16 Kasım 2004
A Milli Futbol Takımımız, Ukrayna karşısında süratli ve çabuk oynamalı. Topu şişirmememiz gerek. Beni en çok korkutan topu şişirmek. O zaman bizim gücümüz kayboluyor. * Milli Takım’ın Ukrayna karşısında artı ve eksileri neler? Millileri nasıl bir maç bekliyor?
Öncelikle Milli Takım futbolcularımız çok sinirli ve hakemle çok oynuyor. İkincisi, ileri ve orta saha oyuncuları çok hareket etmeyip, çakılı oynuyor, o zaman da yetenekleri sınırlanıyor. Bunların başında da Fatih geliyor. Onu sınırlarsanız rakip için tehlikeli olmaz. Kaleye sırtı dönük beklerse, yapacağı yanındakine pas vermek olur. Halbuki birebirde adamı çabuk ekarte eden, yüzü kaleye dönükken hızlı hareket eden topu istediği yere atan bir oyuncu Fatih. Ne var ki, kendi kendini orada bloke ediyor. Ersun Yanal’ın onu iyi değerlendirmesi lazım.
Gökdeniz diyelim sağ çizgide, Nihat sol çizgide oynuyor. Hayır, bu futbolcuların devamlı yer değişmesi lazım. Sahada sürekli hareket halinde olurlarsa, rakip bizim bu tehlikeli oyuncularımızı marke etmekte zorlanır. Böyle oynadıkları zaman da onları çok az oyuncu durdurabilir. Ama durdukları yerde top alırlarsa yetenekleri kayboluyor.
Çabuk ve yerden
Bir de yan toplarda defansta iyi organize olamıyor Milli Takımımız. Gerek kornerde, gerek defansta adamı önümüze alıp bloke edemiyoruz. Bu kulüp takımlarımızda da Milli Takım’da da böyle.
Ayrıca süratli ve çabuk oynamamız lazım. Topu şişirmememiz gerek. Beni en çok korkutan topu şişirmek. O zaman bizim gücümüz kayboluyor. Çabuk ve yerden oynadığımızda çok daha güçlü ve futbol oynayan bir takım görüntüsü kazanıyoruz. Böyle olunca da Danimarka’da oynadığımız gibi iyi takım görüntüsü veriyoruz. Ayrıca çabuk ve yerden oynadığımızda çok daha pozisyon yakalıyoruz ve bu pozisyonlarla futbolcularımızın meziyetleri ortaya çıkıyor.
Kamp saçmalığı
* Uzun kamplar Milli Takım’ı ve kulüp takımlarını nasıl etkiler? Futbolcularda bir konsantrasyon eksikliğine yol açar mı?
Bu kadar uzun süreli Milli Takım kampı olmaz. Lig maçları en büyük antrenmandır. Böyle ligleri tatil edip, milli maçlara hazırlanan herhalde bir Yunanistan bir de biz varız. İtalya’da, Fransa’da, İspanya’da milli maçlar öncesi ligler oynanıyor. Biz ise futbolcularımızı kamplarda yatırıp, besliyoruz. Sonra da izin veriyoruz. Böyle garip uygulamalar.
Sakatlık korkusu
Bir de oyuncularımızı ‘Yenilirsek şöyle olur’ diyerek bu kamplarda strese sokuyoruz. Benim anlayışımda böyle kamp yok, ama inşallah yapılan bu kamp faydalı olur. Futbolcu hafta sonu lig maçını oynayacak, ardından pazartesi günü kampa alacaksın, çarşamba da maçını oynayacak. Eğer sakatlıktan korkuyorsan, futbolcu antrenmanda hatta kampta yürürken sakatlanır.
Biz milli maç için Romanya’ya gitmiştik. Şeref Has otelin önünde otobüsten inerken ayağını burktu, sakatlandı. Sakatlık her zaman olabilir, ama futbolcu kendine bakıyorsa fazla etkilenmez.
Kulüpleri de etkiliyor
Şimdi futbolcular Milli Takım’a kondisyon olarak hazır geliyor. Bu yüzden orada taktik çalışma yaparsınız. Zaten hepsi de profesyonel oyuncu. Çok anormal bir sistem de denemiyoruz. Herkes ne oynuyorsa biz de onu oynamaya çalışıyoruz. Ama göründüğü kadarıyla, güreşler yapılıyor, kamp neşeli geçiyor.
Bu ligleri tatil etme uygulaması kulüpleri de olumsuz etkiliyor. Lige verilen arada G.Saray ile Beşiktaş hazırlık maçı oynadı, Fenerbahçe yattı. G.Saray fevkalade iyisini yaptı hem de ciddi bir takımla, Yunanistan’da karşılaştı. Kıran kırana geçti maç.
Beşiktaş kendi PAF takımı ile karşılaştı. Belki çoğu futbolcusu milli takıma gittiğinden oyuncu bulamıyor, ama en azından G.Saray’ın yaptığı gibi PAF’tan oyuncu denersin böyle maçlarda ve çok da faydalı olur.
Trabzonspor’un rakibi kendisi
* Hafta sonu oynanacak Trabzonspor-Fenerbahçe derbisinde hangi takım daha avantajlı? Maçın sonucunu etkileyecek faktör veya faktörler neler?
Sonucu ortada olan bir maç. Ev sahibi olarak Trabzonspor şanslı, ama F.Bahçe’nin bir takım silahları var. Eğer F.Bahçe onları koşturabilir, orta sahayı iyi kurarsa şanslı olabilir. Bir de sakin oynaması lazım. Bu maçta Trabzonspor için bir dezavantaj da F.Bahçe’ye karşı neden olduğu bilinmeyen büyük düşmanlık ve stres içinde bakılması. Bu da sahaya çıkıldığında onların aleyhlerine oluyor. Trabzon rahat oynasa, sonuç çok farklı olur. Çünkü çok iyi oyuncuları var.
Kalesinden ileri ucuna kadar komple iyi bir takım Trabzonspor, ama seyirci stresinden rahat oynayamıyor. İki takım nerede oynarsa oynasın, ortada bir maç.
Çok komik olurdu
* TV görüntülerinin delil sayılarak futbolcuların cezalandırılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Beşiktaşlılar, Emre gibi van Hooijdonk’un da cezalandırılması gerektiğini savunuyor.
