Ne yazık ki ticari amaçlarla böyle günler abartılıyor. Medya da destekliyor. Şimdilerde alışkanlıklarımızı, kişisel zevklerimizi, bizim dışımızda oluşturanlar var.
Ünlü yazar Umberto Eco, kitap tanıtımı için şöyle demişti.
PW kitap dergisinde bir kitap için satış rakamları veriliyor, film haklarının tanınmış bir film firmasına satıldığı belirtiliyor, öylesine bir bombardıman altında kalıyoruz ki hemen evden fırlayıp o kitabı alıyoruz.
Sevgi Soysal da kamuoyu oluşturmanın, insanları biçimlendirme çabalarının gülünçlüğünü Orhan Kemal Roman Ödülü’nü aldığı törende söylemişti.
Televizyonlarda, dergilerde, gazetelerde Sevgililer Günü için sadece mücevher reklamlarını görüyorum. Demek ki diyorum kendi kendime, insanın sevgisi, aşkı, bağlığını ispatlamanın tek yolu mücevher.
Ben herkesin böyle bir tutkusu, düşkünlüğü olduğu kanısında değilim, belki benim çevrem günlük modalardan uzak yaşıyor.
Sevgiliniz, eşiniz hiç kitap okumaz mı, hiç sevdiği yazar yok mu, bağlılığınızı sadece mücevher yoluyla mı kanıtlarsınız.
Kitapçılar bence mücevher mağazaları kadar atik ve çekici davranmıyorlar.
İşinizi bitirdiniz, serbest zamanınız var, gelmişken o şehrin önemli yerlerini, müzelerini görmek istemez misiniz?
İş görüşmeleri yapmak üzere gideceğiniz şehrin ekonomik durumunu, ekonomik tarihini öğrenmek size zaman kazandırır, kısa sürede ciltler dolusu kitap yerine kısa, öz bilgiyi öğrenmek için ne yaparsınız?
Turistik amaçlarınızı da gerçekleştirebilirsiniz.
Yaşadığımız ülkenin ekonomisinden ünlü yerlerine, ünlü kişilerine, konumuna, iklimine kadar her şeyi bir ciltte bulabilirsiniz.
Bölge bölge size sunulan bilgi işinize, merakınıza, ilginize göre size her bilgiyi sunuyor.
Kenan Mortan-İbrahim Atalay’ın hazırladığı “Türkiye’nin Kültür Atlası” bütün bu soruların cevabını veriyor.
Sunu’da Kenan Mortan, kitabı, hazırlanış yöntemini, içeriğini anlatıyor: “Bu kitabın yazım düşüncesi bir kitaptan doğdu Prof. Dr. İbrahim Atalay’la birlikte yazdığımız ‘Türkiye Bölgesel Coğrafyası’ çalışması yedi baskı yaptı, ilgi gördü, sonuçta bir ders kitabıydı, belki de doğaldı.
Tam tamına 15 ilde, değişmez yol arkadaşım Osman S. Arolat’la yaptığım ‘iktisadi arkeoloji’ çalışmaları bu uzun sürecin öğretici bir başka halkasıydı.
Bir ülkenin değerli solistlerinin, icracıların, orkestra şeflerinin, Türk bestecilerini yurtiçinde ve yurtdışında tanıtmalarını her zaman önermişimdir.
Geçen hafta dinlediğim CD, bu anlayışla yapılmış:
Piyanist-besteci-müzik terapisti Renan Koen
Ali Darmar Piyano Eserleri
Sessizliğin İçinden
Ayla Erduran&Ayşegül Sarıca
İki Piyano İçin Fantezi
Emir İlgen
Okuma eleştirisi, edebi ilgi alanımızın neredeyse dışında bir mesele. Kanımca okuma eleştirisi, yalnızca eleştirinin eleştirisi sıfatıyla değil, aynı zamanda okumanın da biri olmadan ötekinin var olamayacağı özel bir estetiği olmasından dolayı temel ve olmazsa olmaz bir durumdur. Edebiyat metni okumak, okumanın edebiliğini gerektirir. Estetiği alımlamak da, alımlamanın estetik olmasını zorunlu kılar. Bir diğer ifadeyle, yazarın edebiyatı okuyucunun edebiyatını gerektirir. Bundan dolayı metni alımlama ve bunun koşullarına dair soru, metni yaratma koşullarına dair sorudan daha önemsiz değildir. Eleştirinin görevlerinden biri de metni yani yaratmayı olduğu kadar alımlamayı yani okumayı da ele almaktır.”
