6 Mart 2006
Bu kez dava eşcinsel evliliği, kürtaj hakkı, ırk ayrımcılığı gibi tüm Amerika’yı ilgilendiren sosyal bir konu değil. Ülkenin en güçlü yargı organı Yüksek Mahkeme, Anna Nicole Smith ile Pierce Marshall arasında 10 yıldır süregelen miras davasında son sözü söylemeye hazırlanıyor.
Mahkemenin ciddiyetine yakışmayan bir dava bu. Basın, James Stewart’ın yarım asır önce hasılat rekoru kıran filminin adından alıntı yaparak "Bayan Smith Washington’a gidiyor" başlığıyla olayı duyurdu.
Anna Nicole Smith, görkemli göğüsleri, yuvarlak kalçalarıyla erkeklerin aklını başından alan eski bir striptizci. 14 ay evli kaldığı milyarder petrolcu J. Howard Marshall’ın varisleri ile on senedir davalı. Vasiyetinde adı geçmediği halde kocasının servetinin yarısını istiyor. Miras 1.6 milyar dolar.
*
Striptizci ile dedesi yaşındaki petrolcünün hikayesi, ’soap opera’ türüne senaryo olacak nitelikte.
Milyarder J. Howard Marshall, Houston’da tekerlekli iskemle ile getirildiği bir kulüpte çırılçıplak gösterisini seyrettiği Anna’ya ilk görüşte aşık oldu. Teksaslı petrolcü, bir hafta sonra Anna Nicole’a izdivaç teklif etti ve 1994’te evlendiler. Anadan üryan poz verdiği Playboy dergisinde "Yılın Çıplağı" seçilen striptizci 26 yaşındaydı. Eli ayağı tutmayan petrolcü ise 89.
14 ay sonra, adam mide kanserinden göç etti. Oğlu ve torunlarına bıraktığı servet iki milyar dolara yakındı. Vasiyet listesinde adı olmayan sarışın seksi striptizci, miras davası açtığında oğlu Pierce Marshall "Babam ona altı milyon dolar değerinde takı ve emlak hediye etti. Yeter de artar" diyerek karşılık verdi. Veraset mahkemelerinde karşılıklı davalar süregelirken, bir yargıç Anna Nicole’a 474 milyon dolar ödenmesine karar verdi. Ardından açgözlü striptizcinin kirli çamaşırları kamuoyunun önüne sergilendi.
Bir temyiz mahkemesinde dinlenen 90’lık petrolcünün aşırı dindar emektar hemşiresi Letitia Hunt, Anna’nın kocasının evinde spor hocası dahil çeşitli erkeklerle alenen seviştiğini açıkladıktan sonra, "Ölmeden birkaç gün önce kocasının yatağına girip sutyenini çıkardı. Göğüslerini Bay Marshall’ın yüzüne yapıştırıp ’Gül koncalarımı özledin mi? Hakime, karına bakmalarını söyle’ diyerek elindeki ses bandına konuşmasını istedi" şeklinde ifade verince, 474 milyon dolar ödeme kararı reddedildi.
Anna Nicole’ün avukatları, mahkeme kararlarının birbiriyle çatıştığını öne sürerek davanın Yüksek Mahkeme’ye havale edilmesini istedi ve talepleri kabul edildi. Başkentte dokuz yargıç, çıplak striptizcinin 1.6 milyar dolarlık mirasta hakkı olup olmadığına yakında karar verecek.
*
Amerika’da zengin erkekler için boşanma, cehennem kabusu gibi. Boşanmada kadınları aşırı koruyan yasalardan ürken erkekler izdivaç öncesinde eşlerine ’pre-nup’ denilen belirli ölçüde tazminat belgeleri imzalatıyorlar. Sinema-eğlence alemi ile medya sektörü ünlülerinin başını çektiği listede şunlar var:
Çapkınlıkları dillerde dolaşan aktör Kevin Costner, 16 yılık eşi Cindy Silva’dan ayrılmak için 80 milyon dolar ödedi.
Steven Spielberg, 4 yıl birlikte olduğu aktris eşi Amy Irving’e, 100 milyon dolar boşanma tazminatı verdi.
Oscar ödüllü Michael Douglas, gönlünü kaptırdığı Catherine Zeta-Jones’la evlenmek için eşi Diandra’ya 45 milyon dolar verdi.
Medya kralı Rupert Murdoch, sekreteri Wendi Deng’le hayatını birleştirmek uğruna 32 yıllık eşi Anna’ya 1.7 milyar dolar verdi.
Silah tüccarı Adnan Kaşıkçı, 21 yıllık eşi Soraya’ya 874 milyon ödeyerek boşandı.
Jennifer Lopez, 9 aylık eşi dansör Cris Judd’a 6.6 milyon dolar verip bekarlığa kavuştu.
Revlon’un sahibi milyarder Ron Perelman, aktris eşi Ellen Barkin’i boşarken ’pre-nup’ belgesinde belirtilen 20 milyon dolarlık çeki gözünü kırpmadan imzaladı.
Açıkgöz Tom Cruise, aktris karısı Nicole Kidman’la evliliğinde 10. yılın dolmasından üç gün önce boşanma davası açarak ömür boyu nafaka ödemekten kurtuldu.
Brad Pitt ise, Jennifer Aniston’dan ayrılmak için Beverly Hills’de 29 milyon dolarlık malikanesini verdi.
Mega zenginlerin boşanma davalarından en garibi, serveti 7 milyar doları aşan Kirk Kerkorian ile 36 yaşındaki eski tenisçi Lisa Bonder arasında olan.
Lisa, 29 gün evli kaldığı, 84 yaşındaki medya patronu Kerkorian’ın açtığı boşanma davasında, üç yaşındaki kızı Kira için, 144 bini seyahat, 14 bini arkadaşlarıyla oyun partisi masrafı olmak üzere, aylık 320 bin dolar nafaka talebinde bulundu. Kira’nın babasının, Lisa’nın Kerkorian’la yaşarken ilişkiye girdiği emlakçı Steve Bing olmasına rağmen, yargıç, Kerkorian’ı ayda 75 bin dolar çocuk tazminatı ödemeye mahkum etti.
