13 Eylül 2005
Fenerbahçe bu defans anlayışıyla ve top kullanma becerisiyle Milan karşısında başarılı olamaz. Savunması çizgi halinde olan, topu sürekli havalandıran ve orta sahası defansa yardımcı olmayan bir takım, Milan’dan puan alamaz. * Fenerbahçe’nin son oynadığı Ankaraspor maçının ışığında Milan karşısındaki şansını değerlendirir misiniz? Sarı lacivertlilerin neleri yapmamaları gerekiyor.
FENERBAHÇE, Milan maçının provasını Ankaraspor karşısında yaptı. Bana göre bu prova hiçte sağlıklı olmadı. Fenerbahçeliler boşuna kendini kandırmasın. Bu defans anlayışıyla ve topu kullanma becerisiyle Milan karşısında başarılı olmaları mümkün değil.
Savunma sürekli çizgi halinde oynadı. Ankarasporlu herhangi bir futbolcu, Fenerbahçe defansından birini çalımladığı an kaleci Volkan’la karşı karşıya kaldı. Volkan, kötü bir gol yemesine rağmen, en az üç tane yüzde 100 pozisyonda mükemmel kurtarışlar yaptı. Sarı lacivertli futbolcular sadece ilk 30 dakika topu iyi kullandı. Geri kalan 60 dakika topu sürekli geriye verip ileriye vurmaya başladılar ve bunun sonucunda da oyun havadan oynandı. Fenerbahçe’nin ilerde kafa topu alacak santrforu olmadığı için de bu toplar hep kaybedildi. Ne Nobre, ne de Anelka, bu meziyette oyuncular değil.
Orta saha endişelendirdi
Milan maçı öncesi endişe verici bir başka olay da orta saha oyuncularının durumuydu. Appiah ve Aurellio çok fazla ileriye gidip, savunmayı ihmal ettiler ve gerektiği zaman geriye dönmediler. Böyle olunca da rakip savunmadan dönen topları karşılama işi bir tek Selçuk’a kaldı. Selçuk elinden geldiğince mücadele etti, ama yeterli olmadı. Ankaraspor Fenerbahçe’nin bu zaafı yüzünden çok sayıda gol pozisyonu yaşadı.
Sarı lacivertlilerin, bu saydığımız eksiklerini gidermediği taktirde Milan’dan puan almaları hayal olur. Fenerbahçe’nin Ankaraspor maçını kazanmasının sebebi; formasının ağırlığı ve taraftarın müthiş desteğidir. Fenerbahçe taraftarı, takımı iyi de oynasa, kötü de oynasa destekliyor. Özellikle Kadıköy’deki maçlarda başarı getiren en önemli faktör budur.
Ümit, Türkiye’nin en iyi santrforudur
* Galatasaray’da günün konusu Ümit Karan. Bu oyuncu sürekli ilk 11’de oynamalı mı? Ayrıca Ümit Karan’ın Sivasspor maçında attığı gollerden sonra Gerets’i es geçip tribünlere koşması spekülasyonlara neden oldu.
ÜMİT Karan hem Galatasaray da hem de Milli Takım’da ilk 11’de oynamalıdır. Çünkü Ümit, şu anda Türkiye’nin en iyi santrforudur. Güçlü, deparlı, ikili mücadeleden kaçmıyor, topa çok güzel vuruyor, kafa hakimiyeti var ve korkak değil. Bir santrforda olması gereken bütün meziyetlere sahip. Hakan Şükür ve Fatih Tekke de santrfor oynuyor ama bunlar gerçek anlamda santrfor değil, bunlar forvet oyuncusu.
Eğer mücadeleci, defansı dağıtan ve pozisyona giren bir santrfor istiyorsan Ümit Karan’ı, sağdan soldan şişirip, hava toplarıyla gol arayacaksan Hakan Şükür’ü oynatacaksın. Ümit Karan ile Hakan Şükür arasındaki fark bu.
Gerets, artık kimi keser bilmiyorum ama, Ümit Karan mutlaka ilk 11’de oynamalıdır.
Ümit Karan’ın golleri attıktan sonra Gerets’e koşmamasında art niyet aramıyorum. Gol sevinciyle böyle bir hareket yapmış olabilir. Bunlar gayet doğaldır. Ama şunu da unutmayalım; bu kadar gol atıp da kenarda bekletilirsen, elbette ki üzülürsün.
Cezayı verdikten sonra kazanın
* Trabzonsporlu Gökdeniz, bahis oynadığını itiraf etti. Bu oyuncuya ceza verilmeli mi? Verilecekse de bunun miktarı ne olmalı?
GÖKDENİZ büyük hata yapmış. Üstelik bu hata ‘bir kere kap kaç’ da olmamış, birçok kez yapmış. Sen Trabzonspor’un yıldızısın ve Milli Takım’da oynuyorsun, kalkıp ucuz para kazanma yoluna gidiyorsun.
Böyle şey olmaz. Disiplin Kurulu, Gökdeniz’e hak ettiği cezayı verecektir, vermelidir. ‘Çocuğumuzdur, affedelim’ anlayışıyla hareket etmek doğru olmaz. Eğer Gökdeniz’i kazanmak istiyorsan, cezayı verdikten sonra kazanacaksın. Ceza vermemekle Gökdeniz’i kazanamazsın. Üstelik bu ceza öyle hafif değil, caydırıcı olmalı.
