Paylaş
Danışan: Gün içinde sürekli huzursuzum, gerginim, bir şeylere kaygılanıyorum ve bu beni çok yoruyor. Elimde değil, hep bir evham, stres, heyecan, korku içindeyim. Ama doğruyu söyleyin, siz de benim gibi hissetmiyor musunuz? Bu hayatın içinde kaygılanmadan yaşamak mümkün mü? Trafik, terör, kötü insanlar, kazalar, iş hayatı, borçlar, hastalıklar o kadar çok problem var ki, bunların hepsi insanın tehlike ve stres altında hissetmesine neden olmaz mı? Her şey bir tarafa, böyle büyük bir şehirde çocuk büyütmek başlı başına bir problem... Nerede kaldı, arkadaşları nasıl insanlar, içki, sigara, uyuşturucu kullanır mı? Karşısına kötü insanlar çıkar mı? Normal, aklı başında, ailesine düşkün her insan benim gibi hisseder diye düşünüyorum ama benim düşüncelerim, kaygılarım 16 yaşındaki kızımla aramı bozuyor. “Kimse senin kadar kızının üstüne düşmüyor, bu kadar telaş yapma, merak etme” diyor. Benim normal olmadığımı, aşırı evhamlı olduğumu düşünüyor.
- Dr. Başak: Kaygılı olduğunuz bir anınızı tarif eder misiniz?
Danışan: Örneğin kızım bir yere gitti ve telefonunu açmıyor. Çok geriliyorum. Hiçbir şeye konsantre olamıyorum. Bazen kaygılarımın şiddeti öyle bir artıyor ki aklım başımdan gidiyor. Eğer çok yoğunlaşırsa saçma sapan şeyler de yapabiliyorum. Ardından başıma ağrı giriyor, bütün vücudumdaki kasların gerildiğini hissediyorum. Bu da beni çok yorgun yapıyor. Sanki çok kötü bir şey olacak duygusu içine giriyorum, ağlamaklı oluyorum. Elimde değil, bu duygudan çıkamıyorum.
- Dr. Başak: Ne kadardır böyle hissediyorsunuz?
Danışan: Kızım ergenliğe girdiğinden beri daha da arttı. Son iki yıldır başka bir insan oldum, bunu ben de fark ediyorum. Çok yorgunum, vitamin takviyeleri ile kendimi güçlendirmeye çalışıyorum ama olmuyor. Zaman zaman kalp çarpıntım, nefes darlığım da oluyor. Bunun için doktora da gittim ama “Hiçbir şeyin yok, psikolojik” dedi. Yaşadığım fiziksel şikayetlerin son zamanlarda artan endişe, kuruntu, vesvese, huzursuzluk duyguları ile bağlantılı olduğunu ve “Yaygın Kaygı Bozukluğu” yaşıyor olduğumu söyleyerek size yönlendirdi. Böyle bir teşhis beklemiyordum.
ANKSİYETE BOZUKLUKLARININ ORTAK NOKTASI YOĞUN KAYGI
- Dr. Başak: Fiziksel ve psikolojik şikayetler çoğu durumlarda birbirini etkiler. Beden ve ruh arasında güçlü bir iletişim vardır. Biri bozulduğunda çoğunlukla diğeri de bozulur. Buna rağmen, psikolojik problemlere karşı önyargı nedeniyle, rahatsızlıklarımızın gerçek nedenini öncelikle ve çoğunlukla bedenimizde ararız.
Danışan: Psikolojik sıkıntısı olanlara “deli” gözüyle bakılınca, “güçsüz” olarak tanımlanınca veya “bu kadar zeki bir insan nasıl oluyor da kendisini telkinle iyileştiremiyor” seklinde yargılarla karşılaşınca, insan psikolojik destek almaya çok da istekli olamıyor. Ben de psikolojik bozukluğum olduğunu düşünmemiştim doğrusu.
- Dr. Başak: Zorlaşan hayat koşulları, artan stres seviyelerinin de etkisiyle, karşılaştığınız iki kişiden biri “depresyondayım” derken, aslında anksiyete bozuklukları da, depresyon kadar yaygın bir ruhsal problemdir. Anksiyete, insanı fizyolojik, psikolojik ve davranışsal boyutlarda etkiler. Panik atak, takıntı, fobiler (uçak, kedi gibi nesnelere karşı duyulan korkular veya sosyal fobi), travma sonrası stres bozukluğu veya yaygın anksiyete bozukluğu, anksiyete bozukluklarının birer çeşididir. Dolayısıyla, anksiyete bozuklukları geniş bir yelpaze olup, değişik şekillerde ve yoğunlukta yaşanabilir. Her birini, birbirinden ayıran özellikleri vardır. Ortak noktaları, yoğun kaygı yaşıyor olmaktır.
