Bülent Katarcı

Kitlesel travmalar sağlığı etkiliyor

20 Şubat 2023
SON günlerde yaşadığımız Kahramanmaraş merkezli depremler, 11 ilimizi birden etkileyerek hepimizi derinden üzdü.

Geniş bir topluluğu etkilemesi açısından kitlesel travma olarak nitelendirdiğimiz bu afet, sadece depremzedeleri değil, depreme tanıklık eden, bir yakınının zarar gördüğünü öğrenen, sosyal ve görsel medya aracılığıyla depreme tekrar tekrar maruz kalan kişileri de etkiliyor. Depremin hemen ardından kişi kendini aşırı korkmuş, ne yaptığını bilemez halde duygularını hissedememe, tepki verememe, bulunduğu ortamı ya da durumu tam algılayamama gibi belirtiler yaşayabilir. Kişiyi aniden etkisi altına alan ölüm korkusu, çaresizlik ve panik duygusu yaratabilir. Peki bu travmalarla nasıl baş edeceğiz? Uzman Klinik Psikolog Aysu Çelenoğlu anlattı:

TOPLUMSAL ÇARESİZLİK
“Kişi bireysel çaresizlik dışında, diğer insanların da çaresizliğini yaşıyor. Bu yoğun duygu, kişinin düşünme, dünyayı algılama ve deneyimlerini anlamlandırması üzerinde derin bir etki yaratma gücüne sahiptir. Yaşanan afetin ardından bazı duygusal, fiziksel, davranışsal ve zihinsel tepkilerin; olaya maruz kalan hemen herkeste ortaya çıkması olasıdır. Depreme maruz kalan kişilerde de akut stres belirtileri görülebilir. Uzun vadede travma sonrası stres bozukluğu ortaya çıkabilir. Ayrıca hayatta kalma sendromu veya sağ kalma suçluluğu (survivor’s guilt) denen klinik tablo da bu zor günlerimizde dikkat etmemiz ve kendimizi korumamız gereken bir durumdur.

ŞOK, KORKU, DEHŞET
Depremin üstünden iki hafta geçmiş olduğu halde; şok, aşırı korku, çaresizlik, dehşete düşme, geleceğe dair endişe ve suçluluk hisleri yaşıyor olabilirsiniz. Duygularınızı hissedememe, tepkisizlik, ağlayamama, deprem olayını sürekli tekrar yaşıyor gibi hissetme, depremle ilgili rüyalar ya da gündüz düşleri görme, olay sanki yeniden oluyormuş gibi hissetme, depremi hatırlatan yerlerden ya da durumlardan kaçınma gözlenebilir. Aşırı gerginlik, uykusuzluk, sinirlilik, çabuk öfkelenme, aşırı irkilme, çarpıntı, titreme yaşayabilirsiniz. Yakınlarınızın ölmesi ile ilgili olarak kendinizi suçlu hissedebilirsiniz. Yaşadıklarınız karşısında kendinizi çaresiz, hiçbir şey yapamayacak durumda hissedebilirsiniz.

OLAĞANDIŞINA OLAĞAN TEPKİ
Depremden etkilenen kişilerde ilk haftalarda tüm bu belirtilerin görülmesi normaldir. Travmaya bağlı bu tepkiler, ‘olağandışı durumlara verilen olağan tepkiler’ olarak tanımlanır. Travmaya maruz kalan çoğu kişi için bu tepkiler çoğunlukla olaydan sonraki ilk haftalarda zamanla ortadan kalkar. Bu süreçte pek çok kişi kısa sürede bir tedaviye ya da müdahaleye gerek kalmadan doğal bir şekilde olay öncesi haline dönebilir. Ancak belirtiler iki hafta içinde azalmıyorsa, yaşamınızı güçleştiriyorsa, baş etmede zorlanıyorsanız bir ruh sağlığı uzmanına başvurmanız yararlı olabilir.


Yazının Devamını Oku

Depreme nasıl hazırlanalım

13 Şubat 2023
İNSANOĞLU, yapısı ve psikolojisi nedeniyle, belki de haklı olarak yani psikolojik dengesini bozmamak amacıyla kendini kötü hissettiren konulardan hep kaçar, yok sayar, ‘bana bir şey olmaz’ diye düşünür. Ölüm gibi, hastalıklar gibi... Afetler ve depremler de böyle bir konu. Deprem, korkutucu, ürkütücü, ne zaman, nerede başımıza geleceği belli olmayan ve engellenemeyen, öngörülemeyen bir afettir.Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi Acil Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gürkan Ersoy, deprem gerçeğini, öncesinde ve sonrasında neler yapılması gerektiğini anlattı...


