Orhan Pamuk’un yeni kitabı ‘Turuncu’da İstanbul’un gecelerinin fotoğrafları yer alıyor. Bir romancının seçimiyle çekilen binalar, insanlar, ıssız caddeler, dışı görünen evler, bize bir şehrin gizli hayatının karelerini aktarıyor. Bir ışık huzmesinin romancıya hatırlattıkları, çağrıştırdıkları, bizi farklı İstanbul yorumlarına götürüyor. Fotoğraflar, önünden geçtiğiniz, yaşadığınız ama farkına varmadığınız/varamadığınız bir hayatın habercisi.
Gece öylesine çağrışımlar kaynağıdır ki, edebiyat onun sayesinde zenginleşmiştir. F. Scott Fitzgerald’ın ünlü kitabı ‘Tender is the Night’, Türkçeye çevirisi zor olan bir kitap adı. (Daha önce ‘Müşfikti Gece’ olarak çevrilmişti).
Ahmet Haşim, geceyi severdi.
Ahmet Kutsi Tecer’in ‘Geceleyin bir ses böler uykumu’ dizesi her şiirseverin belleğindedir.
Fotoğrafların izinde yazar, bir siyasal kimlik değişiminin de ana çizgilerini bize iletiyor. ‘Turuncu’nun başındaki yazıdan bir bölüm, çekiliş serüvenini, fotoğrafın bize söylediklerini yazıya getiriyor: “İstanbul’da ev içi ve sokak lambalarının son on yılda sarıdan beyaza doğru yavaş yavaş renk değiştirdiğini fark ettim? Altmış altı yıldır yaşadığım şehrin gece manzarasının yavaş yavaş değiştiği anlamına geliyordu.”
Turuncu
Bugün saat 19.00’da gerçekleşecek anmada kimler konuşacak:
Hakan Arslanbenzer
Orhan Veli Şiirinde Karakterler Olaylar Diyaloglar.
Turgay Anar
Bir Muhit Kuşu Olarak Orhan Veli (Garip akımı ve Orhan Veli’nin Edebiyat Mahfillerinde ‘Filizlenen’ Bir Ekol Oluşu Üzerine).
Mehmet Can Doğan
Yaprak Dergisi ve Orhan Veli.
Piramid Sanat’ın sponsorluğunda, pandemi kuralları gereğince az sayıda izleyicinin önünde gerçekleşen Dünya Sanat Günü Ödül Töreni, UPSD Başkanı Bedri Baykam’ın konuşması ile başladı. Pandemi nedeniyle Dünya Sanat Günü’nden 6.5 ay sonra bu ödüllerin ancak verilebildiğini aktaran Baykam, önce İzmir depreminde kaybettiğimiz değerli insanlarımızın yüreğimizi kan ağlattığını belirtti. Ardından, Dünya Sanat Günü teklifini ilk hazırlayan UPSD Yönetim Kurulu’ndan arkadaşlarını hatırlattı ve Dünya Sanat Günü’nün 2012’den başlayan serüvenini özetledi.
Ayrıca Piramid Sanat’ta ‘Katarsis’ başlıklı kişisel sergisi bulunan 23 yaşındaki sanatçı Şevval Başalan da sergi turu ile işleri hakkındaki düşüncelerini konuklarla paylaştı.
Gelelim 2020 yılı ödüllerine.
Yılın Sanatçısı: Taner Ceylan
Kendisi, Olimpos’ta sanatsal faaliyetler sürdürdüğü için törene katılamayan Ceylan adına ödülünü Alp İşmen, sanatsever Müge Tezman Sırmabıyık’tan aldı.
Sanat İnsanı Onur Ödülü: Faruk Sade
2016’da kaybettiğimiz Ankara’daki Galeri Siyah Beyaz’ın kurucusu olan Faruk Sade’nin ardından kızı Sera ve eşi Fulya Sade tarafından genç sanatçılara destek olmak amacıyla oluşturulan Faruk Sade Sanat Fonu’nun değerli çalışmalarından bahseden Baykam, Fulya ve Sera Sade adına ödülü Faruk Sade’nin gençlik yıllarından beri yakın arkadaşı olan Contemporary İstanbul kurucusu Ali Güreli’ye sundu.