Rıza’nın yanlışları
* Beşiktaş’ta düşüş sürüyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
BEŞİKTAŞ, yenilebilir, kötü de oynayabilir, ama demoralize olmaması lazım. Eğer demoralize olursan her şeyi kaybedersin. Rıza Çalımbay’ın Rizespor maçından söyledikleri ise tam bir skandal... Kulübe verilen 1 maçlık saha kapatma cezasını ve Fenerbahçe derbisini düşündükleri için Rizespor’a konsantre olamamışlar. Böyle bir şey olabilir mi... Bunca senedir futbolun içindeyim, böyle şey görmedim. Futbolcu, oynadığı maçı düşünür, bir hafta sonrakini değil. Ayrıca kulübe verilen ceza da futbolcuyu ilgilendirmez. Bunlar yöneticilerin işidir.
Ayrıca, Rıza Çalımbay’ın forvette kimleri oynatacağına karar vermesi lazım. Lig başlayalı 5 hafta oldu, Beşiktaş’ın santrforu kim, onun yanındaki adam kim, belli değil. Bir futbol takımında bazı oyuncular vardır, bunlar omurgayı oluşturur. Sakatlık veya ceza olmadıkça bu oyuncular değişmez.
Rıza Çalımbay ne yapıyor; forvetteki oyunculardan biri kötü oynadığı zaman hemen çıkarıp, yerine başkasını alıyor. Böyle şey olmaz. Bir futbolcu takımdaki konumunun ne olduğunu bilmeli. Rıza böyle yaparak, oyuncunun kendine olan güvenini kaybetmesine neden oluyor. Sahadaki futbolcu, ‘kötü oynarsam çıkarılırım’ korkusuyla yaşıyor, kenardaki de, ‘sahadaki kötü oynasa da oyuna girsem’ diye düşünüyor.
Yazının Devamını Oku 11 Eylül 2005
<B>FENERBAHÇE </B>açısından zor bir maç oldu. Sarı lacivertliler özellikle ilk devre iyi oynamalarına rağmen, beklenen goller gelmeyince büyük sıkıntı yaşadılar. Esasında Fenerbahçe, özellikle defansında kötü sinyaller verdi. Ankarasporlu Tita, tek başına dört tane gol pozisyonu yarattı. Eğer Ankarasporlu bir tek futbolcu maçı bu hale çeviriyorsa, Milan karşısındaki Fener’in vay haline. Unutmayın, Milan’da Tita gibi, hatta ondan daha kaliteli en az dört tane futbolcu var.
Fenerbahçe taraftarının bütün arzusu; takımın salı günkü Milan maçından puan ve tabii ki para kazanması. Ama Ankaraspor karşısında oynanan futbol -özellikle ikinci yarıdaki- bizi bir hayli endişelendirdi.
Evlere şenlik defans
İkinci yarıdaki Fenerbahçe defansı evlere şenlikti. Bütün futbolcular aynı hizaya dizilmişti. Ankarasporlu bir oyuncu, savunmadan birini geçtiği zaman direkt kaleciyle karşı karşıya kaldı. Böyle defans anlayışı olur mu...
Fenerbahçe açısından durumun diğer bir kötü yanı Aurellio ve Alex’in forvetin içine çok fazla girmesiydi. Selçuk hariç hiçbir orta saha oyuncusu defansa gerektiği gibi yardımcı olamadı.
Fenerbahçe adına bir başka olumsuzluk da hava toplarındaki başarısızlık oranı idi. Nobre’ye havalandırılan topların yüzde 100’ü, Anelka’ya havalandırılan topların ise yüzde 70’i kaybedildi. İkinci devrede geriye oynamaya başlayınca oyunun şekli değişti. Top sürekli geriye, yani defansa verildi, oradaki adamlar da topu havalandırdı.
Milan’dan çok koşmalısın
Fenerbahçe’nin Ankaraspor karşısında bu kadar zorlanmasının nedenlerinden biri Alex ve Nobre’nin kötü performanslarıydı. Alex’i, sadece attığı golde ve korner atışlarında gördük. Nobre ise hiç yoktu. Ankaraspor gibi topu iyi kullanan ve süratli hücuma çıkan bir takım karşısında 9 kişi oynarsanız, zorlanmanız doğaldır. Milan maçında böyle olmamasını diliyorum. İtalyanlar’dan puan almak istiyorsan onlardan 1-2 kişi eksik değil, 3-4 kişi daha fazla olacaksın. Yani onlardan çok çok fazla koşup, enerji harcayacaksın. Son sözümüz Volkan’a... Yine hatalı çıkış yaptı ve golü yedi. Volkan şimdi çıkıpta, ‘Tecrübesizliğimden bu golü yedim’ savunmasını yapmasın. Bu golün tecrübeyle falan alakası yok. Daha doğrusu bu golün hiçbir izahı yok.