“Afetin tıbbi anlamda birçok tanımı vardır. O anda ilgili sağlık kuruluşunun bakımını üstlenemeyeceği kadar çok hastanın aynı anda başvurması halidir. Bildiğimiz, ama hep kaçtığımız bir gerçek daha var. Depremler ve afetler olmaya devam edecek. Bunu bilmek için kahin olmamıza gerek yok. Yapabileceğimiz tek şey var. Deprem gerçeğini ve bir gün yine olacağını bilelim, kabullenelim ve hazırlıklı olalım. İlk yardım eğitimi alalım. Bu sayede depremlerden ve afetlerden en az psikolojik, bedeni ve yapısal zararla kurtulalım. Deprem çantası ve kişisel eylem planımız hazır olmalı.

AFET ÇANTASI İÇERİĞİ
Deprem sonrası ilk 3 gün için aile bireylerinin en çok ihtiyaç duyacakları malzemeleri içeren bir çantadır. Küçük bir spor çanta içine hazırlanabilir. Deprem sonrası evden ayrılmamız gerekirse yanımıza alınabilir, arabamızın bagajında saklanabilir. İçeriğinin 6 ayda bir kontrol edilmesi uygun olur. Mevsime göre giyecekler değiştirilir, konserve, su varsa yenilenir. Çanta içeriğini her aile kendi ihtiyaçlarına göre düzenleyebilir. Önerilen içerikte temel olarak şunlar bulunur:
* Üç günlük yiyecek ve su, * Giyecek, * Battaniye, * Uyku tulumu, * Yedek çorap, * Ayakkabı, * Çamaşır, * T-shirt, * Kazak, * Pantolon, * Yağmurluk, * Eldiven, * İlk yardım çantası, * Kişisel bakım ve temizlik ürünleri, * Diş fırçası, diş macunu * Tuvalet kağıdı, * El, yüz ve hatta güneş kremi, * Sıvı sabun, * Pet, * Erkekler için traş takımı, * Tarak, saç fırçası, * Şampuan, * Naylon torba (atıklarımız için,) * Fener, pil, düdük.

ERİŞKİN VE ÇOCUKLARA
* Temel ilaçlar (tansiyon, şeker, kalp gibi sürekli kullanılan ilaçlar), * Lensler, lens solüsyonu, * İşitme cihazı, yedek pili, * Yedek gözlük, * Takma diş, * Kalem, kağıt, post-it, bloknot, * Telefon kartı, * Cep telefonu, yedek pili, şarj aleti, * Pilli radyo ve yedek pilleri, * Kibrit, çakmak, * Nakit para, tapu, kredi kartı, banka hesap no, ehliyet, evlilik cüzdanı gibi gibi önemli evraklar, * Çatal, bıçak, kaşık, İsviçre bıçağı, * Biberon, * Mama, * Bez, * Kremler (pişik vs), * Onu oyalayabilecek malzemeler (kitap, en sevdiği oyuncak), * Varsa kullandığı ilaçlar.

DEPREM ÖNCESİ HAZIRLIK

Yazının Devamını Oku

Uzun ve sağlıklı yaşamın sırları

6 Şubat 2023
İYİ yaşlanmak istiyorsanız her şeyden önce, Hayatı ıskalamamalı, ona dokunmalı hatta mümkünse sımsıkı sarılmalısınız. Kendinizi de çok sevmeli, şımartıp gurur duymalısınız. En büyük yatırımlarınızı kendinize, beden ve ruh sağlığınıza yapmalısınız. Hücrelerinizin her birini önemsemeli, doku ve organlarınızın her birine saygılı davranmalısınız. Kısacası iyi yaşlanmak için her şeyden önce sağlığınızı korumaya odaklanmalısınız. ‘Uzun ve Sağlıklı Yaşamın Sırları’nı Dr. Serdar Özgüç anlattı. Bakın Özgüç neler söylüyor:


“Sağlıklı ve uzun yaşam kaliteli olduğu zaman değerlidir. Çoğu kez büyüklerimizi çok önemli tecrübe kaynaklarını dikkate almayız. Onlarla sohbet edip peynirin, yoğurdun, ekmeğin, tereyağının nasıl yapıldığını öğrenmeliyiz. Sağlıklı ve uzun yaşamın püf noktalarını onlara sormalıyız. Sağlığın nesillere aktarılan bir durum olduğunu unutmamalıyız. Onlardan nasıl turşu ve salça yaptıklarını, domatesi nasıl kuruttuklarını, biberi ve patlıcanı neden kuruttuklarını öğrenmeliyiz. Toplumların gelişmesi sağlığında geliştiği anlamına gelir mi? Buna her zaman evet diyemeyiz. Teknolojinin geldiği bu ileri safha maalesef bizleri özümüzden de uzaklaştırmaktadır. Bunu gözönünde bulundurmak gerekir. İşte burada sihirli soruyu kendimize sormamız gerekir ve bu aslında hepimizin bildiği bir kelimedir.

İLK SIRRI ‘DOĞAL MI?’ SORUSU
Örneğin, domates doğal yetiştirilmiş mi, mevsiminde yetiştirilmiş mi, doğal ortamında yetiştirilmiş mi? Doğallık insan ilişkileri açısından da önemlidir. Doğal insan sevgi doludur. Sevmesi, öpmesi, kızgınlığı ve öfkesi hep içtendir. İki insanın birbirine sevgi ile dokunması ve sarılması oksitosin hormonunun salgılanmasını artırır, oksitosin hormonun salgılanması stresi azaltır, bağlılığı, ilişkileri ve sosyal aktiviteleri geliştirir, cömertliğin temelidir. Bağlanmadaki işlevinden dolayı aşk hormonu olarak da bilinen oksitosin, bağış yapan insanlarda üst düzeydedir.

VÜCUT VE RUH SAĞLIĞI İÇİN
Sağlık çok önemli iki parametreden oluşur birincisi vücut sağlığı ikincisi ruh sağlığı. Uzun yaşamak için işte bu iki parametreyi belki de eşit derecede değerlendirip önem vermek gerekiyor. Aslında bedenimiz ve psikolojimiz ayrılmaz ciddi bir ilişki içerisindedir. Karaciğerimiz görevini yerine getiremezse ve birçok toksinden bizi temizleyemezse beynimiz normal fonksiyonunu görebilir mi? Bunun en iyi örneği olarak bağırsaklarımız ve beynimiz arasındaki ilişkiden bahsedebiliriz. Bağırsaklarımızda milyonlarca bakteri mantar ve virüs yaşar. Bizler bu bakterileri doğum öncesi ve normal doğum sırasında annenin vajinasındaki mikroplardan alırız. İşte tam bu noktada eğer sezaryenle doğmuşsanız sağlık açısından hayata bir eksik başlıyorsunuz. Çünkü bu bakterilerle karşılaşmadan doğduğunuz için bu bağırsak florasına sahip olamıyorsunuz. Yani mikropsuz kalıyorsunuz oysa bu mikroplar bizim bağırsaklarımızda birçok maddenin sentezinde ve yapılmasında rol oynamaktadır. Serotonin’den tutun K vitaminine kadar birçok vücut için gerekli molekülün sentezinde rol oynar ve bizim ilk bağışıklık sistemimizin oluşmasına neden olur.

İKİNCİ SIR BÜTÜNLÜK

Yazının Devamını Oku

Fonksiyonel tıbbın modernden farkı

30 Ocak 2023
HEPİMİZ biliyoruz ki sağlık, insan hayatındaki en önemli şeylerin başında geliyor. O olmazsa zaten başka çoğu şey de olmuyor. Kıymetini sonradan daha iyi anlıyor, kapı kapı şifa dağıtanların peşine düşüyoruz.

Çaresiz ya da takatsız kalmadan önce sağlığa eğilmek asıl beceri ve öncelik. Türkiye’de ‘fonksiyonel tıp’ın kurucusu olan, yıllarını ülkemizde ve Amerika Birleşik Devletleri’nde tıp alanında yeniliklere adamış bir insan Dr. Mustafa Atasoy. Onunla sohbet ettikten, romansı bir üslup ve tatta yazılmış sağlık kitaplarını okuduktan sonra “Neden ben bu doktor ile daha önce tanışmadım, öğretilerini okumadım?” diye hayıflanacağınız olağanüstü bilge ve o ölçüde mütevazı bir kişi. En azından kafanızdaki soruların bir kısmını kendisine Barbaros köyündeki çiftliğinde bizzat sorma şansına kavuştum. Sağlığa bütüncül bakışın üstadı Doktor Mustafa Atasoy, fonksiyonel tıbbı kısa ve öz anlattı