Bazı ülkelerde zaten TV görüntülerine göre ceza uygulamaları gerçekleştiriliyor. Türkiye’nin de böyle bir başlangıç yapması fevkalade iyi Ortada iki olay var. Bir tanesi, Emre’nin yaptığı. Onun hareketi TV kameraları tarafından tespit edildi ve bu futbolcu ceza aldı. Beşiktaş Kulübü, ceza TV görüntüleriyle verildi diye itiraz etti. Ancak federasyon da ‘TV görüntüsünden verdim. Bundan sonra da böyle olacak’ diyor.
Yaptıkları aynı değil
Diğeri ise Pierre van Hooijdonk’un yaptığı hareket. Hollandalı’nınki, kimseye yapılmış bir hareket değil. Onun yaptığı, bugün caddelerdeki 20 kişiden 15’inin yaptığı bir hareket. Süspansuvar sıkar düzeltmeye çalışır, daha rahat hareket imkanı sağlar. Beşiktaş’ın bu yüzden ona ceza aldırtmaya çalışmasını anlamadım. Fotoğraftaki görüntüye göre kimseye karşı yapılmış bir hareket yok.
İki harekete baktığınızda birbiriyle alakası yok. Emre’ninki tamamen farklı bir hareket. Futbolcuya yapılan bir taciz var. Beşiktaş’ın yaptığı gibi ‘Bize verildi, ona da verilsin’ tarzında bir anlayış olamaz. Kulübü ne olursa olsun, aynı hareketi yapanın aynı cezayı alması lazım, ama ceza verirken de hakkaniyeti gözönüne almak gerek. Emre ile van Hooijdonk’un yaptığı aynı değil. Van Hooijdonk’a ceza vermek komik olurdu.
Bu olayın bir başka boyutu daha var. Emre’nin cezası yüzünden Beşiktaş ile federasyon arasında bir sertlik başladı. ‘Voleci’ lakaplı Şeref Görkey hem Beşiktaş’ın, hem de Türk futbolunun efsanesiydi. Federasyonun Görkey’in cenazesine gitmemesi ayıplanacak bir hareket. İkinci başkan Hasan Doğan gidecekmiş, ancak o da trafiğe takılmış. Bir başkasını görevlendirin, o gitsin cenazeye. Federasyonda bir sürü adam var.
Art niyet yoktur
Şeref Görkey öyle sıradan bir futbolcu değildi. Böyle bir törene federasyondan bir yetkili gitmeliydi, gitmek zorundaydı. Federasyonun gitmesi görevi mi, bu konu ayrı, ama hatırlamak, vefa göstermek bu çok önemli bir değer. Beşiktaş federasyonun tutumunu kendisine bir saygısızlık olarak görüyor. Bana kalırsa, Milli Takım Menajeri ile Milli Takımlar Teknik Direktörü’nün de cenaze törenine gitmesi lazımdı. Şeref Görkey milli futbolcuydu. Ancak ben insanların bu konuda art niyetle hareket ettiklerini sanmıyorum.
Yazının Devamını Oku 9 Kasım 2004
Futbolcusuna küfür eden bir taraftarı düşünemiyorum, böyle bir şeyin olduğunu kabullenmek de zor. Artık o tribüne güvenlik mi konur, kamera mı konur bilemem. Ama bunlardan önce küfür eden taraftarı durduracak ilk unsur yanındaki diğer taraftardır.* Fenerbahçeli futbolcular taraftarlarının kendilerine küfür ettiğinden yakınıyor. Küfür neden kaynaklanıyor, önüne nasıl geçilebilir?
Futbolcusuna küfür eden bir taraftarı düşünemiyorum, böyle bir şeyin olduğunu kabullenmek de zor. Çok kötü ve çirkin bir olay. Taraftarın küfür etmesi futbolcunun moralini bozması demek. Halbuki seyircinin görevi takımını morallendirip motive ederek daha iyi oynamasını sağlamak. Futbolcuların çoğu genç olduğu için çabuk etkileniyor. Yurt dışında da bir sürü maç seyrediyoruz, kendi futbolcusuna küfür eden yok. Neden ediliyor, onu da anlamak mümkün değil.
Sadece F.Bahçe değil
Seyircimiz protestosunu küfür ederek gösteriyor ki, akıl alacak gibi değil. Biraz sinirlenen küfürü basıyor. Sadece F.Bahçe’de değil, tüm kulüplerimizde olmaması gerekir. Artık o tribüne güvenlik mi konur, kamera mı konur bilemem. Ama bunlardan önce küfür eden taraftarı durduracak ilk unsur yanındaki diğer taraftardır. Bu da eğitimle ilgilidir. Eğer yanındaki, küfür edeni uyarıp engellerse, sorun daha çabuk ortadan kalkar. Ama bir de bu tür kişiler gruplar halinde tribüne geliyor ki, sıkıntı burada. Gruplara müdahale edildiğinde küfür daha büyük olayları doğuruyor.
* Daum ile Van Hooijdonk arasında gerginlik yaşanıyor. Bu durum nasıl oluştu ve nasıl sonuçlanır?
Van Hooijdonk, Daum’un yanlış yaptığını söylüyor. Takımın büyüğü olarak buna hakkı var. Ancaaak, bunu basın yoluyla yapmaması lazım. Hollandalı tıpkı Daum gibi yapıyor ki, tarz yanlış. Daum da diktatör yapıya sahip ve van Hooijdonk’un yaptığını, söylediklerini kabullenemiyor. Doğal olarak hiçbir antrenör kendine karşı çıkılmasını istemez. Ne var ki, hiçbir kariyerli futbolcu da kötü oyunu kabul etmez. Yani ikisinin arasındaki sürtüşme birbirini tamamlayan unsurlara dayanıyor. Sonu nereye varır, onu bilemem.
