Emin Çölaşan

Yangından mal kaçırmak

12 Mayıs 2007
ANAYASA değişikliği falan filan kargaşasında önemli olaylar tezgáhlanıyor, farkına bile varmıyoruz. Sonuna gelmiş yorgun, yıpranmış, cumhurbaşkanı bile seçememiş bir Meclis’te kelle çoğunluğu ile Türkiye’nin sistemi değiştiriliyor. Yarıya yakını önümüzdeki seçimde şutlanacak olan AKP’nin otomatik oy makinesi milletvekilleri bu gelişmelere alet oluyor.

Ve işin acı yanı, bazı muhalefet partileri de bu tezgáha destek veriyor.

Bakınız bu kargaşada neler yaşanıyor! Biliyorsunuz, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin borçları katrilyonlarca lira, milyarlarca dolar. Bu borçlar ödenmiyor. Bu durumda borçları katrilyonu aşan yan kuruluş EGO’nun özelleştirilmesine karar verildi... Çünkü başka çare kalmamıştı.

Şimdi iki adet AKP milletvekili Meclis’e yasa teklifi verdi. EGO’nun özelleşmesini Özelleştirme İdaresi değil, Ankara Büyükşehir Belediyesi yapsın ki, elde edilecek gelir belediye kasasına girsin!

İkincisi ve daha da önemlisi, EGO’nun BOTAŞ’a, yani devlete olan 908 milyon YTL (908 trilyon lira) borcunun silinmesi öngörülüyor!

Yani ödemedikleri borç bize, vatandaşın sırtına zam olarak yansıtılacak.

AKP’
lilerin bu teklifi Plan ve Bütçe Komisyonu’nda ciddi ciddi tartışıldı. CHP’liler karşı çıkıp rezaleti belgeleyince alt komisyona havale edildi.

Bakınız, siyaset kargaşasından nasıl yararlanıyorlar! Olmayacak işleri sessiz sedasız, çaktırmadan bitirmeye kalkışıyorlar ki Ankara Büyükşehir Belediyesi seçmenlerine yardım paketi ve hediye dağıtmayı sürdürsün, paraları har vurup harman savursun, bu yolla oy avcılığı yapılsın.

Ayıptır yahu, böylesi hiç görülmemişti.


YARIN iZMiR iNLEYECEK

YARIN söz, AKP’lilerin deyişiyle "gávur İzmir"de olacak. Kırmızı-beyaz İzmir’de yer gök inleyecek. Bence İzmir’de yapılacak Cumhuriyet mitingi, Tandoğan ve Çağlayan’ı da geride bırakacak.

Türkiye’de ilk kez denizde miting de gerçekleşecek. Urla, Çeşme, Alaçatı ve bütün çevre marinalardan, küçük limanlardan yola çıkan teknelerle birlikte İzmir’deki yelken kulüplerinin tekneleri de miting alanının yanında, denizde gösteri yapacak.

* * *

Sevgili okuyucularım, Cumhuriyet mitingleri amacına ulaştı. Cumhuriyet mitinglerinde sergilenen büyük tepkiler nedeniyle Recep Erdoğan cumhurbaşkanlığına aday olamayıp bir başkasını öne sürdü. O da yarı yolda kaldı!

Bundan sonra sırada -bildiğim kadarıyla- 19 Mayıs bayramının ertesi günü yapılacak olan 20 Mayıs Samsun mitingi var.

Bu kadarı yeter. Samsun son olmalı.

Bundan sonra "oyunu mutlaka kullan" kampanyasına ağırlık verilmeli.

AKP
iktidarı kendisi açısından en ciddi gerçeği artık gördü:

Uyuyan dev silkindi, kendine geldi. Bunların 4.5 yıl süren tek parti iktidarında dev sessizdi, tepki vermiyordu. Bu sessizliğe güvenip boş meydanda at oynattılar.

Şimdi durum değişti.

Sessiz dev artık ses veriyor. Ankara, İstanbul, Burhaniye, Manisa, Çanakkale ve Marmaris’te kükredi ve korkuttu.

Yarın İzmir’de, 20 Mayıs’ta Samsun’da kükreyecek.

Ey Ege’nin, İzmir’in yurtseverleri... Atatürk’ün evlatları... Cumhuriyet rejiminin ve laikliğin bekçileri...

Yarın bir kez daha -ve bu kez karada ve denizde- kükreyeceksiniz. Ülkemizi karanlığa sürükleyen güçlere, Türkiye’yi kendi adamlarına ve yabancılara peşkeş çekenlere, hırsızlara, bu kez derslerini siz "gávur (!) İzmir’de" vereceksiniz.

Haydi!

* * *

Emin Çölaşan’ın notu:
Bugün size iki güzel kitabı okumanızı öneriyorum.

Emekli Tümgeneral Osman Özbek’in kitabı "Türkiye Uyanıyor. Tandoğan’da Başlayan Güçlü İtiraz." (Pozitif Yayınları.) İlk miting öncesinde ve sonrasında olanlar. Çankaya oyunları, Dev’in uyanışı, medyanın duyarsızlığı, mitingleri yok sayması!

Gazeteci arkadaşımız Meriç Köyatası’nın kitabı "Ne Olacak Bu Memleketin Hali?" (Truva Yayınları.) AKP’nin pembe ekonomi tablolarıyla masallarının belgeler ve rakamlarla çürütülmesi, yalan olduğunun kanıtlanması.

