Birçok alanda meslek sahipleri kitap yazmamışlar, anılarını, izlenimlerini kaleme almamışlardır. Yaşadıkları ülkeye kazandırdıkları, mesleğine verdikleri emekler unutulur gider.
Oysa meslek müzeleri, kuşaktan kuşağa devrolunması gereken bilgileri, eşyayı aktarır.
Hâlâ bir genel edebiyat müzesi kuramadık. Müzik aletleri müzesi de öyle.
İstanbul’da Tevfik Fikret’in, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın, Sait Faik Abasıyanık’ın müzeleri yaşadıkları evlerdir. Bir de Haldun Taner Müzesi açılmıştır.
Ben yerel yönetimlerin, özellikle müze/ev çalışmalarına yatırım yapmalarını öneriyorum.
Hürriyet, aylar önce yazar evleri üzerine bir araştırma yayınlamış, yerel yönetimlere çağrıda bulunmuştu.
Gazetecilik mesleği için büyük bir önem taşıyan Çemberlitaş’taki Basın Müzesi’nden söz edeceğim bugün.
ÖNEMLİ GAZETECİLERİN ANI EŞYALARI YER ALIYOR
Seçici kurul, yönetim kurulu başkanlığına ödülün amacını özetleyen bir yazı gönderdi:
“Ülkemizde ve Mersin’de edebiyat ilgisini geliştirmek ve ulusal ölçekte bir verime dönüştürmek, edebiyat okurlarının dikkatini nitelikli örneklere çekmek üzere; yapıtlarıyla Türk edebiyatının gelişmesine katkıda bulunmuş kişileri onurlandırmak, daha yaygın okunmasını sağlamak.”
Ödül değerlendirme kurulu aşağıdaki adlardan oluştu:
Celâl Soycan
Turhan Günay
Metin Cengiz
Yavuz Özdem
Cemal Sakallı
Ludvig van Beethoven’ın doğumunun 250. yılında (1770-1827) da Türk ve yabancı icracıların, orkestraların farklı yorumlarını dinlerken bir yandan da onlar üzerine yazılmış kitapları okurum.
Gerçi iyi müzik dinleyicilerinin pek tercih etmediği bir tutumdur. Nadir Nadi, müziğin bir eşlik aracı olmadığı konusunda bizi uyarırdı.
Bu yıl üç Türk piyanistinden Beethoven’ı dinledim:
İdil Biret
Son yıllarda polisiye romanlarıyla parlayan Yaprak Öz aynı zamanda uluslararası çapta tanınan bir şair. Polisiye romanların anlı şanlı dedektiflerinin yerini sıradan, alçakgönüllü dedektifler aldı. Yaprak Öz’ün dedektifi Yıldız Alatan da böyle. ‘Villa Şakayık’ kitabının başında bakın ne yazılı? ‘Bir Yıldız Alatan Macerası’.
Dedektifimizin kendini tanıtan yazının sunumu ilgimi çekti: “Beyaz üzerine siyah puanlı krepdöşin kumaştan askılı elbise ve kısa kollu ceket.”
Bize Agatha Christie’nin Miss Marple’ını hatırlanan dedektifimizin kendi kaleminden biyografisi de şöyle:
“Bendeniz Yıldız Alatan. Usta bir terzi ve dört dörtlük bir ev kadınıyım. Zonguldak’ta yaşıyorum ve Ereğli Kömür İşletmeleri Kozlu Ocağı Başmühendislerinden Ziya Alatan’ın eşiyim. Aynı zamanda amatör bir dedektifim ve maceralarımı yazıyorum.
Pek amatör sayılmam gerçi: 1979 yılında Zonguldak’ta işlenen korkunç cinayetleri çözdüm ne de olsa.”
Villa Şakayık - Bir Yıldız Alatan Macerası
Yaprak Öz
Daha önce de yargıçlar bu cezayı uygulamışlardı. Bir tür hizmet olarak baktıkları için.
Kitap okumayı bir zevke dönüştürmek için bazı çalışmalar yapılmalı.
Önce imkânı olan aileler evde bir kütüphane kurmalı, çocuk küçük yaştan itibaren kitapla ilişki kurabilir. Hatta onun odasına bir küçük kitaplık koymalı ve birlikte seçtikleri kitabı yavaş yavaş raflara yerleştirmeli.
Bu olanağı olmayan ailelerin çocukları için de birçok ilçede, mahallede kitaplık kurmalı.