Kendi aralarında konuşmalılar
Bu konuda çeşitli spekülasyonlar yapılıyor. ‘Van Hooijdonk gider, yerine santrfor alınır’ söylentileri dolaşıyor. Bu konular yönetimin tasarrufunda olan şeyler. Yalnız Van Hooijdonk’un da keyifsiz oynadığı performansından belli oluyor. Buna bir çare bulunması şart. Daum, çıkıp ‘En kıymetli oyuncumuz’ der, belki konu kapanır. Yine başka bir dedikoduya göre, yönetim Hollandalı futbolcuya uyarıda bulunmuş. Yeniden söylüyorum; yaşanan sıkıntının dile getirilme yöntemi yanlış. Van Hooijdonk, bu konuyu gündeme getirecekse internet sitesinde değil de Daum ile bire bir kendi arasında getirecek. Mantıklı ve doğru olanı bu. F.Bahçe’de oyuncular arasında hep patlamalar oluyor. Hakan Bayraktar, Ali Akdeniz, bir ara Alex’te buna benzer konular yaşandı. Daum da yaptığı çarpıcı konuşmalarla kendini kurtaramaz. Bu tür konuları basın önünde değil, takım içinde kendi aralarında konuşmalılar.
Star olduk denirse
* Beşiktaş’ın 1-0 önde olduğu maçta 10 kişi kalan Konyaspor karşısında yenik duruma düşüp, beraberliği zor kurtarmasını neye bağlıyorsunuz?
Beşiktaş’ta bazı oyuncular -ki bunlar Emre, Mustafa Doğan, Fatih Sonkaya, Tayfun Korkut, Ali Güneş- takımı galibiyetlere götürdükleri zaman müthiş güçle oynadılar. Aslında çok teknik futbolcular değiller, ama mücadele ediyorlar. İşte bu futbolcular eğer star gibi oynamak isterler, yani koşmadan oynayayım derlerse, Beşiktaş Konya’daki haline düşer. Bu futbolcular mücadele etmezse Konya’daki standardın altında kalır. Böyle iki maçta 4 değil, 6 oyuncu oynatmamak lazım. Denebilir ki, Pancu oyun sistemini bozdu. Zaten bundan önce de oynamıyordu bu yüzden bozmadı.
Bu beraberliğin en büyük nedeni, futbolcuların ikili mücadeleye girmemeleri. Oysa, F.Bahçe derbisi olsun, A.Bilbao maçında olsun, futbolcular büyük mücadele örneği verdiler. Ama işte ‘Star olduk’ diye düşünür ve başkan Yıldırım Demirören, Futbol Şube Sorumlusu Kıvanç Oktay ve yöneticiler farklı konuşmalar yaparsa, bu futbolcuların, yani takımın havası değişir. Konya’daki gibi saçma sapan Beşiktaş ortaya çıkar.
Futbol keyif oyunu
Maçtan sonra Reha Muhtar çıkıyor, olumlu beyanat veriyor; ‘Hakemler iyi yönetti. Böyle yönetirlerse arkalarındayız’ diyor. Zaten arkalarında olmama imkan yok. Ligi bu hakemler yönetiyor. Beşiktaşlılar gayet olumlu, güzel konuştu. Beşiktaş idarecisinden popülist değil, böyle anlamlı beyanatlar bekliyorum.
Bir de futbolcular, ‘Sahada ne olup bittiğine TV’ye bakar kararını veririz’ diyerek işi çığrından çıkarıyor. TV’ler sürekli hakem üzerine konuştuğundan, futbolcu da seyirci de ekrana kilitlenmiş kaosa sürüklenmek için bekliyor. O yüzden de birbirlerine saldırıyorlar. Kimse futbol maçına rahat gitmiyor, rahat seyretmiyor, rahat evine dönemiyor. Herkes stres içinde. Oysa futbol keyif oyunu. Herkesi büyüleyen bir spor böyle olmamalı.
Taşları yerinden oynattı
* G.Saray’da Hagi özellikle forvet oyuncularını eleştirdi. Necati yanlış yerde oynatıldığını söyledi. G.Saray’da taşlar yerinden oynadı mı?
G.Saray’da taşlar yerinden oynamadı, oynatıldı. Bunu yapan da Hagi. Durup dururken çok iyi oynayan, takımın orta sahasındaki Saidou ile, Necati’yi Hakan’dan ayırması dengeleri bozdu. Saidou’yu kadrodan kesip Conceiçao’yu koyması, oyunda ikilik yarattı. Conceiçao’yu koyuyor, çünkü ona daha çok güveni inancı var. Onu da bir maç oynatıyor, sonra kesip Volkan’ı koyuyor. Yani hiçbiri birkaç maçı tam oynayan oyuncular değil. Böyle yaptığın zaman da 3 futbolcuyu birden kaybediyorsun.
Futbolcular da hangi maçta sıranın kendilerine gelip oynayacağını iyi bilir ve kendini ona göre hazırlar. Profesyonel futbolcu her zaman hazır olmalı, ama bizde bu biraz farklı. Ayrıca oynamayan oyuncu psikolojik olarak da eziklik içine girer. Aslında Hagi’nin de bunu bilmesi, yedek kalmanın ne kadar zor olduğunun farkında olması gerek. Çünkü o da Barcelona’da R.Madrid’de yedek kaldı. Daum da bunun benzerini yapıyor. 1 futbolcu değiştiriyor, oysa bunu yapınca 6 futbolcunun yeri değişiyor. Bu Beşiktaş’ta da böyle. Üç takım da 3 maça aynı kadroyla çıkmıyor. Futbolcunun psikolojisinden anlamak gerek.
G.Saray oruç önlemi almalı
* Oruç tutmak futbolcunun performansını etkiler mi?
Bizim zamanımızda oruç tutan fazla futbolcu yoktu, ya da biz duymuyorduk. G.Saray’da Hakan Şükür ve Arif bu konularda ilk akla gelen isimler. Arif inançlarından dolayı evlilik hazırlığı yaptığı nişanlısından ayrıldı. Şu bir gerçek oruç futbolcunun oyununu etkiler. Sıvı alamıyorsun, besin, vitamin alamıyorsun, bir sürü yan etkisi var. İnançlara bir şey söylenemez, ama bir de işin sağlık yönü var. Futbolcuların formalarını giydikleri kulüpler için taahütleri var. Burada zararı kulüpler görüyor. Kulüplerle birlikte seyirciler ve futbolcunun kendisi görüyor. G.Saray’ın bu konuda bir önlem alması lazım. Sadece G.Saray değil, diğer kulüpler de oruç tutan futbolcularını ikna etmeli.
Trabzon’un kadrosu güçlü
* Trabzonspor sıkıntıyı atlattı mı?
