkin uygulamalarının şimdi güven oluşturmakta önemli engel oluşturduğu ifade ediliyor. Bilgi veren bankacılar yabancı basının ikna edilememesinin yatırımcıların görüşlerinde önemli rol oynadığını, bunun en önemli nedeninin bize özgü bir vaka olduğunu gördüklerini belirtiyorlar. Bir dini grubun devletin içine sızıp darbe girişimi yapmasının doğal olarak batının anlayabileceği bir şey olmadığını hatırlatan bir bankacı, “Bu olayın çok daha iyi anlatılması gerekiyor, belki hükümetin tek başına anlatması da yeterli olmayacak” dedi.
Aynı bankacı dün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AKP, CHP ve MHP genel başkanları ile yaptığı toplantının olumlu olduğunu belirterek, “Bu toplantıya HDP’nin de davet edilmesi halinde batı nezdinde daha inandırıcı ve başarılı bir görünüm olurdu” yorumunu yaptı.
Bu toplantının olumlu karşılanmasına rağmen yabancıların Türkiye’ye ve yönetime bakışını, güvensizliğini değiştirmediğini kaydeden başka bir bankacı ise “AKP’nin batıyı olağanüstü halin kötü kullanılmayacağı konusunda ikna etmesi çok zor gözüküyor. Nasıl yapılır bilemiyoruz ama muhalefet ile birlikte, özellikle CHP’yi işin içine katarak siyasi güvence verecek ortak açıklamalar yapılması gerekiyor. Ancak bu takdirde yabancı sermayenin bakışı olumluya çevrilebilir” dedi.
İlk şokun atlatılmasında ekonomi yönetiminin başarılı olduğu konusunda herkes hem fikir. Ancak yabancı yatırımcı ve bankaların siyasi istikrarın sağlandığı konusunda ciddi endişeleri bulunması, piyasaların düzelmesine engel oluyor.
Konuştuğum tüm bankacılar, içerideki havanın başka yurtdışındakinin başka olduğunu söylediler. Tüm yabancıların siyasi krizin devam edip etmeyeceği konusunda tedirgin olduklarını, sürekli sorularla karşılaştıklarını, yanıtlarıyla tedirginlikleri önleyemediklerini belirtiyorlar. En büyük tedirginlik kaynağının “gece nöbetleri” olduğunu, her şey kontrol altına alındıysa, her gece ne için sokağa çıkıldığını anlamadıklarını söylüyorlar. Yanısıra olağanüstü hal yetkilerinin kullanımının görülmek istendiği anlaşılıyor. Bankacıların yabancılara, “Hükümetin muhalifler için bu yetkileri kullanmaya ihtiyacı olmadığını, darbe girişimi için kullanılacağını” söylediklerini ama geçmiş uygulamaları örnek gösteren yabancıların tümüyle ikna olmadıklarını öğreniyoruz. Bu yetkilerin kullanımı konusunda yabancılar uygulamayı görmek istiyor. Bu noktada belli ki, demokratik haklarda yaratılan güvensizliğin acısını, Hükümet şimdi çekecek.
Bununla birlikte idari kapasite konusunda tedirginlik oluştuğunu kaydeden bir bankacı, tüm kamu kurumlarından atılacak personelin sayısının çok yüksek olduğunu, bunların idarenin işleyişine yapacağı etkinin merak edildiğini söyledi.
Bu arada uygulama yapıldıkça buradan kaynaklı sorunlar da çıkıyor. Örneğin, yabancıların yanında iç piyasalarda Banka Asya ile ticari ilişkisi bulunan, alacakları olanlara ne yapılacağının merak edildiği, yine kapatılan çok sayıda üniversite ve hastahane ile, teminat mektubu dahil, ticari ilişkileri bulunanlar için ne yapılacağının merak edildiği belirtiliyor. Zaten piyasanın hassas bir dengede gittiği, bu alacak ve borçların işleyişinin tıkanmasının çok sayıda firmayı etkilemesinin kaçınılmaz olacağı ifade ediliyor.
Piyasaların özellikle likidite açısından duyarlıklarını düşünerek adım atan Merkez Bankası’nı, bugün yeni bir sınav bekliyor. Bugün toplanacak Para Politikası Kurulu’nda, piyasaların hassasiyetlerinin yine gözetilmesi halinde, Merkez Bankası’nın bu ay faiz indirimini pas geçeceği tahmin ediliyor.
Piyasalar ilk günü sakin geçirdi ama darbe girişimi ister istemez yurtdışında Türkiye riskinin önemli ölçüde artmasına neden oldu. Halbuki daha geçen hafta itibariyle Merkez Bankası’nın bu hafta faiz oranlarında yüzde 0.50 puan indirim daha yapması bekleniyordu. Piyasa uzmanları en az 0.25 puanlık indirim bekliyorlardı. Şimdi piyasa beklentilerine baktığımızda ise, çok hassas bir dönemden geçildiği ve Türkiye riskinin artması nedeniyle, Merkez Bankası’nın bu ayki faiz indirimini pas geçeceği tahminleri ağırlık kazanmaya başladı.
Darbe girişimi öncesinde 2.89 TL civarında bulunan, darbe haberleriyle cuma gecesi 3.05 TL seviyesine kadar yükselen dolar kuru, dün sabah 2.945 TL civarına geriledi. BİST 100 endeksinde yüzde 4 düşüş yaşanırken, 10 yıllık lira cinsi tahvil faizi açılışta yüzde 9.60’a kadar yükseldikten sonra yüzde 9.55 seviyesine geriledi. Buna karşılık Türkiye’nin 5 yıllık CDS’i cuma kapanışına göre 15 baz puan yükselirken dün sabah itibariyle 240 baz puan civarındaydı.
Piyasa uzmanları dün konuştuğumuzda zaten böyle bir sakinlik bekliyorlardı.
Piyasa analizlerine baktığımızda fiyat hareketlerine ani reaksiyon verilmemesi tavsiyeleri ön planda idi. Buna karşılık dünkü bazı piyasa analizlerinde düşük kur seviyesine rağmen, 2 Mayıs-8 Temmuz tarihleri arasında döviz mevduatlarını nette, sırasıyla 5.1 ve 2.3 milyar dolar azaltan bireysel yatırımcılar ve şirketlerin önümüzdeki günlerde dövizde talep yaratabileceği uyarısında bulunulduğunu gözledik. Hisse senetlerinde de yurtdışındaki tedirginlik nedeniyle bir miktar gerileme yaşanabileceği belirtildi.