İki güzel kitap. Okuyun, beğeneceksiniz.
Yazının Devamını Oku

DTP geliyor (mu)!

11 Mayıs 2007
PKK ile maddi ve manevi işbirliği içinde olan, aynı çizgiyi sürdüren ve Kürtçülük peşinde koşan DTP, önümüzdeki seçime bağımsız adaylarla girecek. Bu nasıl olacak? Seçime parti olarak girseler, yüzde 10 barajına takılacaklar ve Meclis’e girmeleri mümkün olmayacak. Bu parti Türkiye genelinde yüzde 6 dolaylarında oy sahibi.

Bu durumda, güçlü oldukları Güneydoğu bölgesinde bağımsız adaylarla seçime girecekler. Son Anayasa değişikliği öncesinde sonuca ulaşmaları daha kolay olurdu!.. Çünkü bağımsız adayların oy pusulası ayrıca basılır ve seçmenlere önceden dağıtılırdı. Pusulalar sandık başında da olurdu.

Şimdi iş zorlaştı. Bağımsızların isimleri birleşik oy pusulasında, hem partilerin, hem de öteki bağımsız adayların isimleri arasında yer alacak.

Diyarbakır’ı ele alalım. Diyelim ki DTP buradan üç bağımsız milletvekili çıkarmayı umuyor. Fakat DTP’yi Meclis’te istemeyen sistem de, elbette önlemini alıyor! Şimdi Diyarbakır bağımsız adaylarının isimleri çok sayıda parti ve öteki bağımsız adayların arasında kaynayıp gidecek.

Güneydoğu’da okuma yazma oranı düşük. Nice DTP’li seçmen, büyük olasılıkla oy vereceği adayı onlarca isim arasında bulamayacak. Niçin?..

Çünkü örneğin Diyarbakır’da, seçilme iddiası olmayan çok sayıda kişi, sırf isim sayısını çoğaltmak için bağımsız aday olacak ve liste kabaracak. Bunlar DTP tarafından ’devletin adamı’ olmakla suçlanacak. Sayı kabarınca, okur yazar olmayan seçmen damgayı nereye vuracağını şaşıracak.

Anayasa değişikliği bu yüzden yapıldı!

* * *

Yine de önümüzdeki seçimde neresinden bakarsanız bakın, DTP’nin Güneydoğu’dan en az 15 bağımsız seçtirmesi bekleniyor. Bu sayı daha da artarsa, örneğin 20’yi bulur veya aşarsa, bunlar Meclis’te DTP’ye resmen girip grup kuracaklar...

Ve Kürtçülük yapacaklar. Türkiye yeni bir baş ağrısı ile yüz yüze gelecek.

DTP
oylarının büyük bölümü, bir önceki seçimde AKP’ye giden oylar olacak. Yani DTP en büyük zararı AKP’ye verecek ve bu parti Güneydoğu’da çok oy yitirecek.

22 Temmuz seçiminde Meclis tablosu bütünüyle değişecek. Çok büyük olasılıkla Meclis’e AKP, CHP, (DYP ile ANAP’ın birleşmesinden oluşan) Demokrat Parti ve MHP girecek, AKP iktidarı sona erecek.

DTP eğer 20 bağımsızı Meclis’e sokup grup kurarsa, hele bir de aritmetik açısından kilit parti olursa, herhalde çok renkli sahneler izleyeceğiz!

Seçim sonrası çok önemli olaylara gebe. Hele DTP grup kurarsa!


YSK’YA YENİDEN ÇAĞRI

EN azından yüz binlerce, belki de milyonu aşan seçmen, 22 Temmuz seçiminde seçim bölgesinde olmayacak. Vatandaşlık bilinci yeterince gelişmiş olanlar, ya da parasal olanağı ve zamanı olanlar, elbette gidip yazıldığı seçim bölgesinde oyunu kullanacak.

Ancak, bunun aksi de var. O büyük kitleler oylarını 22 Temmuz’da bulundukları yerde kullanmak istiyorsa ne olacak? Kayıtlarını nasıl aldıracaklar?

Süre azaldı. Bu işlemin yapılabilmesi için yaklaşık bir hafta kaldı.

Yüksek Seçim Kurulu bu konuda seçmenlere yol göstermeyecek mi? Bu işlemin nasıl yapılacağını açıklamayacak mı?

Bu konu muhtarlara, belli kişilerin keyfine ve anlayışına bırakılmayacak kadar önemlidir.

YSK bu konuda bildiriler yayınlayıp yapılması gerekenleri anlatmalı, ilgili kişi ve kurumlara emir vermeli, bu nakil işlemini yapmak isteyen kitlelere yazılı açıklamalarla yol göstermelidir.

Herkes birbirine soruyor:

"Seçim bölgemizde olamazsak, hiç değilse olacağımız yerde nasıl oy kullanırız?"

Yanıtını kimse bilmiyor.

* * *

Sevgili okuyucularım, seçime kadar aynı konuyu sık sık yazacağım. Hiç olmayacak, büyük çoğunluğa ters düşen bir tarihte seçim yapılacak. Lütfen duyarlı olun. İşinizi, tatilinizi, programınızı 22 Temmuz’da seçmen kütüğüne kayıtlı olduğunuz yerde bulunacak biçimde ayarlayın ve oyunuzu kullanın.