Trabzonspor bir maç berabere kalır, bir maç yenilebilir, ama toparlanır. Kötü de oynayabilir, her takım kötü oynuyor. Bordo mavililer güçlü bir kadroya sahip. İki defans oyuncusu mükemmel. Orta sahasında, ileri ikilisinde çok iyi oyuncular var. Bu futbolcular Milli Takımımız’ın da temel taşları arasında. Onlar da bazı maçlarda kötü oynayabilir. Böyle bir şey yaşandığında, Trabzon’un karışmaması lazım.
Yazının Devamını Oku 2 Kasım 2004
Daum’un açıklamaları etik değil, üstelik fevkalade de çirkin. Bir antrenör futbolcusunu aslanın önüne atmaz. Bu işin en kötü ve tehlikeli yanı, bu açıklamalarla futbolcuların Daum’a güveninin kaybolması.* İdmanda gerginlikler yaşanıyor, F.Bahçe’de neler oluyor? Daum açıklamalarıyla ne yapmak amacında, ayrılmak mı istiyor? Sarı lacivertliler, Daum ile yolları ayırmalı mı?
Takım kötü gitti mi, idmanda tatsızlıklar çıkar. Çünkü herkes sinirlidir, en küçük laf diğerine batar. Bunu düzeltecek, psikolojik tedaviyi gerçekleştiricek olan teknik direktördür.
Daum, bırakmak istiyor mu, onu kendisine ve F.Bahçe yönetimine sormak lazım. Eğer, bırakmak istiyorsa ‘Ayrılalım, biz yolumuza devam edemeyeceğiz’ der. Yoksa bu konu gazete sütunlarında yer aldığında, olan futbolcuya ve Fenerbahçe’ye olur.
Daum müthiş talihsiz ve kötü açıklamalar yaptı. Yönetici Mahmut Uslu’nun da dile getirdiği gibi, ‘Ben iyi antrenörüm. Ben iyiyim, futbolcular kötü’ demek olabilir mi? Böyle açıklamalar etik değil, üstelik fevkalade de çirkin. Bir antrenör futbolcusunu aslanın önüne atmaz.
Yalnız bu, Alman teknik adamın ilk hatası değil. Bunu daha önce Volkan’a da yaptı. Sonra ondan özür diledi. Alex yetersizse oynatmazsın. Ayrıca onu oynatıp oynatmamak senin inisiyatifindedir, çünkü antrenör sensin. Ama Daum, TV’de ‘Biz yanlış taktikle oynadık. Futbolcularımız beceri ve istenilen dinamizmi gösteremedi’ demiyor da, hedef gösteriyor. Zaten F.Bahçe’de iyi oynayan kimdi, Aurelio. O da son 4 maçındaki en kötü oyununu oynadı, ama ayakta duran tek adamdı. Peki, bunları düzeltecek olan Daum değil mi? İstediğini alan, istediğini kovan Daum değil mi? İstemiyorum dedi, bir sürü oyuncu F.Bahçe’den gitti. Şimdiye kadar ne istediyse yapıldı.
Bu işin en kötü ve tehlikeli yanı, bu açıklamalarla futbolcuların Daum’a güveninin kaybolması. Maçlardaki netice önemli değildir, kaybeder veya kazanırsın bu geçicidir. Yapılan yanlışlardan ders alırsan faydalıdır. Ama sen bırak ders almayı, kendini kurtarmak için böyle şeyler söylersen, futbolcu, yönetim, camiada herkese büyük rahatsızlık verirsin.
Alex’ten yararlanılamıyor
* Alex, Daum’un iddia ettiği gibi yetersiz mi? Neden beklenen futbolu segileyemiyor?
Alex yeterli mi, yetersiz mi, bilmiyorum. F.Bahçe onu 1 sene takip etti, almak için de göbeği çatladı. Tamam Brezilyalı koşmayı seven bir futbolcu değil, ama onu takıma adapte edip koşturacak olan Daum. Antrenörün görevi de bu zaten. Ne var ki, Daum bütün bunları yapamıyor. Daum ve F.Bahçe, Alex’ten de yararlanamıyor.
Bırakın Alex’i, Daum takımın sistemini, oyununu oturtamamış bir teknik adam. Ne yapacağını bilmeyen böyle bir teknik direktör, Alex’e ne verecek? Zaten bu kadar kötü taktik ve telkinlerle antrenörün futbolcu üzerinde olumlu etkisi de olmaz.
Daum hala şunu anlayamadı; orta sahası olmadığı için F.Bahçe hücum ve savunma yapamıyor, oyunu kontrol edemiyor, topu kullanamıyor. Alman teknik adam iyi oynayabilecek oyuncuları kenarda oturtuyor. Hatalarını da göremiyor.
Lyon’da kazanırsa sürpriz olur
* Lyon karşılaşması F.Bahçe için Şampiyonlar Ligi’nde dönüm maçı olabilir mi? F.Bahçe nasıl oynamalı ve nasıl bir sonuç alabilir?
Bu maç gerçekten F.Bahçe için Avrupa’da bir dönüm noktası olabilir. Galibiyetle herşey değişir, gruptan çıkma şansı doğabilir. Peki, kazanabilir mi? Bu kafayla mümkün değil. Anormallikler, sürpriz olursa belki.
Neden? Çünkü F.Bahçe’de her maçta kadro yapılırken oyuncular torbadan çıkıyor. Kimin nerede oynadığı belli değil. Sol beke adam alınıyor, o yokmuş gibi Ümit sol bek oynatılıyor. Sağ beke adam alınıyor yine onun yerine Ümit’e görev veriliyor.
Önemli oyuncular, büyük güçler dışarıda oturuyor. Orta sahaya dinamizm getirsin, topu kazansın, takımın gücünü artırsın diye milli takımda da oynayan Serkan transfer edildi, adam yedek oturuyor. Şimdi bunlara bakınca ben nasıl derim ki, F.Bahçe şöyle oynarsa başarılı olur. Takımın zaten bir omurgası yok. Van Hooijdonk, Luciano, Nobre banko oynar, diğerleri tombala. Ne olacağını Daum da bilmiyor ve yaşananlardan ders de almıyor.
F.Bahçe’nin prestiji ve Türkiye için kazanması gerek. İnşallah bir anormallik olur da F.Bahçe sahaya doğru dürüst bir takım çıkarır, doğru dürüst oynar ve kazanır. Herkesin ümidi bu.