YAŞAMA ÇOK ŞEY KATIYOR
“Her ne kadar bunu reddetmek havalı bir spora dönüşmüş olsa da, modern tıbbın kelimenin tam anlamıyla ‘yaşama’ kattığı ve katacakları görmezden gelinemez boyutta. Özellikle akut hastalıklarda aşılar, antibiyotikler, ilaçlar, organ nakilleri, cerrahi girişimler, her biri daha düne kadar ‘mucize’ olarak nitelenebilecek kazanımlar. Artık insanlar bulaşıcı hastalıklardan kitleler halinde ölmüyor. Yeni sorunlarımız uzayan ortalama insan ömründe yüzleşmek zorunda kaldığımız kronik kompleks hastalıklar, yani alzheimer, kalp damar hastalıkları, kemik erimesi, kanser ve yaşam kalitemizi düşüren otoimmün hastalıklar, hormonal sorunlar ve daha pek çoğu. Günümüz modern tıbbı bu kronik hastalıkları semptomlar ve coğrafik organ sistemleri temelinde etiketleyip sınıflandırarak birer hastalık ismi veriyor. Böylece ‘tanı’ koyulmuş oluyor. Geriye kılavuzlarda önerilen ilacı vermek kalıyor. Bu basite indirgeyici yaklaşım günümüzün kronik hastalıkları karşısında işlemiyor. Frengiye penisilin verir gibi geçip gidemiyorsun. Coğrafik organ sistemlerine dayalı branşlara ayrılmış biz doktorların ayrı poliklinik odalarında birbirinden kopuk yaşayarak öğle aralarında buluşup çay içtiği gibi birbirinden kopuk yaşamıyor vücut organları.

AĞAÇTAKİ MEYVELER GİBİ
Hastalıkları bir ağacın dallarında ortaya çıkan meyveler olarak düşünün. Branş uzmanı arkadaşlar ilgili ‘dal’ üzerinde kaçınılmaz olarak ağacın bütününden kopuk bir yaşam sürerken o dalda ortaya çıkan meyveleri ‘ilaçlıyor’ ve ‘buduyorlar’. Yaptıkları son derece değerli ve onlara ihtiyacımız var, ancak o meyveler o ağaca gökten düşmedi! Ağacın köklerine ve gövdesine odaklanarak vücut sistemlerinin ortak ana biyolojik sistemlerine dokunan, böylelikle yukarıdaki dalların tümünde eş zamanlı bir iyileşmeyi hedefleyen birisine ihtiyaç var. Fonksiyonel tıp hekimi burada devreye giriyor. Ben onu ‘hasta-hekim el ele tıbbı’ olarak isimlendiriyorum. Doktor kelimesi latince ‘docere’ kelimesinden gelir. Anlamı ‘öğretmek’ demektir. Bu anlamda kişinin, hekiminin dikkat çektiği yaşam tarzı iyileştirmelerini benimsemesi bu birlikteliğin başarısı için bir ön şart.

İNSANIN YAŞAM DÖNGÜSÜ
İnsanın doğal yaşamı 50 yaşına kadar, ondan sonrası vücut ve ruh sağlığınıza ne kadar iyi baktığınıza bağlı. Nüfusun yaşlanması kendimize iyi baktığımız anlamına geliyor. Eskiden de uzun yaşayan insanlar olduğu söylenir. Michelangelo 89, Mimar Sinan 99 yıl yaşamış. Ancak bu örnekler insanlık tarihini düşünürseniz hiç de eski sayılmaz. İnsanın toplam genetik mirası içinde son bir-iki bin yılın dikkate değer bir rolü olamaz. Bu mirasın oluştuğu yüzbinlerce yıl içinde Mimar Sinan gibi açlıktan, kıtlıktan, savaşlardan, soğuktan, doğal afetlerden ve bulaşıcı hastalıklardan korunaklı yaşayan ancak çok küçük bir azınlık. Nüfus yaşlanmasının nedeni önce tüm bu şartların günümüzde gösterdiği müthiş iyileşme, daha sonra da modern tıp diyerek küçümsemeyi nedense sevdiğimiz bilimsel gelişmeler sayesinde artık kimsenin kolay kolay ölmemesi! Ancak bu uzayan yaşamın, hastalıkları yönetmekle geçirdiğimiz, bir tür uzatmaları oynadığımız bir yaşamdan ibaret olmaması, en azından 40-50 yaşlarından itibaren vücudumuza ihanet etmemekten geçiyor.

