Doğan Uluç

Tiyatro, sinema ve müzik alemi

8 Ocak 2006
Noel de, Hanuka da gelip geçti. Eskisini uğurladık, yenisine ise "Hayırlı olsun" diyerek 2006’ya girdik. Tatil dönemi kalabalığından kurtulmuş New York. Yıl sonu alışverişleri bittiği için mağazalar tıklım tıklım değil. İnsanlar artık caddelerde rahatça yürüyebiliyorlar.

Kent dinamizminin aynası Broadway’de tiyatrolar, pırıltılı billboard’lar, rengarenk neonlarla eski ve yeni oyunların tanıtımını yapıyorlar. Akşam karanlığında coşku aşılayan romantik bir gösteri, yanar-söner ışıklı reklamlar. Chicago, Fiddler of the Roof, Rent, Hairspray, The Phantom of the Opera, The Lion King, Mamma Mia!, The Beauty and the Beast yıllanmışlığa rağmen gördüğü rağbet üzerine hálá vizyonda.

The Color Purple, The Touch of Poet, Avenue Q, The Light in the Piazza, Ring of Fire, The Pajama Game, Bridge and Tunnell, yeni piyeslerde liste başı.

Karaborsada geçen yıl bilet başına 500 doları aşkın fiyata ulaşan The Producers gene St. James Tiyatrosu’nda ama baş aktör kadrosu değişmiş. Gözde komediyi Broadway’in en çok izlenen piyesler zirvesine taşıyan Nathan Hale-Matthew Broderick ikilisi, şimdi Brooks Atkinson Tiyatrosu’nda The Odd Couple’a çıkıyorlar.

*

Hollywood yapımları da hareketli. James Bond rolleriyle ün yapan Pierce Brosnan’ın Matador’u, Steven Spielberg’ün Munich’i, King Kong, Casanova, Brookeback Mountain, Walt Disney prodüksiyonu Narnia, The New World, Harry Potter and the Goblet of Fire, Woody Allen’ın Match Point’i, The Family Stone, George Clooney ve Matt Damon’ın başrollerini paylaştığı Syriana, sanat çevrelerinin ilgi gösterdiği filmlerden.

Rejisöründen aktörlerine şöhretlerin emek sarf ettiği, milyonlarca dolar masrafla hazırlanan yeni filmlerin gazetelerde sayfa sayfa reklamları yayımlanmasına rağmen, dev stüdyolar kaygılı bir bekleyiş içinde. Kaygının nedeni yatırımların karşılığının alınıp alınmayacağında. Film sanayiini izleyen bir araştırma kuruluşu, geçen yıl sinemaya gidenlerin sayısının yüzde 10 oranında azaldığını bildiriyor.

2003’e kıyasla aralık ayındaki rakamlara göre ise bilet satışlarında düşüş miktarı yüzde 15.

Exhibitor Relations adlı kuruluş, son üç yılda film seyircilerinin azalmasına sebep olan faktörleri şöyle sıralıyor:

7 Bilet ücreti 10 dolar. Kuyruğa girmek istemeyenler, Fandango ve Moviefon şirketlerinden 2-3 dolar ekstra ödeme yaparak bilet ısmarlıyorlar.

7 Bazı filmler, üç saate yakın.

7 Çocuklu bir aile sinemaya gitttiğinde, bilet, otopark, patlamış mısır, meşrubat derken, toplam 100 dolar ödüyor.

Yani masraflı bir olay sinema seyretmek. Bu nedenle, ortadirek aileler yeni filmlerin DVD’lerinin çıkmasını bekleyip, kiralayarak izliyorlar. Zaten stüdyolar da, yıllık gelirlerinin yüzde 60’ını DVD ve video satışlarından kazanıyor.

Sonuç; Amerikan nüfusunun yarısı, beş yıl öncesine kıyasla daha az sinemaya gittiklerini söylediler.

*

Gişe hasılatının azalması yalnızca sinema sektöründe değil. Amerikan halkı, konserlere de eskisi kadar ilgi göstermiyor.

Müzik sektörü dergisi Pollstar’ın son araştırmasına göre, 2005’in ilk altı ayında konser izleyenlerin sayısı bir yıl öncesine kıyasla yüzde 12 oranında azaldı. İleri gelen 100 müzik topluluğunun konser turnelerinde, 14.5 milyon bilet satıldığı tesbit edildi. 2004’ten iki milyon daha az.

2005’te gişe hasılatı ise yine bir önceki yıla göre yüzde 17.2 gerileyerek 883 milyon dolardan 731 milyon dolara düştü.

Hasılat toplamında azalmanın bilet ücretlerinin yüksekliğinden kaynaklanmasına rağmen, müzik mi önemli bilet fiyatı mı, sorusu ortaya çıktı. Yüksek fiyatlara rağmen Carole King, Rolling Stones, Paul McCartney, Alicia Keys, Marianne Faithfull, U-2, The Rasberries, The Allman Brothers, Kraftwerk, Bettye Lavette’in konserleri büyük ilgi gördü.

Bright Eyes, The Mars Volta, Neil Young, Antony, John Legend ve Mary Gauthier’in albümleri, en iyiler listesine girdi.

Madonna’nın tek şarkılı plağı Hung Up, single’lar arasında listebaşı olurken I’m Going to Tell You a Secret, en kötü belgesel seçildi.

Jennifer Lopez’in Rebirth’ü ile Mariah Carey’in The Emancipation of Mimi’si kötü albümler sıralamasında ilk iki dereceyi paylaştı. Efsanevi Cream’in 37 yıl sonra iki konser için tekrar bir araya gelmesi ise "En hayal kırıcı dönüş" diye nitelendi.

