Elektronik ve dijital teknoloji ürünü, sosyal medya dönemi etkilerinin yaygınlaşması, kişilerarası iletişimin zayıflaması, toplumsal kopukluk, mutsuzluk ve yalnızlaşma kişileri maziye bakmaya, eskileri daha çok aramaya itiyor.
Albümleri daha sık karıştırıyor, okul arkadaşlarımızı daha çok arıyor, toplantı, anma ve gezilerde buluşuyoruz.
ÜÇÜNCÜ PAZAR GÜNÜ
Eski eşya ve antika ilgisi geçmişe duyulan özlemle ilgili.
Sonra bu duygu bir tutkuya dönüşüyor.
*
Kaç zamandır gitmeyi düşündüğüm halde geçtiğimiz pazar günü gidebildim Nilüfer Antika Pazarı’na.
Onlarca ormanda yangın var.
‘Deniz gören yerler’ nedense daha çok yanıyor!.
*
Ciğerlerimiz yanıyor;
Orhaneli, Yenişehir, Nilüfer-Bursa,
Bodrum, Dalaman, Fethiye, Göçek-Muğla,
Gelibolu, Eceabat, Biga-Çanakkale,
Umarız fakir fukara, garip gurebanın, yoksulun yetimin, muhtacın sofrasına ve gönlüne ulaşabilmişsinizdir.
*
Bayramlarda hem inançlar yaşayacak, hem dini geleneklerimiz.
Kurban etinin dağıtımında ince noktalar var;
Kurban eti üç eşit parçaya bölünür.
Bir parçası kurban sahibine, ikinci parçası kurban kesmeyen fakirlere, üçüncü parçası da zengin dahi olsalar eş, dost ve akrabalara dağıtılır.
HAK SAHİPLERİ
Allah rızası için kesilen hayvanın etini hediye etmeye en yakından başlamalı...
Kurban, Allah’a yakınlaşmak, onun rızasını kazanmak anlayışına dayanır.
Bu sebeple kesilecek, Tanrıya sunulmak üzere seçilecek koyun, keçi, sığır, manda ve develerin belirli özelliklere sahip olması gerekir.
Hayvan yarasız, beresiz, hastalıksız ve sağlıklı, yaşı ve gösterişi de uygun olmalı.
Mesela koyun 1, sığır ve manda 2, deve de 5 yaşını doldurmalı.
Uzmanlar, 6 ayını doldurmuş ancak bir yaşında görünen koyunların da kurban olabildiğini söylerler.
Hep böyle olur.
Sıcak havalarda canından bezen vatandaşlarımız, “Aman bu sıcakta kan mı verilirmiş!” diyerek kan verme işini de savsaklamaya başlar.
*
Bu sıcakta, ter içerisinde kavrulduğumuz şu günlerde kan mı verilirmiş dersek, kan stokları da hızla azalır ve tükenir.
Tükenirse, ihtiyaç olursa kişiye hayat verecek kan bulunmaz.
Kan arayışında kalmasın hiç kimse...
Bulunmayınca bulunmaz işte!
Hemen her şehirden gelen şiddet, cinayet, taciz ve cinsel saldırı haberleriyle utanıyor; trafik ve iş kazalarında, ölüm ve yaralanmalarında da canımız yanıyor; uyuşturucu satıcılarına, tüccarlarına, baronlarına yapılan operasyonları, ele geçen ‘mal’ ve yakalanan kaçakçıları izliyoruz.
Güvenilir gıdadaki eksikliklerimizi, gıda zehirlenmesi hadiselerini, ithal et ve canlı hayvanlardaki hastalıkları, çakma raporları öğreniyoruz.
*
Dolandırıcılık ve sahtekarlık tuzaklarına düşen vatandaşlarımızın feryatlarını, iş yerlerinde yaşanan konkordato ve kapatma vakalarını, enflasyon, yüksek faiz, hayat pahalılığı, işten çıkarmaları, döviz, altın, borsayı, icra ve iflas davalarını, intiharı, orman yangınlarını üzüntü içinde takip ediyor; şehir hastanelerinin açılmasıyla kapatılan hastaneleri ve halkın ulaşım güçlüklerini, Yükseköğretime Geçiş Sınavı – YGS’de öğrencilerimizin perişan hallerini, belediye başkanının, 30 Ağustos Zafer Bayramı ile Ormancılık Günü’nü bir tutarak izahat yapmasını, kalpazanları, ülkemin matbaalarında basılan yüzlerce milyon dolarların ele geçtiğini görüyor; her gün şehit olan asker ve polislerimize kahroluyor; sahte içki sebebiyle yaşanan ölümleri şaşkınlıkla okuyoruz.
Yerel ve genelde daha bir sürü şey oluyor, politik gelişmelere de göz ucuyla bakıyoruz!
*
Konular bitmez bu ülkede.
RADİKAL UYGULAMALAR
Beklenenler gerçekleşti, oldukça hareketli günler yaşayan Bursa sağlık yönetimi nihayet, Bursa Devlet Hastanesi, Prof. Dr. Türkan Akyol Göğüs Hastalıkları Hastanesi ve Zübeyde Hanım Doğumevi Hastanesi’ni tamamen kapattı.
Çalışanlarını da Şehir Hastanesi›nde görevlendirdi.
*
Diğer hastanelerde de hareketlilikler yaşandı.
Ali Osman Sönmez Onkoloji Hastanesi’nden çok sayıda doktor ve hemşire yeni hastaneye transfer edildi. Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi ile tüm hastanelerden geçişlerin olduğunu görüldü.
EK HASTANELER DE KAPATILDI
Dünya coğrafyasını bilirdik mesela, nehirlerin isimlerini, uzunluklarını, nereden doğup nerede battığını, debisini, balık çeşitlerini, okyanusları, denizleri, gölleri, dağları, tepeleri, ovaları, ormanları bilir, başkentleri, bayrakları da öğrenirdik.
*
Saygı ile andığımız o ‘eski öğretmenler’ öğretirdi tüm bunları...
Ve dahi nicelerini...
Şimdiki gibi cep telefonu da yoktu üstelik. İnternet, Google ne gezer, Büyük Atlas neyimize yetmezdi...
DAĞ, NEHİR, ŞEHİR
Evlerde kardeşler arasında ama zaman zaman aile bireylerinin de dahil olduğu; Dağ, Nehir, Şehir, İsim Bitki, Hayvan, Artist oyunları oynanırdı.