Yazının Devamını Oku

Sağlıklı kolesterol

23 Ocak 2023
KALP damar hastalıkları önlenebilir sağlık sorunları. Yaşam tarzınızdaki değişimlerle kalp hastası olma ihtimalinizi azaltmak sizin elinizde. Sağlık sorunlarının ilk sırasında kalp hastalıkları var. Ateroskloretik Kardiyovasküler hastalıklar (kalp damar hastalıkları) günümüzde en sık ölüm nedeni. Emot Plus Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Hasan Yılmaz, kısa ve öz olarak bu konuyu anlattı;


“Kalp damar hastalıkları günümüzde en sık ölüm nedeni. Diyabet, hipertansiyon, dislipidemi (yağ metabolizması bozuklukları), sigara, hareketsizlik kalp damar hastalıklarına yol açar. Bunlar düzeltilebilir, azaltılabilir nedenler. Türkiye de erişkin nüfusun yaklaşık yüzde 80’nin de dislipidemi (lipit – yağ metabolizması bozuklukları) bulunuyor. Diyet ve spor ile yaşam şeklinin düzenlenmesine rağmen dislipideminin olması kalıtımsal bir hastalıktır. Bu olgularda yaşam biçiminden bağımsız olarak yüksek kolesterol seviyeleri vardır ve erken dönemde kalp damar hastası olurlar. Dislipidemi taramasında total kolesterol, trigliserid, HDL kolesterol, LDL kolesterol, HDL dışı kolesterol bakılır. Bunların dışında bakılan parametreler günlük pratikte yaygın kullanılmaz. Normal değerler total kolesterol 200, LDL 100 - 70, HDL 60, Trigliserid 150’dir.

TARAMA SIKLIĞI ÖNEMLİ
Kalp damar hastalığının olmadığı ve hiçbir risk faktörünun bulunmadığı durumda ise 20 yaşından itibaren 5 yılda bir, 40 yaşından sonra kadınlarda 50 yaşından sonra erkeklerde 2 yılda bir, 65 yaş sonrası yılda bir olmalıdır. Ama risk faktörleri olan kişilere her yıl tarama yapılır. Risk faktörü olan kişileri şöyle sıralayabiliriz: Kalp damar hastalığına ait yakınması olanlar, diyabetikler, birinci derece yakınları kalp damar hastası olanlar, hipertansiyon, obezite, sigara içimi, böbrek yetmezliği olanlar, kronik inflamatuar hastalıklar. Dislipidemi taraması için açlık kanı tercih edilse de tok olarak da kan verilebilir ve tedaviye başlamadan önce lipit ölçümleri ikinci kez bakılmalıdır.”


* LDL HEDEFLERİ: Çok yüksek riskli grupta 55’in altıdır. Bu grup kanıtlanmış koroner arter hastalığı,şah damarı hastalığı, ileri böbrek yetmezliği, diyabet ve diyabete bağlı organ hasarı olanları içerir. Yüksek riskli grupta hedef 70’in altıdır. Bu kişiler orta derece böbrek yetmezliği olan 10 yıl üzerinde diyabeti olan, ama organ hasarı olmayan, hipertansiyonu olan grubu kapsar. Orta derece riskli grupta LDL hedefi 100’ün altıdır. Düşük riskli grupta hedef 116’nın altıdır. Kalp ve şah damarında, aterom plağı varsa LDL derhal en az yüzde 50 düşürülmelidir. Örneğin; 60 yaşında LDL kolesterolü 100 olan kişide 60x100=6000 mg – yıl olarak hesaplanır 8000’nin üzerinde kalp krizi geçirme olasılığı artar.
* TRİGLİSERİD DURUMU: Metabolik sendrom, diyabet, alkolik olmayan yağlı karaciğer hastalığı, kalp damar hastalığı, böbrek yetmezliği trigliserid yüksekliğine yol açabilir. Tedavide trigliserid 200 üzerinde ise statin başlanır, halen yüksek ise Omega3 veya fibrat grubu ilave edilebilir.