Müzik açısından 2005’te ilginç gelişmeler ise şunlar oldu:

7 Rock’n roll yeniden canlandı.

7 Albüm ve CD satışlarında düşüş devam etti

7 Nine Inch Nails ve Audioslave albümleri beklenen ilgiyi görmedi.

7 Houston yeni rap şehri ilan edildi.
Yazının Devamını Oku

Tek gecede 241 bin dolar

1 Ocak 2006
Atlantik yakasından Pasifik Okyanusu’na, hudut çizgilerini kapsayan kar kümelerinden tropiklerin iftiharı palmiyelerin zincirlemesine, dört mevsimin aynı anda yaşandığı Amerika, geride bıraktığımız bir yılı dopdolu geçirdi. Göz açıp kapayıncaya kadar geçti 2005. Pazartesi, ne çabuk cumartesi oldu, deyiverdik. Ocak soğuğunda şikayet ederken, ilkbahar çıkageldi. Temmuz sonu tatilimizin nasıl geçtiğini anlamadan yağmurlu sonbaharı kış soğuğu takip etti. Günler, haftalar, aylar bu kez birbiriyle yarıştılar.

*

Dev ülkede son 365 günde olup bitenlere göz attığımızda bir rakamlar cümbüşüyle karşılaştık.

Süregelen Irak işgalinin Amerikan hazinesine yüklediği maliyet 500 milyar dolar. Başta Katrina ve Wilma, rekor sayıda kasırgaların sebep olduğu ekonomik zarar, 100 milyar doların üstünde.

Bunca yıldır alışmakta zorlandığım husus Amerikan halkının içeride 11 Eylül terör saldırıları, dışarıda Irak ve Afganistan’da askeri harekat gibi olaylara gösterdiği umursamazlık. Ülkenin ciddi sorunlarına rağmen Amerikan yaşamında panik duygusuna kapılmışlık görülmüyor. Dini gün ve tatilleri içeren kasım sonu ve aralık boyunca, turizmden hediyelik eşyaya, harcamalar milyarlarca doları buluyor. Bu dönemde halkın kutlama amacıyla eş, dost ve yakınlarına gönderdikleri kartpostal sayısı dahi üç milyar civarında.

*

Bol rakamlı bu dönemde beni ziyadesiyle eğlendiren olaylardan biri Robert McCormick’in New York’un ünlü üstsüz kulübü Scores’da başından geçenler.

Scores, zengin Türk turistlerin de aşina olduğu bir kulüp. Sinema, müzik, eğlence ve spor alemi ünlülerinin uğrağı kulübün önemli müşterileri arasında Pamela Anderson, Christina Aguilera, Mike Tyson, Christian Slater, Russell Crowe, Lindsay Lohan, Jessica Alba, Paris Hilton, Jennifer Lopez, Leonardo DiCaprio, Justin Timberlake, Shaqeuil O’Neal ile düzinelerle futbol, beyzbol ve basketbol oyuncuları var.

Scores’un şöhretleri çeken özelliği ne? Bu kulüpte sarışını, esmeri ile 100’ü aşkın, Hollywood yıldızlarına taş çıkartacak cazibede seçkin dansözler akşam karanlığından gün doğuşuna müşterilerinin hoşça vakit geçireceği şovlar, dans gösterileri yapıyorlar. Gülle göğüslü genç dansözler, servetinin hesabını bilmeyen zenginlerin özel odalarda kucak dansı ile hoş vakit geçirmelerini sağlıyor.

Hayranları da, çıplak dansözlere ardı ardına binlerce dolarlık Fransız şampanyaları açtırıp, memur maaşını aşkın bahşişlerle hizmetlerine karşılık veriyorlar. Basına kapalı, korumanın üst düzeyde olduğu kulüpte mahremiyet ilkesi kesinlikle uygulanıyor.

Robert McCormick, eğlence veya spor çevrelerinde tanınan bir kişi değil. 38 yaşında St.Louis’li işadamı, evli ve üç çocuk babası. Başlıca özelliği uluslararası bilgisayar şirketi Savvis Communications’ın başkanı olması. Scores’un VIP listesinin üst grubunda.

New York’a iş görüşmelerine geldiğinde, gecelerini bu kulüpte geçiriyor. Harcadığı meblağ nedeniyle milyoner işadamı McCormick’in kredisi sınırsız çizgide.

*

Oysa bilgisayar şirketinin baş yöneticisinin iki yıl önceki ziyaretinin faturası, dava konusu oldu.

McCormick, üç arkadaşını Scores’a davet etti. Arkadaşları iki saat sonra kulüpten ayrıldılar, milyoner işadamı ise eğlencesine devam etmek istedi. Kulübün Başkan Dairesi’nde çıplak dansözlerle birlikte saatlerce eğlenen işadamı, New York’lular sabah işine giderken ayrıldı kulüpten. Ay sonunda American Express şirketinin gönderdiği 241 bin dolarlık faturayı gören McCormick, ‘Bu meblağ astronomik. Harcamış olmam imkansız’ diyerek itiraz etti.

McCormick’in avukatı New York Yüksek Mahkemesi’nde American Express’e kulüp faturasına yaptığı ödeme için dava açtı. Avukat, ‘Müvekkilim Scores’da beheri 3 bin 200 dolardan 30 şişe Clos du Mesnil şampanyası içmiş olsa 96 bin dolar tutar. 241 bin dolar için ayrıca 22 dolardan 350 adet martini, 20 dolardan 2 bin 576 kucak dansı, 65 özel odada dansözlerle eğlenmeye 65 bin dolar harcamış olsa gene bu meblağa erişemez’ diye McCormick’i savundu.

Kulübün sözcüsü, buna karşı Scores’da bir gecede 100 bin dolar harcayan pek çok müşterileri olduğunu söyledikten sonra ‘McCormick’in gece boyunca tüm harcamalarında parmak izi aldı garsonlarımız. American Express’e de faturaya ilave etmeden bilgi verip onay aldık. Rakamın yüksek olması dansözlere verdiği beş sıfırlık bahşilerden. McCormick ayrıca sarhoş değildi’ dedi.

Dava, mahkeme dışında, tarafların ödeme anlaşmasıyla kapandı. Scores, McCormick’in New York’a gelişlerinde hálá kulübü ziyaret ettiğini de belirtiyor.
Yazının Devamını Oku

Beluga diye bize ne yediriyorlar

25 Aralık 2005
Hazar Denizi ve Karadeniz’in Osetra ve Sevruga havyarları, kısıtlama olmaksızın Amerika’ya giriyor. Ama havyarın kralı mersin balığının siyah ve iri yumurtalısı Beluga. 28 gramı 300 doların üstünde. Amerika’da tüketilen Belugaların miktarı ise, Rusya ve İran’dan toplananların bir misli üstünde.