Basın Onur Ödülü: Doğan Hızlan
İçinde bilim de vardır, yarının düşüncesini aramak da.
Bu ülkede yaşayan her kuşaktan insanlar O’nun ‘Nutuk’unu okumalıdır. Özgün baskısının dilini anlamayabilirsiniz ama o kadar çok bugünün diliyle yayınlanmıştır ki, herkes bir ulusun kurtuluşunun tarihini anbean okurken yaşar.
Atatürk ve kuşağının bir özelliği vardır. Kişisel zevklerinin doğrultusunda karar vermezler, kendi düşüncelerini, zevklerini yarını düşünerek gözden geçirirler, fedakârlık ederler.
Atatürk gibi bir lideri anlamak için bu söylediğim ölçütü unutmamak gerekir.
O’nun ölüm yıldönümlerinde her zaman Atatürk’ün sevdiği şarkılar çalınır; onlar gerçekten bugün de Türk musikisi repertuvarında çalınan, söylenen bugüne kalan çok değerli bestelerdir. O’nun ruh dünyasını, yalnızlığını yansıtan eserlerdir.
Aynı Atatürk, ilk yerli operayı da Adnan Saygun’a besteletmiştir.
Cumhuriyet’in ilk kuşağının bütün öncüleri, değişimin, devrimin künyesinde yer alacak bir çaba göstermişlerdir. Eskiyi çok iyi bilirlerdi ama yeniyi öğrenmek için de olağanüstü çaba göstermişlerdir.
Yeni bir rejim, halka nasıl anlatılır, nasıl tanıtılırdı.
Yeni CD’si ‘Şu Dünyanın Sırrı’nda da okuduğumuz, beğendiğimiz metinlerin ses dünyasına yansımasını ustaca bize iletiyor. Böylece edebiyatla müzik birleşiminden yepyeni bir dünya yaratmış oluyor.
Albüm kitapçığında besteci oluşum sürecini yazmış:
“Bazı dönemler, ‘İçinden ne geliyorsa onu yap’ diyorum kendime. Ve içimden yine şairlere dönmek, şiirlere şarkı olmak geldi. Yirmi dört yaşımda, ilk şarkılarımı bestelerken hissettiğim heyecanıma geri döndüm. Bir şiiri bestelerken hangi dünyadayım? Belki de sadece kendi dünyamdayım. Bugüne kadar pek çok şarkı ve vokal eser besteledim.
‘İlk Şarkılar’ (2013), ‘Yeni Şarkılar’ (2015) ve ‘Güz Şarkıları’ (2017) albümlerinin ardından ‘Şu Dünyanın Sırrı’ aklıma, ruhuma dokunan şiirlerin yer aldığı dördüncü şarkı albümüm.
Her şiiri, her şairi piyano ile uzunca anlatmak istediğim bir müzik doğdu bu albümde. Tüm şarkılar Serenad Bağcan’ın güçlü sesine emanet. Büyük oranda şan ve piyanonun başrolü oynayacağı yalınlıkta, görkemli bir orkestrasyondan uzak, yaklaşık 50 dakikalık bir müzik. Sadece Pir Sultan ve Kaygusuz Abdal’da Aykut Köselerli’nin performe edeceği davul ve vurmasaz var. Bir de Sabahattin Ali eserinde viyolonsel kullandım. Onu da hepinizin çok beğeneceğine inandığım, genç yetenek Jamal Aliyev yorumlayacak.
Bu toprakların şiirlerini bilmek gerek. Yüzyıllar sonrasında, aynı seslerin armonisiyiz sanki.
Bu buluşma tarihin içinde yolculuk gibi. Dinlerken vardığımız yer, yüzyıllar öncesi bugün! Bu şiirleri bestelerken, kendimi şairlerin denizinde buldum. Şimdi her birinin şiiri, benim denizimde.”
Besteleri dinlerken herkeste başka başka duygular, çağrışımlar uyandıracağı kanısındayım.
Kendi hayatımız üzerine ne kadar düşünüyoruz? Başkalarının, özellikle de yakınlarımızın hayatıyla daha çok mu ilgiliyiz yoksa?
Filiz Aygündüz - Dr. Alper Hasanoğlu’nun ‘Gel Hayattan Konuşalım’ kitabında bu sorunun cevabını bulacaksınız. Aygündüz sormuş, Hasanoğlu yanıtlamış.
