Erdal Sağlam

Hükümet enflasyonu gördü, yeni faiz indirimi istedi

5 Eylül 2016
ENFLASYON oranları ağustos ayında olumlu sürpriz yaptı.

Piyasa beklentisi tüketici fiyatlarının yüzde 0.15 düşüşüne işaret ederken, dün açıklanan rakamlar eksi yüzde 0.29 oldu. Bununla birlikte yıllık TÜFE fiyat artışı da bir önceki aya kıyasla yüzde 8.8’den 8.1’e geriledi.

 

Bu olumlu sürpriz özellikle hükümet tarafında büyük memnuniyetle karşılandı. Ardı ardına açıklama yapan bakanlar bu olumlu gelişmenin süreceğini belirtirlerken, bazıları açık açık Merkez Bankası’nın bu enflasyon oranlarından sonra faiz indirimlerine devam edeceğini söylediler. 

 

İşlenmemiş gıda fiyatlarındaki düşüş ile birlikte yüzde 1.92 gerileyen gıda fiyatları olumlu sürprizin en önemli nedeni oldu. Bununla birlikte giyim ve ayakkabı fiyatlarındaki düşüş de belirleyici unsurlar arasındaydı.

 

Bu fiyat düşüşlerinin mevsimsel etkiden kaynaklandığı, üretimin artması ve ucuzluk sezonu nedeniyle yapılan indirimlerden kaynaklandığı kesin. Buna karşılık açıklama yapan bazı bakanlar düşüşü gıda komisyonunun kurulmuş olmasına bağlayıp, düşüşün devam edeceğini söylediler.

 

Yazının Devamını Oku

Başbakan üretim durmasın diyor ama uygulama farklı

4 Eylül 2016
FETÖ soruşturmaları nedeniyle bankacılık sisteminde ve genel olarak ticari hayatta yaşanan sıkıntılar devam ediyor.

Bu sıkıntıların yerel bazda ciddi boyutlara ulaştığından söz edilirken, makro anlamda ise zaten düşen büyüme oranlarını daha da geri çekme tehlikesine dikkat çekiliyor.

 

Geçen hafta büyük bir bankanın üst düzey yöneticisi ile konuşurken konu, FETÖ operasyonlarının bankalar üzerindeki etkilerine gelince, bir hayli sıkıntı yaşandığını anladım. Savcılıklardan sürekli yeni dosya ve kararların gelmeye devam ettiğini belirtirken, özellikle 2 ilden, haftada neredeyse yüzlerce şirket ve kişi hakkında savcılık talimatı geldiğine dikkat çekti. Savcılık kararı olunca hiçbir şey yapamadıklarını, ilgili kişi ve şirketlerin hesaplarını dondurduklarını, kredi ve mevduat ilişkilerini kestiklerini, bunu yapmak zorunda olduklarını söyledi. Kendileri açısından çok büyük bir iş kaybına ve belirsizliklere yol açan bu durumun alışverişi önemli ölçüde zedelediğini, bunun büyüme üzerinde negatif etki yapmasının kaçınılmaz olduğunu belirtti.

 

Bunun ardından Başbakan Binali Yıldırım’ın hafta sonunda İstanbul’da işadamları ve bankacılara yaptığı konuşmayı dinleyince, bu işin yönetilmesinde büyük sorun olduğu, Başbakanın dedikleri ile uygulamanın ters düştüğü açıkça görülüyor. Başbakan Yıldırım, “bankacılar iyi dinlesin” diyerek, verdikleri çek için bile FETÖ’cü ise bana hesap sorarlar kaygısı taşıdıklarını belirtip, şunları söyledi: “Böyle şey olur mu; biz kurum ve şirketi cezalandıramayız. Biz bir adama iş bulmak için kırk takla atıyoruz bir de mevcutları mı kaybedeceğiz? Hatası olan varsa onu sistem içerisinden alıp gereğini yapacağız, kurum çalışmaya üretmeye devam edecek. Siz de onları kredilendirirken onlarla çalışırken bunu göz önünde bulundurun, yüzde 100 garantiyle ticaret olmaz risk paylaşımı şart”

 

Başbakan Yıldırım’ın söyledikleri sağduyulu ve olması gereken uygulamayı gösteriyor. Ama şikayetler o kadar fazla ki, uygulamada Başbakanın dediklerinin geçerli olamadığı ortada.