Garaj kavşağında ön panel üstünde kırmızı ışık beliriverdi aniden. Direksiyonu benzin istasyonuna kırıyorum. Gece ayazında yanakları kızarmış gaz pompalayan gencin. Depoyu doldurmasını söylüyorum.

Fiyatlar gene artmış, bir galon 3.05 dolar. Şikayet ediyorum: ‘Daha dün 2.95 idi, 10 cent daha yükseltmişsiniz. Ne zaman duracak bu tırmanış?’

İstasyonun Pakistanlı işçisi çehresinde muzip bir tebessüm: ‘Kardeş kahve içer misin?’

İkram edeceğini sanıyorum: ‘Evet ama bu saatte değil.’

- Tercihin Starbucks kahvesi mi?

- Tadı acı geliyor, bazen.

- Peki fiyatından yakındığın olmuyor mu?

- Hayır.

- Bir bardak Starbucks kahve, 2.50 dolar. Bir galonu 33 dolar. Benzinin galonundan 10 misli pahalı.

Fiyat artışından benim gibi çok kimse şikayetçi, gaz istasyonunda çalışanlar garip bir savunma stratejisi örneği bulmuş. Esnafa laf yetiştirmek kolay değil.

*

Noel arifesinde, yiyecek-içecek piyasası hayli hareketli. Borsacılar Amerikan halkının enerji içecekleri sınıfına giren meşrubata aşırı ilgi gösterdiğine işaret ederek, bu ürünlerin hisselerinde değer artışı görüleceğini bildiriyor.

Pepsi şirketi, SoBe No Fear, Adrenaline Rush adlı meşrubatlarla geleceğe yatırım yapmış durumda. Şimdi de Mountain Dew MDX’i marketlere sürmeye hazırlanıyor.

Ezeli rakibi Coca-Cola ise, sporcuların rağbet gösterdiği Powerade’i takiben ocak ayında Full Throttle adlı meşrubatı piyasaya çıkaracak.

Nedir bu meşrubatların özelliği?

Teneke kutularda satılan bu içeceklerin özünde aşırı kafein bulunuyor. Sporcular yanısıra polis, itfaiyeci, inşaat, otomotiv sanayii işçileri, bu içeceklerin süratle enerji verdiğini, yorgunluğu önlediğini söylüyorlar. Ancak tıp çevrelerine göre kafein yüklü bu meşrubatlar, sağlık sorunları yaratıyor.

Kronik Energy’yi üreten bir Arizona firması, teneke kutuların üstüne hukuk davaları açılmasın diye ‘Dikkat: Fizyolojik alışkanlık yaratır’ şeklinde ikaz bildirisi koyuyor.

Fransa, Danimarka, Norveç ve Arjantin, kafein oranı yüksekliğinden enerji içeceklerini yasakladı.

ABD’de 1987’de ilk kez üretimi başlayan enerji meşrubatı satışları, Avusturya’da üretilen Red Bull dahil, uyarılara rağmen 2005’te yüzde 61 artışla üç milyar dolara ulaştı. Gelecek yıl bu meblağın ikiye katlanması bekleniyor. 93 milyar dolarlık meşrubat sanayiinde enerji içecekleri geniş pay kapacağa benziyor.

*

Gıda sanayii ise yeni sahiplenme aşamasında. İşçi kesiminin kahvaltı yiyeceği yağda kızarmış şekerli gözlemeyi satan Dunkin Donut dükkan zinciri, altı aydır alıcı arıyor. Amerika’da 4 bin 400 dükkandan oluşan zincirin sahibi Fransız Pernod Ricard şirketi. Son 10 yılda pahalı kahve çeşitleriyle zirveye çıkan Starbucks’a karşı aynı kalitede kahveyi yarı fiyata satan Dunkin Donut, bu yılın ilk altı ayına 213 milyon dolarlık satışla kapadı. Pernod Ricard dört bini aşkın dükkan zinciri için 2 milyar 500 milyon dolar istiyor.

*

Yeme-içmeye düşkün Amerikan toplumunda varlıklı kesim marka gıdalara meraklı. Bol yıldızlı üst düzey lokantalarda Japonya’nın Kobe bifteği, Arjantin’in gür çayırlarında semizleyen sığırların eti, İspanya’nın Iberico ve Serrano domuz jambonları, Fransa’nın Camembert ve Brie peynirleri astronomik fiyatlarla müşterilere sunuluyor.

Lokantalarda avuç boyu bir Kobe bifteğinin fiyatı 125-150 dolar arasında. Kobe, Japonya’nın Wagyu Bölgesi’nin başkenti. Ancak sığırlara musallat olan deli dana hastalığı nedeniyle, ABD Tarım Bakanlığı (USDA) 2001 yılında Kobe ithalini yasakladı. Peki New York’ta satılan Kobe biftekleri nereden geliyor? Amerika’nın güney eyaletlerindeki sığır çiftliklerinden.

Arjantin’in ünlü sığır etleri de şap hastalığı nedeniyle 2000 yılından beri Amerika’ya giremiyor. Oysa kıta ülkede, yüzlerce Arjantin lokantasının mönülerinde bu biftekler baş köşede. Menşeini açıklayan yok.

Fransız Camembert ve Brie peynirleri, 30 gün bekletilen çiğ sütten üretiliyor. Oysa USDA, 60 gün bekletilmeden satışa çıkarılan bu peynirlerin listeria bakterisi taşıdığı gerekçesiyle ithaline müsaade etmiyor. Lokantalarda şaraba eşlik eden bu peynirlerin bir kısmı ülkeye kaçak sokuluyor, gerisi ise Amerika’da üretilen taklitleri.

*

Mega zenginlerin gözdesi havyarların hikayesi ise bir başka.

Hazar Denizi ve Karadeniz’in Osetra ve Sevruga havyarları, kısıtlama olmaksızın Amerika’ya giriyor. Ama havyarın kralı mersin balığının siyah ve iri yumurtalısı Beluga. 28 gramı 300 doların üstünde.

