Danışan: Bayram geçti, kocamla uzun zamandır ilk defa 5 gün boyunca aynı evdeydik ama 10 kelime dışında konuşmamışızdır. Artık birbirimize hiç tahammül edemiyoruz. Ona çok kızgınım.
- Dr. Başak: Ne yaptı sizi bu kadar kızdıracak.
Danışan: Asıl sorun hiçbir şey yapmaması. O kadar bıktım ki her şeye koşturmaktan. Kadın olmak çok zormuş, erkek gelmek varmış bu dünyaya. Annelerimiz hiç olmazsa çalışmak zorunda değilmiş. Biz hem ev kadını hem de iş kadını rolleri arasında parçalanan zavallılarız.
- Dr. Başak: Çok yorulmuş ve çok bıkmışa benziyorsunuz.
Danışan: Çok yoruldum. Eşimin ise umurunda bile değil. Bırakın destek vermeyi, varlığımın bile farkında değil sanki.
- Dr. Başak: Bu da sizi iyice kızdırıyor anlaşılan.
Danışan: Hem de çok kızdırıyor. Hem ona hem de kendime kızıyorum. Neden koştura koştura evlendim ki sanki. Evlilik kadınlar için hiç de eşit bir durum değilmiş.
O şekilde düşündüğümüzde içinde bulunduğumuz anlar zehir olur. Oysa korktuğumuz başımıza geldiğinde bile o kadar kötü hissetmeyiz.
- Danışan: Bayram gelince geriliyorum. Huzurum kaçıyor.
- Dr. Başak: Neden?
- Danışan: Herkes bir yerlere tatile gidiyor. Arkadaşlarım ısrar ediyor ama ben gitmek istemiyorum. Gidersem keyif alamayacağımı biliyorum. Aklıma bin tane düşünce geliyor. Ya çok para harcarsam? Ya gidip gelirken trafik çok sıkışırsa? Ya gittiğimiz yeri beğenmezsek?
- Dr. Başak: Aklınızdan bu kadar çok olumsuz düşünce geçerken gerilmeniz çok normal.
- Danışan: Olasılıkları değerlendiriyorum. Cevabını bilmediğim sorular var. Beni belirsizlik huzursuz ediyor.
- Dr. Başak: Sorular insanı huzursuz etmez. Aslında sorulara verdiğiniz cevaplar sizi huzursuz ediyor. Bu sorulara olumlu cevaplar verseydiniz, aklınızdan geçen cümleler şu şekilde olurdu: Gidip gelirken trafik sıkıntısı yaşamayacağız, gittiğimiz yeri çok beğeneceğiz.
Ramazan, çoğu kişi için ruhani duygulara, maneviyatı güçlendirmeye yeniden veya daha fazla yönelinen, bundan keyif alınan bir ay. Maneviyat veya Latin kökenli karşıtı spiritüel kelimesinin anlamı ise “hayatın muhteşemliğinin farkına varabilmek ve şükran duyabilme kapasitesi”... Spiritüalite, sıradanlık içindeki sıra dışılığı görmeye, varlığın anlamını kavrayabilmeye ve insanlığın ötesindeki gücü algılamaya yardım eder.
Ramazan ayı boyunca kişiler, bir yandan dini görevleri yerine getirmenin sağladığı manevi tatmini yaşarken, bir yandan da oruç sayesinde beden toksinlerinden arınıyorlar. Etrafınıza baktığınızda huzurlu, mutlu, sakin insanlar görüyorsanız onların ramazandan olumlu etkilendiğini düşünebilirsiniz. Çünkü araştırmalara göre, kişinin manevi dünyasının güçlü olması psikolojisine iyi geliyor, hatta uzun yaşamasına katkıda bulunuyor.
OKİNAWA’DAKİ İNSANLARIN SIRRI
Doğu Çin Denizi’ndeki Okinawa adasında yaşam beklentisi 81.2 yıl. Bu, dünyadaki en uzun ortalama. Ayrıca bütün dünyadaki yerleşimler karşılaştırıldığında, 100 yaşına gelmiş kişilerin sayısı en fazla bu adada yer almakta.
Bilim insanları Okinawa’daki bu insanların yaşam tarzını incelemiş ve uzun yaşamaya yardım eden faktörleri ortaya çıkarmış: İyi beslenme, hareketlilik, sosyalleşme, düşük stres ve maneviyat...
Okinawa’da insanlar hayatlarının anlamını manevi dünyada buluyorlar. Sık sık ibadet ediyorlar ve zihinlerini stres ve sorunlardan bu şekilde arındırdıklarına inanıyorlar.
Anksiyete hayatı oldukça olumsuz etkileyebilir. Çoğu kişi bu yoğunlukta yaşadığı anksiyetenin normal olmadığını ve bu konuda bir şeyler yaparsa hayatını aslında çok daha huzurlu yaşayabileceğini bilmez. Bilgimiz eksik olduğunda doğru çözümler de bulamayabiliriz. Öyleyse önce anksiyete hakkında bilmemiz gerekenler bir göz atalım:
* Anksiyete bozuklukları, yetişkinlerde ve çocuklarda görülen en yaygın psikolojik sıkıntılar arasındadır.