Yazının Devamını Oku 27 Şubat 2006
Yolumuz uzun. New York banliyösünde bir yemeğe davetliyiz. Yanımda oturan doktor arkadaşım, cebinden çıkardığı bir cihazın tuşlarıyla oynamaya başlıyor. "Ne yapıyorsun?" diye sorunca gözleri tuşlarda, yanıtlıyor: "Blackberry (böğürtlen) bu. Sende yok mu?"
Sadece duymuşluğum var ama o kadar. "Yarın sabah kliniğime gitmeyeceğim. Hemşireye iki hastama verilecek ilaçları, dozajlarını geçiyorum."
Hayat, giderek otomasyona dönüşüyor. Mesleğin ilk yıllarında istihbarat servisinde daktilo paylaştığımızı, Londra muhabirliğimde buzdolabı boyu teleksin operatörüne teslim ettiğim yazının İstanbul’a geçmesi için saatlerce telefon bağlantısını beklediğim yılları hatırlıyorum. Ardından Amerika’da evime teleks cihazı geldiğindeki mutluluğum, sonra faks ve bilgisayarla tanışmam zihnimde canlanıyor.
Şimdilerde dijital kamerayla tespit ettiğimiz görüntüleri bilgisayarla okyanusaşırı mesafeden Hürriyet merkezine geçebilme kolaylığı içinde iş yapıyoruz. Cep telefonumuz ise dağ başında dahi uygar dünya ile bağlantımızı sağlıyor, onbeş tuşa basarak.
*
Sürekli yenilenen araç ve aygıtlar ile dünyamız artık parmakların ucunda. Işık hızına rakip çalışan bu teknolojide sürat sınırı da yok.
İletişim buluşlarının sağladığı imkanlar arasında en çok ilgimi çeken "e-Bay" adlı internet sitesi oldu. e-Bay, lokal, ulusal ve uluslararası ticareti sağlayan dünyanın en büyük pazar yeri. Her gün bu sitenin 100 milyonu aşkın üyesi, ekranlarda milyonlarca parça alış-satış yapıyor. Tüm ev eşyaları, antika, sanat eserleri, otomobil, yedek parça, tekne, oyuncak, ünlülerin imzalı resimleri, oyuncak, kullanılmış elbise ve çamaşır, eski para, yiyecek, satışa çıkarılanlar listesinde ufak bir bölüm.
1995’de California’da Pierre Omidyar ile Jeff Skoll’un kurduğu e-Bay alışverişleri, açık artırma yoluyla yapılıyor. Şirketin merkezi Amerika’da olmasına rağmen Breziya’dan İskandinavya’ya, Kanada’dan Hindistan’a düzinelerce ülkede sitenin üyeleri alışverişi sürdürüyor.
e-Bay’ın, alış-satışlardan komisyon kazancı 4 milyar dolar civarında. Personel sayısı 8 binin üstünde.
*
İnsanların şöhret tutkuları, e-Bay ticaretinde önemli rol oynuyor. Katolik kilisesinin başı Papa XVI. Benedict’in 1999 model Volkswagen Golf otomobili, geçen yıl 244 bin 590 dolara satıldı. Roma’da kardinalliği sırasında sekreterinin satın aldığı arabanın değeri 10 bin doların altında. Kardinal Joseph Ratzinger, Papa olmadan önce alınan gümüş renkli VW Golf’ü ehliyeti olmadığı için hiç kullanmadı. Vatikan’ın e-Bay’de satışa sürdüğü aracın sahibinin Papa olduğunu öğrenen 21 yaşındaki Benjamin Halbe, açık artırmaya katılan 8.5 milyon kişiyle yarıştıktan sonra en yüksek meblağı ödeyerek VW Golf’a sahip oldu.
e-Bay’da her yedi dakikada bir arazi arabası, 32 dakikada bir Ford Mustang satılıyor. Bazı garip alışverişler de şöyle:
* Ünlü rock şarkıcısı Elvis Presley’in bir konserinde su içtiği plastik bardağa bir hayranı 455 dolar ödedi.
* Seattle’da bir erkek, futbol final maçına bilet alacak parayı bulmak için eski eşinin gelinliğini giyerek satışa sundu. Gelinlik yaşam boyunca maç bileti alacak paraya satıldığı gibi yüzlerce kadından yeni boşanmış erkeğe izdivaç teklifi geldi.
* Üzerinde Hz. Meryem’in imajını yansıtan ızgara peynirli sandviçe koyu bir Hıristiyan 28 bin dolar ödedi.
* Tom Cruise’un ilk BMW’si, Nicholas Cage’in 1995 Ferrari 456 GT arabası, Miami Heat basketbolcusu Gary Payton’un 1999 Bentley’i de e-Bay’de satıldı.
* Üzerinde Nicole Kidman, Dustin Hoffman gibi film yıldızlarının imzasını taşıyan komedyen Jay Leno’nun Road King Harley motosikleti, açık artırmada 800 bin 100 dolara el değiştirdi.
Satışı gerçekleşmeyen tek şey, bir Brezilyalı’nın e-Bay’de sergilediği kızağa çekilmiş uçak gemisi oldu.
Yazının Devamını Oku 19 Şubat 2006
Orta yaşın üstündeki kadın, deri kaplı not defterini göğsüne bastırmış çıkış kapısında sırasını beklerken yanındaki genç kızla konuşuyor: "Darling (sevgilim), önceki beş defilede sadece mankenlerin makyajlarını tetkik ettim. Kıyafetleri ne kadar kötü bulduğumu anlıyorsun, değil mi? Ama bu çocukta iş var. Kontrastları cesurca biraraya getirmeyi becermiş. Zevkli bir gösteri." Otoriter üslubu orta yaşlı kadının önemli bir derginin yayın yönetmeni veya seçimleri modaya dönüşen bir yazar olduğu intibaını veriyor. ’Çocuk’ dediği ise Atıl Kutoğlu. Uluslararası moda çevrelerinde yıldızı giderek parlayan İstanbul doğumlu genç tasarımcı.