Yazının Devamını Oku

Türkiye’nin projesi Avrupa’ya örnek oldu

16 Ocak 2023
TÜRK savunma sanayindeki öncü kuruluşu HAVELSAN’ın koordinatörlüğünde hazırlanan “Team Aware” projesi, geçtiğimiz yıl 15 tam puanla 92 proje arasından birinci olarak seçilip, Avrupa Birliği tarafından desteklenmeye layık görüldü. Türkiye’de 112 ambulans merkezlerinin kurulmasına öncülük eden, Acil Afet Ambulans Hekimleri Derneği (AAHD) Başkanı Dr. Turhan Sofuoğlu, Türkiye’nin hazırlağı projenin Avrupa’da acil durumlara müdahaleyi kolaylaştıracağını söyledi. Dr. Sofuoğlu, projeyi şöyle anlattı:


“Avrupa Birliği’nin araştırma, geliştirme ve inovasyon projelerine destek olan Horizon 2020 (Ufuk 2020) programı çerçevesinde hazırlanan proje ile acil müdahale ekiplerini (itfaiye, sağlık, polis) uzaktan takip eden, kapalı alanda yerlerini belirleyen, giyilebilir sensörler ve yapay zeka ile aktivitelerini tespit eden, giyilebilir kimyasal ve biyolojik sensörler, akustik sensörler, insansız hava araçları (drone) içeren bir sistem tasarlanıyor. Drone görüntülerinden yangın/duman tespit edilmesi, binanın yapısal olarak riskinin belirlenmesi de bu proje kapsamında yer alıyor. 5G iletişim altyapısı sağlanarak toplanan veriler, gerçek zamanlı durumsal farkındalık resminin oluşturulmasını ve tüm acil müdahale ekiplerinin uzaktan takip edilmesi ve yönetilmesini sağlayacak.

SORUMLULUK ÜSTLENİYOR
HAVELSAN projede, Vücut Hareket Analizi (BMA-Body Motion Analysis) sistemindeki giyilebilir sensörlerle acil müdahale ekibinin hareketlerini uzaktan takip ve yapay zekayla aktivitesini tespit etmek, yorgunluk tespiti yapmak, KBRN modülü ile kimyasal bir saldırının yayılımını modellemek gibi sorumluluklar üstlenecek. Projede ortak olarak Almanya’dan FRAUNHOFER, Fransa’dan THALES gibi büyük kuruluşlarla birlikte 13 farklı ülkeden toplam 24 kurum (KOBİ, üniversite) bulunmakta. Projede son kullanıcı olarak Portekiz, Avusturya, Yunanistan ekipleri ile birlikte Bursa Büyükşehir Belediyesi İtfaiyesi ve İzmir’den Acil Afet Ambulans Hekimleri Derneği (AAHD) de yer alıyor.
Mevcut durumla ilgili olarak, ilk müdahale ekiplerinin operasyonel yetenekleri, akıllı sensör sistemleri, giyilebilir cihazlar, veri işleme, veri füzyonu, veri analitiği, iletişim altyapısı ve yapay zeka araçları gibi teknoloji ve mühendislik alanlarındaki gelişmelerle önemli ölçüde artırılabilir. TeamAware Projesi’nin temel amacı, farklı sektörlerden ilk müdahale ekipleri için drone monteli, giyilebilir ve harici sensör sistemleri, mevcut ilk müdahale hizmetleri ve operasyon merkezleri dahil olmak üzere heterojen ve neredeyse birlikte çalışabilen sensör birimleri ile entegre ve uygun maliyetli bir durumsal farkındalık sistemi geliştirmektir. Amaç, yüksek düzeyde standartlaştırılmış artırılmış gerçeklik ve mobil insan makine arayüzleri kullanarak gerçek zamanlı, kaynaştırılmış, iyileştirilmiş, filtrelenmiş ve yönetilebilir bilgiler aracılığıyla farklı sektörlerden ilk müdahale ekiplerinin kriz yönetimini, esnekliğini ve tepki kabiliyetini artırmaktır.”