Amerika’da tüketilen Belugaların miktarı ise, Rusya ve İran’dan toplananların bir misli üstünde. Hiçbir zengin de çıkıp, ‘Beluga diye bize ne yediriyorlar?’ diye sormuyor.
Yazının Devamını Oku

Ölümsüz Tanrı’nın sesi

18 Aralık 2005
Telefondaki ses yumuşak ama ifadeleri katı: ‘J.Z. Knight’ı görmek istemişsiniz. Pazar günü St. Andrew Kilisesi’nde semineri var. 150 dolar ödeyerek katılabilirsiniz.’ Duraklıyorum bir an: ‘Görmek değil röportaj için konuşmak istiyorum. Gazeteciyim.’

Kararlı bir tonla yanıt veriyor: ‘Röportaj yapmadan önce J.Z.’nin okulunda sekiz günlük bir kursa katılmanız lazım, Washington’da.’

Washington, ülkenin batı yakasında. Uçakla altı saat. Oysa bu kez J.Z. yakında, New York’ta. Yıllar önce benzeri başvurumda da aynı koşul öne sürülmüştü. Kurs birkaç bin doların üstündeydi.

*

J.Z. (gerçek adı Judith Darlene Hampton), Amerikan safdilliğinin tipik bir örneği. Sarışın, mavi gözlü, alımlı bu kadın, 20 yıla yakın Washington’da Ramtha’nın Aydınlanma Okulu’nda kurslar veriyor. Temel kursun adı: Hayatınızın sekiz gününde, inanılmazı inanılır yapmak.

Amerika’da varlıklı işadamları, sosyete kadınları, Linda Evans ve Shirley MacLaine gibi Hollywood ünlüleriyle Türkiye dahil 26 ülkede 60 şehirde binlerce müridi var. Peki nedir bu Ramtha? J.Z. anlatıyor:

‘9 Şubat 1977’de, evimin mutfağında yemek yaparken Ramtha aniden karşımda belirdi. Aktör Yul Brynner’a benziyordu. Göçüp giden Lemuria adlı kıtada, 35 bin yıl önce yaşadığını söyleyen Ramtha, seni zincirlerinden kurtarmaya geldim, dedi. Ramtha, ruhumu bedenimden aldı, ışık hızıyla bir tünelden geçtik. İnanılmaz güzellikte bir yere geldik. Orada doğum, ölüm, yeniden dünyaya gelmeyi öğrendim. Uzun zaman devam etti bu, tünelden bin kere geçtim, anlatımı güç tecrübeler yaşadım.’

*

J.Z.’nin anlattıkları, bilimkurgu filmi gibi. 1978’de ilk kez, Ramtha’nın kendisiyle temasını açıkladığında basın, lise mezunu kadının iddialarını ciddiye almadı. Ama 1985’te, TV’de Merv Griffin’in çok izlenen programınında yaptığı şov ile bir gecede şöhrete ulaştı.

J.Z., programda transa geçip Ramtha’nın ruhunu konuşturdu. J.Z.’nin ağzından, boğuk bir erkek sesinin, anlaşılmaz bir lisanda söylediklerini milyonlarca kişi gibi ben de izledim. Transtan çıkıp, eski kimliğine döndükten sonra J.Z., Ramtha’yı ’Ölümsüz Tanrı’, ’Usta Hoca’ diye niteledi.

J.Z., zengin müritlerinin bağışlarıyla, Washington Eyaleti’nde dağ yamacında satın aldığı uçsuz bucaksız çiftlikte inşa ettirdiği Fransız şatosu stilinde bir malikaneye yerleşti. Burada açtığı Ramtha’nın Aydınlanma Okulu’na müritleri akın etmeye başladı. Okulda, Ramtha’nın felsefeleri dört grupta öğretiliyor:

1) Sen Tanrı’sın.

2) Bilinmezi bilinir yapmak.

3) Doğa gerçeğini yaratan bilinç ve enerji.

4) Kendi kendini nasıl yenersin.

*

J.Z., öğrenci ve müritlerine, Ramtha’nın öğretilerinin; eski Mısır’ın akil adamlarında, Sokrat’ın ruhun ölümsüzlüğü düşüncesinde, Eflatun’un kainat görüşünde, Mikelanj ve Leonardo da Vinci’nin sanat yapıtlarında, Uzakdoğu filozoflarında rastlandığını söylüyor.

Ramtha ile temaslarında, Ramtha’nın ona; Tanrı’nın Kuantum fiziğiyle tanımı, ölümden sonra hayat, ruhun özü, kainatın sırları, bilinç ve enerji hakkında da bilgiler verdiğini nakleden J.Z., internet sitesinde sahtekarlık suçlamalarına karşı kendisini şöyle savunuyor: ‘1996’da nörolog, psikolog, sosyolog ve dini liderlerden oluşan 12 uzman, modern teknoloji ve cihazlardan yararlanıp J.Z. Knight’ın Ramtha ile temaslarını her kademede izlemeye aldılar. Sonunda bilinçli yalancılık, şizofreni ve çokkimlikli zihin bozukluğuna rastlanmadığını bildirdiler.’

Gene de inanılması güç bu Ramtha hikayesi.

*

J.Z. Knight milyonerleri kıskandıran bir yaşam sürdürüyor. Bilinen beş evlilik geçmiş başından. Aşırı sigara tiryakisi. Son sevgilisi bir öğrencisi. Müritlerine, felsefesini yaymak için Ramtha’nın yerkürede yalnızca kendi vücudunu kullandığını söylüyor.

1992’de Judith Ravell adında Berlinli bir kadının, ’Ramtha benimle de temas kurdu’ demesi üzerine, J.Z. mahkemeye başvurdu. Üç yıl süren dava sonunda Avusturya Yüksek Mahkemesi,Ramtha sadece J.Z. Knight kanalıyla felsefesini insanlara ulaştırıyor’ şeklinde hüküm verdi.
Yazının Devamını Oku

New York hediye piyasası

12 Aralık 2005
New York’ta kim nerede, nasıl alışveriş yapıyor, diyerek Çin Mahallesi’nden (Chinatown) başlıyoruz araştırmaya. Düşük gelirli kesim markaya düşkün. Dar sokaklı mahallenin zemin katları, markadan geçilmiyor ama hepsi taklit, sahte eşya bunların. Konu varlıklı kesim olunca, işin şekli değişiyor. Bazı şirketler, süper zenginler için etiketi bol sıfırlı hediye katalogları hazırlamışlar.