Yazının Devamını Oku 4 Eylül 2005
<B>İLK</B> 45 dakikada hem kötü oynadık, hem de sahaya kötü bir takım sürdük. <B>Emre, Nihat</B> ve <B>Necati</B> gibi futbolcuların sakatlığı Milli Takım için büyük dezavantajdı. Ama onların yokluğunda bile orta sahada sadece Selçuk ile mücadele etmek en büyük yanlışımızdı. Orta sahada Yıldıray’dan ümitliydik. Ama Yıldıray, topla diklemesine oynamaktansa, hep yana ve sola kaçtı. Hasan Şaş, geriye dönüp orta alana yardıma koşacağına, tam tersini yaptı. Sadece Hakan Şükür ile gol pozisyonu bulabildik 45 dakikada. O pozisyonda Volkan’ın degajından doğdu.
Sonuç olarak Fatih Terim, Danimarka maçının ilk yarısına garip bir takım sürmüştü.
İkinci yarıda Hüseyin ve Okan’ın oyuna girmeleriyle, orta alanı daha kalabalık tuttuk ve Selçuk’a destek verip mücadeleye girdik. Rakibe pas yaptırmadık. Oyuna hakim olmamızla birlikte pozisyonlar bulmaya başladık.Okan’ın golü -biraz şans da olsa- çok güzeldi. Tümer’in frikiği muhteşemdi.
Kol değil omuz
Fatih Tekke ve Hakan Şükür’ün kaçırdığı goller bu iki golcünün şanssızlığının eseriydi. Golcülere değinmişken, Ümit Karan’ı hatırladım. Tam onun maçıydı. Ama ne yazık ki, Ümit Karan takımda değildi.
Tam işler yolunda gidiyor derken, bir kademe hatasından gol yedik. Aslında bu gole çok da şaşırmamak lazım. Evet Alpay iyi oynadı belki ama maç eksikliğiyle onu sahaya sürmek bir riskti. Onun yerine Koray pekala oynayabilirdi. Danimarka’nın golü için el-kol tartışmalarına girmiyorum. Çünkü rakip topu koluyla değil, omuzuyla aldı. Kaldı ki, koluyla bile alsa, yardımcı hakemin o pozisyonu görmesi mümkün değildi.
Şimdi önümüzde Ukrayna maçı var. Ukrayna kontratak takımı. Bugüne kadar baskıya dayalı bir oyun oynamadılar. Bizim orada kontratak oynamamız gerekiyor. Kontratak futbol onların oyun planını bozacak, sonuca gitmelerine zorlaştıracaktır.
Yazının Devamını Oku 30 Ağustos 2005
Fenerbahçeli futbolcular Anelka’nın sahadaki varlığının farkında değil. Onun gücünün ne olduğunu, ne yapabileceğini bilmiyorlar. Bu sorunu F.Bahçeli futbolcular ve Daum çözmeli. * Fenerbahçe için Anelka sorunu bitti mi? Zafer Biryol’un takıma katkısı ne olur?
Anelka problemi zaten onun takımdan gidip kalması değil, Fransız futbolcudan nasıl faydalanılacağıydı. O zaten gitmek istemiyor, bunu daha önce defalarca söyledi. Ama ondan en iyi nerede ve nasıl oynatırsan faydalanır, randıman alırsın, işte F.Bahçe Teknik Direktörü ve takım arkadaşlarının farkında olması gereken nokta bu.
Anelka, Samsunspor maçında gol attı, seyircinin onun için yaptığı tezahüratın bunda büyük etkisi oldu. Yoksa takım arkadaşları Anelka’nın sahadaki varlığının farkında değil. Onun gücünün ne olduğunu, ne yapabileceğini bilmiyorlar. Bu sorunu en önce F.Bahçeli futbolcular ve Daum çözmeli.
Nobre problem
Zafer Biryol’a gelince... Bu sene formda değil, gayet yavaş. Tamam bir golcü, topa vurmasını, nerede durması gerektiğini, nereden kaçacağını biliyor. Ama F.Bahçe’de kimin yerine oynayacak? Nobre’nin yerine mi?
Nobre problem. Onun en başta oynamaması lazım, çünkü F.Bahçe’nin futbolcusu değil. Tamam iyi niyetle mücadele ediyor, ama yeterli değil ve ihtiyacı karşılamıyor. Onun ne kadar zayıf olduğunun farkında değil arkadaşları. Hala topları ona doğru şişiriyorlar, o toplar da geri dönüyor. Nobre’yi 18 içinde topla buluşturursan tehlikeli, kafa atıyor, ayağını sokuyor, golünü atıyor. Ama bunun dışında ona verdiğin toplar kayıp. Bu gerçeği F.Bahçeli futbolcular bilmiyor. Futbolcunun kiminle paslaşacağını iyi bilmesi gerekir. F.Bahçe Nobre’nin üzerine oynadıkça, futbol oynayamayacak. Çünkü Brezilyalının yetenekleri, o atılan topları kaldıracak güçte değil. Gözüken o ki, Zafer Biryol, Nobre’nin yerine alındı. Ama ne yapacak göreceğiz...
Topları orta saha kullanmalı
* Fenerbahçe beklenen çizgiye ulaştı mı?
Hayır ulaşmadı. Uluşmamasının sebebi de, takımın sahada patronlarını bilmemesi. F.Bahçe oyunu geriden Serkan, Luciano, Ümit Özat, Önder ile kurmayacak. Bu futbolcular topları orta sahada kim varsa, Aurelio, Appiah, Selçuk’a verecek. Ondan sonra bu futbolcular topsuz olarak, orta sahadaki bu futbolcuların topları atacağı yerlere kaçacak. Yoksa gerideki adamlar topu kullanırsa Fenerbahçe oynayamaz. Onlar oyun kurmaya kalkarsa, o top geri döner.