Tatile gidecekseniz ya 22 Temmuz öncesi gidip dönün, ya da sonrasında gidin. Başka çare yok.
Yazının Devamını Oku

Pazar günü İzmir’de

10 Mayıs 2007
SEVGİLİ okuyucularım, Türkiye’nin kalbi önümüzdeki pazar günü İzmir’de atacak. Öylesine görkemli bir Cumhuriyet mitingi yapılacak ki, belki Tandoğan ve Çağlayan’ı bile geride bırakacak... Ve Ege’nin yurtsever insanları bu kez ellerindeki Türk bayraklarını, Atatürk resimlerini ve AKP iktidarıyla ilgili posterlerini İzmir’de açacak.

Kırmızı beyaz devrim orada devam edecek.

İzmir, önümüzdeki pazar günü, kendilerine hiç utanıp sıkılmadan "gavur İzmir" diyen iktidar yetkililerine hak ettikleri dersi fazlasıyla verecek.

Genci, yaşlısı, erkeği, kadını, işçisi, memuru, esnafı, çiftçisi, öğrencisi ile birlikte...

O gün aynı zamanda Anneler Günü. Tayyip Erdoğan Mersin’de kendisine "Anamız ağladı" diye yakınan çiftçiyi "Al ananı da git" diye kovmuştu.

İzmir mitingine on binlerce ana da evlatlarıyla katılacak. Bakalım Beyefendi’nin gücü onlara da "Alın ananızı da gidin" demeye yetecek mi!

* * *

İzmirli Hürriyet okurlarından çok ilginç mesajlar geliyor. İki ezeli rakip Karşıyaka ve Göztepe’nin ateşli taraftarları da mitinge katılıp topluca ve el ele Cumhuriyet ve laiklik sloganları atacakmış.

Okuyucum Barış Tezer’den aldığım mesaj:

"Pazar günü Anneler Günü nedeniyle, Cumhuriyet mitingi öncesinde Ata’mızın biz Karşıyakalılara emaneti olan Zübeyde anamızın mezarını topluca ziyaret edip oradan mitinge gideceğiz. Atatürk’e layık evlatlar olduğumuzu göstereceğiz.

Atatürk’ün ilkelerine ve Cumhuriyet’e sahip çıktığımız için bunlar bize ’gavur’ dediler. Bizler pazar günü, ’gavurluğumuzla (!)’ gurur duyduğumuzu haykıracağız."

Evet, İzmir ve Ege’de pazar günü yer yerinden oynayacak. Şaşkına dönen Tayyip Erdoğan miting sonrasında Mustafa Kemal Atatürk’ün yüz binlerce evladı için belki yine konuşacak ve "Bunlar bizim çelik çomak oynattığımız bindirilmiş kıtalar" diyecek!

Cumhuriyet mitingini bazı televizyon kanalları canlı yayınlayacak. Başta kendisi olmak üzere Bülent Arınç, ABdullah Gül vesaire gibi elemanlarının da ekran başında izlemelerini -ve eğer yürekleri yeterse- ders almalarını tavsiye ederim.

TEMMUZ SEÇİMİ!

YÜKSEK Seçim Kurulu (YSK) Türkiye gerçeklerini hiçbir biçimde dikkate almadan seçim tarihi ilan etti. Türkiye’de yaz aylarının göbeğinde seçim olmaz. Bugüne kadar da sadece bir kez oldu.

Tek parti döneminde 21 Temmuz 1946 seçimi. Bundan tam 61 yıl önce!

Bu ülkede seçim ayları bellidir. Nisan, mayıs, ekim ve bazen de, son seçimde olduğu gibi kasım.

22 Temmuz’da yüz binlerce aile tatilde olacak. Sıcak yörelerin insanları yaylalara çıkacak. Tarım işçileri yüzlerce kilometre ötede çalışıyor olacak.

Üniversite öğrencilerinin seçmen kayıtları üniversitelerin olduğu yerlerde yapıldı. Yüz binlerce öğrenci temmuz ayında tatilde.

Siz bu büyük kitleleri 22 Temmuz günü oy vermek için seçim bölgesine nasıl getirteceksiniz?

Burada bir konuyu açıkça yazmak gerekiyor:

Tatile çıkan kesimler, çoğunlukla AKP’ye oy vermeyecek olanlar. AKP şimdi bu durumu ellerini zevkle ovuşturarak izliyor ve Yüksek Seçim Kurulu’na, açıkladığı bu tarih için teşekkür ediyor! Elbette açıktan değil, içlerinden!

* * *

Şimdi gündemde çok önemli ve mutlaka açıklık kazanması gereken bir soru var:

Seçim günü şu veya bu nedenle evinde, yani seçmen kaydının yapıldığı yerde olması mümkün olmayanlar ne yapabilir? Kayıtlarını şimdiden alıp 22 Temmuz günü bulunacakları yerlere götürmeleri ya da göndertmeleri mümkün müdür?

Evet mi, hayır mı?

Teknik bir konudur. Ben bu sorunun yanıtını bilemiyorum. Hiç kimse bilmiyor. Dolayısıyla, YSK bu konuda açıklama yapıp yol göstermekle yükümlüdür.

Burada bir konuyu sık sık vurgulayacağım:

Lütfen önleminizi şimdiden alın ve işinizi, tatilinizi, her şeyinizi 22 Temmuz’da oy kullanacak biçimde ayarlayın.
Yazının Devamını Oku

Tarafsız bakanlar!!!