Yılın son ayı. Noel’e tam iki hafta var. 25 Aralık, Hz. İsa’nın doğum günü. Hıristiyan aleminin en kutsal günü arifesinde bir kez daha alışveriş furyası başladı Amerika’da. İnsanlar eş, dost, çoluk çocuğuyla yakınlarına, iş ve mesai arkadaşlarına hediye almak için bütçelerini zorluyorlar. Masraflı bir ay bu.

Dini inancımız farklı, hediye yükümlülüğü taşımıyoruz ama gene de bizden beklentileri olanlar da yok değil. Ofisimizin kapıcıları, bina bakımcıları, temizlikçiler, postacılar bir grup, yabancı meslektaşlarımız ayrı. Önümüzdeki günlerde banka hesabımız kesin hafifleyecek.

Eğer perakende satışları ekonomik canlanma göstergesi sayarsak Amerika ekonomik patlama yaşıyor. Ulusal Perakende Federasyonu, kasım sonundaki Şükran Günü ile Noel arasında, mağaza ve dükkanlar ile internetten alışveriş yapanların sayısının 150 milyonu aşacağını bildiriyor. Ülke nüfusunun yarısından fazlasını kapsıyor bu rakam. Alışveriş listesinde giyim malzemesi ilk sırada. Kitap, CD, DVD ve video oyunları, elektronik malzemeler arkadan geliyor.

*

New York’ta kim nerede, nasıl alışveriş yapıyor, diyerek Çin Mahallesi’nden (Chinatown) başlıyoruz araştırmaya. Düşük gelirli kesim markaya düşkün. Dar sokaklı mahallenin zemin katları, markadan geçilmiyor ama hepsi taklit, sahte eşya bunların.

Çantalar çeşnisinde; 1110 dolarlık Prada 40 dolar, 910 dolarlık Louis Vuitton 40 dolar, 1350 dolarlık Gucci 30 dolar.

Dior, Donna Karan elbiselerin taklitleri, esas fiyatının otuzda biri.

Dükkan depoları dışında Nijeryalı kaçak göçmenlerin kaldırım sergilerinde de sahte marka çeşitleri boy boy. Satışlar, nakit parayla yıldırım hızıyla yapılıyor. Kadın alıcılar dışında erkekler de var taklit marka peşinde.

Ayağa düşen markalar Çinlilerin işi. Ticaret Bakanlığı’na göre Çin yılda 350 milyar tutarında taklit mal üreterek Amerika’ya satıyor. Bunlar yalnızca giyim, aksesuvar değil üstelik, aralarında; uçak yedek parçası (Boeing), araba parçası (Chevrolet), motosiklet, golf sopası, Mona Lisa tablosu ve Viagra dahi var.

*

Konu varlıklı kesim olunca, işin şekli değişiyor. Bazı şirketler, süper zenginler için etiketi bol sıfırlı hediye katalogları hazırlamışlar.

n Diklemesine havaya yükselen M400 Skycar adlı Uçan Araba’nın fiyatı 3.5 milyon dolar.

n Şimdiden sipariş, gelecek martta teslim spor Bentley otomobil ise 350 bin dolar.

n Sonnerie Souveraine erkek saati için, 500 bin dolar ödemeniz gerek.

n Hediye olarak, dostunuza bir yıllığına İngiliz hizmetkar (butler) kiralamak isterseniz, o zaman fatura 150 bin dolar.

n Tasarımını müşterinin yapabildiği, ünlü ayakkabıcı Louboutin’in hazırlayacağı kırmızı deri üstüne yakutla bezenmiş, yalnızca evde giyilecek topuklu iskarpin de 20 bin dolar.

*

Piyasa, zenginlerin çocuklarını da gözardı etmiyor.

n Bir firma, ortaokul çağında çocuklar için hidrojen-oksijen hücreleri taşıyan, elektrik ve güneş enerjisiyle beslenen arabayı bir milyon dolara satıyor.

n İflas işlemleri süren şöhretli oyuncak mağazası FAO Schwarz’ın Noel ürünleri arasında, 300 bin dolara uzay merkezinde kullanılan ’Motion Simulator’ün minyatür modeli, 250 bin dolarlık piyano en pahalı oyuncaklar listesinin tepesinde. Bahçede kurulan 300 metrekarelik ahşap oyunevleri ise sadece 40 bin dolar.

Çocukların yanısıra çeşit çeşit ev hayvanı besleyen Amerikalıların, aralık içinde kedi-köpeklerine üç milyar dolara yakın hediye satın alacakları ifade ediliyor.

*

Noel öncesi alışverişler, mega zenginlere ilaveten beyaz yakalı tabir edilen kesimi de pek zorlamayacağa benziyor.

Manhattan’ın güney ucunda, Wall Street çevresinde finans, borsa ve bankacılık sektörü çalışanlarına aralık başında yıl sonu primleri ödendi. Goldman Sachs firmasının 22 bin çalışanına verdiği prim ortalaması, 418 bin dolar. Finans şirketlerinin 2005 yılı kárının 24 milyar dolar olduğu bildiriliyor.

New York’un merkezinde bir lüks araba galerisi sahibi, Wall Street’te borsacılık yapan gençlerin son iki haftada beheri 90 bin dolar olan 650 tane BMW marka otomobil satın aldıklarını, erkeklerin gümüş grisi, kadınların ise turkuvaz mavisi rengini tercih ettiklerini söyledi.

Ekonomi durgunluğundan etkilenmeyen finans kesimi patronları, sekreterlerini ayrıca Güney Asya denizlerinden çıkarılan 30 bin dolarlık siyah inci kolyeler, Patek Philippe, Rolex saatlerle ödüllendirdiler.