Olimpiyat
başarısının sırrı
Ahmet Çakır, ‘Olimpiyat Kitabı’nın başındaki ‘Giriş’te şunları söylüyor: “Kitapsız olimpiyat başarısı olanaksız! Bununla ilgili bazı yayınlarda bir ülkenin ekonomik büyüklüğü ile olimpiyat başarısı arasında bir bağ olduğu belirtiliyor. Bunun kanıtları açık ve anlaması da kolay. Bunu, ’Ne kadar paran varsa o kadar madalya alırsın!’ diye okumak da mümkün. Kuşkusuz bu da hiçbir istisnası olmayan kurallardan biri değil.” Karikatür Raşit Yakalı’nın. Kitapta bütün dünyanın olimpiyatları var. Sanırım benim için en ilgi çekici bölüm; ‘Olimpiyatlarda Türkiye’.
Homeros’tan Nâzım’a
237 seçiciden 10 oyun seçmeleri istendi. Liste de bu yanıtlardan oluştu.
İlk 10 sıralaması şöyle:
*Keşanlı Ali Destanı / Haldun Taner
*Mikado’nun Çöpleri / Melih Cevdet Anday
*Lüküs Hayat / Ekrem Reşit Rey
*Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz / Aziz Nesin
*Asiye Nasıl Kurtulur / Vasıf Öngören
*Zengin Mutfağı / Vasıf Öngören
“Gelmezsen eğer mevsimi nerden bilecekler”.
Sevgilisine övgüsünde çiçeklerin açmasını mısraa getirmişti.
Ben de yazın geldiğini İstanbul Müzik Festivali ile fark ederim.
Estetik bir mevsim algılaması.
Her yıl tekrarladığım gibi, zaten ilk gün ajandama tarihini not ederim.
Biliyorsunuz, festivalde Beethoven’ın 250’nci doğum yılı çeşitli etkinliklerle kutlanacak.
Beethoven denilince de müzikle siyasetin birleştiği yerde Dokuzuncu Senfoni’si anılır.
Festivalin mottosu:
Geçen perşembe günü sergiyi küratör Demet Yıldız ve kurumsal iletişim müdürü Begüm Güven’le birlikte gezdim.
(Doğan Hızlan kendi portresinin önünde)
Daha önce hakkında yazmıştım, İstanbul’da tanışmış, sonra da Orhan Pamuk’un Nobel Ödülü’nü aldığı yıl da evinde ziyaret etmiştim.
Müzenin duvarlarına onun yaşamını, meslekteki çalışmalarını yansıtan açıklamalar konulmuştu. Her kitabın, her sanat eserinin, elbette her fotoğrafın yazılma, yaratılma, çekilme öyküsü vardır. Daha önce Lütfi Özkök’le ilgili bir kitap yayımlanmıştı.
Sergide okuduklarımdan bir seçme yaptım. İsveç’te yaşadığı için onun yaşamından kesitler okura da, ziyaretçiye de bilgi verecek özellikler taşıyor.
Bilgilerin çoğu Osman İkiz’in sergide yer alan yazılarından derlendi. Editörlüğünü Nilgün Uzun Uluocak’ın yaptığı kitaptan satırlar da burada yer aldı.
Şiire nasıl başladı?
“Karanlıktaki Işık Yılmaz Güney”.
Bu ayrıntılı kitapta, Güney’in hayatını, filmleri hakkında bilgiyi, öyküsünü, oynadığı her filmin afişini, hiçbir yerde yayınlanmamış fotoğraflarını okuyabilir, öğrenebilirsiniz.
Kitabın yazarı Tahir Yüksel’den şöyle bir mektup aldım:
“Saygıdeğer Doğan ağabeyim merhaba,
Nasılsınız, iyi misiniz? Umarım iyisinizdir. Yılmaz Güney üzerine hazırladığım ‘Karanlıktaki Işık Yılmaz Güney’ kitabımı sizin de görmenizi istedik.
1970 yılından başlayarak, Türkiye’deki en büyük Yılmaz Güney arşivini oluşturdum. Sinemanın merkezinden oldukça uzak Kütahya’nın Simav ilçesinde hatta köyünde bunu yapmanın zorluğunu takdir edersiniz. Yılmaz abimle önce yazışarak tanıştık. Onu kaldığı ceza evlerine görmeye gittim. Çok iyi dost olduk. Beni bütün ailesiyle tanıştırdı.
Ben bir yazar değilim. Kitapta anlattığım gibi Yılmaz abimle bir konuşmadan yola çıkarak bu kitabı hazırladım. Sinema panolarında kullanılmış, yıpranmış afişleri ve fotoğrafları photoshop ortamında on iki yıl tamir ettim. Kitabın tasarımını ve editörlüğünü, kapağın tasarımını; her şeyini kendim yaptım.