9 Mayıs 2007
ANAYASA hükmü uyarınca, İçişleri, Adalet ve Ulaştırma bakanları seçimden üç ay önce istifa etmek zorunda. Yerlerine "tarafsız" bakanlar atanıyor. Tarafsız sözcüğünün anlamı ne? Herhangi bir partiye kayıtlı olmayan, göbek bağı bulunmayan.

Şimdi bu üç bakanın yerine üç adet "tarafsız (!)" atandı. Elbette AKP’ye kayıtlı değiller ama bunların tarafsızlığını 10 yaşında çocuğa sorsanız güler.

Adalet Bakanlığı’na atanan Müsteşar Fahri Kasırga, dört dörtlük bir AKP’li. Cemil Çiçek’in sağ kolu olarak görev yaptı.

Ulaştırma Bakanlığı’na atanan Denizcilik Müsteşarı İsmet Yılmaz da öyle. Denizcilik Müsteşarlığı’nda AKP toplantıları yaptıran, devletin binasını AKP il ve ilçe örgütlerinin toplantılarına açan ve delegelere ikram yaptıran biri. İkram ve ağırlamayı yapanlar da kendi emrindeki kamu personeli.
(Bakınız 14 Aralık 2006 tarihli yazım.)

İçişleri Bakanlığı’na ise Kayseri Valisi Osman Güneş atandı. Abdullah Gül’ün yakını. İktidarın güvenilir valisi.

Anayasa ile böyle oynamak, Anayasa hükümlerini kötüye kullanmak kimsenin haddine değil.

Ya bu hüküm kaldırılsın ya da o bakanlıklara bundan sonra hangi iktidar gelirse gelsin, gerçekten tarafsız birilerini getirsin.

Bu üç yeni bakanın tarafsız (!) olduğunu iddia eden biri varsa çıksın ortaya, iddiasını savunsun.

BAKAN DEDİĞİN BÖYLE OLUR!

BİRKAÇ hafta önce yazmıştım. Benim gönlümde özellikle iki adet cumhurbaşkanı adayı (!) vardı. Bülent Arınç ve Atilla Koç. Bunların ikisi de Türk devletinin başına geçmeyi çoktaaan hak etmiş olan devlet adamlarımızdı! Fakat ABdullah Gül dahil hiçbirine kısmet olmadı.

Devlet adamı Atilla Koç dün uykuda olmadığı ve horlamadığı bir anda, birdenbire esip gürledi:

"Bir kedi için farenin iki adet olması daha zevklidir. (Seçimden sonra Meclis’e girecek muhalefet partileri için söylüyor!) Şu anda (sekiz milletvekili olan) Aydın’da 5.5 milletvekilliği bizim için garanti. Bizim (seçim için) çalışmamıza gerek mi var? Islık çalıp gezeceğiz."

Uykusu bitmiş, horlaması kesilmiş, kendine gelmiş ve konuşuyor. İnşallah ağzından çıkanı kulakları duyuyordur!

Fakat Aydın halkı bu Atilla Koç ve partisine seçimde öyle bir şamar vurur ki, hepsi birden feleğini şaşırır.

Kedinin farelerle oynamasının, ıslık çalıp gezmenin ne olduğunu o zaman anlarlar ama iş işten geçmiş olur.


İŞİN CİDDİYETİNE BAKIN!

EĞER plan tutsaydı, bu ABdullah Gül başımıza cumhurbaşkanı seçilecekti. Nehir tersine aktı, plan yattı.

Beyefendi geçtiğimiz pazar günü cumhurbaşkanlığı adaylığından çekildiğini kendi ağzıyla söyledi.

Bu çekilmeye kendisini birileri mi zorladı? Hayır.

Bu çekilmeyi kendi özgür iradesiyle -mecbur kaldığı için- yapmadı mı? Evet.

Fakat gelin görün ki, sözlü olarak söylediğini yazılı olarak yerine getirmiyor. Adaylıktan vazgeçtiğini imzasıyla Meclis Başkanlığı’na bildirmiyor. Dolayısıyla turlar sürüp gidiyor, herkesin zamanı boşa harcanıyor.

Adaylıktan çekilme dilekçesini bugün verecekmiş!

Belli ki partisi ve Tayyip abisi kendisine "Çekilme dilekçesini birkaç gün daha beklet de biraz zaman kazanalım" diye direktif verdiler.

Tek adayımız da bunu içine sindirdi, emri yerine getirdi.

Şimdi sormak gerekiyor:

En azından siyasi ahlak kurallarına uymayan, milleti ciddiye almayan, Meclis’i oyalayan bu davranışı sergileyen biri, Türk devletinin başına geçse neler olurdu?

Türkiye’de bugüne kadar devlet yaşamında nice ciddiyetsizlikler, laçkalıklar sergilendi.

Ama böylesi hiç görülmedi.

Beyefendi, çekilme dilekçesini bugün verecekmiş. Versin de kurtulalım!
Yazının Devamını Oku

Her şey 550 için

8 Mayıs 2007
TÜRKİYE’de siyaset denilince akla gelen ilk şey, milletvekili olmaktır. Milletvekili olmanın dayanılmaz avantajları vardır. - Maaşı yüksektir. Emekli maaşı da öyledir.

- Forsu iyidir.

- Kendisine ve çoluk çocuğuna devlet tarafından ömür boyu sağlık sigortası yaptırılır. Bir kez seçilen, aile bireyleriyle birlikte ölünceye kadar istediği sağlık kurumunda tedavi görür ve cebinden beş kuruş ödemez.