*
Giyim dünyasının en önemli defileler geçidine sahne olan New York Moda Haftası’nda Atıl Kutoğlu bu kez, kendi deyimiyle, ’Mozart çikolatası ile Türk lokumu’ karışımı tasarımlarını içeren dokuzuncu şovunu sergiledi. Yün, ipek, müslin, deri, vizon ve brokar kumaştan 50 kıyafetle beğeni cimrisi moda eleştirmenlerinin karşısında ciddi bir sınav geçiren Kutoğlu, finalde dakikalarca ayakta alkış aldı. "Mankenim Karolina Kurkova, beni kucaklayıp öptüğünde onay gördüğümü anladım" dedi.
Kaftan, tunik, sert denim kumaşını ipek ve organze ile kaynaştıran Atıl’ın son tasarımlarına ünlü Çek manken Kurkova’nın yanısıra moda yazarları, bini aşkın Amerikan ve Avrupa sosyetesi mensubu da büyük ilgi gösterdi.
"Gayem, Avusturya kökenli Mozart ile Osmanlı kültürünü 21’inci yüzyılda buluşturmak idi. Alman aktrisi Lara Körner ve Nilüfer Sultan’ın imzamı taşıyan kaftanlarla defileme katılmaları beni duygulandırdı. New York Moda Haftası Başkanı Ms. Fern Mallis’in kulise gelip tebrik etmesine de çok memnun oldum."
90 civarında modacının, 2006-07 sonbahar-kış kreasyonundan 4500 parça kıyafet sunduğu moda haftası, çalışmalarını Viyana’daki merkezinden yürüten Atıl Kutoğlu için oldukça başarılı geçti. Daily News, New York Post, New York Times gibi ileri gelen gazetelere ilaveten CNN International, Alman RTL, İngiliz Sky TV, Fransız Fashion, Avusturya OFF kanalları Kutoğlu’nun defilesini yayına aldılar. Bir numaralı moda dergisi Women’s Wear Daily (WWD) ile Fashion Wire Daily de Atıl hakkında yazılar yayımladılar.
*
Sessiz işleyen bir dinamo gibi Atıl. Devamlı yenilik peşinde. New York defilelerini Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın himayesinde sürdürüyor. İTKİB ile BosSa’dan da destek alıyor.
İlişki çevresi hayli yaygın. Nilüfer Sultan, Yugoslav Prensi Michael, Avusturya Prensi Max Schaumburg-Lippe, İngiliz Kent Düşesi, Prenses Ira von Furstenberg, Prens Hubertus von Hohenlohe, Kontes Pilar Goess, aktris Catherine Zeta-Jones, Chloe Sevigny, Mica Ertegün, Nebile Kaşıkçı, Başkan Bush’un kuzeni Laureen Bush, medya patronu Hearst’ün torunu Amanda Hearst, lüks mağaza zinciri Bloomindales’in torunları Jane ve Berry, eski başbakanın eşi Berna Yılmaz, tanınmış işkadını Güler Sabancı, manken Naomi Campbell, aktris Jessica Alba, Atıl’ın hem dost hem de müşterileri arasında.
Aristokrasi ile sinema-eğlence alemi şöhretleriyle yakın temasta olan Kutoğlu, ayrıca Türkiye’nin AB üyeliğindeki olumsuz tutumu nedeniyle eleştirilen Avusturya Dışişleri Bakanı Ursula Plassnik’in de dostu. Gece davetlerine Atıl’ın kreasyonlarıyla gelen, basın toplantılarında fotoğrafçılara Türk tasarımcının kıyafetleri içinde poz veren Plassnik 2004 sonunda Viyana’da Hofburg Sarayı’nda Kutoğlu’nun gala defile vermesini sağladı.
1992’de Münih Moda Haftası’nda en iyi yeni tasarımcı, 1993’te Avusturya’nın en iyi modacısı seçilen Kutoğlu, 1999’da Osmanlı İmparatorluğu’nun 700’üncü yıldönümü münasebetiyle Yıldız Sarayı’nda Berna Yılmaz’ın desteğindeki defilede, ilk kez Osmanlı temasını işledikten sonra bu temayı New York Moda Haftası’na da taşıdı.
*
Son 10 yıldır, moda öncülüğünü Paris ve Milano yerine New York yapıyor. Atıl, New York Moda Haftası’nda aranan isimler arasında. Ama genç tasarımcının karşısında Lauren, la Renta, Armani ve Lagerfeld gibi yıllık satışları 10 milyar doları aşkın moda devleri var. Yaş toplamı 277 olan bu dörtlünün çocukları yaşındaki Atıl’ın, Viyana, Paris, Dusseldorf, Cenevre, Toronto gibi kentlerde düzenlediği defileleri de hayli ses getirdi. Kutoğlu’nun kreasyonları halen 11 ülkede lüks mağazalarda satılıyor.
Moda şovlarında Türklük kimliğini devamlı vurgulayan Atıl kararlı. "Turquality (Türk kalitesi) projesiyle zengin tarih ve kültürümüzü tanıtmaya gayret ediyorum. Hedefim bir dünya markası olmak" diyor.
Yeteneklerini moda başkenti New York’ta da kanıtlamış olmasına rağmen önündeki yol uzun, engeller de çok. Türkiye’de özel sektör sahip çıktığı takdirde güçlüklerin üstesinden gelebilecek. ’Marka’ kapısı genç yaşında aralanmış modacımıza.
Atıl’ın atılımlarını desteklemek akılcı bir yatırım olacak.
Yazının Devamını Oku 13 Şubat 2006
Amerikan takviminde bir sürü kutlama günü var. Kış uykusuna yattığı kovuktan çıkıp gölgesini gördüğünde tekrar yerine dönen dağ sıçanı adına "Groundhog Day", "Nisan Ahmağı Günü", "Yeryüzü", "Sadakat", "Anneler", "Babalar", kafi değilmiş gibi "Ebeveynler", "Dedeler-Nineler", "Vatandaşlar", "Sekreterler" gözüme ilk çarpanlar arasında. 14 Şubat ise bu kutlama günlerinin en şatafatlısı "Sevgililer Günü" (St. Valentine’s Day). Amerika, haftasonu ve yaz tatilinde dahi hızı yavaşlamayan, yoğun çalışma düzenine sahip bir ülke. İnsanların işi gücü yok mu bu kutlamalarla uğraşmaya derseniz Coolidge’nin ünlü sözünü hatırlamak yeterli. ABD’nin 30. Başkanı Calvin Coolidge, "Amerika’nın işi, iştir" demiş 82 yıl önce. Takvimdeki günlerin çoğu milyarlarca doları aşkın iş ve alışveriş üzerine kurulu.