F.Bahçe’nin çok iyi oyuncuları var, ama futbol anlayışı olarak takım oturmuş değil. Baştan beri orta sahada az oyuncu var diye eleştirdik. Orta sahayı kalabalıklaştırdı F.Bahçe, Appiah’ı da aldı. Ama bu futbolculara, beklerin geri ikilinin de oyuna girerek yardımcı olması lazım. F.Bahçe akın yapıyor, santrforun arkasında iki adam duruyor, faydası yok. O topu alacaksın, arkadaşını oyuna sokacaksın, kendin gireceksin bir sürü varyasyon var, ama bunları yapmıyorlar.
Artı biraz da futbolcular oynadıkları takımın formasının ağırlığını, o seyircinin sevgisini bilerek, enerjisini verecek. Hem dışarıdaki beyanatlarda, hem de içerideki arkadaşlıkta ukalalık, çok bilmişlik yok. Fenerbahçe’de oynamak ne demek, takımda bunu bilmeyen bir sürü futbolcu var. Bu Beşiktaş ve G.Saray’da da böyle.
Milli Takım rahat olmalı
* Milli Takım Danimarka mesaisine başladı. Bu maç öncesi bizim için dezavantajlar neler?
Avantajımız kendi sahamızda oynayacak olmamız, seyircimizin takımı sonuna kadar desteklemesi. Dezavantaj ise bu durumda olmamız. Yani her şeyin son maçlara sıkışması. Bu da etkiler takımı, mutlaka kazanmak için sinir içinde çıkacaklar sahaya. Oysa, futbolcu sahaya çıkarken rahat olmalı.
Şimdi siz bizim takımın sahaya rahat çıkabileceğini söyleyebilir misiniz? Sadece futbolcu değil, seyirci de stresli olacak. Gerilimi yüksek bir maç bizi bekliyor. Bu sadece bizim açımızdan böyle, Danimarka rahat. Tabii o da kazanıp garantiye almak istiyor, ama bizim üstümüzdeki baskı onda yok. Güçlü bir rakiple oynayacağız, burada şansın da bize biraz yardım etmesi lazım.
Aslında burada artık bence önemli olan Almanya’ya gidip gitmemek değil, futbolumuzu ortaya koyup ilerisi için ne yapacağımız. Sorun burada.
Terbiye bitti...
* BJK İnönü Stadı’nda yaşanan olaylara baktığımızda geçen seneki tablo yeniden gündeme gelecek mi?
Bir taraftarın sinirlenip sahaya atlamasıyla, Beşiktaş aynı olayları yaşamaz. Ona müsaade etmezler. Ama önceki günkü gibi aradan biri çıkıp atlayabilir. Burası Türkiye, insanlar daha o centilmenliğe ve olgunluğa erişmiş değil.
Şimdi o adam sahaya atladığında ne yapacak? Hakemi mi, futbolcuyu mu protesto edecek? Beşiktaş protesto edilecek kadar kötü de oynamadı. Burada sorun, Beşiktaşlı futbolcu Okan Buruk ile Diyarbakırspor Yardımcı Antrenörü Sedat Karabük’ün kavgası. Böyle bir şey olabilir mi, iki profesyonel adam kavga ediyor.
Ne antrenörün bir futbolcuya tecavüze ne de futbolcunun rakip antrenöre tecavüze hakkı var. Tuhaf olduk. Centilmenlik kalktı, terbiye bitti.
Gol atacaksın diye kanun mu var?
* Beşiktaş ve Galatasaray’ın puan kayıplarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bunda teknik adamların rolü nedir?
Takımlar puan kazanacaklar da kaybedecekler de. Aslında 3 takım da Beşiktaş, Galatasaray ve Trabzonspor güzel oynadı. Üçü de gol pozisyonlarına girdiler, çoğunu değerlendiremediler.
Atacaksın diye kanun mu var? Topa yanlış vurursun, ıskalarsın. Olur böyle şeyler ve beraberlikler.
Taraftar şunu mu bekliyor? İstanbul’a gelecek Diyarbakır takımını, 5 tane atıp göndereceksin. Yok böyle bir şey. Diyarbakır da para kazandığı için canını dişine takıyor. Artık bu kadar ucuz değil galibiyet. Bütün takımlar federasyondan aldıkları parayı artırmak için 3 puan almaya, en azından yenilmemeye oynuyor. Federasyon fevkalade bir iş yapmış ve çekişmeli maçlar oluyor. Bravo.
Yazının Devamını Oku 28 Ağustos 2005
F<B>ENERBAHÇE, </B>bundan önceki iki deplasman maçını da kazanan Samsunspor karşısında güzel bir netice elde etti. Ama sarı lacivertli takımın ilk devre oynadığı futbol hiçte iç açıcı değildi. Fenerbahçeli futbolcuların şunu kafalarının bir yerine yazmaları lazım; yavaş oynadığınız zaman hiçbir takıma karşı pozisyon bulamazsınız. Eğer siz gol fırsatı üretmek, gol atmak istiyorsanız hızlı oynayacaksınız. Hele hele günümüz futbolunda yavaş oynayan takımların başarılı olma şansı hiç yoktur.