- Dokunulmazlık kazanır, yargılanmaz.

Türkiye’de milletin vekili olacak şahısları, çoğu zaman partinin genel başkanı seçer.

Olmak veya olmamak!.. Seçilmek veya seçilememek!..

Bu açıdan yüz binlerce heveslinin, on binlerce adayın kaderi genel başkanın iki dudağının arasındadır. Doğrusu genel başkanlar da, ellerine geçen bu fırsatı çoğu zaman çok iyi kullanırlar!

Hele seçildikten sonra, milletimizin vekilleri, genel başkanın bir çeşit ’emir kulu, kulu kölesi’ olurlar ve böylece otomatik oy makinesine dönüşürler!

Ne zaman ki yeni seçim zamanı gelir, bunlardan en az yarısı saf dışı bırakılır! İşte o zaman, yıllarca oy makinesi olarak çalışan arkadaşlar bağırmaya, ağlaşmaya başlarlar.

Bunların yeni adı "küskünler" olur. Dışarıda bırakılmanın ıstırabı, acısı ve nefretiyle yaşamaya başlarlar.

Hele önümüzdeki seçim için listeler oluşmaya başlasın, aynı olayları yeniden ve hep birlikte yaşayacağız!

* * *

Aslında siyaset kavgasının partiler arasında yaşandığını zannederiz ve öyle biliriz. Oysa seçim öncesinde asıl büyük kavga partilerin içinde yaşanır.

Aday adayları birbirine girer. Herkes öteki adaylar hakkında konuşur, onun açıklarını ortaya çıkarır. Aynı parti içindeki dedikodu mekanizması ve aleyhte kampanyalar son haddini bulur.

Aday listeleri ilan edildiğinde, seçilecek sırada yer kapmayı başaranlar mutlu, altlara düşen veya listeye giremeyen hevesliler mutsuzdur. Onlardan bazıları sandıkta kendi partilerine bile oy vermez!..

Çünkü Türkiye’de siyaset denilince akla gelen tek şey, milletvekili seçilebilmektir. Bu amaca bir kez ulaşanın sırtı bir daha yere gelmez! Dünyalığını doğrultma yolunda büyük mesafe aldığını bilir. Kendisini listeye koyup Meclis’e taşıyan, genel başkanına kul köle olmaya artık hazırdır!..

Taaa ki bir sonraki seçimde liste dışında kalana kadar! Nasıl kullanıldığını, vicdanını nasıl bir yana bırakıp emir kulu olduğunu o zaman anlar ama iş işten geçmiş, piyasayı öteki adaylara kaptırmış olur.

Siyasette bir de "öteki takım vardır. Partinin il ve ilçe başkanları, yönetim kurulu üyeleri, gençlik ve kadın kolları...

Buralarda görev yapanların tümünün de amacı ve umudu, günün birinde yükselmek, genel başkan veya parti üst düzey yöneticilerinin gözüne girip milletvekili seçilmektir.

Bu olmadığı sürece, özellikle iktidar partisi il ve ilçe yöneticileri, belli işlerle uğraşıp kendilerini tatmin ederler. Küçük siyasi hesaplarla yörelerindeki atamaları yaptırmak, ihalelerden pay kapmak, yakınlarına iş bulmak, gerekirse kaymakam ve valiye posta koymak, hatta görevden aldırmak!

* * *

Hep düşünürüm... Acaba milletvekillerine, örneğin en üst düzey devlet memuru maaşı verilseydi... Başka hiçbir parasal hakları olmasaydı... Emeklilik maaşında avantajlara sahip olmasalardı... Onlara sağlanan sağlık hizmetleri devlet memurları ile eşdeğerde olsaydı... Ve milletvekilliği sadece "manevi tatmin duygusu" ile yapılacak bir görev olsaydı!..

Acaba yine böyle rağbet görür müydü?

Türkiye’de siyaset, sadece birilerinin milletvekili seçilme hevesine ve seçildikten sonra otomatik oy makinesi olmasına endeksli olur muydu?

Milletin vekilleri, genel başkanlarına ve parti yönetimlerine bu ölçüde gebe kalır mıydı?

Her seçim öncesinde bütün partilerden on binlerce kişi, sadece ve sadece milletvekili olmaya yine böyle hırsla (!) soyunur muydu?

Listelerin oluşması aşamasında yine kıyametler kopar, partililer birbirine girer miydi?

Pek çoğu "partililer tarafından seçilmiş" değil, ne yazık ki "genel başkan tarafından atanıp listeye konulan" milletvekilleri pek yakında yine karşımızda olacak.

Adına "demokrasi" denilen göstermelik mekanizma Türkiye’de böyle çalışır! Milletin seçme hakkı yoktur. Listelere atama ile sokulanları seçmek zorundadır!
Yazının Devamını Oku

Vay ’ileri görüşlü’ Tayyip Bey vay! Maşallah!

6 Mayıs 2007
SEVGİLİ okuyucularım, AKP iktidarı erken seçim kararı aldı. Hem de seçim yaz aylarının göbeğinde yapılacak. 22 Temmuz’da! Milyonlarca insan tatilde, yaylalarda, tarım alanlarında, evlerinden barklarından ve seçim bölgelerinden uzakta iken!

Bundan sonra görev herkese, hepimize düşüyor. Lütfen bütün işlerinizi ve özellikle de tatilinizi şimdiden, oyunuzu 22 Temmuz günü mutlaka kullanacak bir biçimde ayarlayın.