*
"Sevgililer Günü Kutlama Kartpostal Cemiyeti"ne göre, Sevgililer Günü’nde her yıl bir milyar Valentine kartpostalı gönderiliyor. Evli çiftler, sözlü ve nişanlılar, yeni-eski sevgililer, çocuklar, ana-babalar, daha yaşlı aile fertleri arasında karşılıklı sevgi, duygu ve ilişki tazeleyen kartlar.
Karpostallara, genelde çiçek buketleri, çikolata kutuları eşlik ediyor.
Sıra hediyelerde. Dijital kameralar, süslü cep telefonları, elektronik cihazlar, giyim eşyaları, takılar ve çeşitli hediyelikler. Kutlamalar çeşit çeşit.
Sevgililer Günü’nün sembolü, kırmızı kalp, romantik aşkı vurguluyor. Baba harçlığına bakan liseli gençlerin kısıtlı bütçesini gözönünde tutan ekmek-köfte lokantaları zinciri "White Castle", tüm dükkanlarını kalplerle süslemiş, masalara mumlar yerleştirmiş. Ekmek arası minik köfteler ile kızarmış patatesleri 6.5 dolara garson hizmetiyle sunacak. Öğrenci çiftler rap, rock müziği yerine romantik parçaları dinleyerek Valentine yemeği yiyecekler.
*
Peki ya orta direk ve varlıklı kesimdekiler? Onlar için tercih seçimi sınırsız.
Manhattan’da Buckingham Oteli, ülkenin uzak kesimlerinde para sorunu olmayanlar için hayat boyunca unutamayacakları bir Valentine Günü hazırlamış. Otel müdürü Stephen Shapiro şöyle bilgi veriyor:
Aşık çifti evlerinden Limuzin ile alıp özel G4 jet uçağımıza götüreceğiz.
G4’de buzlu şampanya ve havyar ikramı yaparak New York’a uçacaklar.
Yine alanda bekleyen bir Limuzin ile otele gelip 700 metrekarelik balkonlu, şömineli ve Steinway piyanolu bir tripleks daireye yerleşecekler.
Üç katlı dairede New York’u her açıdan seyredebilecekler.
Müzik sisteminde bugün için derlediğimiz, kainatın en romantik klasik müziklerini dinleyecekler.
Central Park’ta fayton gezisi yapacaklar. Parktaki sıralardan birine, isimleri kazılmış metal plaket yerleştireceğiz.
Akşam yemeğini balkonda veya dairenin ziyafet salonunda vereceğiz.
Dışarıda yemek isterlerse, ünlü Nobu restoranında mum ışığındaki masada, restoran piyanisti aşk seranatları yapacak.
Tiffany’den 18 kıratlık altın takı, Fuller Galerisi’nden 5 bin dolarlık bir tablo, Lincoln Center’dan opera dürbünü, Carnegie Hall’den iki CD’lik kutu seti hediye edeceğiz.
Unutulmaz romantik tecrübenin fiyatı ne kadar? Sadece 150 bin dolar.
Lüks Ritz Carlton Oteli de fiyat çıtasını bu yıl yükseltmiş. Valentine çiftleri için özel aşçı ve garsonların hizmet verdiği daire, şoförlü Limuzin, New York üstünde helikopter turu, şampanyalı akşam yemeği için 40 bin dolar etiket koymuş.
*
Sevgililer Günü’nde çiftlerin aşk sergilemesi hep böyle pahalı değil.
Manhattan’ın güney ucundan feribotla Staten Island’a giderken gökdelenlerinin nehre yansıyan parıltıları içinde minik bir aşk gemisi seferine çıkabilecekler. Hem de bilet ücreti ödemeden.
Empire State’in 100., Rockefeller gökdeleninin 70. katında gün batışını elele seyretmek mümkün.
Bir mutfak eğitimi okulunun, Valentine çiftleri için hazırladığı özel afrodizyak yemek mönüsü ise kişi başına 95 dolar.
Orijinal hediyeler arasında ise Silk Day Spa adlı güzellik salonu, kadınlara, rende elmayla masaj, çamur maskesi, kokulu baharat, gül yapraklarıyla jakuzi banyosu sunuyor. Kişi başına 360 dolar.
Aqua Beauty Bar ise kakao yağı ve altın tozuyla masaj veriyor. Bir çift için 325 dolar.
Basın da sebepleniyor bu günde. Lokal gazeteler sevgililerin kalp sembollü binlerce aşk ilanını yayımlayarak yüklü para kazanıyorlar.
*
Sevgililer Günü’ne adını veren Valentine’a gelince... Rivayete göre bu kişi MS 270 yılında Roma’da yaşayan bir rahip. O dönem İmparator II. Claudius, evli erkeklere iyi askerlik yapmalarına engel olduğu için izdivaç yasağı koymuş. Valentine’ın genç sevgilileri gizlice evlendirdiğini haber aldığında da rahibi yakalatıp öldürtmüş. Ama Rahip Valentine’ın şöhreti, sevgililerin azizi olarak ortaçağlardan günümüze kadar taşınmış.
Yazının Devamını Oku 5 Şubat 2006
20 yaşında, vasat görünümlü Maria, kaderin karşısına ideal eş çıkarması için alışılmamış bir plan hazırlıyor: "Bir yıl süreyle benimle birlikte olmak isteyen her erkeğe ’evet’ demeye karar verdim." İlkin gardırobunu yeniliyor genç öğrenci. Pastel renkli, omuzları açık elbiseler, göz alıcı kolyeler, iri çerçeveli siyah gözlüklerle sokağa çıkan Maria, iç çamaşırı gibi sevgili değiştirmeye başlıyor.