* Anksiyete bozuklukları; genetik yapı, beyin kimyası, kişilik, hayat olayları gibi faktörlerin kombinasyonu neticesinde ortaya çıkar.
* Anksiyete yaşayan kişilerin depresif hissetmeleri, aynı şekilde depresyonda olan kişilerin de anksiyete yaşamaları çok yaygındır.
* Anksiyete yaşayan çocuklarda, tedavi edilmediklerinde, okulda başarısızlık, sosyal ortamlardan kaçınma, sigara, içki gibi alışkanlıklara eğilim gözlenmektedir.
* Anksiyete yaşayan kişilerin çeşitli psikolojik şikayetleri olabilir: Endişe, kaygı, tasa, iç sıkıntısı, gevşeyememe, hayattan keyif alamama, konsantrasyonda bozulma, sinirlilik, huzursuzluk, tahammülsüzlük, heyecan, kötü bir haber alacağı beklentisi, çabuk irkilme, kolay yorulma, çıldırma hissi, ölüm korkusu.
* Anksiyete çeşitli fiziksel şikayetlere neden olabilir: Baş ağrısı, çarpıntı hissi, terleme, titreme, ağız kuruluğu, nefes almakta güçlük, boğulma hissi, göğüste ağrı veya rahatsızlık hissi, karın bölgesinde rahatsızlık, ishal olma, yüzde kızarma, baş dönmesi, kulak çınlaması, sıcak basması, uyuşma ya da ürperme hissi, boğazda düğümlenme hissi veya yutma güçlüğü, mide bulantısı, iştahsızlık, uyku bozukluklar, kaslarda gerginlik ve ağrılar.
Danışan: Geçen hafta hayatımın en zor günlerinden birini yaşadım. Ölüyorum sandım. O kadar korktum ki anlatamam. Kendimi hastaneye zor attım. Kalp krizi geçirdiğime emindim ama değilmiş, bir saat sonra beni eve yolladılar. “Kalbin sapa sağlam, hiçbir şeyin yok, panik atak yaşıyorsun, psikolojik” dediler. Ama yaşadıklarım o kadar gerçekti ki kalbimin sağlam olduğu, hepsinin psikolojik olduğu çok inandırıcı gelmiyor. Bu yüzden o günden beri sürekli bir korku içindeyim. Ya yanlış teşhis koydularsa?
Dr. Başak: O sırada yaşadıklarınızı biraz anlatabilir misiniz?
Danışan: Önce nefesim sıkıştı ve kalbim aşırı hızlı çarpmaya başladı. Sonra birden bütün vücudumdan ter boşandı, bayılacak gibi oldum. Kalp krizi geçirdiğimden emindim. Ama değilmiş. Çok şaşırdım. Doğrusunu söylemek gerekirse, kalp krizi yaşadığımı söyleseler daha memnun olacaktım.
Dr. Başak: Neden?
Danışan: Çünkü en azından neden olduğu belli, çaresi var. Kendime dikkat ederdim, gerekirse ameliyat olurdum. Kendimi nasıl koruyacağımı bilebilirdim. Ama panik atak neden olur, nasıl geçer, kendimi nasıl koruyabilirim hiçbir fikrim yok. Bazı konuştuğum kişiler, “Bu panik atakların tedavisi yok, ömür boyu ilaç alacaksın, ilaç alırken bile bazen panik atak yaşayabilirsin, hiçbir zaman iyileşemeyeceksin” diyor. Daha da çok korkuyorum. Bu korkuyla yaşanmaz, insan delirir sonunda.
Dr. Başak: Panik atak konusunda iki yanlış bilginiz var. Birincisi panik atak iyileşir, ikincisi, panik ataktan insan delirmez!
Danışan: Ama iyileşmek için ömür boyu ilaç almak istemiyorum.
Yazın gelmesiyle birlikte düğün sezonu açıldı. Havanın etkisiyle midir nedir sadece düğünler değil nişanlar, söz kesmeler, evliliğe doğru atılan ‘ciddi’ adımlar da bu aralar sıklaştı. Çoğu kişi için evlilik kararı kendiliğinden gelişen gayet doğal, pürüzsüz, kolay, mutlu, heyecanlı, coşkuyla kutlanacak bir karar. Ama bazıları var ki evlilik lafını duyduğunda bile kalbi çarpmaya başlıyor. Sevgilisini ne kadar severse sevsin, evlilik kelimesi kaygı, panik, kararsızlık, stres yaşamasına neden oluyor. Böyle kişilerin her an aklından yüzlerce soru geçiyor: Bu kişi doğru kişi mi? Ya daha iyisi çıkarsa? Ya bu kişi beni mutsuz ederse? Ya evliliğim hayal ettiğim gibi olmazsa?
Yarına dair soruların yanıtlarını hiçbirimiz bilemeyiz ve bu sorulara yanıt olarak aklımızdan uydurduğumuz senaryolar kaygı uyandırmaktan başka hiçbir işe yaramaz. Öyleyse ilişkinizin yarın nasıl olacağını tahmin etmeye çalışmak yerine şimdi nasıl olduğuna bakmak daha mantıklı olacaktır.