İLK YÜZ YÜZE TOPLANTI
Geçtiğimiz günlerde 18 aydır devam eden projenin ilk yüz yüze toplantısı Ankara’da gerçekleştirildi. AAHD Başkanı Dr. Turhan Sofuoğlu; şöyle anlattı;

Yazının Devamını Oku

Yeni yılda ruh ve beden sağlığı /2

10 Ocak 2023
RUHSAL rahatsızlıklarla sağlıksız yaşam alışkanlıklarının yan yana ilerlediğini söyleyen Psikiyatrist Dr. Ali Hilmi Yazıcı, açıklanamayan bedensel yakınmaları anlattı. Baş ve sırt ağrıları, yorgunluk, kas spazmları, uyuşmaların kimi zaman bir çok tıbbi incelemeye rağmen altta yatan belirgin bir fiziksel bulgu ile açıklanamadığının altını çizen Yazıcı, bu durumun gereksiz ve yıpratıcı bir çok tıbbi sürecin içinde savrulmaya da yol açtığını kaydetti. “Özellikle uzun süreli, görünürde sebepsiz ağrı ve bedensel yakınmalar eşlik eden depresyon veya kaygı bozukluğunun, bedensel (somatik) belirtilerle karşımıza çıkan farklı bir dışavurumu olabilir” diyen Dr. Yazıcı şöyle konuştu:

 

BAĞIŞIKLIĞI BOZAR
“Sindirim sistemi rahatsızlıkları olumsuz duygu hali, özellikle bağırsaklarda düzensizliklere zemin hazırlar. Ülseratif kolit, crohn hastalığı, huzursuz bağırsak sendromu (IBS) gibi iltihabı bağırsak hastalıklarına yatkınlık oluşturur. Aynı zamanda yoğun stres etkisiyle mide asiditesinin bozulmasına bağlı gastrit, ülser, reflü gibi durumlar çok daha sık karşımıza çıkar. Bunlara ek olarak yoğun anksiyete ve çökkün duygu durumu ile diyabet, inme, kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH), bazı kanser türlerinin (meme, kolon, akciğer) birlikteliğinin daha sık görüldüğü bir çok araştırmada ortaya çıkmıştır. Bir çok dermatolojik hastalık da bireyin psikolojik sağlığı ile ilişkilidir. Bu sistemik hastalıklarla ruh sağlığının sebep-sonuç ilişkisi bozulmuş merkezi sinir sisteminin başlattığı çok sayıda mekanizma ile ilişkili olabilir. Vücutta ortaya çıkan özyıkım biyokimyasal dengeyi (homoestazis) bozarak bağışıklık sisteminin kötü işlemesine yol açmaktadır.

ALKOL, MADDE, DAVRANIŞ
Bağımlılıklar hem kendi başına hem de altta yatan fark edilmemiş psikiyatrik rahatsızlıkların etkisinde ortaya çıkabilir. Kendini iyi hissetmeyen bireyler bağımlılık yapıcı kısa dönemde kendilerini iyi hissettiren, ama orta ve uzun dönemde bedensel olarak çok ağır bedel ödedikleri madde kullanımına ya da davranışlara yönelir. Sadece yeryüzünde 2 milyar insanın sigara kullandığını, milyonlarca insanın alkole bağlı hastalıklardan ağır tıbbi sorunlar yaşadığını düşünürseniz, tablonun ciddiyetini fark edeceksiniz.

KENDİNİ İHMAL ETMEK
Son olarak bahsetmemiz gereken boyut ise psikiyatrik rahatsızlığı olan insanların sağlık desteği almaktan uzak kaldığı gerçeğidir. Özellikle şizofreni, gelişimsel bozukluklar ve ağır bipolar hastalıkları olan insanlar koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmetlerine ulaşmakta zorluk çekmektedirler. Tüm rahatsızlıklar ve erken ölüm olguları bu grup insanlarda ne yazık ki çok daha sık karşımıza çıkmaktadır. Unutmamak gerekir ki biz psikiyatrlar tıp doktorlarıyız. Yapılan araştırmalar göstermektedir ki tedavi ile yardımcı olabileceğimiz insanların sadece yüzde 20’sine ulaşabiliyoruz. Birçok insan ruh sağlığı sorunları için ilaç kullanmaya, psikiyatrik destek almaya direnç göstermektedir. Çok ciddi düzeylere gelmeden uzman yardımı almayı gerekli görmez çoğumuz. Çoğunluk psikiyatrik sorunları sadece kişisel sorunları gibi algılamaktadırlar. Oysa bozulmuş dengede sürgit kalan beyin kimyası ciddi fiziksel sağlık sorunlarına maruz bırakmaktadır.Bilinenin aksine birçok psikiyatrik rahatsızlık tedavilere çok yüz güldürücü yanıtlar verebilmektedir. Bu direncin arkasında damgalanma korkusu ve aynı zamanda ruh ve beden sağlığının ayrılmaz bir bütün olduğunu görememek yatmaktadır.