Amerika’da yaşayıp da bu ülkenin düzenine sonradan girenlerin boyutlarına alışmakta güçlük çektikleri hususlardan biri de rakamlar. Sayı ve rakamlar derya boyu Yeni Dünya’da.
Hafta başında Exxon Mobil’in 2005 yılı gelir ve net kazancı açıklamasını okurken bir kez daha gözlerim irileşti. Exxon’un enerji ürünlerinden sağladığı net kazanç, 36.1 milyar dolar. Satış gelirleri ise 371 milyar dolar. Amerika tarihine rekor olarak geçen bu meblağ, başta petrol üreten Suudi Arabistan’ın 281 milyar dolarlık, 242 milyonla dünyanın en fazla nüfusa sahip dördüncü ülkesi ve OPEC üyesi Endonezya’nın 245 milyar dolarlık brüt milli gelirinin (GNP) üstünde. Kıyaslamalı bir değerlendirmeyle Exxon Mobil yerkürenin 170’i aşkın ülkesinin her birinin GNP’sinden fazla kazanç sağlamış.
Amerika’da işadamı, politikacı, üst düzey devlet yöneticilerinin servetleri ile şirket kazançlarının beyanında yasa gereği şeffaflık ilkesine rağmen, Exxon Mobil bu defa gelir açıklamasında istekli görülmedi. 2005’te petrol fiyatlarına zamlar neticesinde petrol üreten ülkelerden fazla kazanç elde eden şirket, gazetelerde ilanlar yayımladı. İlaç ve bankacılık sektörlerinde kár oranlarının daha yüksek olduğuna işaret ederek, yüksek kazançlarını savundu.
*
Birkaç gün önce bu ülkenin bankacılık, finans, borsa ve iş çevrelerini yakından ilgilendiren bir gelişme oldu. Merkezi Bankacılık Sistemi’nin (Federal Reserve) baş yöneticisi Alan Greenspan, 18 yıldır yönettiği görevinden ayrıldı. Piyasa çevrelerinde Greenspan’in bundan sonra dev holdinglere danışmanlık yapacağı bildiriliyor. Türkiye’de Merkez Bankası muadili Federal Reserve’ün üç dönem başkanlığını yürüten Alan Greenspan’e danışmanlıkta saat başına ödenecek meblağın 500 bin dolar olacağı ifade ediliyor. Bu rakam Greenspan’in başkanlık görevindeki yıllık maaşının iki mislini aşkın.
*
Bu astronomik rakamlar cümbüşü arasında, maceraları zerre boyu sayılacak öğrenci Maria Headley’in yeni basılan kitabı dikkatimi çekti. Tish Sanat Okulu’nda piyes yazarlığı eğitimi için New York’a gelen Idaholu Maria, ilk zamanlar, tanıştığı erkeklerle tatsız birliktelikler geçiriyor: "Önyargılıydım. Görünüşü, konuşması, okuduğu kitaplara göre değer biçerdim. 1998’de Sevgililer Günü’nde sabah 7.30’da bir erkek arkadaşım aradı. ’Gel sevişelim’ dedi. Tepem attı. Her seks dürtüsü uyanana ’derhal’ diyecek kadar ucuz değilim. Reddettim. Erkek seçiminde zevksizliğimden nefret ettim. O gün gerçek aşkı bulmamı ’kaderime’ terk ettim."
20 yaşında, vasat görünümlü Maria, kaderin karşısına ideal eş çıkarması için alışılmamış bir plan hazırlıyor: "Bir yıl süreyle benimle birlikte olmak isteyen her erkeğe ’evet’ demeye karar verdim."
İlkin gardırobunu yeniliyor genç öğrenci. Pastel renkli, omuzları açık elbiseler, göz alıcı kolyeler, iri çerçeveli siyah gözlüklerle sokağa çıkan Maria, iç çamaşırı gibi sevgili değiştirmeye başlıyor. "Gelip geçen her erkeğe tebessüm ederken ’merhaba’ diyordum. Aralarında davranışımı garip bulanlar da vardı. Bilgisayar şirketi sahibi genç milyoner, metro kondüktörü, seyyar satıcı, öğrenci, müzisyen gibi çeşitli meslekten insanlarla tanıştım. Prensip olarak evli, uyuşturucu düşkünü, şiddete başvuracak tipte, alkoliklerle birlikte olmadım. Eşcinsel kadınlarla da ilişkim oldu. Tren garları, çamaşırhane, süpermarket, kulüp, bar ve kahvehanelerde tanışıyordum çoğunlukta. İlişkilerim eğlenceli, sürprizlerle dolu geçti. Ama düş kırıklığına da uğradım. Bazıları ise korku verici idi. Onlarla sekse yanaşmadım."
*
Maria, bir yıl içinde, ’evet’ dediği 150 erkekle birlikte oluyor. Gerçek aşkı arayan genç öğrenci kadın, bu arada üçüncü ayın sonunda Pulitzer Ödülü kazanan yazar Robert Schenkkan ile tanışıyor. "Robert, yazarlığı yanısıra Star Trek: Next Generation’da rol almış bir aktördü. Evli, iki çocuk babası ve benden 24 yaş büyüktü. İlişkinin ciddileşmesini istemedim."
Karşısına çıkan hiçbir erkeğe ’Hayır’ demeyen Maria, yılın sonunda başından geçenleri The Year of Yes (Evet Yılı) adlı kitapta topluyor. Kitaptaki erkekleri dava konusu olmaması için takma isimlerle anlatıyor. "Rockstar diye bahsettiğim bir müzisyen, kendisini ünlü rock’çu Jimi Hendrix sanıyordu. Bina kuytusunda uyuyan evsiz ama ilginç bir adamdı."
Erkek avcılığı maceralarını anlatan kitabını bitirirken, Schenkkan’dan telefon alıyor Maria. Bir Japon lokantasında yemekteyken, Robert boşandığını söyleyip evlenme teklifinden bulunuyor. Seattle’a taşınıyorlar. Birlikte üç yıl geçirdikten sonra evleniyorlar. "Gerçek aşkımı kaderim sayesinde buldum" diyor Maria, yatağından 150 erkek geçtikten sonra.