Yurttaşlık görevimizi bunların bütün engellemelerine rağmen yerine getirmek zorundayız.

Bugün size erken seçim konusundan söz edeceğim.

Bu olayı apar topar, yangından mal kaçırırcasına gündeme getirip Meclis’teki kelle sayısıyla kabul ettiren Tayyip Bey’in bundan birkaç ay, hatta birkaç hafta önce bu konuda söylediklerini size aktararak!

Bir Başbakan’ın nasıl çelişkiler içerisinde yuvarlandığını görün. Bu sözlerinin tamamı gazetelerde ve televizyonlarda yayınlandı. Aksini iddia ediyorsa çıksın ortaya ve "Ben bunları söylemedim" desin! Diyemez.

* * *

Beyefendi ABD gezisinden dönüşünde gazetecilere erken seçim konusunda demeç vermişti:

"Devlet Bahçeli’nin vatana ihanet sözlerine ve erken seçim talebine cevap veren Erdoğan, "İstikrar ve güveni basit polemiklere konu edersek ülkemize ve milletimize ihanet etmiş oluruz. Asıl ihaneti vataniye (Arapça söylüyor!) budur."

Haberi arşivlerden-bant kayıtlarından-kendi sözlerinden okumayı sürdürüyoruz:

"Şimdi ilk defa beşinci yılını yaşayan bir iktidar var. Bunu hazmedemeyenler için önemli bir süreç. Anayasal olmayan bir adımı atmak isteyenlerdir (erken seçim isteyenlerdir) bu gerilimi yaratmak peşinde olanlar. Bizim için işler gayet güzel gidiyor. Sivil toplum örgütlerinin sürekli talebi bu. Seçimin zamanında yapılmasını istiyorlar. Sakın böyle bir süreç (erken seçim süreci) başlamasın diyorlar. Küresel sermayenin de dikkat ettiği konulardır bunlar.

Medya gruplarından da özellikle bunu bekliyorum, istiyorum. Medya gruplarının da benden özel görüşmelerde ricaları budur: ’Biz erken seçimden yana değiliz’ diyorlar. Bize bunu söylüyorlar. ’Bu dönemde bire beş, bire on sermayelerimiz katlandı’ diyorlar.

Nasıl oluyor da bir erken seçim telaşına onlar da girsin?

İstikrarı ve güveni biz bu tür basit polemiklere kurban edersek, ülkemize ve milletimize ihanet etmiş oluruz. Asıl ihaneti vataniye budur. Biz bunun içine girmeyiz."

Yaaa, vallahi belki inanmayacaksınız ama Beyefendi erken seçim konusunda aynen bunları söylüyordu. Dahası var! Ankara’da partisinin Sosyal İşler Başkanlığı toplantısına girerken söyledikleri şöyle:

"Birileri erken seçime gidelim diyormuş. Bayram değil seyran değil. Nereden çıktı bu iş? Hayatında iki koyun gütmemiş olanlar kalkıp erken seçim istiyor. Aç tavuk kendini buğday ambarında zannedermiş. Buna alışmışlar. Bunun faturası kime kesiliyor? Kardeşim bu olsa ne olur? Bu ülke ne kazanır? Bu işi bilenler, ekonomiyi elinde tutan kurumlar erken seçim istikrarsızlıktır diyorlar ve istemiyorlar!"

Sonra ekliyor:

"Seçim zamanında olacaktır."

* * *

Helal olsun bu yollar Tayyip Bey’e, vallahi helal olsun!

Devlet adamı dediğin işte böyle olur. Dün kara dediğine bugün ak der, dün yerdiği erken seçime bugün böyle balıklama dalar!

Sevgili okuyucularım, bugün size kendisinin sözlerinden sadece iki adet örnek verdim. Bu konuda belki yüz kez konuştular. Sadece kendisi değil, partisinin bütün yetkilileri uluorta, her yerde ve koro halinde "erken seçim tu kaka, asla olmayacak" demediler mi!

İki koyun gütmemiş olanlar!.. Kendini arpa ambarında zanneden aç tavuklar!.. Seçim zamanında yapılacaktır diye ahkám kesenler!.. Basit polemikler!.. İhaneti vataniye!!!

Ve şimdi, kendilerine cumhurbaşkanı bile seçemeyince arpa ambarına dalmak zorunda kalan tok tavuklar!..


İnsanoğlunun belleği unutuyor ama arşivler asla unutmuyor. Şimdi bu çelişkilerinin hesabını ne kendilerine verebilirler, ne de millete.

Belki yakın gelecekte ortalığa savrulup şunu bile diyebilirler:

"Erken seçimi biz mi istedik abiler!"

Duyarsanız şaşırmayın.

Fevkalade ilkeli ve ileri görüşlü olduğunu erken seçim konusunda bile kanıtlayan Tayyip Bey ve ekibini kutlarım, başarılarının devamını dilerim! Devlet adamlığı işte budur!
Yazının Devamını Oku

Parti başkanlarına vatandaş uyarısı

5 Mayıs 2007
SANIRIM Türkiye’de okurlarından en çok mesaj alan gazetecilerden biriyim. Özellikle şu sıralarda günde bin dolaylarında mesaj geliyor... Ve bu mesajları, Hürriyet gibi her kesim tarafından okunan gazetenin okurları, yani milletin bütün kesimleri gönderiyor. Kitlelerin parti liderlerinden en öncelikli bir isteği var.