Evlenmeye karar vermeden önce kendinize şu soruları sorabilirsiniz:
1- Neden evleniyorum? Bu sorunun tek bir doğru yanıtı olamaz ama size yanlış nedenlerden örnek verebilirim. “Ailemin baskısından kurtulmak için evleniyorum”, “Çok parası olduğu için evleniyorum”, “Hamile olduğum için evleniyorum”, “Ondan ayrılırsam pişman olmaktan, daha iyisini bulamamaktan korkuyorum”, “Kendisine bakmaya aciz olduğu için evleniyorum”, “Çocuk doğurma yaşım geldiği için evleniyorum” gibi nedenler çok sağlıklı değil.
2- Ona saygı duyuyor muyum? Ona hayran mıyım? Yürüyüşünü, konuşmasını, esprilerini, kahkahasını, insanlarla ilişkilerini beğeniyor muyum, yoksa her yaptığı batıyor mu?
3- Ortak noktalarımız var mı? Aşk, hayranlık, sevgi, çekim evlilik için önemli faktörler ama bunun yanında iki insanın beraber yaşamaya başladıktan sonra uzun yıllar uyum içinde olabilmesi için ortak noktalar bulması veya en azından ortak noktada buluşabileceğine dair inancının olması gerekir.
4- Birbirimizin ailesi hakkında ne düşünüyoruz? Aile içinde anlaşamadığımız, tahammül edemediğimiz veya anlaşmak konusunda kaygılarımızın olduğu kişiler var mı?
Her yıl olduğu gibi bu yıl da Babalar Günü yaklaştıkça dikkatimiz babamıza, eşimize ve etrafımızdaki diğer babalara çevriliyor. Çeşitli duygular tetikleniyor; kimisinde sevgi, özlem, hayranlık, minnettarlık, kimisinde de kızgınlık, pişmanlık, hayal kırıklığı...
Babalarımızın, eşlerimizin yaptıklarını, yapmadıklarını mercek altına alıp değerlendiriyoruz. Babaların, çocuğun hayatındaki öneminin tekrar altını çiziyoruz.
Bazı babalar beklentileri yerine getirebiliyor, bazıları getiremiyor. Beklentilerimizi yerine getiremediklerinde onlara kızıyoruz, hayal kırıklığına uğruyoruz. Oysa, bunun, psikolojik, sosyolojik ve biyolojik olmak üzere çeşitli nedenleri var.
Bu Babalar Günü’nde etrafımızdaki babaları değerlendirirken onların duygularını, düşüncelerini, davranışlarını daha iyi anlamaya çalışabiliriz...
1- ONU SAKIN ANNENİZLE KIYASLAMAYIN
Babanızı annenizle kıyaslamayın. Her şeyden önce, kadın ve erkek biyolojisinin, psikolojisinin ve sosyal rollerinin birbirinden son derece farklı olduğunu hatırlayın.
Kimler daha uzun, daha sağlıklı, daha mutlu yaşıyor? Bu sorunun cevabını verebilmek için çeşitli faktörlere göz atmak gerekiyor: Aile geçmişi, sağlık (kilo, beslenme alışkanlıkları, sigara, düzenli egzersiz, alkol), eğitim, kişilik ve yaşam tarzı.
İstatistiklere bakıldığında kadınların ve erkeklerin yaşam sürelerinin birbirinden farklı olduğu, kadınların daha uzun yaşadığı görülüyor. Çünkü genellikle solunum sistemi kanseri (sigara içimiyle alakalı), motorlu araç kazaları, siroz, amfizem ve koroner kalp hastalığına erkeklerde daha fazla rastlanıyor.
Yaşam beklentisi, belirli bir yılda doğan bir insanın yaşayabileceği ortalama yıl sayısıdır. Örneğin ABD’de bugün doğan kişilerin ortalama yaşam beklentisi 78 yıldır (kadınlar için 80.7 ve erkekler için 75.4 yıl). Peki sizin 100 yaşına kadar yaşama olasılığınız nedir?
Doğu Çin Denizi’ndeki Okinawa adasında yaşam beklentisi dünyadaki en yüksek rakam olan 81.2 yıldır. Ayrıca bütün dünyadaki yerleşimler karşılaştırıldığında, 100 yaşına gelmiş kişilerin sayısı en fazla bu adada yer almaktadır.
Bu durum birçok bilim insanının dikkatini çekmiş. Willcox ve arkadaşları, Okinawa adasındaki bu insanların yaşam tarzını incelemiş ve uzun yaşamın 2007 yılında yayınladıkları araştırmada sırrı şöyle açıklamışlar:
İyi besleniyorlar: Okinawalılar, yoğunlukla tahıl, balık ve sebzelerden oluşan, az miktarda et, yumurta ve süt ürünleri içeren oldukça sağlıklı gıdalarla beslenirler. Okinawalıların kanserden ölme riski Japon ve Amerikalılara göre çok daha düşüktür.
Stresleri az: Okinawa’da yaşam tarzı daha az stresli ve tasasız, rahat bir yaşam tarzıdır.