Yazının Devamını Oku 29 Ocak 2006
Hava puslu. inceden bir yağmur, arabamın tozunu alıp götürmüş. Kontağı çevirdikten sonra radyo düğmesine basıyorum. Derin, duygusal bir melodi yayılıyor arabanın içine. Elvis’in Love me Tender’I içli, masum bir aşk öyküsü. Tüm zamanların en popüler şarkılarından biri.
Rock’n Roll Kralı diye ün yapmış şarkıcının, bu parçayı son kez sahnede söylediği tarih, 30 yılı aşkın öncesine rastlıyor. Elvis Presley hayatta olsaydı birkaç ay sonra 71’inci yaş gününü kutlayacaktı.
Kral Elvis, zihnimde renkli taşlarla süslü, dik yakalı ’jumpsuit’ denilen tulumlar içinde, kadın hayranlarının yüreğini hoplatan seks figürleri, yanağı kaplayan favorileri, imalı bakışlarla göz süzmesiyle canlanıyor. Yaşasaydı hâlâ sahneye çıkar mıydı? Yoksa çoktan unutulmuş mu olurdu?
15 yıl önce Memphis’de Graceland adlı malikanesini ziyaretimden sonra ’Elvis hep yaşayacak’ diye düşündüm. Orta yaşın üstündekilere ilaveten gençleri de içeren yerli yabancı turist kalabalıkları, Rock Kralı’nın malikanesi, mezarı, arabaları ve iki jet uçağının sergilendiği Graceland’e gelmişlerdi. Bir bakıcı, turist uğrağı yeri yılda yarım milyon kişinin on dolar ödeyerek ziyaret ettiklerini söyledi.
Elvis tutkusu, benzeri görülmemiş bir tutku. Vefatı akabinde Amerika’da Elvis taklitçileri akımı başladı. Bir araştırmaya göre sayıları 1000’in üstünde. Aralarında kitap yazarı, muhasebeci, vantrolog (karnından konuşan), mimar, bodyguard, altı yaşında ’Çocuk Elvis’, Doğu Asya kökenli ’Japon Elvis’, profesyonel kadın boksör dahi var. Hepsi Elvis stili kıyafetlere bürünüp, şarkıcının popüler parçalarını okuyor, Elvis taklitçileri yarışmalarına katılıyorlar.
Elvis imajının peşinde koşan taklitçilerden New York’ta yaşayan, aslen Koreli olan Robert Kim ise, “Elvis kral, ben prensim” diyor. 1970’li yılların ortasında hayranı olduğu rock şarkıcısını taklide başlayan 56 yaşındaki Kim, üstelik bu konuda kendine çok güveniyor: “Düğün, doğum günü partilerinde, holding ziyafetlerinde, beyazperdede ve TV dizilerinde, eğlence programlarında Elvis şovları yaptım. Kanada’da 20 bin seyirci karşısında şarkı söyledim. Elvis’in müzik grubu The Jordanaires’le plak doldurdum. En iyi Elvis benim.” Ordu kadar kalabalık taklitçilere yönelik ilginin özünde, Elvis’in asırlar geçse de duygu tadı Eskimeyecek şarkıları yatıyor.
Sinema ve moda dünyasında, 30’unu geçmiş aktris ve modellere tarih oldu gözüyle Bakılmasına rağmen, bu eğilim müzik aleminde geçerli değil. Konser turneleri Yüzbinlerce dinleyici çeken şarkıcıların çoğu, altmış yaş civarında. Orijinal besteleri yorumlayan kaliteli sesleri hayranları unutturmuyor. Geçen yıl Mick Jagger’lı The Rollings Stones’un, Madison Square Garden’da konser biletleri piyasaya çıkmadan satıldı. İlk başta 454 dolara ön sıra biletleri kapışıldı. Yaş toplamı 246 olan ünlü dört stones, akabinde bir dünya turnesine çıktı.
Popülerliği zirvede olan rock ve pop şarkıcıları giderek yaşlanıyor ama müzikleri yaşlanmıyor. Hâlâ gözde olan Bob Dylan, Brian Wilson, Carlos Santana, Paul McCartney, The Eagles, The Moody Blues, Jimmy Buffet, Neil Diamond, kıdemliler sınıfındakiler.
Sahnede ve ekranda genç görünümlü Bruce Springsteen (56), Elton John (59), David Bowie (59) Eric Clapton (60) ve Rod Stewart (60) ise diğerleri. Las Vegas’ta bol sıfırlı ücretle sahneye çıkan Tom Jones’a kadın hayranları üstüne telefon numarası yazılı külot, sutyenler atmaya devam ediyorlar. Yakın arkadaşı Engelbert Humperdinck, boş sandalye olmayan salonlarda romantic şarkılarını söylüyor. Tom Jones 65, genç kadın dinleyicilerinden izdivaç teklifi alan torun sahibi Engelbert ise 70 yaşında. Ustaları arasında genç sayılan 55 yaşındaki Billy Joel ise, 13 yıldır tek plak doldurmadığı halde, bu ay Madison Square Garden’da biletleri önceden satılan 11 konserle rekor kırdı. Bu başarıyı vefalı hayranlarına borçlu.
Yazının Devamını Oku 22 Ocak 2006
Zor geçinen bir ailenin çocuğu Tamir Sapir. Gazeteciliği düşlerken babasının vefatıyla anne ve kızkardeşinin geçimini üstlenmek zorunda kalıyor. Rusya’dan İsrail’e göç etmek isteyen Yahudilerin dilekçelerini yazarak ailesine bakıyor. Kendisi de İsrail’e göç edip bir süre kaldıktan sonra "Yeni Dünya’da iş imkanları sınırsız. Orada zengin olacağım" diyerek Amerika’ya geliyor.
Tiflisli Tamir Sapir, ilkin teker teker katları ziyaret etti. Beş katı gördükten sonra asansörle aşağı indi, sokağa çıktı. Karşı kaldırıma geçerek Madison Avenue ile 62’nci Cadde köşesindeki binayı bir süre hayranlıkla seyretti. 20 dakika sonra yanındaki komisyoncuya "Bu binayı istiyorum" dedi.