Danışan: Peki benim kaygılarım normal değil mi?
- Dr. Başak: Her “bu günlerde biraz depresifim” diyene, “depresyon bozukluğu” tanısı koyulmadığı gibi, her kaygısı olana veya takıntısı olana da “Anksiyete Bozukluğu” tanısı konulmaz. Günlük hayatın içinde, “normal” evham, endişe veya korkular yaşanır. Herkesin ufak tefek sayılabilecek takıntıları da olabilir. “Normal”in üstünde kaygı veya korku yaşayan kişiler ise, her insanın yaşadığı günlük olaylara karşı aşırı ve ölçüsüz bir endişe ve kuruntu duyarlar. Çocuklarının hastalanacağından, parasız kalmaktan, trafik kazası geçirmekten, ellerini yıkamazlar ise mikrop kapacaklarından, işlerini yetiştiremezlerse kovulacaklarından, hep aynı düzen içinde yürümezler ise başlarına kötü bir şey geleceğinden ve bunun gibi birçok nedenden endişelenirler. Olabileceklere karşı veya başlarına gelecek “kötülülüklere” karşı kontrolleri olmadığını düşünürler. Yaşadıkları korku ve endişe, çoğunlukla fiziksel şikayetleri de yanında getirir.
Ruhsal bir sıkıntı yaşadığını farkına varmayan yüzlerce kişi, örneğin, kalp krizi geçirdiğini zannederek acile gittiğinde, yaşadıklarının aslında panik atak olduğunu öğrenmiştir. Veya kas gerginliği, yüksek tansiyon, baş, sırt, omuz ağrıları, uyku sorunları, kolay yorulma, ağız kuruluğu, çarpıntı gibi fiziksel şikayetlerin fiziksel sebeplerini arayan kişiler, tüm bu şikayetlerin, yaşadıkları yoğun anksiyeteden kaynaklandığını bilmez.
Anksiyete bozukluğu yaşayan kişiler, aşırı evham ve korkuları yüzünden çoğunlukla huzursuz, çabuk heyecanlanan, gergin ve sabırsız kişiler olduklarından, çevrelerindekileri de olumsuz etkileyebilirler. İşin kötüsü, bu kişiler endişelerinin aşırı ve yersiz olduğunu her zaman kabul etmeyebilirler. İş hayatları, aile hayatları veya sosyal ilişkileri, bu aşırı kaygılardan dolayı zedelenmeye başladığında ya da fiziksel şikayetler ortaya çıktığında, yaşadıklarının “normal” olmayan bir kaygı olduğunu bilmelidirler.
TEDAVİ MÜMKÜN
Danışan: Kızımla aram hep gergin. Bana sürekli olarak “Normal değilsin” diyor. Peki ne yapmam gerekiyor?
- Dr. Başak: En önemli adım, kaygıların ne zaman normal, ne zaman anormal olduğunu fark etmektir. Anormal kaygılar insanların aktivitelerini ve ilişkilerini olumsuz etkiler. Yaygın kaygı bozukluğu olan kişi için hayat hep tehlikeli, hep korku doludur. Bu da onu sürekli olarak gergin ve huzursuz yapar. Aklı hep olabilecek “tehlikelere” karşı önlem almakla meşgul olabilir. Dolayısıyla sosyal hayatı, iş hayatı bundan etkilenir. Uçak korkusuyla seyahat edemeyen bir kişi, seyahat gerektiren işleri geri çevirir. Yükseklik korkusu olan kişi, önce asansöre binemez, sonra balkona çıkamaz ve tedavi edilmezse bu korku hayatının diğer yönlerini de yavaş yavaş sarar. Anksiyete bozukluğu, insanın dünyasını artarak küçültür, yaşamını sınırlar.
Danışan: Bu yaştan sonra değişebilir miyim?
- Dr. Başak: Anksiyete bozukluklarının tedavisi mümkündür. Rahatsızlığın derecesi, süresi ve hayatı etkileyişi tedavinin yönünü belirler. İleri düzeydeki bozukluklarda ilaç tedavisi ve psikoterapi el ele götürülmelidir. Son yıllarda yapılan araştırmalar, Kognitif-Davranışçı psikoterapinin en etkili psikolojik tedavi yöntemi olduğunu göstermiştir. Eğer yaşadığınız kaygıların “normal” olmadığını, hayatınızın değişik yönlerinin bu kaygılardan olumsuz etkilendiğini düşünüyorsanız, bir an önce bu konuda uzmanlaşmış bir profesyonelden yardım almalısınız.
Psikoterapi diyalogları gerçek kişilerin hikayeleri değildir, örnek oluşturmak amacıyla kurgulanmış hikayelerdir. İçeriği, psikoloji bilimine paralel olmakla beraber genel bilgilendirme ve tavsiye niteliğindedir.
Paylaş