Hangileri?
Yunus Nadi Ödülleri (Cumhuriyet gazetesi düzenliyor.)
Kaç dalda veriliyor?
Şiir
Roman
Sosyal Bilimler
Karikatür
Öykü
Yıllar önce, Hürriyet’in Ankara Bürosu’na gittiğimde, bir odadan keman sesi geliyordu. Odaya yöneldim, kapıyı açtım, Bekir Coşkun keman çalıyordu.
Halk arasında yaygın bir görüş vardır, keman çalanların hassas olduğuna dair. Bence bu görüş onun için geçerliydi.
Günlük yazıların çoğunun ömrü 24 saattir, bazıları silinip gider bazıları ise iz bırakır. Ne zaman o konu aklınıza düşse yazıyı da anımsarsınız.
Siyasi yazılara ruh katmak ayrı bir ustalık ister, Bekir Coşkun bu tarz yazının ustasıydı.
En muhalif yazılarında bile ironinin varlığını hissederdiniz. Böylece o yazının etkisi daha da artar.
İnandığını yazan, ilkelerinden ödün vermeyen bir kalemdi. Atatürk ve Cumhuriyet, ülkeye, dünyaya bakışının belirleyici öğeleriydi.
Güneydoğu’yu anlattığı yazılar, benim için ustaca yazılmış denemelerdi.
Hayvan sevgisinin insan sevgisiyle eşdeğer olduğunu her zaman savundu, kitabını yazdı. Yazılarında bir fazlalık yoktu. Görüşün bittiği yerde yazı da biterdi. Günlük yazının önemli bir formatı.
Birincisi çoksesli müziğin tarihi içinde operanın yeri üzerine bilgi ediniriz, ikincisi usta bir sanatçıyı yakından tanır, sahne ötesindeki çalışmalarını öğreniriz.
Seyit Töre’nin hazırladığı ‘Mesut İktu–Cumhuriyet’in 50 Yıllık Sesi’ kitabı bu iki gerekçeyle beni ilgilendirdi.
Önsözde İktu, yurtiçindeki ve dışındaki çalışmalarından kesitler sunuyor.
Opera sanatı için ne demişti:
Nurhan Suerdem, bireysel özgürlüğün altını çizen yalnızların öyküsüne ağırlık veren bir yazar. Kahramanları, mutsuz, bireysel ve toplumsal olarak kırgınlar.
Bu türde 10 öyküye yer verdiği ‘Maruzatım Var’ kitabı Haldun Taner Öykü Ödülü’ne layık görüldü. Öykülerin isimleri şöyle: Sabah Sesi, Asliye Hukuk Hâkimliği’ne, Tenes’in Baltası, Eşik, Aziz Bey, Bir Sokak, Talih Kuşu, Oturan Mavi Bulut’un Eksik Listesi, Koş Sevil Koş! ve Yetişkin Oyunları.
İletişim Yayınları
Her birinde dışarıdan bütün müdahalelere karşı, yalnızlığın tadını çıkaran insanlar var.
Kahramanların bir amaçları yok, bir hedefe varmak için çaba göstermiyorlar, yardım elini de reddediyorlar.
Mesela birisi, çocuklarını bırakıp Fransa’ya giden bir annenin ölüm döşeğinde oğlunu görme isteği üzerine...
Oğlu affetmekte gönülsüz. Ama gene de gidiyor.
Bir başka kahraman asliye hukuk mahkemesine dava açıyor.
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından, VitrA sponsorluğunda ve Kültür ve Turizm Bakanlığı desteğiyle düzenlenen 5. İstanbul Tasarım Bienali, bugün başlıyor.
Bienal bu sene, sergiler, kamusal alanda yer alan açık hava yerleştirmeleri ve dijital video serileri olmak üzere üç farklı formatta izleyicilerle buluşuyor.
Sergi mekânlarındaki projeler 15 Kasım tarihine kadar ziyarete açık olurken; şehirdeki müdahaleler, araştırma projeleri ve video serileri ise 30 Nisan 2021’e kadar gelişerek devam edecek.
Bienalin teması Empatiye Dönüş: Birden fazlası için tasarım ne anlama geliyor?