Akşam karanlığı, Manhattan üzerine düşmeden Kuveyt Emirliği ile rock yıldızı Lenny Kravitz’in peşinde olduğu tarihi Duke Evi, Gürcistan doğumlu 58 yaşındaki Tamir Sapir’in emlak listesine geçti.
Geçen asır başında inşa edilen; 3 asansörlü, 14 banyolu, 12 yatak odalı, 11 mermer şömineli, muslukları altın kaplamalı Duke Evi’nin, New York’ta rekor sayılan 40 milyon dolar fiyatla satıldığı açıklandı. Gökdelenler arasına sıkışmış, minik binanın rekor fiyatla satışından çok, çevresinde Tom diye hitap edilen Gürcü’nün kimliği merakımı çekti. Alışverişin arka planını eşelemeye başladıktan sonra karşıma gerçek bir Amerikan Rüyası çıktı.
*
Amerikan Rüyası, 19’uncu yüzyılda yaşamış yazar Horato Alger’in dizi kitaplarında yer almış bir tanımlama. Din eğitimi gören Alger, kitaplarında New York’un aşırı yoksul mahallelerinde dünyaya gözlerini açan aç, fakir çocuklara "Paçavralar içinden çıkıp zenginliğe ulaşabilirsiniz. Dürüstlük ve yılmadan kararlılıkla çok çalışarak Amerikan Rüyası’nı gerçekleştirebilirsiniz" diye seslendi.
1867’de New York’ta yoksul ve yetim bir çocuğun kuruşlarını biriktirip nasıl zengin olduğunu anlattığı "Ragged Dick" en çok satan kitaplar listesinde bir numara oldu. Amerikan Rüyası deyimi, toplum bilincine yerleşti. 10 sent fiyatla satılan 134 kitabında, Alger Horatio sürekli bu temayı işledi.
Mark Twain ile birlikte, ülkesinde yüzyılın en ünlü iki yazarından biri olan Alger’ın Amerikan Rüyası, 1800’lü yılların sonunda doğu yakasındaki göçmenlerin batıya yönelik Altına Hücum akımında örnek oldu. Dar gelirli ailelerden gelip, milyarlık servete erişen Andrew Carnegie ve John D. Rockefeller gibi Amerikan kapitalizminin önderleri de, Amerikan Rüyası’nın sembolleri olarak tanınıyor.
American Tobacco Corp.’un kurucusu, yaşamında Tütün Kralı diye ün yapan James Buchanan Duke’un adını taşıyan binanın yeni sahibi Tamir Sapir’in öyküsü de, hayata sıfırdan başlayan gençler için ibret alınacak bir başarı hikayesi.
*
Zor geçinen bir ailenin çocuğu Tamir Sapir. Gazeteciliği düşlerken babasının vefatıyla anne ve kızkardeşinin geçimini üstlenmek zorunda kalıyor. Rusya’dan İsrail’e göç etmek isteyen Yahudilerin dilekçelerini yazarak ailesine bakıyor. Kendisi de İsrail’e göç edip bir süre kaldıktan sonra "Yeni Dünya’da iş imkanları sınırsız. Orada zengin olacağım" diyerek Amerika’ya geliyor.
Kentucky’ye yerleşen Tamir’in ilk işi, yaşlıların otobüslerinde sürücülük. Rusça’dan başka lisan bilmeyen Tiflisli, otobüs sürerken yaşlı Yahudilerden İngilizce öğreniyor. Küçük Yahudi toplumunda, evlerden çöp toplayan, marangozların alet-edevatını taşıyan Tamir, on ay sonra yeterince para biriktirip New York’a geliyor ve taksi şoförlüğüne başlıyor.
"Taksi ikinci evim olmuştu. Havaalanlarında müşteri beklerken direksiyonda uyurdum. Uçaktan çıkan yolcular, ceket yakamı çekip ’Uyan be adam’ diye bağırırlardı. 20 saat çalışırdım ama gündeliğim 300-400 doları bulurdu. Altı ay sonra kendi taksimi aldım."
Gürcü Yahudi, daha sonra Rus turistlerin elektronik cihazlara aşırı ilgisini tespit ederek, taksisini teminat gösterip bankadan aldığı 10 bin dolar krediyi Broadway’de bir mağazaya kaparo olarak yatırdı.
"Dükkan kısa zamanda müşteriden geçilmez oldu. Çok para kazandım. Rusya’da petrol ihalelerine girdim. 1985’te Manhattan’da 324 bin 500 dolara bir bina aldım."
Emlak yatırımlarına giren Tamir Sapir, kentin en pahalı semtleri Madison ve Fifth Avenue’lerde arka arkaya dev binalar satın aldı. Senatör Al D’Amico’ya 500 bin dolar verip, bir binasının New York Ulaştırma Müdürlüğü’ne kiralanmasını sağladı. Basın, olayı ’rüşvet skandalı’ diye niteledi.
Kısa zamanda emlak kralları arasına giren, serveti milyar doları aşan Tiflisli, Acapulco’da villa, lüks yat, özel uçak satın alırken 2001 yılında eşi Bella’dan boşandı. Akabinde yatının bakımcısı 20 yaşında Elena Bonomareva ile evlendi.
Sarışın Rus güzelinden 2 yaşında bir kızı olan Tamir, halen Fifth Avenue’de Trump Tower adlı gökdelenin tepesinde bir dublekste yaşıyor. Milyarder emlakçı, gerekli dekorasyonu yaptırdıktan sonra 40 milyon dolara aldığı tarihi Duke Evi’ne taşınacak.
Yazının Devamını Oku 15 Ocak 2006
Saçlarına paralel, çene altında bir tutam sakalı, ince bıyıkları da beyazlaşmış. Alnındaki çizgiler daha keskin. Oysa birkaç yıl önce saçı sakalı, kara teninin tonundaydı. İki koruması arasında başı önüne eğik yürüyor. Hitit barış tableti önünde karşılaşıyoruz. Dünyanın en eski barış anlaşmasının çivi yazıyla bakır üzerine kazındığı 3 bin 275 yıllık bu tablet Türkiye’nin Birleşmiş Milletler’e (BM) hediyesi.