İlk devre hepimizi derin düşüncelere sevkeden takım ikinci yarıda tamamen değişti. Mümkün olduğunca çabuk oynadı. Her iki kanattan ve ortadan bastırdıkça bastırdı. Bu amansız baskının sonuç vereceği belliydi, nitekim öyle de oldu. Anelka, Nobre, Alex ve Semih’in attığı goller gerek hazırlanış gerekse bitirici vuruş açısından mükemmeldi.
Nobre’ye pas vermeyin
Burada Nobre için ayrı bir paragraf açmak istiyorum. Daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi Nobre, son derece iyi niyetle mücadele ediyor ama topu kullanma yeteneği hemen hiç yok. Fenerbahçeli futbolcular, Nobre’yi verdikleri her topun kayıp olduğunu hala anlayamadılar. Eğer siz hücumlarınızı bu oyuncunun üzerine kurarsanız, kaybedersiniz. Nobre’ye ne pas vereceksin, ne de top şişireceksin. Çünkü onun bu topları ne alacak, ne de kullanacak kabiliyeti var. Nobre’ye topu sadece ceza sahası içinde vereceksin. Böyle pozisyonlarda ne yapar eder golü atar. Ama normal oyun oynanırken, Nobre’yi oyunun dışında tutacaksın. O yokmuş gibi davranacaksın.
Amatörce hatalar
Fenerbahçe’nin, özellikle de Alex’in attığı ilk gol ne kadar güzelse, Kais’ten yenen ilk gol o kadar amatörceydi. Geçen hafta Rize’de acayip bir penaltı yaptıran Volkan, yine büyük bir hata yaptı. Sadece Volkan değil, Fenerbahçe defansının da hatası büyüktü. Burada iki futbolcu birden Kais’i kaçırdı. Kaleci Volkan bu pozisyonda topu yana doğru yani taca vurması gerekirken, direk karşı tarafa vurdu. O top da doğal olarak Kais’e çarpıp kaleye döndü ve gol oldu. Fenerbahçe’de forma giyen bir kalecinin böyle hatalı goller yememesi lazım.
Yazının Devamını Oku 23 Ağustos 2005
Rize’de Selçuk, Aurelio ve Appiah F.Bahçe’nin her şeyiydi. Daum, Rize’deki gibi düzgün bir orta saha kurgusu kurar, çift santrfor oynar, takım mücadele gücünü ve çabukluğu sahaya yansıtırsa çok gol pozisyonuna girip kazanır. * F.Bahçe’de ne değişti de sarı lacivertliler Ç.Rize karşısında çok gol pozisyonuna girip kazandı?
Birincisi, Daum orta sahayı düzgün kurdu. İkincisi, çift santrfor oynadı. F.Bahçe kendi sahasında bile tek santfor oynuyor, böyle komedi olmaz. Bu iki etken nedeniyle bir sürü gol pozisyonu buldular. Tabii bunda da eksik vardı. Bu neydi derseniz, orta saha ileri çıktığı zaman hücumda zenginlik yaşandı, ama bunu programlı yapmadıkları, birbirlerini kontrol etmedikleri için orta saha zaafından dolayı kendi kalelerinde kontratak yediler. Bu nadir oldu, ama oldu. Böyle güçlü oyuncuları varken, bu pozisyonları vermemesi lazım F.Bahçe’nin. Selçuk, Aurelio ile Appiah forvetten daha çok şut attılar, bu mükemmel, ama çabuk geri dönmeliler.
Hırs ve çabukluk kazandırdı
Üçüncü faktör, F.Bahçe mücadeleciliğini, süratini, çabukluğunu oyuna çok iyi yansıttı. F.Bahçe, Diyarbakır maçında böyle değildi. Oyundan bezmiş gibiydiler, Rize’de ise mücadele ve kazanma hırsı farklıydı. Bir sürü gol kaçırıldı. Alex’in kaçırdıkları sahanın kötülüğünden. O ince vuruşlar, plaseler yapıyor, böyle sahada olmadı. Semih’in kaçırdığı gol şaşırtıcı. Ama bugüne kadar ona da hiç böyle şans verilmedi ki. Onun kaçırdığı da maç heyecanından olsa gerek.
Nobre’yi akıllıca kullanmalılar
Şunun altını yeniden çiziyorum... F.Bahçe ne olursa olsun tek santrfor oynamaz. Nobre’ye havadan top attığınız da arkadaşlarına indiremiyor, üstüne gelen topları arkadaşlarına veremiyor. Verkaça giremiyor. Bu yüzden futbolcular paslaşmak amacıyla Nobre’ye doğru top atmayacak. Ona atılan top kayıp. Ama onu 18 içinde topla buluştururlarsa, o zaman Brezilyalı çok tehlikeli. Arkadaşları Nobre’yi özeliklerini göz önüne alarak akıllıca kullanmalılar. F.Bahçe’nin zaaflarından biri de bu. Bunu değiştirdikleri zaman daha iyi olacaklar. Defansif eksikliğine rağmen ‘Şeytan üçgeni’ diyebileceğimiz üç orta saha oyuncusu Selçuk, Aurelio ve Appiah Fenerbahçe’nin her şeyiydi. Rakip üzerinde takımın ağırlığını hissettirdiler.