Yazının Devamını Oku

Ruh ve beden sağlığı (1)

2 Ocak 2023
SAĞLAM kafa sağlam vücutta bulunduğu gibi, sağlam vücut da sağlam kafa ile mümkün, artık bunu biliyoruz. Ruh ve beden sağlığı arasındaki kaçınılmaz bağlantıyı anlatan Dr. Ali Hilmi Yazıcı, psikiyatrik rahatsızlıkların beden sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin temelde iki şekilde karşımıza çıktığını savundu. Yazıcı, ruh ve beden sağlığını kısaca şöyle anlattı;


“Birincisi, ruh sağlığı sorunlarında beyin kimyasının bozulmasına bağlı yıkıcı stres hormonlarının sürekli dengesiz halde kalması, tüm vücudu ilgilendiren bir çok sistemik hastalık için ciddi risk faktörüdür. İkinci düzlemde ise ruh sağlığı problemlerinden etkilenmiş insanların bozulan yaşam kalitesi ve alışkanlıklarına bağlı ortaya çıkan sağlık sorunları gerçeği vardır. Aslında iki kenarı keskin bir kılıç gibi. Sonuçta tüm duygusal psikolojik deneyimlerimiz beyinde olup biten etkilerle ortaya çıkar ve unutmamak gerekir ki beyin bir organdır.Psikiyatrik rahatsızlıkların beden sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri temelde 2 şekilde karşımıza çıkar. Birincisi, ruh sağlığı sorunlarında beyin kimyasının bozulmasına bağlı yıkıcı stres hormonlarının sürekli dengesiz halde kalması tüm vücudu ilgilendiren bir çok sistemik hastalık için ciddi risk faktörüdür. İkinci düzlemde ise ruh sağlığı problemlerinden etkilenmiş insanların bozulan yaşam kalitesi ve alışkanlıklarına bağlı ortaya çıkan sağlık sorunları gerçeği vardır.

BEYİN KİMYASI BEDEN SAĞLIĞI
Artık psikolojik sağlığımızın ve duygusal durumumuzun beyin içinde gerçekleşen biyokimyasal değişikliklerle belirlendiğini biliyoruz. Bunlar tetikleyici sebep de olabilir sonuç da. Vücudumuzun bir bütün olarak çalıştığını düşünürsek tüm organ sistemlerinin birbiri ile iletişim ve etkileşim içinde olduğu bilimsel olarak tartışılmaz bir gerçek. Psikiyatrinin en başat rahatsızlıklarının başında depresyon gelir. Çoğu kez ona eşlik eden kaygı (anksiyete) yalnızca çökkün duygu hali, sosyal ve mesleki kayıplar yaşanmasına yol açmaz, aynı zamanda ciddi bedensel hastalıklara da zemin hazırlar. Bir çok bilimsel çalışma tedavi edilmediğinde depresyonun yatkınlığı olan bireylerde koroner kalp hastalıkları riskini 2 kat artırdığını, altta yatan kalp hastalıklarını kötüleştirdiğini, eğer kalp krizi geçirildi ise ölüm riskini belirgin şekilde yükselttiğini göstermektedir. Bir numaralı ölüm riski olan kalp damar hastalıklarının altta yatan depresyon ve kaygı hali ile artmasının bir çok sebebi vardır.

ANKSİYETE VE DEMANS
Kaygı doğal bir duygudur ve yaşam karşısında her insan bazı dönemlerde yoğun kaygı içine girer. Buna gerçeğe rağmen yaygın kaygı bozukluğu ve panik rahatsızlığı olan ve uzun yıllar tedavi edilmeden hayatlarını sürdüren insanların yükselen stres hormonlarının etksinde beyinlerinde yaşlanmanın hızlandığı ve bunama riskinin arttığı yine bilimsel araştırmalarda gösterilmiştir. Kaygı bozukluğu olan insanların hafızaları, karar verme becerileri, odaklanma ve hayat olaylarına yönelmesi de bozulduğu için zihinsel becerilerindeki bozulma daha da hızlanmaktadır. Depresyon ve çoğu kez ona eşlik eden anksiyetenin toplumdaki yaygınlığı ve biyolojik sağlık üzerindeki etkileri göz önüne alındığında

Yazının Devamını Oku