TÜRKİYE’de siyaset denilince akla gelen ilk şey, milletvekili olmaktır. Milletvekili olmanın dayanılmaz avantajları vardır.
- Maaşı yüksektir. Emekli maaşı da öyledir.
- Forsu iyidir.
- Kendisine ve çoluk çocuğuna devlet tarafından ömür boyu sağlık sigortası yaptırılır. Bir kez seçilen, aile bireyleriyle birlikte ölünceye kadar istediği sağlık kurumunda tedavi görür ve cebinden beş kuruş ödemez.
- Dokunulmazlık kazanır, yargılanmaz.
Türkiye’de milletin vekili olacak şahısları, çoğu zaman partinin genel başkanı seçer.
Olmak veya olmamak!.. Seçilmek veya seçilememek!..
Bu açıdan yüz binlerce heveslinin, on binlerce adayın kaderi genel başkanın iki dudağının arasındadır. Doğrusu genel başkanlar da, ellerine geçen bu fırsatı çoğu zaman çok iyi kullanırlar!
Hele seçildikten sonra, milletimizin vekilleri, genel başkanın bir çeşit ’emir kulu, kulu kölesi’ olurlar ve böylece otomatik oy makinesine dönüşürler!
Ne zaman ki yeni seçim zamanı gelir, bunlardan en az yarısı saf dışı bırakılır! İşte o zaman, yıllarca oy makinesi olarak çalışan arkadaşlar bağırmaya, ağlaşmaya başlarlar.
Bunların yeni adı "küskünler" olur.Dışarıda bırakılmanın ıstırabı, acısı ve nefretiyle yaşamaya başlarlar.
Hele önümüzdeki seçim için listeler oluşmaya başlasın, aynı olayları yeniden ve hep birlikte yaşayacağız!
* * *
Aslında siyaset kavgasının partiler arasında yaşandığını zannederiz ve öyle biliriz. Oysa seçim öncesinde asıl büyük kavga partilerin içinde yaşanır.
Aday adayları birbirine girer. Herkes öteki adaylar hakkında konuşur, onun açıklarını ortaya çıkarır. Aynı parti içindeki dedikodu mekanizması ve aleyhte kampanyalar son haddini bulur.
Aday listeleri ilan edildiğinde, seçilecek sırada yer kapmayı başaranlar mutlu, altlara düşen veya listeye giremeyen hevesliler mutsuzdur. Onlardan bazıları sandıkta kendi partilerine bile oy vermez!..
Çünkü Türkiye’de siyaset denilince akla gelen tek şey, milletvekili seçilebilmektir. Bu amaca bir kez ulaşanın sırtı bir daha yere gelmez! Dünyalığını doğrultma yolunda büyük mesafe aldığını bilir. Kendisini listeye koyup Meclis’e taşıyan, genel başkanına kul köle olmaya artık hazırdır!..
Taaa ki bir sonraki seçimde liste dışında kalana kadar! Nasıl kullanıldığını, vicdanını nasıl bir yana bırakıp emir kulu olduğunu o zaman anlar ama iş işten geçmiş, piyasayı öteki adaylara kaptırmış olur.
Siyasette bir de "öteki takım vardır. Partinin il ve ilçe başkanları, yönetim kurulu üyeleri, gençlik ve kadın kolları...
Buralarda görev yapanların tümünün de amacı ve umudu, günün birinde yükselmek, genel başkan veya parti üst düzey yöneticilerinin gözüne girip milletvekili seçilmektir.
Bu olmadığı sürece, özellikle iktidar partisi il ve ilçe yöneticileri, belli işlerle uğraşıp kendilerini tatmin ederler. Küçük siyasi hesaplarla yörelerindeki atamaları yaptırmak, ihalelerden pay kapmak, yakınlarına iş bulmak, gerekirse kaymakam ve valiye posta koymak, hatta görevden aldırmak!
* * *
Hep düşünürüm... Acaba milletvekillerine, örneğin en üst düzey devlet memuru maaşı verilseydi... Başka hiçbir parasal hakları olmasaydı... Emeklilik maaşında avantajlara sahip olmasalardı... Onlara sağlanan sağlık hizmetleri devlet memurları ile eşdeğerde olsaydı... Ve milletvekilliği sadece "manevi tatmin duygusu" ile yapılacak bir görev olsaydı!..
Acaba yine böyle rağbet görür müydü?
Türkiye’de siyaset, sadece birilerinin milletvekili seçilme hevesine ve seçildikten sonra otomatik oy makinesi olmasına endeksli olur muydu?
Milletin vekilleri, genel başkanlarına ve parti yönetimlerine bu ölçüde gebe kalır mıydı?
Her seçim öncesinde bütün partilerden on binlerce kişi, sadece ve sadece milletvekili olmaya yine böyle hırsla (!) soyunur muydu?
Listelerin oluşması aşamasında yine kıyametler kopar, partililer birbirine girer miydi?
Pek çoğu "partililer tarafından seçilmiş" değil, ne yazık ki "genel başkan tarafından atanıp listeye konulan" milletvekilleri pek yakında yine karşımızda olacak.
Adına "demokrasi" denilen göstermelik mekanizma Türkiye’de böyle çalışır! Milletin seçme hakkı yoktur. Listelere atama ile sokulanları seçmek zorundadır!