Bir bakışta üç büyükler
G.Saray ve Beşiktaş atbaşı gidiyor
* Üç büyükleri tartıya koyduğunuzda en iyi durumda olan takım hangisi?
Şu anda en iyi durumda olan Beşiktaş, daha sonra Galatasaray, ardından Fenerbahçe geliyor. Beşiktaş ve Galatasaray iyi futbol sergiliyorlar, takımları büyük ölçüde oturdu. İlk 3 haftada sergiledikleri futbolla iddialarını ortaya koydular. Aslında G.Saray ile Beşiktaş at başı gidiyor. Yani iki tane bir var, bir tane de iki.
Aman Rıza dikkat et
* Ailton’un oyundan alınışı sonrası yaptığı hareketi ve Rıza Çalımbay’ın ‘Ailton henüz tam anlamıyla hazır değil. Beklenenden fazlasını yapıyor’ açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir Ailton-Çalımbay krizi yaşanabilir mi?
Öyle bir kriz yaşanmaz, ama burada otorite zart-zurtla olmaz. Otorite sevgi ve saygıyla olur. Rıza Çalımbay kimseye karşı saygısız değil, ama oyundan çıkarılmak psikolojik olarak o futbolcuyu rahatsız etti. Golü atmış rahatlamış, seyirciyle bütünleşmiş. Sen tutuyor, onu oyundan alıyorsun. Bunun anlamı nedir? Adama maçtan önce dersin ki, ‘Sen hazır değilsin, yarım saat oynatacağım.’ Adam golü atmış, tam morallenmiş sen çıkartıyorsun.
Konuşarak aşılmalı
Benim anladığım Rıza, ‘Ben gol atan adamı da çıkartıyorum’ diyor. Çıkartırsın, bu senin elinde. Ama önemli olan sinir harbi çıkartmak değil, oyuncuyu kazanmak. İdareciler girmiş araya, Ailton özür dilemiş. Zaten sürekli antrenörle takışan bir tip. Daha ikinci maç hazır değil, ama konu bu noktaya gelmeden daha önce dediğim gibi konuşularak çözümlenmeliydi. Tabi ki o takımın patronu Rıza, ama bu iş ‘Ben dedim de oldu’ değil. Çok dikkat edip Rıza’nın oyuncusuyla konuşması lazım. Tekrar ediyorum, eğer onunla konuşsaydı Ailton o hareketleri yapmazdı.
Gerets ders gibi
Futbolcu antrenörün devamlı elinde olacak. Somurtup bir kenara atarsan olmaz. Güler yüzlü olup, futbolcuyla hep iletişim halinde olacaksın. Ayrıca tüm antrenörlerin önünde bugün bir örnek var. Eric Gerets, Daum’a da ders Rıza’ya da, bütün antrenörlere ders gibi. Futbolcusu gol attı mı, kendi atmış gibi seviniyor, futbolcusunu omuzluyor. Bir de Beşiktaş’a ve ikisinin arasındaki farka bak.
G.Saray taraftarı yanlış yapıyor
* G.Saray kazanıyor, ama taraftarıyla yönetimin arası gergin. Taraftarın bu tepkisi ne zaman sona erer?
Bu kadar inatlaşmak bana tuhaf geliyor. Taraftar tabii ki takımını seviyor, iyi olmasını istiyor, ama geleneklerine göre G.Saray, seyirci istedi diye kongreye gitmez. Kongre zamanı bu yönetimin karşısına rakip çıkarırlarsa, o zaman yaptıklarının manası ve faydası olur.
Şimdi bu takım 3 maçını da kazandı, 9 puanı var. İyi bir başlangıç yapılmış. Takımı teşvik etmeliler. Taraftar yönetim için değil, takımı desteklemek için stada gelir. Ama G.Saray seyircisi yönetimi protesto için tribünde. Böyle bir şey olur mu? Menfaat takımın kazanmasıysa o zaman yönetimi protestoyu bıraksınlar.
İnatlaşma bitmeli
Büyük başarılara imza atmış bir kulübün yönetimiyle inatlaşmanın anlamı ne? Bunun zararını kim çekiyor, G.Saray kulübü. Seyirci patlamak için G.Saray’ın yenilmesini mi bekleyecek yani. Durum o noktaya geliyor, işin en kötü kısmı da bu.
Seyirci her zaman her takım için büyük bir güç. Ama seyirci yönetim ile başkanıyla oynamayacak, takımıyla oynayacak. Takımıyla bütünleşip artı güç verecek. Özhan Canaydın, Ergun Gürsoy oynamıyor maçı, futbolcular oynuyor. Sırtlarına geçirdikleri formalarda Özhan ve Ergun mu yazıyor? Futbolcu teşvik bekliyor. O zaman futbolcuyu teşvik etmeleri lazım.
Yazının Devamını Oku 22 Ağustos 2005
<B>FENERBAHÇE, </B>Rize deplasmanında ligdeki ilk iki maçtan çok daha farklı oynadı. Birincisi çok koştu. Diyarbakırspor karşısında neredeyse yürümeye üşenen futbolcular dün müthiş bir efor sarfetti. İkincisi Aurelio, Appiah ve Selçuk’la orta sahayı sürekli kalabalık tuttu. Üçüncüsü çift santrforla oynadı. Bu farklılıklar Fenerbahçe’nin futboluna son derece olumlu yansıdı. Takım hem güzel oynadı hem de bir sürü gol pozisyonu üretti.