Günümüzde empati sözcüğünü başka insanlarla kurulan bir bağı anlatmak için kullanıyoruz. Oysa terimin orijinal anlamı hislerin nesnelere ve doğal yaşama aktarılmasını vurguluyordu. 5. İstanbul Tasarım Bienali de bu anlamdan aldığı ilhamla tasarım için yeni bir rol tanımlamayı hedefleyen fikirlere ve projelere ağırlık veriyor.
Bu bienal tasarımı çevremizdekilerle aramızda bir arabulucu gibi konumlandırıyor. Aynı zamanda dünyayı ve içinde yaşayan sayısız canlıyı algılamak için bir araç olarak görüyor.
PANDEMİ ŞARTLARINAUYUM SAĞLAYAN PROGRAM
5.İstanbul Tasarım Bienali Ekim 2020’den Nisan 2021’e dek yavaş yavaş değişen ve gelişen bir bienal olacak.
Kitap bir sözle başlıyor:
“Yolculuk, insanı önce sözsüz bırakır, sonra bir hikâye anlatıcısına dönüştürür.”
İbn Battuta
Ve başka bir sözle bitiyor:
“Tüm yolculukların gizli bir hedefi vardır, yolculuk eden de farkında değildir onun.”
Martin Buber
Sizi yönlendiren, fotoğrafları değerlendiren bir önsöz yok. Görene sunulan bu özgürlük, bireysel yorumların geniş alanını açıyor. Önsözler bir kısıtlamadır, onun izinden gitmeye kalkışırsınız, esastan uzaklaşırsınız. Ben şehir rehberlerinden de hoşlanmam. Kitabı sevmemin bir gerekçesi de sözü bana bırakması.
‘Mazi kalbimde yaradır’ın bestecisinin bir başka yanını tanıdım.
50 yıldır bir bavulun içinde bulunan, sonra ortaya çıkan bestelerin hikâyesini Nisan Özdoğan Aşkın’dan okuyalım:
“Aslında bu CD’nin hikâyesi, Necip Celâl Andel’in kız kardeşi olan babaannemin, bana içi nota dolu kahverengi eski bir bavulu vermesi ile başladı. ‘Bunların kıymetini sen ve Cihat bilirsiniz, en iyi şekilde değerlendirirsiniz’ demişti.
Bavulu açtığımızda, içinde basılı tango notalarının yanı sıra birçok da elyazısı nota bulmuştuk. Ancak içlerinde bizi en çok heyecanlandıran, daha önce hiçbir yerde çalınmamış, yayınlanmamış hatta varlığını kimselerin bilmediği keman ve çello konçertolarının elyazısıydı.
Necip Celâl, Keman Konçertosu’nu tamamlamış, ancak Çello Konçertosu’nu maalesef bitirememişti.
Cihat, bu iki eserin de orkestrasyonunu yaptı. Eserlerin ilk seslendirilişini Cihat ile sevgili Rahşan Apay beraberce Eskişehir’de gerçekleştirdiler. Babaannem maalesef bunu göremedi.
Ben 1957 tarihinde vefat etmiş olan Necip Dayı’ya yetişemedim ama babaannemden dinlediğim hikâyeleriyle ve bestelediği tangolarla büyüdüm.
Babaannemin anlattığına göre, eserlerini bestelerken önce kemanıyla çalar, gözlerindeki ağır katarakt yüzünden notaları kendi yazamaz, ancak yanından hiç eksik olmayan arkadaşları bu notaları kâğıda aktarırlarmış.
Mektup, bir zamanlar ruhsal dengemizi sağlayan bir belgeydi. Beklediğimizden haber alamazsak cehennem azabı çekerdik. Hele o uzaklardaysa, asker ocağındaysa...
Çok bilinen, söylenen bir türküydü:
“Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır
Bugün posta günü canım sıkılır”
Türk yazarları ve sanatçıları arasındaki mektuplaşmaların pek çoğu daha önce kitap haline getirildi.
“Sanatçı Mektupları – Leonardo da Vinci’den David Hockney’e”
Hayalperest Yayınları
Michael Bird’ün “Sanatçı Mektupları – Leonardo da Vinci’den David Hockney’e” kitabında birçok ünlü sanatçının çalışmalarının ardındaki yaşamlarını, yaratıcılık sürecindeki ruh hallerini bu mektuplardan öğreniyoruz. Böylece bu bilgilerin ışığında bu sanatçıların yapıtlarını da daha geniş açıdan değerlendirebiliyoruz.