*

Bizlere gelince durum farklı. Bizde olmayanı başkasına hediye edecek halimiz yok. Ofisimize yıl boyunca hizmet edenlere makul miktarda nakit para vereceğiz zarf içinde. Onlar düşünsün nereye harcayacaklarını.
Yazının Devamını Oku

Bir garip harpten manzaralar

4 Aralık 2005
Amerika’daki günlük yaşamda değişme yok. İnsanlar okyanus ötesindeki çarpışmalar hakkında bilgi yoksunu. Basında askeri operasyonlar iç sayfalarda kısaca geçiştiriliyor. TV haberlerinde Irak’ta olup bitenler anlık görüntülerle ekrana geliyor. Sadece bombalı eylemler büyültülerek veriyor. Ama harbin teröre dönüşüp çok sayıda asker zayiatına sebep olması üzerine basın suçlu arama eğilimine girdi. Saygın gazeteler, Bush ve çevresini Irak’ın işgalinde Amerikalıları aldatmakla suçlamaya başladılar.

Sabahın erken saati ama Nail by Nina masaları dolu. Kadınlar manikür yaptırıyor.

Kent merkezinde egzersiz kulüplerinde tabandan tavana çıkan pencereler ardında eşofmanlı gençler sabit bisiklet üstünde pedal çeviriyorlar.

Ucuz satışa başlayan Toys ‘R’ Us önündekiler yarı fiyata oyuncak almak için kuyruğa girmişler.

Today programı için açıkhava konserinde Bon Jovi’yi dinleyenlerin sayısı 1000’i aşkın.

P.J. Clark barında akşamcıların kahkahası sokağa taşıyor.

Times Square her zamanki gibi insan seli içinde.

Broadway rengarenk reklamlarla ışıl ışıl.

Soğuk hava faytonlara, bisiklet taksilere rağbeti azaltmış değil.

Yaşamın mola vermediği New York’un gündüz ve gecesindeki görünümler olağan. Gene de garip bir tablo bu. Zira Amerika savaş içinde. Ama etrafta asker-subay yok, caddelerden tanklar geçmiyor. Kimse evine gıda depolaması yapmıyor. Çünkü çarpışma bölgesi 10 bin km uzakta.

*

Geriye dönüp bakıyorum, Başkan Bush’un Saddam Hüseyin’e, ’Irak’ı terk et!’ ültimatomunun ardından Amerikan birliklerinin Bağdat’a girmesi üzerinden üç yıla yakın zaman geçmiş. 2003 Mart’ında başlayan askeri harekattan sonra 1 Mayıs’ta Bush bir askeri üste ‘Irak’ta savaş operasyonlarımız sona erdi’ diye halkına mesaj verdi. Oysa iki yıldır işgale karşı çıkan direnişçiler ile ABD kuvvetleri arasında çarpışmalar sürüyor. Klasik savaş yerini bombalı eylemlere, intihar saldırılarına terk etti.

Ülkede günlük yaşamda değişme yok. İnsanlar okyanus ötesindeki çarpışmalar hakkında bilgi yoksunu. Basında askeri operasyonlar iç sayfalarda kısaca geçiştiriliyor. TV haberlerinde Irak’ta olup bitenler anlık görüntülerle ekrana geliyor. Sadece bombalı eylemler büyültülerek veriyor. Ama harbin teröre dönüşüp çok sayıda asker zayiatına sebep olması üzerine basın suçlu arama eğilimine girdi. Saygın gazeteler, Bush ve çevresini Irak’ın işgalinde Amerikalıları aldatmakla suçlamaya başladılar.

*

L.A. Times’ın muhabiri Murray Waas şöyle yazıyor:

Beyaz Saray, Alman İstihbarat Servisi’nin Almanya’ya sığınan bir Iraklı’nın seyyar biyolojik silahlar laboratuvarı hakkında söylediklerini CIA’ya aktardığını ileri sürdü. Ancak Almanlar, Beyaz Saray’a ’Curveball’ kod adlı Iraklı’nın zehirli mikrop üreten laboratuvar görmediğini naklettiler. Dönemin Dışişleri Bakanı Colin Powell, buna rağmen BM Güvenlik Konseyi’nde öldürücü mikrop bulunan bir tüp göstererek inandırıcı bir sunuş yaptı. Üst düzeyde beş Alman istihbarat yetkilisi, Powell’ın şovunu izlerken donakaldıklarını bana söylediler. Bush, 2003’te Ulusa Sesleniş konuşmasında Saddam’ın Afrika’dan uranyum alma girişiminde bulunduğunu açıkladı.

Bush
ve yardımcısı Cheney, 11 Eylül teröründe Saddam’ın parmağı olduğunu, El-Kaide teröristlerinin Irak’ta eğitildiğini söylediler. Tüm bu iddialar gerçek dışıydı. 11 Eylül’den on gün sonra CIA çok gizli bir brifingde Bush’a Saddam’ın terör saldırısıyla ilişkisi, El-Kaide temasına ait şahit, belge ve kanıt olmadığını bildirdi. Ama Irak Harbi’ni çok önceden planlayan neo-con grubunun gerçekdışı iddialarını dinleyen ABD Başkanı, terörde Saddam’ın rolünü vurgulayıp Amerikalıları harbin haklılığına inandırmaya devam etti. Oysa bizzat Saddam, iktidarının son gününe kadar laik rejimini yıkacakları kaygısıyla İslamcı teröristlerle mücadelesini sürdürdü.

1991’deki Körfez Savaşı’ndan 2003 Harbi’ne kadar Irak’ta terör eylemi gerçekleşmedi, bir Amerikalı da ölmedi. Bush’un, direnişçiler dışardan geliyor, beyanının aksine eylem sürdürenlerin yalnızca yüzde 7’sinin başka ülkelerden geldiği tespit edildi. Irak’ta bombalı saldırılar geçen yıla kıyasla haftada 150’den 700’e yükseldi. Teröre bulaşmamış Irak, terör yuvasına dönüştü.’

*

Irak’ta ölen Amerikan askerlerinin sayısı bugün 2200’ü aştı. Halk artık askerlerin dönmesi için Bush’un tarih vermesini istiyor.

Anketlerde Başkan’a halk desteği yüzde 35’e düştü. Peki bu gereksiz harbi planlayan neo-con grubu ve Irak’ın işgalini onaylayanlar ne yapıyor?

Irak halkı askerlerimizi çiçeklerle karşılayacaklar, diyen Pentagon’un ikinci adamı Paul Wolfowitz, Dünya Bankası başkanlığına kapağı attı.