Rizespor maçı Fenerbahçe’nin, rakip kim olursa olsun çift santrforla oynaması gerektiğini gösterdi. Eğer sahada çift santrforla yer alırsanız, kenardan getirdiğiniz toplarda içeride kalabalık olursunuz. Dün Semih’in attığı galibiyet golü de böyle geldi. Rizesporlu Okan’ın hatalı geri pasını yakalayan Aurelio, ceza sahasına girip altıpas içine ortaladı, Semih de güzel bir vuruşla golü attı.
Hareketli olmalılar
Yalnız burada önemli olan bir konu var; oynattığınız santrforların ikisi de hareketli olmak zorunda. Dün Nobre ve Semih bu işi son derece güzel yaptılar. O kadar çok koştular ki, rakip defansın başını döndürdüler.
Fenerbahçe’deki olumlu değişikliklerden biri de maçı ciddiye almasıydı. Bütün futbolcular rakibi küçümsemeden mücadele etti. Aurelio bir sezonda atmadığı kadar şut attı. Appiah ve Selçuk da en az ikişer defa rakip kaleyi yokladılar. Yani, Fenerbahçe’nin orta saha oyuncuları da gol aramaya başladı. Bu olay takım adına güzel bir gelişme ama, orta sahanın ileriye kademeli gitmesi lazım. Eğer ailece giderseniz, geride açık alan bırakırsınız. Nitekim dün Rizespor karşısında böyle pozisyonlar yaşandı. Son derece çabuk ve topu iyi kullanan oyunculara sahip olan Rizespor, Fenerbahçe’ye zor anlar yaşattı.
Volkan hatalıydı
Hakemin verdiği penaltı kararı belki tartışılabilir ama, kaleci Volkan’ın buradaki hatası affedilmez. Benim bildiğim bir kaleci bu tip pozisyonlara elleriyle çıkar. Bizim Volkan ne yaptı; ayaklarıyla yatarak çıktı. Böyle bir çıkışı ben ilk defa gördüm. Bir defans oyuncusu bu şekilde çıkabilir ama, bir kaleci asla.
Fenerbahçe, bu arzulu oyununu sürdürdüğü taktirde çok güzel yerlere gelecek. Yalnız, bir noktaya dikkat edilmesi lazım. Eğer topu Nobre’ye şişirirsen hiçbir şey yapamazsın. Nobre ile verkaça bile girmeyeceksin. Çünkü bu oyuncu, topu iyi kullanma becerisi olmadığı için hemen kaybediyor. Nobre’nin tek özelliği ceza alanında tek vuruşları iyi yapması. Fenerbahçeli futbolcular bunu göz önüne alarak oynamalı.
Yazının Devamını Oku 16 Ağustos 2005
F.Bahçe’de bir bezginlik var, dinamizmi yok. Hem antrenör oyuncuları, hem oyuncular antrenörü, yani kimse kimseyi sevmiyor. Yoksa bu kadar vurdum duymaz futbol oynanmaz. Hem kötü oynuyor, hem de kötü netice alıyor. İyi yolda değil. * İlk iki maçta 4 puan kaybeden F.Bahçe’de aksayan nedir? Neden başarılı olamıyorlar?
Benim anladığım kadarıyla takımda bir bezginlik var, dinamizmi yok. Ya antrenör, oyuncuları, ya oyuncular antrenörü, yani kimse kimseyi sevmiyor. Yoksa bu kadar vurdum duymaz futbol oynanmaz.
Takımda bir sürü eksik var, bunları 2 senedir söylüyoruz. Bir santrfor, bir stoper şart diyoruz. F.Bahçe, elinde Anelka gibi bir yıldız ve silah var, ondan faydalanamıyor. Anelka gibi bir oyuncu oynamak istemese de antrenörü onu sahadan çıkartmamalı.
Diyarbakırspor karşısında takım 2-0 yenilgiden 2-2 beraberliği yakalıyor. Bunu da bir başarı olarak değerlendirebilirsiniz. Ama yeter mi? Evet, F.Bahçe son 20 dakika büyük bir baskı kurdu. Tuncay bir sürü gol kaçırdı. İlk yarıda pozisyona giren bir Tuncay, bir de Anelka vardı. 70-75 dakika F.Bahçe’nin oynadığı futbol elle tutulur gibi değildi. Sağdan soldan orta yaparak gol atmanın peşinde F.Bahçe. Peki, bu takımda o ortalara kafayı kim vuracak? Diyarbakır’ın attığı goldeki gibi çizgiye kadar inebiliyor musun? Maçta, ikisi frikikten 4 muhteşem gol vardı. İki tarafın golleri de harikaydı. Bir sürü de kaçan goller var.
Şimdi denebilir ki, F.Bahçe cezalıydı, seyirci yoktu. Tamam seyirciden yoksun, seyirci teşvikinden de yoksun, ama bunun avantajı da vardı. Çünkü 2-0 yenik duruma düştüğünde tribünde seyirci olmaması şansıydı. F.Bahçe seyircisi sezonun ilk maçlarında böyle skoru istemez ve tepki gösterirdi. Çünkü taraftar takımının sahada gücünü göstermesini istiyor.