Seçim öncesinde ne yaparsanız yapın, ittifak yapın, birleşin, güçbirliği yapın. Adı ne olursa olsun, bunu başarın. Aksi takdirde yine 2002 seçiminde olduğu gibi hüsrana uğrarsınız, oylar bölünür ve nasihat alırsınız.

Bu mesajlara aynen katılıyorum ve burada başta Deniz Baykal olmak üzere bütün genel başkanlara bu çağrıyı iletiyorum. Zaten onlar da toplumdan gelen bu yoğun istekleri biliyorlar.

Son seçimde DYP ve MHP, kılpayı farkla yüzde 10 barajını aşamadı. O yüzden Meclis dışında kaldılar. (DYP yüzde 9.5, MHP yüzde 8.3)

AKP yüzde 34.2, CHP yüzde 19.3, Genç Parti yüzde 7.2, ANAP yüzde 5.1, DSP yüzde 1.2 aldı.

Seçim barajında şans AKP’ye güldü. Bunlar yüzde 34 oyla Meclis’in yüzde 66’sını ele geçirdiler ve diledikleri çizgiye çektiler.

* * *

Öyle kritik bir eşikteyiz ki, yüzde 1 oranında oy kaybı bile iktidar dengesini değiştirir. Başta Baykal ve CHP olmak üzere bütün partiler, liderler, genel başkanlar bu durumu iyi görmek zorunda. Hiçbiri şu lükse sahip değil:

"Ben ne ittifak yaparım, ne bu doğrultuda bir adım atarım. Benim seçmenim zaten bana oy verir. Fazlasına ihtiyacım yok. Beni isteyen partisini kapatır, kapısına kilidi vurup gelir."

Gün, kapris yapacak, hava atacak gün değil.

DYP ile ANAP arasında bu doğrultuda sürdürülen görüşmelerin olumlu sonuçlanmasını diliyorum.

CHP
ile DSP arasında bir görüş birliğine varılmasını içtenlikle arzu ediyorum. Burada temel rol Deniz Baykal ve Zeki Sezer’e düşüyor.

Bu gibi olaylarda karşılıklı ödünler verilir. Küçük parti ödünlerin daha fazlasını verir, büyük olan dediğim dedik diye ısrarcı olmaz.

Bakınız, bu işin şakası kalmadı. Türk milleti bu seçimde AKP’yi iktidardan indirmek zorunda. Bu olayda parti başkanlarının kaprislerine, geçmişten gelen ihtilaflarına, inatlaşmalara yer yok.

Burada çelik çomak oynamıyoruz. Hepimize düşen görev, bu ülkede Cumhuriyet rejimine ve devrimlerine sahip çıkacak, Türkiye’yi yabancılara peşkeş çekmeyecek, ülkemizin onurunu içeride ve dışarıda koruyacak bir iktidarı işbaşına getirmektir.

Bunun tek yolu muhalefet partilerinin seçime işbirliği, güçbirliği yaparak girmesidir.

* * *

Hiçbir parti başkanı "Partisini kapatan bana gelir, sonrasına bakarız" deme hakkına sahip değildir ve olamaz.

Onlara, başta Baykal olmak üzere çağrıda bulunuyorum... Ve bu çağrı sadece benim kişisel görüşüm değildir. Milyonlarca insanımızın sesidir. Lütfen ciddiye alıp kulak veriniz:

"Yol yakınken bu işi bitirin. Zaman giderek azalıyor. Bu seçime tek tek girerseniz (CHP dışında) yine yüzde 10 barajına takılma tehlikeniz vardır. Sadece baraj değil, bu işbirliğini-güçbirliğini (adı ne olursa olsun) yapmazsanız iktidar olma şansınızı da tehlikeye sokarsınız. Türkiye’yi Cumhuriyet rejimine, ilkelerine ve devrimlere karşı çıkan, vatanın ve milletin soyulmasına göz yuman, ülkeyi eşe dosta ve yabancılara peşkeş çeken, her türlü yolsuzluğu görmezden gelip yandaşlarını zengin eden bir güruhun eline bırakırsınız."

Miting meydanlarından herhalde ders almışsınızdır. Milyonlar "Birleşin, bir şey yapın, Cumhuriyet’e sahip çıkın" diye haykırıyordu. O sesleri önümüzdeki günlerde ve haftalarda da çok duyacaksınız.

Millet birleşme isteyecek ve siz bazı küçük hesaplar, birkaç milletvekilliği uğruna ayrı kalacaksınız! Var mı böyle bir şey?

Gün, kişisel kaprisler günü değildir. Gün, geçmişte kalması gereken kızgınlık, kırgınlık ve yapay ayrılıkların unutulması gereken gündür.

Ey muhalefet partilerinin genel başkanları, bu konuda gerekeni yapmakla yükümlüsünüz.

Aksi takdirde sizi ne tarih affeder, ne de Türk milleti.

Başımızda yüzde 10 barajı gibi bir ’bela’ var. Bu tablonun yarattığı faciayı 4.5 yıldan beri hep birlikte yaşamadık mı? Oy verenlerin yüzde 66’sının esamesi hiç okundu mu? Siz bakmayın o afra tafralarına! AKP panikte.