 

Yazının Devamını Oku

Piyasalar Suriye’de macera beklemiyor ama...

29 Ağustos 2016
TÜM gelişmekte olan ülke para birimleri gibi, dün TL’nin de dolar karşısında değer kaybettiği bir gündü.

Ancak hafta sonunda konuştuğumuz bankacıların korktuğu kadar büyük bir hareket de yaşanmadı.

 

Bankacılar, dün Londra’nın kapalı olmasının, bu arada bizde de tatil sezonu olmasının, daha büyük hareketleri önlemekte faydalı olduğunu söylüyorlar. Tedirginliğin FED Başkan Yardımcısı Fisher’ın “Eylülde faiz artırımı masada” açıklaması nedeniyle oluştuğunu kaydeden bankacılar, öğleye kadar dolar kurunun 2.95 seviyesinde seyrettiğini hatırlatıyorlar. Japonya’nın likidite artırımına devam ettiğini, şimdi Brexit etkilerini absorbe etmek için Avrupa Merkez Bankası’ndan da benzer hareket beklendiğini kaydeden bankacılar dolayısıyla önümüzdeki dönemde ciddi bir likidite sıkıntısı yaşanmasının beklenmediğini ifade ediyorlar.

 

Buna rağmen FED’e ilişkin beklentilerin özellikle bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin piyasalarında belirleyici olduğu, dalgalı seyrin ABD’den gelen haberler nedeniyle devam ettiği de bir gerçek. Hafta sonunda çıkan haberler de doların hem Euro hem diğer para birimleri karşısında değerlenmesine yol açtı.
Küresel seyir özellikle likidite bolluğu açısından son dönemde olumlu etki yaptı ama bir süredir bize özgü riskler nedeniyle diğer gelişmekte olan ülkelerden olumsuz ayrışıyoruz. Son olarak 15 Temmuz darbe girişimi buna neden olurken, bu kez Türk Ordusunun Suriye’ye girişi başladı ve hem iç piyasalar hem dış piyasalar bu konuyu yakından takip ediyorlar.

 

Bankacılara sorduğumuzda genel kanının “Türkiye’nin Batı’ya rağmen Suriye’de maceracı bir yola gitmeyeceği” yönünde olduğunu gözlemliyorum. Dolayısıyla son günlerdeki dış politika tartışmaları piyasaları henüz etkilemedi.

Yazının Devamını Oku

Cerablus, kamu harcamalarını artırır mı?

28 Ağustos 2016
BİR süredir tekrarlıyoruz; büyüme kaygısıyla parasal gevşeme yaşıyoruz, tek başına parasal gevşemeyi bir süre idare ederiz ama buna mali gevşeme de eklenirse, ekonomi kötüleşebilir.

Bu nedenle de bundan sonra gözler mali disiplinde ve kamu harcamalarındaki artışta olacak. Büyümedeki daralmanın vergi gelirlerine olumsuz etkisini göreceğimiz kesin. Yanı sıra el konulan şirketler, kayyum atamaları nedeniyle bankalar başta olmak üzere piyasada oluşan tedirginlik hala giderilemedi.

 

Şimdi bunlara kamu harcamalarında ciddi artış eklenmesi, mali disiplin açısından ileriye dönük önemli bir risk oluşturacaktır.

 

Türkiye’nin Suriye topraklarına girerek yaptığı Cerablus harekatının siyasi ve diplomatik etkilerinin yanında, bence ekonomik sonuçları açısından da dikkatle izlenmesi gerekiyor. Konuştuğum strateji uzmanları Türk askerinin Suriye’deki varlığının kısa süre içinde sona eremeyeceğini düşünüyorlar. En azından 6 aylık bir süre geçeceğini, zaman zaman değişiklikler olsa da oradaki Türk askeri varlığının 6 ay korunması gerekeceğini belirtiyorlar. Bu sürenin tabi ki Türkiye ve özellikle Batı’nın tavrına bağlı olacağının da altını çiziyorlar. Şu anda var olan ABD desteğinin, harekatın Cerablus dışına kaydırılması ve IŞİD dışındaki hedeflere yönelmesi halinde zorlaşacağını söylüyorlar.