Çehresinde hafif bir tebessüm, uzattığı elini sıkıyorum. "Artık Kıbrıs’ı sormuyorsun?"
Gülerek yanıtlıyorum: "Hep aynı yanıtı veriyorsunuz. Editörler yeni laflar bekliyor. Buluşalım, konumuz yalnızca Kıbrıs olacak."
Kofi Annan, "Tamam, ara beni" diyor.
*
BM Genel Sekreteri’nin başı basınla dertte. Beyaz Saray yanlısı Amerikalı muhabirlerin, Başkan Bush’un Irak politikasını destekleyen medya devi Murdoch’un yayın organlarına çalışan İngiliz gazetecilerin atış hedefi Kofi Annan. Her fırsatta Genel Sekreter’i, aylar süren soruşturmalar sonucu hazırlanan Volcker Raporu’ndan alıntılar yaparak soru yağmuruna tutuyorlar. Soruşturmanın nedeni Irak petrollerinin satışındaki yolsuzluk.
ABD Merkez Bankası’nın eski direktörü Paul Volcker ve ekibinin yönettiği araştırmada, 1991’de sonuçlanan ilk Körfez Harbi’nden sonra Irak petrollerinin ihracatında Saddam Hüseyin’in 12.8 milyar tutarında rüşvet aldığı ortaya çıkmıştı. Volcker başkanlığındaki aynı ekibin yürüttüğü ikinci soruşturmada ise, 1996’da başlatılan ’Gıda İçin Petrol’ programında bu sefer Saddam’ın kasasına giren 1.8 milyar dolarlık yasadışı para ortaya çıkarılıyor. Rapordaki bulguları BM’nin kontrol komitesi Annan’a, Genel Sekreter de Güvenlik Konseyi’ne bildiriyor. Rüşvet alanlar arasında Avrupalı diplomatlar, milletvekilleri, Batılı şirketler de var. Ancak ABD yönetimi, "Irak’a insancıl yardım yapılıyor" diyerek BM Komitesi’nin listesindeki usülsüz 5 bin kontratın iptalini önlüyor.
*
Ardından 11 Eylül terör olayları patlıyor. Kasım 2001’de Amerikan uçakları El-Kaide’ye sırt veren Taliban yönetimine karşı Afganistan’da askeri harekata geçiyor. Bu ülkede rejim değişikliğini takiben Amerika 19 Mart 2003’de Bağdat’ı bombalayarak İkinci Körfez Harbi’ni başlatıyor. 43 gün sonra Irak, Amerikan işgali altına giriyor.
Ancak BM Yasası’na ters düşen bu işgale, dünya ülkelerinin büyük çoğunluğu karşı çıkıyor. 2003 yazında Bağdat’ta BM Ofisi’nin bombalı saldırıya uğrayıp 22 personelin ölmesi üzerine, Genel Sekreter Kofi Annan, "Irak’ın istila ve işgali illegaldir" diye bir beyanat verdiğinde ise, Beyaz Saray’ın şimşeklerini üstüne çekiyor.
*
Volcker Raporu’na göre ’Gıda İçin Petrol’ programının direktörü, Annan’ın yardımcılarından Kıbrıslı Benon Sevan, Saddam’dan usulsüz petrol lisansı sağlayıp 150 bin dolar rüşvet aldığı iddiasıyla suçlu bulunuyor. Akabinde Annan’ın oğlu Kojo’nun, 2 bin 500 dolar maaşla çalıştığı Cotechna adlı şirkete, babasının nüfuzunu kullanıp 2.5 milyon dolarlık usülsüz petrol satış lisansı aldığı öne sürülüyor.
Siyasi çevrelerde, Bush yönetiminin Genel Sekreter’in istifasını istediği söylentileri yayılmaya başlıyor. Bir Amerikalı milletvekili, açıkça "Kofi yasadışı işlere bulaştı. Derhal istifa etmelidir" diye basına açıklamalar yapıyor.
Ancak her şeye rağmen, geçtiğimiz günlerde Genel Kurul’da düzenlenen bir toplantıda, iki bini aşkın BM personeli, konuşma yapmaya gelen Kofi Annan’ı ayakta dakikalarca alkışlayarak istifasını isteyenlere karşı Genel Sekreter’e güvenlerinin sürdüğü mesajını veriyor.
Saygın Paul Volcker’in soruşturma raporlarında, Kofi Annan hiçbir yolsuzlukla suçlanmamasına rağmen kişiliği üzerine leke düştü. Tüm üye ülkelerin onayı ile dört yıllık ikinci dönem genel sekreterliğini sürdüren Annan, "Başlattığım Binyıl Kalkınma Hedefleri’ni içeren, genişletilmiş Reform Paketi’nin yürürlüğe girmesini bekliyorum. İstifa etmeyeceğim" demesine rağmen, bir yılı aşkın zamandır içe dönük yaşıyor.
*
Annan ilginç bir tip. Afrika ülkesi Gana’da 1938’de doğan Kofi Annan, başkent Kumasi’de İlim ve Teknoloji Üniversitesi’ni bitirdikten sonra Amerika ve İsviçre’de dört yıl lisansüstü eğitim gördü.
Gençliğinde futbol oynayan, okullarında 100 metre rekorları kıran Annan, 1962 yılında BM’ye girerek diplomatik kariyerine başladı. Çeşitli görevleri takiben Butros Gali’den sonra dünyanın siyasi başkentinin başyöneticiliğine seçildi. 2001 yılında "BM’ye yeni hayat getiren kişi" tanımlamasıyla Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldü.
İsveçli hukukçu ve sanatçı Nane Annan’la evli Kofi Annan, şimdilerde bazı çevrelerin sebep olduğu karalamalardan sıyrılıp, önümüzdeki aralıkta sona erecek olan görevinden yüz akıyla ayrılma çabasında.
BM’nin yedinci Genel Sekreteri’nin göreve vedası, buruk bir ayrılık olacak.
Yazının Devamını Oku