Daha ne bekliyorsunuz, ne?
Yazının Devamını Oku

Seçim oyunu... Milyonlar saf dışı bırakılırken

4 Mayıs 2007
SÖZÜ hiç dolandırmadan hemen konuya gireyim. Böyle şey olur mu? Türkiye’de temmuzda seçim yapılır mı? Yangından mal mı kaçırıyoruz, ne yapıyoruz? Bu ülkede bugüne kadar nice seçimler yapıldı. Allah rızası için söyleyin, hangisi böyle yaz aylarının tam göbeğine denk getirildi?

Bu sorunun yanıtını hemen vereyim. Geçmişte yaz aylarında yapılmış bir tek seçim örneği var:

21 Temmuz 1946’da yapılan genel seçim. Bundan tam 61 yıl önce!

İkinci bir örnek yok!.. Çünkü yaz mevsiminin göbeğinde Türkiye’de seçim olmaz.


Özellikle temmuz ve ağustos ayları, milyonlarca insanın evlerinde, yani seçim bölgelerinde olmadığı zamandır.

Çoğunluk tatildedir.

Özellikle sıcak yörelerde insanlar yaylalara göçer.

Mevsimlik tarım işçileri işbaşındadır. Memleketin bir ucundan öbürüne ekmek parası uğruna çapaya, ürün toplamaya gitmişlerdir.

Şimdi bu tarihte seçim yapılması kararından sonra milyonlarca insanımıza sürekli çağrıda mı bulunacağız!

"Ey vatandaş, tatilini bırak ve sandığa koş... Çapaya, ürün toplamaya gitme, yerinde kal" mı diyeceğiz!

Şu manzaraya bakın! Yüzbinlerce insan, yılın yorgunluğunu gidermek için tatilde. Yüzbinlerce fakir fukara, mevsimlik işçi olarak yerinden yurdundan yüzlerce kilometre uzaklıktaki tarım alanlarında, ekmek parası peşinde.

Yüzbinlerce insan yaylalarda.

Toplamı milyonlara ulaşıyor.

Yukarıda tanımladığım milyonlarca insan arasında bilinçli olanlar sandığa elbette gidecek. Ama pek çoğu da gitmeyecek veya gidemeyecek.

İktidar takımı, başta başbakanları olmak üzere, 10 gün öncesine kadar haykırıyordu:

"Erken seçim yok. Seçim 4 Kasım’da."

Şimdi ne oldu da 180 derece döndüler? Cumhurbaşkanı bile seçemeyince hüsrana uğradılar, seçim kararı aldılar. İşin matrak tarafı, ağızları "erken seçim" demeye varmıyor da, "erkene alınmış seçim" diyorlar!

* * *

Kurulan tuzak apaçık ortada. Yangından mal kaçırır gibi yaz mevsiminin göbeğinde seçime gidiyorlar ki, özellikle büyük çoğunluğu kendilerine oy vermeyecek olan tatilcileri-emekçileri saf dışı bıraksınlar.

Cingözce bir plan kuruldu ve uygulaması başladı.

İki ay daha beklersin, seçimi adam gibi, efendi gibi, sonbaharda yaptırırsın. Eylül ayının ikinci yarısında evli evine, köylü köyüne dönmüş olur. Yani herkes seçim bölgesinde olur.

Ama sistemin çöktüğünü, geçen her günün kendi aleyhlerine çalıştığını gördüler.

İşin yasal boyutunu şu anda bilemiyorum. Ancak AKP dışındaki irili ufaklı bütün partiler bu rezaletin giderilmesi ve seçimin sonbaharda yapılması için ne yapmak gerekiyorsa yapmakla yükümlüdür.

Yüksek Seçim Kurulu, bu durumu dikkate almak zorundadır.

Amaç belli. Açık söylüyorum, amaç seçimde milyonlarca insanımızın mevsim nedeniyle oy vermesini önlemek.

Temmuz ve ağustos aylarında yapılacak bir seçim, milletin gerçek iradesini sandığa yansıtmayacaktır.

Bize düşen görev ise bu yanlış ve tehlikeli uygulamaya sonuna kadar karşı çıkmaktır... Ve çıkacağız.

MİTİNGLER... ŞÖLENLER...

SEVGİLİ okuyucularım, önümüzdeki 5 Mayıs Cumartesi günü Manisa ve Çanakkale’de Cumhuriyet mitingleri yapılacak. Manisa, Meclis’e seçip gönderdiği, her şeye maydanoz olan, yaptığı gaflar bini aşan "şeyini şey ettiğimin şeyi" Bülent Arınç’a yanıtını o gün verecek.

Cumartesi günü Çanakkale ve Manisa’da düzenlenen Cumhuriyet mitingleri ve şölenler, 14 Nisan Tandoğan ve 29 Nisan Çağlayan’ın devamı olacak. Yangından mal kaçıran, Cumhuriyet’in temel ilkelerini paspas gibi çiğneyen AKP’ye en güzel yanıt oralarda verilecek.

Ama işin en büyüğü, 13 Mayıs Pazar günü İzmir’de sergilenecek.

Bu kez onların deyişiyle "gávur İzmir" iktidara hak ettiği dersi yine Türk bayrakları, Atatürk resimleri, pankart ve afişlerle verecek.

5 Mayıs Cumartesi günü Manisa ve Çanakkale, 13 Mayıs Pazar günü İzmir inleyecek. İzmir’e hiç utanmadan "gávur" diyenlerin kulakları çınlayacak!

Cumhuriyet rejimine, Atatürk ilkelerine ve devrimlere yine milyonlar sahip çıkacak.
Yazının Devamını Oku