 

Özetle; en az 6 ay sürecek, hata yapılması halinde çok daha uzun sürecek bir askeri harekattan söz ediyor olabiliriz.

 

Yazının Devamını Oku

Dışarısı iyi ama içeride hâlâ önemli riskler var

17 Ağustos 2016
Küresel piyasalar likidite bolluğunun devamı konusunda iyimser gözüküyor.

 

Bu nedenle bizim gibi gelişmekte olan ülkelere bir süre daha fon akışının devamı bekleniyor. Son dönemde bu havadan yararlanamayan Türkiye’nin mevcut riskleri nedeniyle, bu iyimserlikten ne kadar yararlanacağı ise bilinemiyor.

 

Bankacılar son dönemde dolar-yen paritesinin Japonya’da yarattığı rahatsızlığın öne çıktığını, FED faiz artırmadığı takdirde, yenin zayıflatılması Japonya’dan için yeni bir genişleme paketi gelebileceğini söylüyorlar. Bu kararın gelişmekte olan ülkelerin işine geleceğini kaydeden bir bankacı, aslında dolar-Euro paritesi de dahil, son parite rakamlarının uzun süre devam ettirilemeyeceğini söyledi. Tüm bu gelişmelerin nedeninin FED’in faiz artırımının ötelenmesi olduğunu kaydeden bankacıya, faiz artışı beklentisinin yeniden arttığını hatırlattığımızda şu yanıtı aldık: “Gelip bana anket için sorsan ben de FED’in faiz artışı yapacağını söylerim. Ama öte yandan işlemlerimi FED faiz artıramayacak beklentime dayalı olarak yaparım. Dünyada da böyle bir eğilim var; herkes artırır diyor ama bu beklentinin fiyatlara yansımadığını görüyoruz.”

 

Bu nedenle de bizim gibi gelişmekte olan ülkeler açısından bir süre daha likidite bolluğu ve yabancı sermaye girişlerinin devam etmesini beklediğini söyledi.

 

Peki, bu küresel beklentiler içinde Türkiye’deki piyasalar nasıl yön bulur, nasıl gelişmeler bizi bekliyor olabilir?

Yazının Devamını Oku

Verilen görüntünün ekonomiye zararı açık

15 Ağustos 2016
15 Temmuz’da hükümetin, hatta Cumhuriyetin çok büyük bir tehditle karşılaştığı açık. Böyle bir tehditin atlatılsa bile travma yaratması, insanları ve organizasyonları paniğe sevk etmesi de doğal karşılanmalı. Ancak artık sakinleşmemiz ve normalleşmemiz gerekiyor.

 

Üzerinden bir ay geçti ama Cumhurbaşkanlığı Sarayı başta olmak üzere Ankara’da birçok yerde Belediye kamyonları nöbet tutmaya devam ediyor. Hala kamu kurumlarında FETÖ’cü diye ilgili-ilgisiz suçlamaların devam ettiğini, kamu ihalelerine giren bazı firmaların rakiplerini safdışı etmek için ihbar mekanizmasını işlettiklerinin duyuyoruz.

 

Başbakan “Yaşlar yanmayacak” derken, sanatçılara yapılan linçler, imzacı akademisyen, sendikacılar ve gazeteciler de hâlâ içeri alınabiliyor.
Yaşanan cinnet halinin 1 aydır durmadığını söylemeye çalışıyorum.1 ay geçmiş hala “3 Adliye birden basıldı, hizmete kapatıldı” diye haberler çıkabiliyor.
Şunu söylemek istiyorum ki; devlet henüz aklıselime ve sağduyuya dönemedi. Ankara’daki hava Cumhurbaşkanı’nın yavaş yavaş sakinleştiği, Başbakanın beklentilerin üzerinde performans gösterdiği yolunda. Buna rağmen panik havasının sürmesinin bence en büyük nedeni, ajitasyon o kadar yükseltildi ki, aşağıya doğru sakinleşme bir türlü yaşanamıyor. Sadece halktan söz etmiyorum, bakanlar, partililer, belediyeler ajitasyonlara devam ediyorlar.