Saddam’ın toplu imha silahlarına sahip olduğunu söyleyen CIA Başkanı George Tenet, istifa ettikten sonra dört milyon dolar karşılığında anılarını yazmaya başladı.

İstila kuvvetleri komutanı General Tommy Frank’in anı yazarlığı ücreti ise beş milyon dolar.

Irak’a Genel Valiliğe atanan Paul Bremer’e konferans başına 40 bin dolar ödeniyor.

Karanlıklar Prensi lakaplı Richard Pearl kayıplarda.

Savunma Bakanı Donald Rumsfeld ile Başkan Yardımcısı Dick Cheney ise artık ortalarda fazla görülmüyorlar.
Yazının Devamını Oku

Kiralık rock-rap yıldızları

27 Kasım 2005
Amerika hızlı tempoyla tatil mevsimine girdi. İlkin Şükran Günü, ardından Musevi ve Hıristiyanların kutsal günleri Hanukah ile Noel. Aralık sonunda ise yılbaşı. Büyük mağazalar vitrinlerine aile birlikteliğini ön plana çıkaran minyatür dekorlar yerleştiriyor, ‘mall’ denilen çok dükkanlı kapalıçarşılar iç-dış süslemeleriyle görünüş değiştiriyor, kent dışında evlerin bahçelerinde dinsel temalı sergilerle inançlar vurgulanıyor.

*

Ekonomi açısından kasım ve aralık, yılın en faal ve bereketli ayları. 40 milyon Amerikalı, tatil döneminde aile efradı buluşması için seyahate çıkıyor. Uçak, tren ve otobüs şirketleri, oteller, kiralık otomobil şirketleri aldıkları rezervasyonlarla petrol krizinin sebep olduğu zararları şimdiden kapatmışlar. Hediyelik eşya esnafı aralık içinde 50 milyar doların üstünde satış yapacaklarını bildiriyorlar. Bunlar genelde ev eşyaları, gömlek-kravat, parfüm ve takı gibi bilinen şeyler. Oysa bu yıl Amerikalıların ’hediye’ kapsamını genişlettikleri dikkatimi çekti.

Varlıklı kesimde erkeklerin eşlerine ’hediyesi’, estetik cerrahi ameliyat masraflarını üstlenmesi. Amerikan Plastik Cerrahi Cemiyeti’nin başkanı Dr. Richard D’Amico kasım-aralık süresini takiben binlerce kadının güzellik uğruna ameliyat masasına yatacağını söylüyor. ‘Kadınların büyük çoğunluğu göğüslerinin düzeltilmesini istiyor. Yeni yılda iri ve yuvarlak göğüslere sahip olmayı arzuluyorlar. Bu yılın sloganı, daha büyük, daha iyi.’

*

Estetik cerrahi 1977’den bu yana yüzde 465 artmış. Geçen yıl göğüslerini büyütmek için neşter altına yatan Amerikalı kadınların sayısı 260 bin. Cerrahlara ödenen miktar ise 14.6 milyar dolar. 2005 sonunda bu rakamın birkaç milyar dolar artması bekleniyor.

Daha büyük göğüs peşindeki kadınların çoğu Teksas’tan Florida’ya uzanan ‘Güneş Kemeri’ lakaplı eyaletlerin bulunduğu kesimden. Yaş ortalaması ise 19-34 arasında.

Operasyon geçirenlerin yüzde 90’ı memnun. Kendilerine güvenin arttığını belirtiyorlar.

Ünlü cerrahlara göre, göğüs operasyonlarında en önemli husus, meme ile vücut ölçüsü dengesine riayet etmek. Kadınlar Pamela Anderson’a benzemeye çalışıyorlar. Oysa minyon bedende gülle boyu göğüs sırıtır. Marilyn Monroe gıpta edilen şahane göğüslere sahip idi. Ama kaç kişi onun göğüslerini büyüttüğünü biliyordu?

*

Hediye konusunda dikkatimi çeken diğer bir husus ise müzik dünyasının şöhretlerinin kiralanması. Zengin aileler, lise çağındaki kızlarına dönem hediyesi olarak özel partiler düzenleyip rock ve rap yıldızlarını kiralıyorlar. Bir internet pazarlama şirketi sahibi J.R. Ridinger, 13 yaşındaki kızı Amber için düzenlediği partiye rap ünlüsü Ja Rule’u getirdi.

Madison Square Gardens’da onbinlerce hayranı karşısında konser vermeye alışık platin plaklar sahibi Ja Rule’a daha sonra diğer bir süperstar Ashanti da katıldı.

Mültimilyoner Ridinger’in Miami’de kapattığı lüks restoranda, iki şöhret, Amber ve 215 arkadaşı önünde birbuçuk saat sanatlarını icra ettiler. Amber için Dolce&Gabbana’nın hazırladığı elbisenin fiyatı ise 27 bin dolar idi.

*

Özel davetlere giden tanınmış sanatçıların sayısı az değil. Yatırımcı David Bonderman’ın, iki yüz arkadaşı için Las Vegas’ta verdiği davete getirdiği The Rolling Stones’a 7.5-10 milyon dolar arasında para ödediği biliniyor.

Finansçı Ralph V. Withworth, karısının hayran olduğu Paul McCartney’e San Diego’daki bir kulüpte 19 şarkı söylemesi karşılığında bir milyon dolar verdi.

Pahalı ürünler satan Neiman Marcus zincirinin 2005 tatil dönemi kataloğunda, Sir Elton John’un 1.5 milyon dolar karşılığında 90 dakikalık konser vereceği ilan edildi.

Rus milyarder Andre Melnichenko’nun düğün partisinde bir milyon dolar alarak şarkı söyleyen Christine Aguilera ile Destiny’s Child, Justin Timberlake, Beyonce Knowles, KC and the Sunshine Band de özel gecelerde davetlilere şov yapan ünlülerden.

Süper zenginlerin kızları ve eşleri için düzenlenen davetlere rock-rap yıldızlarını kiralayan aracılar perde arkası anlaşmaları şöyle izah ediyorlar: Asgari 100 doları gözden çıkarmak lazım. Miktar şöhretle bağlantılı. Ayrıca sanatçılar, davetlerde resim-film çekilmemesi, içeri gazeteci alınmaması, ödenen meblağın gizli kalmasını yapılan kontratta şart koşuyorlar.