Bugün işlerinde zirveye çıkmış birçok insan, büyük şehirlerde değil Anadolu’nun herhangi bir kentindeki kütüphanelerde okudukları kitabın gelişmelerindeki yerini anlatır.
Çok yazdım, yüzlerce kişinin yaşadığı sitelerde kütüphane binası yapmıyorlar. Sitede yaşayan birçok kişi okudukları kitapları buraya verir. Çocuklar temel kitapları burada bulmalılar, siteyi yapan müteahhidin anlaşmasına bu maddeyi koymalı.
Kitap fuarlarının okuma yaygınlığının sağlanması konusundaki işlevini anımsatmalıyım. Çocuk burada kitap seçmesini öğrenir. Ziyaretçiler de ona bu duyguyu aşılarlar. Arkadaşları okudukça onlara özenirler.
Biz okuyan bir kuşak olarak, birbirimizle kitap okumada, almada yarışırdık. Yüzeysel bilgileri internette bulabiliyoruz ama ayrıntıyı ancak kitaplardan edinebiliriz.
Fatih Belediye Başkanı M. Ergün Turan, “Hisar aşama aşama ziyarete açılacak, restorasyon çalışmaları ziyaretçiler tarafından gözlemlenebilecek” diyor.
Mimar İhsan Sarı da restorasyon konusunda bilgi vermiş.
Yedikule Hisarı’nı çok gezdim. Ayrıca oranın müzik tarihimizde, edebiyat tarihimizde de ve benim için özel bir yeri var.
7 Ekim’de de bir çalıştay düzenlenecekmiş.
Yıllar önce iyi piyanist İdil Biret, Hisar’da bir konser vermiş, sekiz bin dinleyici gelmişti.
15 Eylül 2001’de Saim Akçıl yönetimindeki Tekfen Karadeniz Filarmoni Orkestrası eşliğinde Rahmaninov’un 2. Piyano Konçertosu’nu çalmıştı.
Saat 19.00’da başlayan programın bir özelliği vardı,
Hürriyet’in bir toplantısı için Antalya’daydım.
Akşamüstleri moteldeki odasına gelir beni de çaya davet ederdi.
Günbatımında, bir türkünün dizesini tekrarlardı:
“Bir dost bulamadım gün akşam oldu”.
Zeki Müren’in ilgi toplamasının sırrı müzikle görselliği birleştirmesindeydi.
Nice sanatçı, gazino sahipleriyle yargıya düşmüştür.
Maksim Gazinosu’nda Hürriyet çalışanlarına özel olarak düzenlenen bir gecede Fahrettin Aslan onu şöyle anlatmıştı bana:
“Doğan Bey, Zeki Müren’in hiç hakkı yenmedi mi, hukuki haksızlık yapılmadı mı, ama onu mahkeme kapılarında kimse görmedi”.
Bazı iyi yazarlar vardır ki seçkin okurların dışında geniş okur kitlesine ulaşmaz. Selçuk Baran da bu yazarlardan biri.
İki kitabının yeni baskıları yapıldı. İkisinin de arka kapak yazısı bir gerçeği vurguluyor: “Yalnızlık ve mutsuzluk dolu öykülerinde düşsel, şiirli bir hava yaratmakta başarı gösterdiği kabul edilen Selçuk Baran, Behçet Necatigil’den Vedat Günyol’a, Füsun Akatlı’dan Selim İleri’ye, Hulki Aktunç’tan İbrahim Yıldırım’a, İnci Aral’dan Behçet Çelik’e pek çok yazarın övgüyle üstünde durduğu ancak günümüz okuru tarafından daha fazla keşfedilmeyi bekleyen bir yazar...”
Mutlaka okunacak öyküler...
Bu kitaplarda hangi öyküleri yer alıyor:
‘Yelkovan Yokuşu’nda aynı adı taşıyan öyküyle beraber: ‘Değirmen’, ‘Bozacıda’, ‘Öğle Saatleri’, ‘Rose Bonbon’, ‘Bakırçalığı’ ve ‘Eğrelti Yeşili’.
‘Öğle Saatleri’ Baran’ın kıyıda köşede kalmış insanların ruh dünyasını, insan ilişkilerini sergileyen öyküsü.
Öğle saati yemeğe çıkış saatidir, Nuriye mis gibi kokan yemeklere para verecek durumda değil, evden getiriyor.
Baran’ın öyküleri günlük yaşamın duyarlılığını, küçük ayrıntıların nasıl hayatımızı belirlediğini yansıtıyor.