Sonuç olarak, F.Bahçe hem kötü oynuyor, hem de kötü netice alıyor. İyi yolda değil.
Anelka sorununu yönetim çözmeli
* Anelka-Daum krizi yaşanıyor mu? Böyle bir olayın önüne geçmek için ne yapılmalı?
Bana öyle geliyor ki, Daum, Anelka’yı kazanacağına kaybetmek için uğraşıyor. Yazık. Fenerbahçe iki tane star aldı, ikisinin de başı Alman teknik adamlar yüzünden ağrıdı. Lorant, kendi döneminde dünya yıldızı Ortega’nın F.Bahçe’den gitmesine yol açtı. Buna yönetim ses çıkarmadı. Şimdi Daum, Anelka’yı göndermeye uğraşıyor.
Tamam, yönetimi takıma, teknik direktöre karışmayacak. Takımı teknik adama bırakacak. Ne var ki böyle durumlarda yönetim ağırlığını koyup olaya müdahale etmeli. Birinin kişisel istekleri yüzünden kulübün zarar görmesini engellemeli. Anelka, başkanla konuşuyor, ‘Yanlış yerde oynuyorum’ diyor. Buna yönetimin el koyması gerek. Antrenör de futbolcunun eğer sorunu varsa ipleri hemen koparmak yerine onu kazanmaya çalışmalı. Yoksa surat asıp, kulak tıkamak, ilgilenmemekle bu işler düzelmez.
Bir yıldız böyle giderse kaybedilecek. Daum’un çok politik, çok bilinçli hareket etmesi lazım. Sorunu varsa halledilmeli. Anelka’nın Türkiye’den gitmesi hem F.Bahçe, hem de Türkiye için kayıp olur.
G.Saray taraftarı ilah istiyor
* Gerets ile G.Saray’da ne değişti? G.Saray’ın gerçekten bir transfere ihtiyacı var mı?
Galatasaray’ın transfere ihtiyacı yok. Seyirci istiyor diye yapacak. Türkiye’de seyirci, bağlanacağı, gurur duyacağı bir yıldız arıyor. Bundan önce G.Saray’da Metin Oktay, Tanju Çolak, Gheorghe Hagi gibi isimleri uzayıp gidecek yıldızlar vardı. Seyirci bir futbolcuya bağlanmak istiyor. Geçen seneki Ribery mesela...
Fransız futbolcu olağanüstü müydü? Hayır, ama çabuktu, çabuk hareket ediyor, gol pozisyonuna giriyordu. Seyirci bundan dolayı Frank Ribery’yi sevdi. Fransız futbolcu yönetimin hatasından gitti. Onun gitmesi de taraftarı rahatsız etti.
Şimdi taraftar onun gibisini istiyor. Taraftar çok seveceği, ilahlaştıracağı bir ismin peşinde.
Böylesini bulmak zor, çok büyük paralar vermek lazım. F.Bahçe bunları buldu, Alex ve Anelka var. Alex’i Diyarbakır maçında izledik. Hakem Serdar Tatlı, Alex’ten daha fazla koştu. Beşiktaş da Kleberson, Ailton’u getirdi. Seyirci bu futbolcular gol attığında da diğerlerinden farklı coşuyor. Galatasaray yönetiminin bence en büyük hatası, günü kurtarmak için verdiği beyanatlar.
Aslında seyircinin istediği bu transfere gerek yok, çünkü G.Saray’da bir sürü yıldız zaten var. Ama taraftar yine de yeni bir isim diye diretiyor.
Helvayı Rıza yapacak
* Ailton ve Kleberson’lu kadrosuyla Beşiktaş nasıl bir mesaj veriyor?
Beşiktaş, Denizlispor maçında çok iyi bir görüntü sergiledi ve ‘Şampiyonluk yarışının içinde bu sezon ben de varım’ dedi. Bunda da haklı, çünkü yetenekli futbolculardan kurulu bir kadrosu var. Brezilyalı Kleberson ve Ailton gibi iki önemli futbolcuyu kadrosuna kattı.
Bu ikili Beşiktaş’a faydalı olacaklar, ama bütün iş Rıza Çalımbay’ın helvayı iyi yapmasında. Daum bunu F.Bahçe’de yapamıyor. Rıza bunu başarırsa, hem Beşiktaş, hem de kendisi kazanacak.
Bir de bütün iş sahada patronun kim olacağında. Aslında sahada patron belli Kleberson. Takım arkadaşları ona yardımcı olacak, boşken topu ona verecekler, o da takımı yönlendirecek. Yine burada F.Bahçe’ye değinmek istiyorum. F.Bahçe’de bu işi Aurelio ile Appiah yapıyor. Aslında asıl patron olması gereken Alex. Ancak o hızlı hareket etmiyor. Denizli maçında Ailton müthiş bir gol attı. Ahmed Hassan da öyle.
Okan çok çalıştı. Beşiktaş’ta oynayanlar iyi ve kadroya girecek yedek kulübesi de oldukça güçlü. Ve Denizli galibiyeti hem takım, hem de seyirciye büyük moral gücü oldu.
Yazının Devamını Oku