 

Türkiye biran önce, özellikle dışarıya, “normal bir ülke” imajı vermek zorunda. Bakmayın yabancı sermaye şirket yöneticilerinin destek demeçlerine, siz olsanız bu görüntüleri asıl sermaye sahiplerine nasıl aktarırsınız. Bu yöntem iç politika için devam ettiriliyor olabilir bence bu da yanlış ama dışarısı için kesin yanlış.

Yazının Devamını Oku

Ekonomide şişirilen beklentiler

14 Ağustos 2016
FARKINDA mısınız: yoğun siyasi gelişmelerle birlikte, ekonomide de çok ciddi şeyler oluyor.

Bence bankalar başta olmak üzere, özel sektör hiç bu kadar büyük psikolojik baskı altında kalmamıştı. “Hamasetle ekonomi yönetimi”nin piyasa koşullarına ne kadar uyacağını, bence yakında görmeye başlayabiliriz.

 

Bunun yanında ekonomide çok ciddi teşvikler açıklanıyor, ileriye dönük özel sektörün kullanabileceği büyük kaynaklar taahhüt ediliyor. Her şeyden önce şunu söylemek gerekir ki; beklentileri aşırı yükseltirseniz, bu şişirilmiş beklentiler gerçekleşmediğinde hayal kırıklıklarının ve bunun ekonomiye maliyetinin de abartılı olacağını unutmamak gerekir.

 


Son günlerde ekonomiyle ilgili neredeyse tüm bakanlar demeçler veriyorlar; bir yandan ekonominin ne kadar yolunda olduğunu anlatıp, öte yandan çok büyük imkanların yolda olduğunu söylüyorlar. Söylenenlere bakacak olursak; bu teşvikleri ve lanse edilen fonları kullanmak için yerli-yabancı özel sektör kuruluşları sıraya girecek, çok büyük ekonomik atılımlar gerçekleştirilecek. Böyle pembe bir dünyanın olmadığını gözden ve akıldan uzak tutmamak gerek. Türkiye ekonomisinin istediği büyüme oranlarını kendi başına yakalamayacak düşük tasarruf oranlarına sahip olduğunu, yabancı sermaye olmadan artık yüzde 3’ün üzerinde büyümenin olamadığını hatırlarsak, iyi olur. Yüksek büyümeyi köklü ekonomik reformlar yapıp, küresel ortamın uygun olmasıyla, yüksek yabancı sermaye girişleriyle yakalayabildik. 2007 yılından itibaren, IMF programı ardından, önemli bir ekonomik reform yapılamadığını da hatırlayalım.

 

Şimdi ise küresel ortamdaki kötü gidişat belli ve üstüne üstlük Batı’yla hala çözemediğimiz büyük güven sorununu yaşamaya devam ediyoruz. Bunun üstüne hamasetle ekonomi yönetimi eğilimi de abartılmış durumda...

Yazının Devamını Oku

Ekonomideki hassas süreç ve Rusya ziyareti

8 Ağustos 2016
UÇAK kriziyle kesilen Türkiye-Rusya ilişkilerinde bugün yeni bir başlangıç olacak.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Putin arasında, kriz sonrası bugün yapılacak ilk görüşmeye ilişkin beklentiler çok yüksek.

 

Görüşme öncesi Erdoğan’ın verdiği sıcak mesajlar, Rusya resmi haber ajansına verdiği “Putin ile görüşmemden sonra yeni bir sayfa açılacak” demeci, beklentilerin yükselmesine yol açtı.

 

Bu görüşme sadece Türkiye ve Rusya tarafından değil, ABD ve Avrupa başkentleri tarafından da yakından izleniyor. 15 Temmuz darbe girişimi ardından Cumhurbaşkanı’nın yapacağı ilk ziyaret olması ve yapılacak görüşmelerin Türkiye ile Batı ülkeleri arasındaki ilişkileri etkileme ihtimali, herkesin merakını artırıyor.

 

Bu görüşmenin darbe girişiminin arkasında ABD’nin bulunduğu, Batının yeterli desteği vermediği gibi Hükümet iddialarının olduğu bir dönemde yapılması da önemi artırıyor.

 

Yazının Devamını Oku