Kötü oynarken kazanmak
* G.Saray, A.Sebat karşısında zorlandı. G.Saray’da rehavet mi başladı?
Her takım her maçı iyi oynayacak diye bir şey yok. G.Saray bundan önce iyi oynuyordu, ama önceki gün mükemmel bir A.Sebatspor buldu. Karadeniz temsilcisi, en az G.Saray kadar topu kullanan, hücuma kalkan, başabaş oynayan takım görünümündeydi. Sarı kırmızılıların kötü oyunu ileride de kötü olacakları anlamına gelmez. Zaten önemli olan, kötü oynarken kazanmak.
İyi oyunculardan kurulu Sebat, koşan, mücadele eden bir kimlikteydi ve defans yapıp rakibin oyunu kabullenmedi. Üstelik 10 kişi kaldı. İsmet de haksız yere oyundan atıldı. Bu arada Türkiye’de takımlar 10 kişi kalmış rakipler karşısında mükemmel top oynayamıyor. Bunu G.Saray’da da gördük. Trabzon da G.Saray gibi. Bordo mavililer G.Saray’a yenilince eleştiriler başlamıştı.
Ardından 4 gol atıp yeniden kazandılar. Büyük takımların her maçı kazanması isteniyor. Hatta seyirci takım sahaya çıkmadan kazansın istiyor, bu mümkün değil. Ayrıca Trazonspor kısıtlı imkanlarla mücadele ediyor, sadece onlar değil diğer kulüpler de.
Beşiktaş düzeldi denemez
*F.Bahçe galibiyeti Beşiktaş’ı nasıl etkileyecek? Çıkış başladı diyebilir miyiz?
Beşiktaş büyük moral kazandı. Derbide F.Bahçe’yi yenmek büyük keyif. Seyircisine de büyük bir mutluluk verdi. Yalnız bu kadar kötü top oynayan Fenerbahçe karşısında alınan bu galibiyet Beşiktaş’ın düzeldiği anlamına gelir mi? Ligde de böyle kötü, yavaş ve manasız oynayan bir takım bulabilir mi? Zor.
Başta da dediğim gibi bu galibiyetin büyük bir motivasyon olduğu ve Beşiktaş’ın iyi bir yola girdiği kesin. Ayrıca en azından teknik direktörü Del Bosque de yavaş yavaş futbolcularını tanımaya başladı. Ama Beşiktaş düzenli denemez ve yarışa ortak olduğunu zannetmiyorum.
Yazının Devamını Oku 31 Ekim 2004
<B>FENERBAHÇE</B> beni kesinlikle şaşırtmadı. Beklediğim gibiydi. Yine ağır, yavaş ve zayıf bir orta sahayla oynadı. Yanlışlar oyun yapısıyla bitmedi, takımın kuruluşu da hatalıydı. Hiç oynatılmayan Fabiano, birden bire böylesine önemli bir maçta orta sahaya kondu. Serhat, topa ilk defa 29’uncu dakikada değdi. İnanılır gibi değil. Alex, bildiğimiz gibi... ‘Ben bu kadar oynarım’ diyor. Yani Fenerbahçe, 9 kişi. İleriye top taşıyan tek adam Tuncay ise kenarda. Formalite maçı yapar gibi, rakibine mahkum oynayan Fenerbahçe, ancak 70’inci dakikada rakip 10 kişi kaldıktan sonra biraz hareketlendi. Onda da habire sağdan soldan şişirip durdular. Ne kişisel beceri, ne verkaç, ne de ortadan hücum girişimi, bunların hiçbiri yoktu. Kötü de olsa bir şut dahi atamadılar.
Tek gol pozisyonu 90. dakikada
Fenerbahçe, tek gol pozisyonunu 90’ıncı dakikada buldu. Ama, Beşiktaş’a bakıyorsunuz, 3-4 tane net gol pozisyonu var. Fenerbahçe, defansta bırakın kademeye girmeyi, duran topta pozisyon almayı dahi bilmiyor. Mustafa Doğan, attığı kafa golünde topa bomboş yükseldi. Şampiyonluğa oynayan bir takım böyle gol yer mi? Hele ilk gol, tam bir facia. Carew, çok çabuk bir oyuncu değil. Önünde ancak geniş boş alan bulursa etkili olabiliyor. Servet’in bu pozisyonda kendini yerlere atarak topa ıska geçmesi ve dolayısıyla Carew’e alan yaratması affedilir gibi değil. Luciano deseniz, o zaten geldiğinden beri hiç ikili mücadeleye girmiyor. Geride idare ediyor. Ne gariptir ki, defansta bu kadar kötü olan Luciano, İbrahim Üzülmez’in atılmasına ve penaltıya neden olan kafa vuruşunu yapan adamdı. Aynı Luciano, 90’ıncı dakikada bir de kafayla gol kaçırdı.
Beşiktaş, daha arzulu, hırslı ve akıllıydı. Zaten birinci devrede oyunun tek hakimi onlardı. Topa daha çok hakim olup, oyunu istedikleri gibi yönlendirdiler. Yalnız burada Beşiktaşlıların dikkatini çekmek isterim. Ne Türkiye Ligi’nde, ne de Avrupa’da hiçbir takım Fenerbahçe gibi yavaş ve lüzumsuz futbolcularla oynamaz. Bu galibiyet her ne kadar puan ve prestij açısından önemli olsa da, Beşiktaş’ın tam olarak düzeldiğini göstermez.