Sanatçı kiralanmasını ilke olarak tasvip etmeyen Barbra Streisand, bir Yahudi ailenin çocuğunun erkekliğe geçme partisinde şarkı söylemesi için beş milyon dolarlık teklifi reddetti.
Yazının Devamını Oku

Uçan Yüzücü

20 Kasım 2005
BM’den emekli arkadaşım haber vermeden çıkageldi ofisime. Nerelerdesin, dememe kalmadan söze başladı: ‘Tanrı’nın şanslı kuluymuşum. Sabah bankamda sıra bekleyen bir kadına gözüm takıldı. Çehresi aşina ama çıkaramadım. Sıcaklık bastı içimi. Hatırladım, yıllar önce arkadaşlığımız olmuştu. Sanırım aşıktım ona. Bir-iki kez evlenme teklifimi çok erken diyerek reddetti. Sonra bir arkadaşımla evlendiği haberini aldım. Uzun süre toparlanamadım.’

Şimdi kendisini şanslı hissetmesi neden?

‘O zamanlar dal gibi ince, alımlı bir kadındı. Evlilik herhalde yaramamış, hayli kilo almış, yusyuvarlak olmuş. Teklifimi kabul etmediği için ne kadar mutluyum bilemezsin.’

*

Dostumla sohbetimiz bittikten sonra belleğimdeki anılar dizisinden bir gazetecilik olayını anımsadım.

Hürriyet’teki ilk yıllarımda, bir bahar günü yazı işleri müdürü beni odasına çağırdı: ‘Hazırlan işe gidiyoruz, yanına bir de kamera al.’

Başeditörün muhabirle haber takibi olağan bir şey değil, heyecanlandım. Yolda ‘Amerikalı bir şampiyon yüzücü Boğaziçi ve Çanakkale’de yüzecek. Rekor kırmaya çalışacak. Patronun tanıdığı bir kadın. Özel haber bu. Diğer gazeteleri atlatacağız’ diye talimat verdi.

Bebek rıhtımına geldiğimizde bizi bekleyen bir arabadan sarışın, mavi gözlü, atletik yapılı, güzel bir genç kız çıktı. Amerikalı yüzücü Mary Margaret Revel ile tanışıyorum.

Resim çekeceğim, Mary hazırlıklı. Sırtındaki pardösü altında altın sarısı pırıltılı lame bir mayo. Arka planda Boğaziçi, önde ünlü Hollywood yıldızı Esther Williams’ı andıran cazip bir kadın, nefes kesici bir tablo.

Set üzerinde resim çekiyorum. Ertesi gün ‘Uçan Yüzücü İstanbul’da’ başlığıyla verdiğim haber manşette. Sıra diğer gazeteleri atlatmakta.

*

Meslektaşlarım Hilton, Divan, Park Otel gibi yabancı ziyaretçilerin uğrağı otelleri tarayacaklar. İstanbul Otelciler Birliği’nin başkanı tanıdık. Durumu anlatıyorum. ‘Merak etme, benim Sirkeci’de düzgün bir otelim var. Kimse bulamaz orada’ diyor. Mary’yi yerleştiriyorum otele.

İkinci günü, Kız Kulesi önünde denize giriyor şampiyon yüzücü. Fotomuhabiri Firuzan Topsümer deklanşörünü çalıştırıyor.

Sonraki gün, yanımızda İstanbul Su Sporları Cemiyeti’nin başkanı, Mary’nin Rumelihisarı’ndan Anadoluhisarı’na yüzmesini kronometreyle tespit ediyor. Muhabir arkadaşlar beni arayıp yakınıyorlar: ‘Yazı işleriyle başımız dertte. Söyle nerede olduğunu?’ İçim eziliyor ama mümkün değil.

Kavaklar geçişi, gene bir rekor yüzüşü. Uçan Yüzücü’nün resimli haberleri Hürriyet’te pehlivan tefrikası gibi yer alıyor.

*

Sıra Dardanel’de. Arabayla Çanakkale’ye geliyoruz. Bizi Su Sporları Derneği Başkanı karşılıyor. Sabah 05.00 civarında arabayla başlangıç noktasına geliyoruz. Hava soğuk, deniz suyu da öyle. Mary sırtına krem sürmemi istiyor. Başkan, ’Başla’ işaretini veriyor.

Mary akıntıya karşı yüzerken zorlanıyor. Kıyıya 50 metre kala başkan ‘Yanlış yer işaret ettim. Sağda yarım mil ötede kayalıklar rekor kulvarı’ diyor.

Tekneden Mary’ye bağırıp durumu anlatınca şampiyon yüzücü ağlamaya başlıyor. Telaş sırası bende. Başkanın bileğine yapışıyorum: ‘Kız ilk noktaya çıkacak. Kulvar geçiş belgesini isterim.’

Amerikalı yüzücü, İstanbul ve Çanakkale’den birkaç rekor sertifikası aldıktan sonra ülkesine dönüyor.

*

Üç yıl sonra Londra’da Piccadilly Meydanı’nda bir dükkana film almaya gittim. Tezgahtarla konuşurken arkamdan ‘Merhaba Doğan’ diye çağrıldığımı duydum.

Geriye döndüm, karşımda vücudu, askılı emprime elbisesinden taşan oldukça cüsseli bir kadın. Çehresi yuvarlak, omuz ve kolları ağır sıklet güreşçilerini andırıyor. Tanıyamadığımı anladığı için bozuldu.

‘Ben Uçan Yüzücü’yüm’ deyince ışık yandı kafamda.

Yanında bir erkek vardı. Biraz lafladık ayaküstü. Amerika’ya dönüşünden sonra yüzmeyi bırakmış.

Ayrıldıktan sonra, aşırı kiloların birkaç yıl içinde cazip bir kadını nasıl tanınmaz hale getirdiğini düşünerek üzüldüm. BM emeklisi dostumun kendisini niye şanslı gördüğünü daha iyi anladım.
Yazının Devamını Oku