Sanırım hepimizin aklına gelen ama sormayı unuttuğumuz, ertelediğimiz ya da sormaktan çekindiğimiz birçok sorunun yanıtını okurken, kendinizle psikolojik bir yüzleşmeye girişeceksiniz.
Aygündüz Önsöz’de şöyle diyor:
“En büyük hayallerimden biriydi. Gel Hayattan Konuşalım isimli bir nehir söyleşi kitabı hazırlamak.”
Önce Engin Geçtan’la böyle bir kitap yapmak istemiş, o sıra hoca çok yaşlanmış, söyleşilerden uzak durmuş, 2018’de de aramızdan ayrılmış.
“Sorulara da, cevaplara da edebiyat eşlik etti, felsefe, psikoloji, anılar, hüzün sonra da neşe tabii” diyor Filiz Aygündüz.
Hasanoğlu’nun da bir Önsöz’ü var. Ve kitap Engin Geçtan’a adanmış. İlk sayfada Dostoyevski’den ve Marguerite Duras’dan alıntı var: Mutluluk süreklilik arz etmez.
Bütün gün haber dinleyen biri değilim ama İzmir depreminden sonra çalışma odamda televizyon hep açık. Birinin daha kurtuluşunu beklerken, birinin daha nasıl kurtardığını öğrenmek istiyorum.
Bazı görüntüler belleğimizden silinmeyecek.
O küçük parmağıyla yaşama tutunan kız ve elini bırakmayan kurtarıcı.
Günler sonra enkaz yığınından çıkan toz toprak içindeki çocuğu yanağından öpen kurtarıcı.
“İnsan insanın kurdudur” sözünü yalanlayan sahneler. İnsan insanın şifasıdır sözünü egemen kılıyor.
Böylesine olaylar, hepimizin vicdan karnesine geçecek. Mutlu olmanın mutlu etmekle eşdeğer olduğunu bir kez daha öğreniyoruz.
Çok deprem yaşamış bir ülkeyiz, Erzincan’dan bu yana felaketlerden ne öğrendik, öğrendiğimizi uyguladık mı?
Hiç kuşkusuz aylarca kulaklarımızda iki ses yankılanacak:
Hâlâ Varlık Yıllığı’ndan, Aziz Nesin Yıllığı’ndan yararlanıyoruz.
Bu gerekçelerle Zeytinburnu Belediyesi’nin yayımladığı ‘Kültür Sanat Yıllığı 2020’ örnek bir çalışma. Diğer kurumların, yerel yönetimlerin de bu tarz çalışmalar yapmasını hatırlatırım.
Başkan Ömer Arısoy, Sunuş’ta yıllıkların önemine değiniyor, bu yayınların gerekçelerini sunuyor, saptamalarının tümüne katılıyorum, birkaç satır aldım:
“İşte böylesi bir ihtiyaçtan yola çıkarak hazırladığımız ‘ZKS Kültür Yıllığı’, Türkiye’de kültür sanat alanında 2019–2020 kültür sanat sezonu boyunca olup biteni kayıt altına almayı deniyor.
Ankara’dan Siirt’e, Samsun’dan Antalya’ya, İstanbul’dan Trabzon’a, ülkemizdeki kültür sanat faaliyetlerinin oluşturduğu o büyük resmi ortaya çıkarmak, iyisiyle kötüsüyle eksiğiyle fazlasıyla manzarayı kuşatabilmek, son tahlilde Türkiye’nin kültür sanat renklerini, ilgi alanlarını, kişi ve kurumların yönelimlerini belirlemek fikri, takdir edersiniz ki fazlasıyla heyecan verici.”
Her aya ayrı bölüm ayrılmış. Sanatın bütün türleri, ödüller, yarışmalar eksiksiz biçimde yer alıyor.
Her konu için hazırlanan yazılar, haberin ardındaki ayrıntıyı bize veriyor.
Yıllıkların anılması gereken işlevi, günübirlik yaşamımızda atladığımız, dikkatimizden kaçan sanat olaylarını, özellikle aramızdan ayrılan sanatçıların öneminin üstünde durmanızı sağlamasıdır.