Yazının Devamını Oku 31 Ekim 2004
FENERBAHÇE beni kesinlikle şaşırtmadı. Beklediğim gibiydi. Yine ağır, yavaş ve zayıf bir orta sahayla oynadı. Yanlışlar oyun yapısıyla bitmedi, takımın kuruluşu da hatalıydı.Hiç oynatılmayan Fabiano, birden bire böylesine önemli bir maçta orta sahaya kondu. Serhat, topa ilk defa 29’uncu dakikada değdi. İnanılır gibi değil. Alex, bildiğimiz gibi... ‘Ben bu kadar oynarım’ diyor. Yani Fenerbahçe, 9 kişi. İleriye top taşıyan tek adam Tuncay ise kenarda. Formalite maçı yapar gibi, rakibine mahkum oynayan Fenerbahçe, ancak 70’inci dakikada rakip 10 kişi kaldıktan sonra biraz hareketlendi. Onda da habire sağdan soldan şişirip durdular. Ne kişisel beceri, ne verkaç, ne de ortadan hücum girişimi, bunların hiçbiri yoktu. Kötü de olsa bir şut dahi atamadılar.Tek gol pozisyonu 90. dakikada Fenerbahçe, tek gol pozisyonunu 90’ıncı dakikada buldu. Ama, Beşiktaş’a bakıyorsunuz, 3-4 tane net gol pozisyonu var. Fenerbahçe, defansta bırakın kademeye girmeyi, duran topta pozisyon almayı dahi bilmiyor. Mustafa Doğan, attığı kafa golünde topa bomboş yükseldi. Şampiyonluğa oynayan bir takım böyle gol yer mi? Hele ilk gol, tam bir facia. Carew, çok çabuk bir oyuncu değil. Önünde ancak geniş boş alan bulursa etkili olabiliyor. Servet’in bu pozisyonda kendini yerlere atarak topa ıska geçmesi ve dolayısıyla Carew’e alan yaratması affedilir gibi değil. Luciano deseniz, o zaten geldiğinden beri hiç ikili mücadeleye girmiyor. Geride idare ediyor. Ne gariptir ki, defansta bu kadar kötü olan Luciano, İbrahim Üzülmez’in atılmasına ve penaltıya neden olan kafa vuruşunu yapan adamdı. Aynı Luciano, 90’ıncı dakikada bir de kafayla gol kaçırdı.Beşiktaş, daha arzulu, hırslı ve akıllıydı. Zaten birinci devrede oyunun tek hakimi onlardı. Topa daha çok hakim olup, oyunu istedikleri gibi yönlendirdiler. Yalnız burada Beşiktaşlıların dikkatini çekmek isterim. Ne Türkiye Ligi’nde, ne de Avrupa’da hiçbir takım Fenerbahçe gibi yavaş ve lüzumsuz futbolcularla oynamaz. Bu galibiyet her ne kadar puan ve prestij açısından önemli olsa da, Beşiktaş’ın tam olarak düzeldiğini göstermez.
button
Yazının Devamını Oku 26 Ekim 2004
Alman teknik adam hem Fenerbahçe’yi hem de kendini küçük düşürüyor. Daum’dan şüpheye düştüm. Onun söz edildiği kadar futbol bilgisi yok gibi gelmeye başladı. * F.Bahçe Şampiyonlar Ligi’nde farklı yenilgilerle hayal kırıklığı yaşarken, Türkiye Ligi’nde farklı galibiyetler alıyor. Daum ‘Amacımız bu sene Şampiyonlar Ligi’nde tecrübe kazanmak’ diyor. Gerçekte F.Bahçe Avrupa’da başarı elde edecek bir kadroya sahip değil mi, Avrupa’da hayal kırıklığının nedeni nedir?
F.Bahçe ve Daum kendi kendini aldatıyor. Tecrübe tabii ki önemli bir unsur. Ancak zaten F.Bahçe’nin kadrosundaki futbolcular milli takımlarda oynuyor. Yani hepsi uluslararası tecrübeye sahip. Asıl sorun Avrupa’da nasıl bir anlayışla futbol oynayacağın. Türkiye Ligi’ndeki gibi 1 orta saha oyuncusu ile Avrupa’da oynarsan, rezil olursun. Hem takım, hem de Daum küçük düşüyor.
Baktığınız zaman Türkiye çapındaki F.Bahçe iyi. Yenilebelir de, bu sorun değil, ama böyle antrenman maçı gibi oynayıp rezil olmaz. Lyon, F.Bahçe karşısında geçen hafta ikinci yarıda antrenman yapar gibi oynadı ve rahat kazandı. Bir takım böyle küçük düşmez, direnir ve mücadele eder. Bakın Panathinaikos, Arsenal ile 2-2 berabere kaldı. Çünkü bir mücadele var, rakibe göre oyun taktiği kuruyor. Ona göre bir orta saha organize ediyor. Ama Daum kiminle oynadığının, ne oynadığının farkında değil. F.Bahçe’nin nasıl oynayacağının da bilincinde değil.
Ben Artık Daum’dan şüpheye düştüm. Onun söz edildiği kadar futbol bilgisi yok gibi gelmeye başladı. Hem F.Bahçe’ye hem de kendi kariyerine yazık ediyor.
Avrupalı otoriteler ‘3.olursun’ demiş. Sen oyna kardeşim, rezil olma. Bu takımın defans yapacak anlamına gelmez. Planlı, programlı bir oyun oynatırsın. F.Bahçe tabii Türkiye’de iyi, Avrupa’da kötü netice alır. Ligde 3-5 takımın dışında çok zayıf takımlar var. F.Bahçe’nin son 1.5 senesine bakın, Sakaryaspor haricinde hiçbirinde maça ağırlığını koyamadı. Lyon’un teknik direktörü ‘F.Bahçe kazanıyor, ama rakibi üzerinde baskısı yok’ diyor. Yani adam rakibini iyi etüd etmiş.
Bilgisi bu kadar
Lyon maçındaki anlayışa bir örnek vereyim. Deniz kötü oynuyor, evet bu doğru. Ama orada durduğu için bile Fransız takımı o bölgeden gelemiyor. Daum, kötü oynuyor diye Deniz’i çıkarıyor, iyi bir karar. Yerine Mehmet Yozgatlı’yı alıyor, o da iyi bir seçim. Ama tutup da bu adamı sağ açığa koyduğunda Aurelio tek başına kalıyor. Lyon 3-1 değil, 6-1 de kazanabilirdi. Adamlar orta sahayı ellerini kollarını sallayarak geçti ve F.Bahçe kalesine geldi. Böyle bir futbol anlayışı var mı?
Daum kafasını değiştirecek diyorum, ama neyi değiştirecek. Demek ki futbol bilgisi bu kadar. Ben nerede yanlış yaptım deyip, bunu bulamıyor. Doğru yaptığını sanıyor, hata da buradan kaynaklanıyor. Daum bunları yazdığımızda onun gitmesini istiyoruz zannediyor. Oysa, biz onun gidip kalmasıyla ilgilenmiyoruz. Kendisini sevmediğimizi düşünüyor, neden sevmeyelim. Ben onun da takımın da başarısını istiyorum, ama bu kafayla olması mümkün değil.
