Paylaş
Konuyu, Türk Ticaret Kanunu’nun mimarı Prof. Ünal Tekinalp ile konuşma imkanı buldum. Zaten var olanlar zorlanarak yeterince mülkiyet hakkına müdahale varken, bu düzenleme ile neler olabileceğini merak ediyordum.
Öyle ya; bir sermayedar, devlet istediği gibi gelip malına el koyar, istediği gibi malını alıp satabilirse, niye yatırım yapsın? Türkiye’nin kaynak açığı var yani yabancı sermaye çekmesi lazımken; yerli sermayenin bile çekineceği ülkede yabancı sermaye niye gelip yatırım yapsın? Üstüne üstlük yargıya güven kalmamışken, zaten, “yönetim istemediği kişinin şirketine, istediği gibi kayyum atıyor” algısı bu kadar yoğunken, insan parasını göz göre göre tehlike atar mı?
Ünal Hoca ile sohbetten anladığım o ki; korkulduğu gibi mülkiyet hakkının gaspına yol açabilecek bir düzenleme ile karşı karşıyayız. Kayyum mekanizması geçici bir süre için oluşturulmuşken, zaten ceza muhakemeleri kanununda var olan 133. maddenin sakıncalı ve muğlak hükümlere yer verdiğini kaydeden Tekinalp, yeni yapılan düzenleme ile hem kapsamın genişletildiğini hem de yetkinin genişletildiğini söyledi. Kayyum mekanizmasının geçici süre durumu idare etmek için oluşturulduğunu, yani sermayedarın malını alıp satma, kalıcı olarak idare etme gibi bir yetkisi bulunamayacağının altını çizen Tekinalp, şimdi kalıcı bir mekanizma gibi düzenleme yapıldığını hatırlattı. Mülkiyet hakkının kullanımında, sermayedarın malı üzerinde ilgisiz kişilerin tasarruf yapma yetkisi olacağı için, doğrudan mülkiyet hakkının gaspı anlamına geldiği açık.
SORUMSUZ MEMUR OLUNCA…
Ünal Tekinalp ile yeni düzenlemede SPK ile ilgili maddelerin çıkarılmasının olumlu olduğunu konuştuk. Buna karşılık Ünal Hoca, “Düzenlemede en tehlikeli maddenin kayyumun sorumsuzluğu olduğunu” söyledi. Yapılan düzenleme ile kayyumun bir memur haline geldiğini hatırlatan Ünal Tekinalp, hem de yaptığı işlemlerden sorumsuz kılınan bir memurun yapabileceklerinin ne kadar tehlikeli olabileceğini dikkat çekti.
Kayyum mekanizması geçici bir süre için oluşturulmuş, yeterli ve teknik kişilerin geçici bir süre işletme zarar görmesin diye atanması, dolayısıyla yetkisi sınırlı, hukuka uygun davranmaya kendini zorunlu gören kişiler olması gerekirken, bu düzenleme ile “istediğimizi yapacak, bize yakın kişi kayyum atanır” anlayışının hakim olacağı kesin. Yani yönetimin bir memuru haline gelen, hem de yetkisi iyice artırılıp, sorumluluğu ise olmayan bir memur haline getirilen bir kayyum neler yapmaz ki..
Şu anda bile yetkisi sınırlı, sorumluluğu olan kayyumların görevlerini ne kadar esnetip, neler yaptıklarını gördükten sonra, sorumsuz kılınan bir kayyumun yapabileceklerinden korkulmaz mı?
Ekonomik sistemi ve güvenliği hukuk kuralları içinde iyi yönetmekle görevli olan ülke yönetimleri, bunu yapamadıkları için, temel hakları gasp ederek ya da askıya alarak yönetmeye kalkışırlarsa, bunun adı başka bir şey olur.
İfade özgürlüğünün hızla geriye gittiği uluslararası camiada tescillenmişken, üzerine mülkiyet ve girişim hakkı geriye giden bir ülkede sermayedar neden yatırım yapsın, neden yabancı sermaye gelsin ki?
Sermayesi olan yatırım yapıp parasını tehlikeye atacağına, ya dışarıda yatırım yapar ya da faize yatırıp keyfine bakar. Yapılan bu yanlışların asıl faturasının sonunda dar ve sabit gelirli başta olmak üzere, halka çıkacağı açık değil mi?
Paylaş