Sakarya maçının ilk devresi 3-0 olmuş. Sakarya’nın F.Bahçe’nin ne üstüne gelme şansı, ne de gücü var. Kemal diye bir orta saha oyuncusu var Daum’un elinde, ama kullanmıyor. Kemal’i ve oynatmadıklarını hiç olmazsa ikinci yarıda oyuna al da dışlanmışlıktan kurtar. Takıma, oynamaya ısınsınlar, kopmasınlar.
Psikolojiyi de anlamıyor
Daum’un futbol bilgisinden vazgeçtim, insanların psikolojisini de bilmiyor. Bütün problem Daum’da. Yoksa F.Bahçe’nin kadrosunda oynayamayacak oyuncuları yok.
Yunanistan’ı ele alalım. Fevkalade oyuncuları yoktu ama planlı, programlı oynayıp Avrupa şampiyonu oldu. Neden, hadlerini bilerek oynadılar. F.Bahçe de haddini bilsin. Hiçbir şey oynamadan haddini bilmeden kazanılmaz. Yoksa M.United’dan 6, kendi evinde Lyon’dan 3 tane yersen, tecrübe değil, yıkım olur.
Şimdi 1-2 tehlike var. F.Bahçe böyle oynadığı sürece, ligde de 1 beraberlik, 1 yenilgi aldığında ortalık birbirine girer. Çünkü bu takım Türkiye’nin en iyi, ama en kötü oynayan takımı. Bunun da sebebi herkese sorulur. F.Bahçe’nin kadrosu Avrupa’yı kaldırır. Yenilir de yener de, ama akıllı oynaması lazım.
Avrupa’da oynayamayan Türkiye’ye gelir
* Daum, ‘Adriano’ya ne verirseniz verin gelmez’ diyor, bunun sebebi nedir?
Yabancı futbolcular Türkiye’ye gelmek istemiyorlar bu doğru. Yoksa F.Bahçe’nin bütçesi kısıtlı da ondan gelmiyor değiller. Türkiye’ye gelmek istemiyorlar çünkü ligimiz popüler değil, onlar kendilerini daha fazla göstermek istiyor. İtalya ve İspanya dururken niye gelsinler ki. Avrupa’da hem daha fazla para veriyorlar. Tabii İspanya, İtalya, İngiltere basınları da dünyanın önde gelenlerinden ve futbolcular için cazip. Tamam gelmezler de sen de onun biraz aşağısında futbolcu alırsın. İlle mükemmeli almazsın. Türkiye’ye Avrupa’da oynayamayan yıldızlar geliyor. Ortega gibi. Orada oynasa gelir miydi? Alex de öyle. Alex öyle büyük bir yıldız da değil. Zaten bu kadar parayla onu Avrupa’da bir kulüp de antrenör de istemez.
Derbide ne olacak?
İpler F.Bahçe’nin elinde
* Hafta sonu oynanacak Beşiktaş-Fenerbahçe derbisinin kaderini ne çizecek?
Fenerbahçe daha iyi bir takım. Derbininin kaderini de Fenerbahçe’nin oyuncu seçimi, dizilişi ve oyun tarzı belirleyecek. Tabii böyle maçlar öncesi iki takım ne kadar güçlü olursa olsun, avantajlı görünürse görünsün sonuç çok farklı çıkabilir. Ancak şu bir gerçek ki, Fenerbahçe sahaya tek orta saha oyuncusuyla çıkarsa Beşiktaş karşısında ne yapabilir! İş Christoph Daum’un kafasında bitecek. O da futbol bilgisiyle şu ana kadar sınıfta kaldı.
Beşiktaş’ın derdi futbolcuları
* Beşiktaş gerçek kimliğini bulup, sorunlardan arındı, çıkışa geçti diyebilir miyiz?
Beşiktaş bundan daha iyi olup, daha iyi oyuncularla da oynayabilir. Üst üste 2 maçta 4’er gol atıyor ve bunlardan biri Ankaragücü karşısında Ankara’da alınan bir galibiyetse iyi gelişmeler var demektir. Beşiktaş çok büyük bir bunalımdan çıkıyor.
Kadroya kalecisi Cordoba gelecek, Ronaldo gelecek, Okan gelecek bunlar artılar olacak. Yalnız Tümer nerede, ona hayret ediyorum. Tümer’in bir tek döğmesini duydum, kendisi nerede bilemiyorum. Sergen için sakat diyorlar. Pancu sürekli sakat. Beşiktaş’ın problemleri oyunculardan kaynaklanıyor. Eğer Beşiktaş gerçek Beşiktaş gibi olmak istiyorsa bu kadrosununun takviyeye ihtiyacı var.
Benim hoşuma giden, Beşiktaş çok kötü durumdayken yönetimde sallantı olmadı. Yoksa bu durumlarda istifalar olur, çatlak sesler çıkardı, bunlar yaşanmadı. Bu da çok önemli bir unsur. Sorun hiçbir kulüpte bitmez, ama cezalılar, antrenörün takımı tanımaması, sahada teknik direktörün taktiğini beğenmeyenlerin olması Beşiktaş için eksi faktörler.
Galatasaray’ın sırrı
Taraftar ateşledi
* Galatasaray bu sezon iyi bir çizgi yakaladı. Hagi bunu nasıl başardı?
Hagi’nin bu başarısının ardında seyirci yatıyor. Takım içinde kaynamalar çatlak sesler varken, ip Hagi’nin boynundayken, taraftar ‘Ben Hagi’yi seviyorum’ diye haykırdı. Kimseye yapmadığı tezahüratı Hagi’ye yaptı. Başta futbolcular herkes bu sese kulak verdi. Yöneticiler de destek olmaya başladı. Kulübün para durumu düzeldi. Galibiyetler de gelmeye başlayınca, takımda kenetlenme çabuk oldu.
Hagi iyi bir savunma bloğu kurdu. Savunması rakibe kolay gol pozisyonu vermiyor, iyi mücadele ediyor. Orta saha da iyi oluşuyor. Sağ bekteki Cihan bundan önce emanet gibi oynuyordu, şimdi orta sahaya yönelik meziyetlerini de kullanmaya başladı. Gerisi gedik vermemeye başladı, Ergün, Hakan Ünsal düzeldiler. Baliç morallendi. Gol de atıyorlar. G.Saray kendine geldi ve daha da iyi olacak. G.Saray kötü oynasa da 5-6 puan geride de olsa yine yarıştadır.
Yazının Devamını Oku 25 Ekim 2004
<B>OLYMPİQUE </B>Lyon yenilgisinin ardından alınan bu galibiyet, Fenerbahçe’ye büyük moral verdi. Karşılarında son derece zayıf bir takım bulan sarı lacivertliler, sakin ve stressiz bir şekilde farka ulaştı. Sakaryaspor o kadar kötüydü ki, ne defans yapabildi, ne de hücum. Daha doğrusu ne yaptıkları belli değildi.
Bu maçta Fenerbahçe’nin en önemli kazançlarından biri Alex oldu. Brezilyalı, daha önceki maçlara oranla daha fazla koştu ve çok sayıda gol pozisyonuna girdi. Fakat şansı yoktu, atamadı. Rakip her ne kadar zayıfta olsa, futbolcuların büyük bir ciddiyet içinde oynaması, Fenerbahçe’nin çok disiplinli bir takım olduğunun göstergesiydi.
Değişen bir şey yok
Buraya kadar her şey güzel. Kötü olan, Fenerbahçe’nin oyun düzeninde hala bir değişiklik olmaması. Aurelio yine orta sahada tek başına mücadele etti. Allah’tan rakip Sakaryaspor’du da, herhangi bir kaza olmadı. Bu kafayla Sakarya’ya karşı iyi oynayabilirsin, altı gol de atabilirsin, ama biraz kalburüstü takımlar karşısında hiçbir şey yapamazsın. Tıpkı Olympique Lyon maçında olduğu gibi. Kimse kimseyi kandırmasın, Fenerbahçe bu futbol mantalitesiyle Avrupa’da hiçbir şey yapamaz. Bir de herkesin şunu bilmesinde yarar var, Fenerbahçe sadece Lyon maçında kötü oynamadı. Bir buçuk senedir böyle oynuyor.
Hatalarından ders almıyor
Daum yıllardır Türkiye’de. Hala futbol mantalitesini anlamış değilim. Aslında, çoğu kişinin iddia ettiği gibi futbolu çok bildiği falan da yok. O, bildiği şeyleri sadece Türkiye’ye yutturabiliyor. Türkiye de yutmaya hazır zaten. İnsan, en azından yaptığı hatalardan bir ders alır. Daum’da o da yok. Hala orta sahada tek kişi oynatmaya devam ediyor. Türkiye’de iyi sonuç alabilirsin, ama Avrupa’ya çıktığın zaman komik durumlara düşersin. Burada küçük düşen Daum değil. O, icabında, ‘Benden bu kadar’ der, seneye başka bir takıma gider. Ama onun hataları yüzünden Avrupa’da kaybedilen maçlar, Fenerbahçe’nin tarihine kötü bir netice olarak geçer.
Yedekleri yok sayıyor
Daum’un bir başka yanlışı da, Selçuk, Kemal, Semih gibi genç futbolcuları neredeyse yok sayması. Bu oyunculardan bir tek Selçuk’a dün şans tanıdı, onu da oyuna geç aldı. Halbuki, böyle Sakaryaspor gibi takımlara karşı bunların hepsini oynatması lazım. Yani, Daum elindeki oyuncuları nasıl kullanacağını, nasıl kazanacağını da bilmiyor.
Yazının Devamını Oku 20 Ekim 2004
<B>FENERBAHÇE</B>’nin böyle muhteşem bir seyirci önünde bu kadar telaşlı ve bilinçsiz oynamasının nedenini anlamak mümkün değil. Koca ilk 45 dakikada Olympique Lyon hiçbir olumlu hareket yapamadı. İlginçtir, biz de hiçbir şey yapamadık. Enerjimiz ve iyi niyetimizle topa sahip olduk ama, kazandığımız topları doğru kullanamadık. Paslar hep yanlış yere gitti. Bir takım, topu geriden oyuna sokamazsa ve bu kadar çok pas hatası yaparsa, doğal olarak kendi sonunu hazırlar.
Herkes gördü, Daum görmedi
İkinci yarıda Lyon topu yere indirip kendi oyununu oynamaya başlayınca, Fenerbahçe kayboldu. Tuncay müthiş bir enerjiyle çalışıyor, fakat şuursuz. Daum’un ikinci yarının başında Deniz’i çıkarması doğruydu. Çünkü Deniz, ilk 45 dakikada nerede oynadığının farkında bile değildi. ‘İleri mi gitsem, geride mi kalsam?’ diye bocalayıp duruyordu. Deniz’i çıkarmakla doğru karar veren Daum, bu sefer başka bir hata yapıp, tipik bir orta saha oyuncusu olan Mehmet Yozgatlı’yı sağ açıkta oynattı. İyi orta yapar dediğimiz Ümit, oyunda yoktu. Alex zaten kaçak güreşiyor. Serkan deseniz, o da sağ beke kilitlenmiş. Dolayısıyla orta saha bir tek Aurelio’ya kalıyor. O da yanında adam bulamadığı için, mecburen geriye oynuyor. Servet ve Luciano’nun şişirdiği toplar da sürekli rakibe gidince, Lyon oyunu istediği gibi kontrol etti. Bu anlayışla bir yere varılmayacağını herkes gördü ama, bir tek Daum görmedi. Israrla ileride üç forvetle oynadı.
Fenerbahçe, attığı golün dışında bir tek Alex’le pozisyon buldu. Onda da kaleci topu son anda kornere çıkardı. Yürüye yürüye gol pozisyona girer, denilen Fenerbahçe’nin koca 90 dakikada başka pozisyonu yoktu.
Oyun sistemi yanlıştı
Açıkçası, ben böyle bir Fenerbahçe beklemiyordum. Seyirci mükemmel bir şekilde görevini yaptı, ama oyun sistemi yanlıştı. Böyle bir rakip karşısında üç forvetle oynayamazsın. Rakip, orta sahada en az dört kişi, sen ise bir kişi. Böyle bir anlayışla puan almak, kazanmak mümkün olabilir mi? Tabii ki olmaz. Lyon ikinci yarıda öyle rahat oynadı ki, pozisyon üstüne pozisyon buldu. Golleri de antrenman maçı havasında attılar. Yazık, çok yazık. Fenerbahçe bu durumlara düşmemeliydi.
Yazının Devamını Oku